Harezmşahlar Devletinin son hükümdârı. Asıl ismi Mengüberti olup lakabı Celâleddîn’dir. Doğum târihi bilinmemektedir. Babası, Harezmşâh Devleti Sultânı Alâüddîn Muhammed, annesi Ay-Çiçek Hâtun’dur.Küçük yaştan îtibâren çok iyi bir eğitim ve öğretim gördü.
Genç yaşta Gazne ve çevresinin vâliliğine tâyin edildi. Bundan sonra babasının bütün seferlerinde yanında bulunup, başarısına yardımcı oldu. Cengiz oğlu Cuci kumandasındaki Moğol ordusuyla 1216’da yapılan muhârebede sağ cenah kumandanlığı yaptı ve bozulmaya başlayan Türk ordusuna zaferi kazandırdı. Târihler, Celâleddîn’in Cengiz’in hücûmuna karşı Mâverâünnehir şehirlerini ayrı ayrı müdâfaa etmek yerine bütün kuvvetlerle hücum etmeyi babasına tavsiye ettiğini, ancak bu teklifini kabul ettiremediğinden Cengiz’in dağılmış durumda olan Türk kuvvetlerini ayrı ayrı imhâ ettiğini yazarlar.
Sultan Muhammed, annesi Terken Hâtun’un arzûsu ile küçük oğlu Uzlag’ı veliaht tâyin etti. Ancak ölümünden bir müddet evvel devleti, mâruz bulunduğu tehlikeden büyük oğlu Celâleddîn’in kurtarabileceğini düşünerek onu veliaht tâyin etti ve şehzâdelere de ona tâbi olmaları vasiyetinde bulundu. Babasının vefâtından sonra bâzı Türk emirleri onun tahta çıkmasını istemediklerinden bir sûikast düzenleyip öldürmek istediler. Ancak, Celâleddîn, Harezm’den Horasan’a gitmek sûretiyle bu tehlikeden kurtuldu. Cengiz tehlikesinden dolayı Harezm’de kalamayacaklarını anlayan kardeşleri onu tâkib ettilerse de yolda Moğollar tarafından öldürüldüler. Celâleddîn ise Moğol tâkib kuvvetlerini mağlub edip, tehlikeli bir yolculuktan sonra Gazne’ye ulaştı. Gazne’de tekrar kuvvet toplamaya başladı. Cengiz Han Celâleddîn’e çok önem veriyordu. Ona karşı “Yenilmez Noyan” ünvânı ile anılan komutanını gönderdi. Parvan civârında iki gün devâm eden şiddetli çarpışma netîcesinde Moğollar perişân edildiler. Ancak savaştan sonra kumandanlar arasında ganîmet ihtilâfından dolayı çıkan anlaşmazlık sebebiyle bu zaferden istifâde edilemedi. Birçok emir askerlerini alıp kendi yuvalarına döndüler. Şâyet Türk ordusu dağılmamış olsaydı, bu sıralarda Hindikuş Dağlarını aşmakta olan asıl Moğol ordusunu durdurabilirlerdi. Moğollar Gazne’yi ele geçirdiler. Sind Irmağı kıyılarına çekilen Celâleddîn, kuvvetlerinin dağılması yüzünden burada yapılan savaşı kaybetti. Alelacele yapılan gemilerle karşıya geçmek üzere yola çıktılar, ancak gemi nehrin ortasında parçalanınca pekçok kimse boğuldu. Atıyla nehri geçmeye muvaffak olan Celâleddîn, boğulmaktan kurtulan adamlarıyle Hindistan’a gidip orada üç yıl kaldı.
1224’te Harezm’e dönüp Moğollarla yeniden mücâdeleye karar veren Celâleddîn, Kirman’a geldi. Buranın hâkimi Barak Hâcip, onun sultanlığını kabûl ederek, Sultan adına Kirman’ı idâreye başladı. Buradan Atabeg Sa’d bin Zengi’nin hükümdârı bulunduğu Fars’a geldi. Onun kızını aldı. Böylece Harezmşâh Devletini yeniden tesise çalışan Celâleddîn, bundan sonra İsfahan ve Irak-ı Acem’e ilerleyerek, burada bulunan kardeşi Gıyâseddîn Pir-Şâh’ın itâatını sağladı. Lur (Hindistan)reislerini de kendisine bağladıktan sonra Moğollarla mücâdele için Halîfe Nâsır’dan yardım istedi. Ancak Halîfe, onun Irak-ı Arab’a inip istilâ etmesinden korktuğundan karşı kuvvetler gönderdi. Bu kuvvetleri bozan Celâleddîn, Bağdat’tan Meraga’ya geldi. 1225’te Tebriz’i alarak karargâhını buraya nakletti. Anadolu’da hüküm süren Sultan Alâeddîn Keykubâd ile Mısır ve Suriye’de hâkimiyet süren Eyyûbî meliklerine elçiler göndererek Moğollara karşı yardım istedi. Diğer taraftan bir asırdan beri Arran, Âzerbaycan ve Şarkî Anadolu’daki İslâm emâret ve hükümetlerine karşı gâlip ve tehditkâr bir vaziyette bulunan Gürcüleri ezmek için Gürcistan krallığını istilâ ederek Mart 1226’da Tiflis’i aldı. Bu sırada isyân eden Barak Hacib ve Âzerbaycan Türkmenlerinin isyanlarını bastırdı. Bir ara Ahlat’ı kuşattı ise de, Türkmenlerin yeniden karışıklık çıkarmaları üzerine Âzerbaycan’a döndü ve Türkmenleri cezâlandırdı. Kışı Tebriz’de geçirdiği sırada Gürcülerin Tiflis’i yeniden ele geçirip oradaki askerlerinin öldürüldüğünü öğrendi. 1227’de Tiflis üzerine yürüyen Celâleddîn, şehrin yakılıp terk edildiğini gördü. Bu sırada Bâtınîlerin, Gence Vâlisi Orhan’ı öldürdüklerini öğrenen Sultan, onların memleketine girerek Alamut ve Kumis havâlisini itâat altına aldı.
Sultan bu şekilde ülke içindeki karışıklıklarla meşgulken Moğol kuvvetlerinden bir kıt’anın Damgan civârına geldiğini öğrenip hızla üzerlerine gitti ve onları mağlub etti. İsyân hâlinde bulunan Eyyûbîlere karşı 1228’de bir sefer hazırlığı içinde olan Celâleddîn,Moğolların Ceyhun’u geçip Irak-ı Acem’e yürüdüklerini haber aldı. 26 Ağustos 1228’de İsfahan önünde meydana gelen Türk-Moğol savaşında Sultan Celâleddîn, kardeşi Gıyâseddîn’in ihânetine rağmen Moğolları hezîmete uğrattı ise de, tâkib esnâsında Moğolların kurduğu tuzağa düşen Celâleddîn’in sol cenahı bozuldu. Zor kurtulan Sultan, Luristan’a giderken, Moğollar da perişân bir vaziyette olduklarından geri döndüler. Bir hafta sonra İsfahan’a dönen Sultan Celâleddîn yeniden kuvvet toplamaya başladı. Kardeşi Gıyâseddîn ise Alamut’a giderek Bâtınîlere ilticâ etmiş, daha sonra gittiği Kirman’da öldürülmüştür.
Sultan Celâleddîn Âzerbaycan’a dönüp memleketin bozulmuş durumunu yeniden düzeltmekle meşgulken 1229’da Gürcüler yeniden isyân ettiler. Topladığı tâze kuvvetlerle bu isyânı bastırmaya muvaffak olan Sultan, Tiflis’ten başka bâzı müstahkem kaleleri de ele geçirdi. Bu zamana kadar Celâleddîn’i, Sultan tanımayan ve yazdığı mektuplarda “Hâkan” yâhut “Şehinşâh” diye hitâb eden Bağdat Halîfesi, bu muvaffakiyetten sonra Celâleddîn’e “Sultan” ünvânını tevcih etti. Celâleddîn Harezmşâh’a itâatını arz eden Şam hükümdârı Melik-ül-Muazzam Îsâ Eyyûbî’nin teşviki ile Ahlat’ı kuşatan Sultan, 14 Mayıs 1230’da kaleyi ele geçirmeye muvaffak oldu. Ancak kale müdâfîlerine ve halka şiddetli davranması, o zamana kadar Müslümanlığın kahramanı sayılan Celâleddîn’e karşı bir husûmetin doğmasına yol açtı. Anadolu ve Mısır sultanları, onun kendi ülkelerine yürüme ihtimâli karşısında kuvvetlerini toplayarak müttefik olmuşlardı. Bu haberi duyan Sultan, Anadolu ve Suriye kuvvetlerinin birleşmesine mâni olmak için harekete geçti ise de, geç kaldı. Erzincan yakınında Yassıçimen Yaylasında 10 Ağustos 1230’da vukû bulan şiddetli muhârebede büyük bir hezîmete uğrayan Sultan Celâleddîn, sulhe mecbur oldu.
Türk hükümdârları arasındaki savaşı dikkatle tâkib eden Moğollar ise, kendilerine en büyük engel olarak Celâleddîn’i görüyorlardı. Netîcede, Yassıçimen Muhârebesinde büyük bir darbe yemesi üzerine fırsatı kaçırmayarak Çermagun Noyan komutasında büyük bir Moğol kuvvetini Mâverâünnehr’e gönderdiler. Bu haberi duyan Celâleddîn, civar hükümdârlara vaziyeti bildirip yardım istedi. Ancak onlar, Celâleddîn’e güvenmediklerinden ve ayrıca Moğol tehlikesinin kendi ülkelerini saracak kadar genişleyeceğini tahmin edemediklerinden Sultâna yardım elini uzatmadılar.
Sultan Celâleddîn’in mâiyeti ile Elcezire’ye doğru ilerlediğini öğrenen Moğollar, onu tâkib ederek yollarına devâm ettiler. Nihâyet 1231 Ağustosunda Dicle Köprüsü kenarında sabaha karşı düzenledikleri bir baskınla, Celâleddîn’in bütün mâiyetini öldürüp dağıttılar. Ölümden zor kurtulan Sultan, Meyyâfârıkîn civârına kaçıp Moğolların tâkibinden kurtulmak için sarp dağlara çekildi. Ancak göçebeler tarafından yakalanıp obaya getirilen Celâleddîn, orada öldürüldü. Elcezire hükümdârı Mâlik el-Muzaffer Gâzi, Sultan’ın öldürüldüğünü öğrenince onun cesedini Meyyâfârikîn’e getirtip defnettirdi.
Türk İslâm târihinin en bahadır ve şecâat sâhibi şahsiyetlerinden olan Celâleddîn Harezmşâh, birçok harpleri hayâtı pahasına kazandığı hâlde, idâre ve siyâset bakımından zayıf olduğu için bunlardan istifâde edememiştir. Bütün meseleleri harp yoluyle halletmeye çalışması, düşmanlarını arttırmıştır. Buna rağmen Moğol saldırılarına ve Hıristiyan Gürcülere karşı mücâdele edebilen yegâne zât olması, ona gerek halk arasında ve gerek bütün Şark edebiyâtında büyük bir şöhret kazandırmıştır. Moğolların yakın şarkı tamâmen istilâ etmesinden sonra, Celâleddîn’in bölgede oynadığı rol daha iyi anlaşılmış ve İslâmiyetin müdâfii olarak büyük kahramanlar arasına dâhil edilmiştir.