Oysa ne çok isterdi hayatın onu üzmemesini, her şeyin güllük gülistanlık olmasını.
Azıcık onurunu kırabilseydi, hiç şüphesiz çıkacaktı ağzından cümleler, bir bir dökülecekti hayatındaki 'keşkeler'. Yüreği yumuşacıktı belki ama o kendisinin de fark etmeden nefret ettiği gururuydu boşalmasına engel olan.
O gurur ki, onu hep sapasağlam ayakta tuttu. Güçlü, yıkılmaz olduğunu kanıtladı.
Ama ya isteyip de yaşayamadığı zamanlar? Kim bilir belki o gururu olmasaydı eşine daha fazla sevgi gösterisi yapacaktı, sevgisini dışa vuracaktı.
Kim bilir, belki çocuklarına kızıp da içi yandığında onları rahatlıkla bağrına basacaktı.
Kim bilir, belki onunla oyun oynamak için can atan torunlarıyla onlardan daha fazla bir istekle oyun oynayacaktı.
Kim bilir, belki asıl verilmesi gerekenlerin maddiyat değil maneviyat olduğunu anlayacaktı ve artık bunu anladığını anlatacaktı.
Gerçekte nedir akıllı olmanın tanımı? Çok şey bilmek mi? Her konuda bilgi sahibi olmak mı?
Bildiklerini paylaşmak mı? Bence hayır!
Bence akıllılık, mümkün olduğu kadar 'keşke'leri yaşayacak davranışlarda bulunmamak…
Zamanı ve mekânı doğru kullanmak…
Bir gün bir köşede oturup 'keşke'leri saymamak, ah çekip ağlamamak için gurursa gurur yenilmeli, huzursuzluksa manevi dinamikler güçlendirilmeli, sevgisizlikse yeniden sevgi tohumları ekilmeli.
'Keşke'lerden arındırılmış, akıllıca yapılandırılmış, sevgiyle donatılmış bir iç dünyaya sahip olabilmek dileğiyle...
Betül ERDOĞAN