İslam kahramanlarından.
1808 (H.1223) yılında Maaskar şehri yakınında bulunan Kaytana çiftliğinde doğdu. Soyu hazret-i Hasan’a kadar uzanır. Yani şeriflerden idi. Baba ve dedeleri , Cezayir’in Vehran tarafında yaşayan şerefli, alim, faziletli, takva sahibi, herkesin sevib saydığı kimselerdi. Cedlerinden biri olan Seyyid Muhammed bin Abdülkadir, Barbaros Hayreddin Paşanın Cezayir’i fethine yardım etmişti.
Abdülkadir Cezayiri çocukluğunda ve gençliğinde sağlam bir din eğitimi gördüğü gibi, ata binip silah kullanmayı da öğrendi. 1826 yılında, Cezayir’den ayrılarak Mısır’a, oradan Hicaz’a gidip hac farizasını eda etti. 1829’a kadar orada kaldı. Fransızların Cezayir’e girdiğini haber alınca acele vatanına döndü. Vehran ve Müsteganem taraflarındaki halk ayaklanarak babasını emir seçtilerse de babası kabul etmeyip emirliği oğlu Abdülkadir’e verdi. Bu suretle Abdülkadir 1832 (H. 1248) senesi Receb ayında emir olup Fransızları Cezayir’den çıkarma çalışmalarına başladı.
Kuvvetli bir ordu kurarak Fransızları bir çok defalar yendi. Bu zaferlerini politakada da sürdürerek bir çok bölgeleri bu yolla ele geçirdi. Böylece Abdülkadir, Maaskar şehri merkez olmak üzere, Merakeş sınırına kadar olan bir ülkeye sahib oldu. Büyük sahranın bazı şeyhleri de kendisine tabi oldular. 30 Mayıs 1837’de Fransızlarla Tafna Antlaşmasını imzalayarak zaferini perçinledi. Bundan sonra kurduğu devletini güçlendirmek için faaliyetlerde bulundu. Ancak doğuda Osmanlılara tabi Ahmed Beyi yenen Fransızlar çıkardıkları hile ve fitnelerle Abdülkadir’in etrafındakileri etkilemeye başladılar. Buna rağmen Abdülkadir, yeniden askerini toplayarak Fransızları denize kadar sürdü. İki yıl sonra Fransızlarla tekrar savaş başladı. Abdülkadir, ordusunun içindeki tefrika ve anlaşmazlıklar yüzünden Merakeş’e çekildi. Akrabası olan Merakeş Hakimi Abdurrahman ve Merakeş’in Müslüman halkının yardımıyla tekrar Fransızlarla savaştı. Ancak yine tefrika yüzünden ordusu kendisine yüz çevirdi. Bunun üzerine kendisine sadık adamlarıyla Büyük Sahra’ya çekildi. Burada tarafdarlarının çoğunun telef olması üzerine İskenderiye veya Akka’da kalmak şartıyla General Lamoriciére’ye teslim oldu(1847). Cezayir valisi Duc d’Aumele tarafından Fransa’ya gönderildi. Bir müddet Toulon’da Lamarque Kalesinde, sonra Pau ve nihayet Anboise Kalesinde bulunduruldu. Napolyon, imparatorluğunu ilan ettiği zaman Abdülkadir’e Osmanlı ülkesinde kalması için müsaade verdi. Abdülkadir İstanbul’a geldi. Sultan Abdülmecid Hanın iltifatına kavuşup, Bursa’da kendisine tahsis edilen konakta oturdu. Bursa’da 1855’de büyük bir zelzele olunca Şam’a geçti. 1860’da vuku bulan Şam Vak’asında yararlılıklarından dolayı Türk ve Fransız hükümetleri tarafından taltif edildi.1862’de hacca gidip iki sene Hicaz’da kaldıktan sonra İstanbul’a gelerek Abdülaziz Han tarafından birinci Osmani nişanıyla taltif edildi. Paris seyahati dönüşü Şam’da vefat etti. Kabri Muhyiddin-i Arabi Türbesi içindedir.
Abdülkadir cesur, akıllı ve dindar bir idareciydi. Fransızlarla yıllarca süren mücadelesinde askerlik kabiliyeti yanında siyasi dehasını da göstermiştir. Mizaç itibariyle merhametli olup, adaleti gözetirdi. Ancak gerektiğinde şiddet kullanmaktan çekinmezdi. İyi bir şair ve değerli bir fikir adamı olan Abdülkadir’in en önemli iki eseri De la Fidélité des Musulmans a Observer Leurs Traitées d’alliance et les Autres (kendi hayatı ve Müslümanlar arasındaki tefrikayı anlatan eseri) ile Zikr-ül akıl ve Tenbih-ül-Gafilin’dir (Tasavvufa dair bir eser).