Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz bir gün kızının hastalandığını duydu ve ziyaretine gitti. İmran İbni Husayn (r.a.) da yanında idi. Kapıya varınca tıklattı ve selâm verdi. Hz. Fâtıma (r.a.) derhal kapıyı açtı ve : “Buyurun babacığım” diyerek içeriye aldı. Sevincinden hastalığını unutmuş gibiydi Efendimiz: “Kızım yanımda İmrân İbni Husayn var başını ört!” buyurdu. Hz. Fâtıma (r.a.): “Babacığım bundan başka örtüm yok. Onunla başımı örtsem vücudum açıkta kalıyor.” dedi. Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz: “Örtüyü düz olarak değil, değirmi köşeli olarak ört ki her tarafını kapasın” buyurdu. Sonra İmran İbni Husayn da içeri alındı. O da “geçmiş olsun” dileğinde bulundu dua ederek izin istedi.
Hz. Fâtıma (r.a.) böylesine yoksul ve fakirlik içerisinde bir hayat sürdü. Bir gün arpa öğütmek için el değirmenini çevirmekten avuçlarının içi kabardı. Bunu Hz. Ali’ye göstererek bir çare aramasını arzu etti. Hz. Ali (r.a.) da dilersen babacığına durumu açabilirsin dedi. Medine’ye esirlerin getirildiğini duyan Hz. Fâtıma (s.a.) babacığından bir hizmetçi vermesini istedi. Rahmet Peygamberi (s.a.) Efendimiz kızına: “İstediğinden daha hayırlısını size haber vereyim mi?” Cebrâil’in bana öğrettiği şu kelimeleri her namazın sonunda okursan, hizmetçiden daha iyidir. Bunlar: Otuz üç defa: “SubhânAllah” otuz üç defa: “Elhamdülillâh” otuz üç defa da: “Allahü Ekber” demenizdir.
Nurlu bir ocak kuruldu
Yeni bir hayat başladı. Nurlu bir ocak kuruldu. İki Cihan Güneşi Efendimizin neslini devam ettirecek bir nur yumağı oluştu. Bu mesut evlilikten “seyyid” “şerif” ünvanlarıyla anılan bahtiyar insanlar dünyaya geldi. Cennet gençlerinin efendileri ve cennet hurîlerinin hanımefendileriyle nurlu nesil devam etti. Seyyidler neslinin kaynağı olan bu aile muhabbet dolu sıcacık bir yuva oldu. Orada sevgi, saygı şefkat, merhamet, hizmet, firaset, nezâket ve nezâhet gibi üstün ahlâkî meziyyetler yeşerdi. Acısıyla tatlısıyla hayatı olduğu gibi kabul eden aile ferdleri, dünyanın sıkıntılarını da birlikte sabır ve rıza ile göğüslediler. Evin içindeki hizmetler Hz. Fâtıma’ya dışardaki işler de Hz. Ali’ye bırakıldı. İç ve dış hizmetleri paylaşma yönüyle onlar bir bütünün iki parçası haline gelmişlerdi. Hz. Fâtıma (r. a.) yerine göre el değirmeninde arpa öğütüp ekmek yaptı. Yemeğini pişirip, temizliğini yaptı. Ev işleriyle uğraştı. Değirmeni çevirmekten avuçlarının içi kabardı. Ama yokluktan, yoksulluktan hiç şikâyet etmedi. Zâhidâne bir hayat yaşayıp kimseye dert yanmadı.
Haydi namaza!
Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz damadını ve kızını evliliklerinin ilk altı ayında devamlı sabah namazına çıkarken kapılarının önünde durup: “Ey Muhammed’in ev halkı! Haydi Namaza!” diye çağırmış ve peşinden; “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz yapmak ister.” meâlindeki Ahzâb sûresi 33. âyetini okumuştur. Bir defasında da sabah namazı dönüşünde damadının evine uğramış ve kızını uykuda bulunca, namazını kılmadı zannederek şöyle seslenmişti: “Kızım Fâtıma! Muhammed Mustafa’nın kızıyım diye sakın namazı terk edeyim deme. Beni hak peygamber olarak gönderen Allah’a andolsun ki, beş vakit namazı vakti içinde kılmadıkça cennete giremezsin” buyurdu.
Dünya ile ne işim var!
Hazreti Fatıma ile Hazreti Ali Sohbet Ediyordu: Hazret-i Fâtıma (r.a.) annemizin hayatı, kıyamete kadar gelecek İslâm hanımefendilerinin örnek alacağı ibretlerle, ahlâkî meziyyetlerle doludur. O’nun evliliği, çeyizi, ev işlerindeki becerisi, mahareti, beyine karşı samimi, sevgi dolu hizmetleri, komşuluk münasebetleri, ilmi, irfanı ve infakı günümüze ışık tutmaktadır. O, eşyanın kölesi, hizmetçisi olmadı. Allah ve Rasûlünün sevdiği yolda samîmî kul olabilmek için gayret etti. Hayatını bu hedef ve gaye içerisinde geçirdi. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz kızını ve torunlarını çok severdi. Onları görmek için sık sık damadının evine giderdi.
Bir defasında kapıya vardı ve içeri girmeden geri döndü. Hz. Fâtıma buna çok üzüldü. Hz. Ali eve geldiğinde hanımını üzüntülü gördü. Sebebini sordu. O da: “Ya Ali: Rasûlullah geldi kapıdan içeri girmeden geri döndü, gitti” dedi.
Buna Hz. Ali (r.a.) da çok üzüldü. Derhal sebebini öğrenmek üzere Rasûlullah’a koştu, Fâtıma’nın üzüntüsünü arz etti. Eve niçin girmediğini sordu. İki Cihan Güneşi Efendimiz birazcık sitemle: “Benim dünya ile ne işim var? Benim işlemeli perde ile ne işim var?” buyurdu.
Hz. Ali (r.a.) meseleyi anladı ve hemen ailesine döndü ve Efendimizin hoşnutsuzluğunu haber verdi. Bunun üzerine Hz. Fâtıma (r.a.): “O perdeyi ne yapmamı emrediyor” dedi.
Yine Rasûlullah’ın huzuruna varan Hz. Ali’ye: “Fâtıma’ya söyle; O perdeyi filan oğullarına göndersin” buyurdu. Bunun üzerine o perde yerinden indirilip ihtiyaç sahiplerine gönderildi.
Rasûlullah’ın istemediği bir şeyi onlar hiç istemezlerdi. Allah Rasûlü babacığını memnun etmek onların en büyük arzusuydu. Bunun için sevgide kusur etmemeğe son derece dikkat ederlerdi. Efendimiz de damadı ve kızını çok severdi, fırsat buldukça onları ziyaret ederdi. okuyanlardan hz.Allah...razı olsun..