Din Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
GİRİŞ* Sosyoloji ve din sosyolojisi, felsefe ve tarih bilim daları ile karşılaştırıldığında en genç bilimlerden sayılır.
* Din ve dinden kaynağını alan sosyal olaylar, insanlık tarihi boyunca en çok tartışılan konulardandır.
* Dini-sosyal gerçekliği anlamaya çalışmak, din sosyolojisinin en önemli yöntemsel çabasıdır.
SOSYOLOJİ* Sosyolojinin sistemleşmesi, kurumsallaşması ve kendisini “felsefe”den sıyırarak bağımsız bir din haline gelmesi 19.yy ın ortalarında gerçekleşmiştir.* Sosyoloji kelimesi ilk defa Auguste Comte (1839) tarafından kullanılmıştır.
* Socio (toplum) + logie (bilim) = toplumbilim
* Sosyoloji dilimize önce “ilmi ictima” ve “ictimaiyat” olarak çevrilmiştir. Günümüzde “toplumbilim” olarak Türkçeleştirilse de bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyoloji olarak kullanılır.* Etimolojik olarak sosyolojiyi toplumsal olanın bilimi olarak nitelendirebiliriz.
* Sosyoloji, 19.yy da ilkin Fransa’da bulanımlar içine kıvranan toplumun sorunlarına çözüm üretmek için ortaya çıkmış ve Fransa ile sınırlı kalmayıp kısa zamanda diğer ülkelere de yayılmış bir bilimdir.
SOSYOLOJİ KONUSU*
Sosyolojinin konusu insan toplumlarıdır. Toplumu ve orada meydana gelen sosyal olayları inceler. Toplum içinde ortaya çıkan sosyal olayları, sosyal kurumları, sosyal yapıları ve bu yapıdaki değişmeleri kendine konu edinir.* Toplumsal olay ve olguları inceleyen sosyoloji, bireyle ilgilenmez.* Tek tek bireylerin sorunlarıyla değil toplumsal sorunlarla ilgilenir.
* Olması gerekeni değil, olanı olduğu gibi inceler.
* Ahlak, hukuk, din gibi bireylerin nasıl davranması gerektiğine ilişkin kurallar koymaz. Bu anlamda kural koyucu/ hüküm verici (normatif) değil, objektiftir.* Olayları sebep sonuç bağı içinde inceler.
ÖZEL SOSYOLOJİLER
* Sosyoloji, genel sosyoloji ve özel sosyoloji olarak iki kategoriye ayrılır.
* Genel sosyoloji; sosyoloji biliminin tanımı, konusu, alanı, yöntemi, diğer bilim dalları ile ilişkiler, sosyolojik ekolleri gibi teorik temellerini araştırmak konusu yapar.
* Özel sosyoloji ise toplumun ve toplumsal hayatın belirli bir yönünün sosyolojik araştırılmasıdır. Örneğin, Din Sosyolojisi, Eğitim Sosyolojisi, Siyaset Sosolojisi gibi..
DİN SOSYOLOJİSİ*
Din Sosyolojisi terimini ilk defa Emile Durkheim 1899’da bir yazısında kullanmıştır.
* Ülkemizde aynı yıllarda “İlmi İctimaiyatı Dini” veya “Dini İctimaiyat” karşılığını alan bu bilim dalı, uzun yıllardır Din Sosyolojisi adıyla, bilim dünyasındaki yerini almıştır.
DİN SOSYOLOJİSİ KONUSU*
Başlangıçta din sosyolojisi, 19.yy ın pozitivist ve evrimci bilim anlayışından hareketle, ilkel diye nitelendirilen dinlerin etnolojik ve daha sonra da evrensel dinlerin tarihi sosyoloji araştırılmasını kendine konu edinmiştir.
* 20.yy ın başlarında, aynı zamanda sistematik ve bağımsız din sosyolojisinin de kurucusu kabul edilen Max Weber, kendisinden öncekilerin aksine din sosyolojisinin görevinin, dinin özünü, kaynağını, doğasını veya dini değerlerin doğruluk veya yanlışlığını araştırmak olmayıp, din-toplum ilişkileri bağlamında, din ile diğer sosyal kurumlar arasındaki karşılıklı etkileşimi, dini inançlardan kaynağını alan sosyal davranışların incelenmesi olduğunu söyleyerek yeni bir sosyoloji anlayışının öncülüğünü yapmıştır
.* Weber’den sonra, Joachim Wach, din sosyolojisini din ve toplum arasındaki ilişki ve onlar arasındaki etkileşimin şekilleri olarak tanımlayarak, bu alana yeni bir açılım kazandırmıştır.
BİLİMLER SINIFLAMASINDAKİ KONUMU*
1) Doğa Bilimleri: Doğa ve doğa olayları ile ilgilenen Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronomi vb.
2) İnsan Bilimleri: İnsanı, insanın tarihini, kültürel- toplumsal dünyasını konu edinen Tarih, Antropoloji, Sosyoloji, Psikoloji, Siyaset bilimi vb
3) Din Bilimleri: Dinler Tarihi, Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi, Din Fenomenolojisi vb.
ÖZEL DİN SOSYOLOJİLERİ*
Sosyolojide olduğu gibi özel din sosyolojisi de uzmanlaşmış alt dallara ayrılmıştır. Bütün dinlerin sosyolojik incelemesini konu edinen genel din sosyolojisi ile yalnız bir dine ait konuları ele alan özel din sosyolojileri de vardır.( Hıristiyan Din Sosyolojisi, Yahudi Din Sosyolojisi, İslam Din Sosyolojisi vb.)
* Özel din sosyoloji çalışmalarına örnek:Ernst Troeltsch: Hıristiyan Kilise ve Gruplarının Toplumsal ÖğretisiJean-Paul Charnay: İslam’ın Dini Sosyolojisiİlyas Ba-Yunus, Ferit Ahmet: İslam Sosyolojisi-Bir GirişYümni Sezen: İslam’ın Sosyolojik Yorumu
YÖNTEM VE TEKNİKLER*
Yöntem: Belli bir amaca, hedefe ulaşabilmek için izlenilmesi gereken yol, süreç, sistem.
* Teknik: Seçilen yönteme bağlı olarak belirlenen ve kullanılan bilgi edinme araçları.
* Din sosyolojisi, dinin toplumsal boyutunu, sosyal gerçeklik olarak ele alıp incelerken genel sosyolojinin yöntem ve tekniklerinden yararlanır.* Sosyoloji gibi din sosyolojiside;-Tümevarımcı (parçadan bütüne, özelden genele, tikelden tümele varmak için kullanılan akıl yürütme) yöntemi kullanır.- Tümdengelimi de ( bütünden parçaya genelden özele…..) yeri geldiğince uygular. - Sosyal olay ve olguları neden-sonuç bağlamında ele alır.- Çok faktörlü çoğulcu yaklaşımı esas alır.
* Araştırmacılar; objektif olmalı, betimsel yaklaşımla olanı olduğu gibi tespite çalışmalı, önyargılardan arınmalıdır.
* Din sosyolojisi incelemelerinde kullanılan üç aşamalı uygulama;- Gözlemleme - Karşılaştırma - Açıklama
GÖZLEMLEME*
Sosyolojik bir araştırmada ilk aşama gözlemlemedir.
* Durkheim’e göre; her şeyden önce sosyal olayların bir obje olarak yani dışımızdaki bir eşya gibi incelenmeleri gerekir. Toplum olayları ruhsal durumlar gibi değil, fizik olaylar gibi ele alınmalıdır. Çünkü bu, sosyolojinin objektif bilim olmasının gereğidir.İkinci şart olarak, önyargılardan sıyrılmak gerekir.Gözlemin tam olarak yapılabilmesi için diğer bir şart da, sosyal olayların tanımlanması ve sınırlandırılmasıdır. Biyolojik ve ruhsal olaylarla karıştırılmaması, sosyal olmayan olaylardan ayırt edilerek incelenmesi gerekir.* Sosyal gözlem iki şekle yapılır. a) Dolaylı (vasıtalı) gözlem) b) Dolaysız (vasıtasız) gözlem
Dolaylı Gözlem* Tarihin verileriyle yani belgelerle yapılan geçmişle ilgili bir gözlemdir.
* Batı’da Max Weber, İslam dünyasından İbn Haldun başta olmak üzere pek çok din sosyoloğu bu tarihi yöntemi kullanarak çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir.* Sosyoloji/ din sosyoloji araştırmalarında dolaylı gözlem yapacak araştırmacı için üç materyal vardır.
1) Sözlü gelenekler: Masallar, efsaneler, vecizeler, atasözleri, türküler, menkıbeler, şiirler, destanlar, dini hikayeler vb. Bütün bunlar ait oldukları dönemle ve toplumla, dini-sosyal olay ve olgularla ilgili önemli bilgiler ve izler taşır.
2) Yazılı gelenekler: Bunlar araştırmacılar için çok değerli veriler sunarlar. Arşiv belgeleri, şeriyye sicilleri, fetvalari vakfiyeler, fermanlar, kanunnameler, hatırat kitapları, seyahatnameler gibi her türlü eski eserler.
3) Şekillenmiş anıtlar: Taşınır ve taşınmaz her türlü sanat eserleri bu grupta yer alan bilgi kaynaklarıdır. Dini mimari yapılardan halı, kilim, hat ve minyatürlere kadar her çeşit eser ve kullanılan eşyalar toplumların dini hayatlarının sosyolojik incelenmesinde önemli yer tutarlar.
Dolaysız Gözlem* Günümüz toplumlarını doğrudan doğruya veya birinci elden yerinde izlemek ve incelemektir.
* Dolaysız gözlem kendi içersinde ikiye ayrılır.
1) Yaygın gözlem: Geniş topluluklarına dini hayatları için örneklem kullanılırsa bu yolla derinlemesine analiz yapılamayacağından, yaygın bir gözlem yapılmış olur ki buna yaygın gözlem denir.
2) Yoğun gözlem: Dar, küçük toplulukların dini-sosyal hayatlarının daha yakından incelenmesi için yapılan gözleme yoğun gözlem denir.* Dolaysız gözlemin kendine özgü bir tekniği vardır. Bunlar sırasıyla öğrenme, hazırlanma ve sezme dir.a) Öğrenme: İyi bir gözlemcinin gözlemini yaptığı toplumu tanıması gerekir. O, araştırma yaptığı toplumla ilgili bilgi sahibi olmalıdır. Aynı zamanda gözlemcinin gözlemini yaptığı toplumda güven sağlayabilmesi gerekir ki, bu da onların ibadetlerine, törenlerine, sosyo-kültürel hayatlarına katılmakla sağlanır.b) Hazırlanma: Hazırlık neyi, nasıl yapacağını bilmekle ilgilidir. Bunun için gözlemci planını yapması gerekir.c) Sezme: Gözlemin iyi olması, doğru çıkarsamalar yapabilmesi için gözlemcinin anlayışlı ve sezgili olması önemlidir. Çünki elindeki malzeme becerikli ve ustalıkla kullanılmazsa her türlü çaba, çalışma değersiz kalır.
*Dolaysız Gözlemde Kullanılan Başlıca Araştırma Teknikleri
a) Alan (saha) Araştırması: Alana çıkılarak veri toplanması ve bunların yorumlanmasıdır. Le Play’e göre sosyologlar masa başı sosyoloji yapmamalı, halkın içine karışmalıdır. Buna “katılımlı gözlem”de denir.
b) Monografi: Sınırları belirlenmiş, tek bir konunun küçük grupların ya da örnek bir olayın tüm değişkenleriyle dar boyutlu ve derinlemesine incelenmesidir. Örneğin; köy, şehir, parti, dini cemaat, kan davası gibi olayları ele alıp inceleyen monogrofiler.- Monografiyi ilk kullanan Le Play olmuştur. Araştırmasını işçi aileleri üzerine yapmıştır. Din sosyolojisi açısından en dikkati çeken yönü bu ailelerin gelirleriyle dini yaşayışları arasındaki korelasyon üzerinde durmasıdır.
c) Anket: Yazılı soru-cevap tekniğidir. Sözlü olanına “mülakat” denir. Birinci elden veri toplama biçimidir.Geniş kitleler üzerinde uygulanması durumunda “kamuoyu araştırması (survey)” adını alır.
d) Mülakat: Araştırmanın niteliğine göre, anket yerine veya anketle birlikte mülakatla da veri toplanabilir. Anket ve mülakat objektif bilgiler edinebilmek için en ideal araçtır.
KARŞILAŞTIRMA* Sosyoloji/din sosyolojisi aynı zamanda gözlemini yani vasıflamasını yaptığı olguları karşılaştırmak ve açıklamak zorundadır.*Bilimsel sonuçlara erişmede somut ve tek bir olayla yetinilmesi önemli bir eksikliktir. Mutlaka başka zaman ve yerlerde karşılaşılan olgularla karşılaştırmalar yapılması, inceleme konusunu anlama açıklama ve genellemelere gidilebilmesi için gereklidir.* Üç çeşit karşılaştırmadan söz edilebilir. Tarihi, etnolojik ve istatistik karşılaştırmalar.
AÇIKLAMA* Din sosyolojisinde incelenen olayın gözlemlenmesi ve karşılaştırılmasından sonra açıklama ile sonuçlanması gerekir.
* Araştırma boyunca uyulması gereken en önemli kural objektifliktir. Sağlıklı sonuçlar elde edebilmek, doğru açıklamalarda bulunabilmek için, objektiflik ilkesi hayati önem taşır
* Din sosyoloji çalışmalarında en önemli iş, bilimsel ölçütler doğrultusunda ele alınan olayı doğru anlamak, incelemek, açıklamak ve yorumlayabilmektir.
* Durkheim “Sosyal olayın nedeni yine sosyal karakterli bir olay olabilir. Biyolojik ve ruhsal bir olay, sosyal bir olayın nedeni olamaz” demektedir.* Dini-sosyal olaylar kendi bağlamı içinde yani manevi bağlamından koparılmadan incelenmeli ve açıklanmalıdır. Dinin kendine özgü varlığı ve dinamizmini görmezden gelerek kuramlar geliştirenler yanılgıya düşmüşlerdir. A.Comte’un pozitivist felsefesinden kaynaklanan bir anlayışla, ruhani ve manevi gelişmelerin, maddi şartların bir sonucu sayılması bu durumun tipik bir örneğidir.-Comte’un dini, toplumların bir fonksiyonu olarak görmesi,- K.Marks’ın dini, toplumun iktisadi hayatının bir sonucu olarak görmesi,- E.Durkheim’in dini, toplumsal şartlarda arayarak kaynağını toplumun kolektif vicdanından aldığını ileri sürmesi,- S.Freud’un din hayatını bir nevruz olarak açıklamak istemesi de bu yanılgıya örnektir.Bütün bunlar dini, din ve toplum ilişkilerini yanlış ve tek nedenli yorumlamanın sonuçlarıdır.
DİN SOSYOLOJİSİNİN KISA TARİHİ Öncüler*
Din sosyolojisi bilim olarak yeni olsa da din ve toplum sorunsalı üzerinde düşünme ve inceleme yeni değildir.
* İnsanlık tarihi araştırmaları, dinin insan ve toplum hayatında “fıtri” (doğuştan yatkın) bir gerçeğe sahip olduğunu göstermektedir.
* Hans Freyer’in belirttiği gibi, insanlığın ne kadar eski zamanlarına, önceki dönemlerine inersek inelim, her zaman din olgusuyla karşılaşırız
* Henri Bergson bu durumu şöyle ifade eder: Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bilimsen uzak, sanatsız, felsefesiz insan toplumları vardır, fakat hiçbir zaman dinsiz toplum var olmamıştır.
İlk Çağ Yunan Düşüncesi
* Din sosyolojisi açısından en orijinal görüşlere Eflatun’da rastlanır. Eflatun, sofistlerin “Her şeyin ölçüsü insandır” ilkesinin aksine “Her şeyin ölçüsü Tanrı’dır” diyerek işe başlamakta ve bu görüşü üzerine bütün bir felsefe, ahlak ve siyaset sistemini kurduktan sonra, bu sistemin temeline de dini yerleştirmektedir. Çünkü kurmak istediği yeni toplum düzeninin dinsiz yaşayamayacağına inanmaktadır.
* Eflatun’un din sosyolojisi açısından dikkati çeken iki eseri: “Devlet” ve “Kanunlar”. Özellikle Kanunlar alanımız itibariyle daha da önemlidir.
Hıristiyan Ortaçağı
* Hıristiyanlık, doğuşu ve geniş Roma topraklarına yayılışı ile birlikte, kendini anlamak ve anlatmak istediği zaman, Yunan felsefesinin, özellikle Helenistik dönemin ünlü iki felsefi akımı olan Stoacılık ve Yeni Eflatunculuğun yardımına başvurmuştur. Dinin inanç sistemini felsefi bir şekilde açıklamak ihtiyacından Hıristiyan Teolojisi doğmuştur.
* Bu dönemin toplum görüşlerinin çerçevesini biri mistik, diğeri de skolastik iki dünya görüşü oluşturmaktadır. Bu dönemde ideal toplum örneği “görünmeyen alem”dir. İçinde yaşadığımız alem gölgeden ibarettir. Çünkü sonsuz ve mükemmel topluma ancak öteki alemde kavuşulabilir. Bu dönemin iki ünlü temsilcisi;- Saint Agustin, “Tanrı Sitesi” adlı eserinde Ortaçağ Hıristiyan dünyasındaki mistik görüşün esaslarını anlatmaktadır.- Akinaslı Saint Thomas ise, “İlahiyat Mecmuası” adlı eserinde skolastik dünya görüşü ve toplum anlayışının esaslarını ortaya koyar.
Kurucular
*Modern sosyoloji ve dolayısıyla din sosyolojisinin doğuşuna etki eden faktörler; Coğrafi keşifler, bilimsel ve teknik buluşlar, Rönesans ve Reform hareketleri, İngiltere, Fransa ve Almanyadaki Aydınlanma hareketi, Fransız ve sanayi devrimleri gibi olay ve olgular.
* Sosyolojinin üç kuramcısı: Karl Marks, Emile Durkheim ve Max WeberBu üç kuramcı da dinin temelde bir toplumsal süreç olduğuna, bilimin gelişmesi, rasyonelleşme ve kalkınma ile birlikte modern zamanlarda öneminin göreceli bir biçimde azalacağına inanıyorlardı.
* 19.yy teolog ve felsefecilerinin yazdıkları ve bunlardan özellikle Feuerbach’ın “Hıristiyanlığın Özü” adlı eseri ve diğer çalışmaları Alman aydınlarını ve daha çok gençliği etkilediği gibi, o yıllarda gençlik dönemini yaşayan Marks’ıda derinden etkilemiştir. Marks’ın dinle ilgili düşüncelerini Feuerbach’a giden köklerinde aramak gerekir.Feuerbach’a göre din, kültürel gelişme sürecinde insanların ürettiği düşünce ve değerlerden oluşmakta, fakat bunlar yanlış bir şekilde ilahi güçlere ya da tanrılara mal edilmektedir. İnsanlığın ruhun ölmezliğine inanmaları ve ilahi adaletin tecellisine inançları, yine insanların adalete susamışlıklarının soyut bir plana aktarılması, dünya ötesi bir insani isteğin şekil değiştirmesinden ibarettir.
* Marks, bu düşüncelerin çok büyük etkisi altında kalmıştır. Ona göre din, ünlü değişiyle “halkın afyonudur”. Cümlenin tamamı şöyledir. “Din, baskıya tabi yaratıkların iç çekmesi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz olayların ruhudur, halkın afyonudur.”Çoğunlukla Marks’ın dinsiz olduğuna inanılır, fakat bu doğru değildir. Çünkü Marks dinin “kalpsiz bir dünyanın kalbi” olduğunu, günlük hayatın acımasızlığından kaçıp sığınılan bir liman olduğunu belirtir.Marks’a göre din, toplumsal değişimden çok, statükonun ve egemen sınıfların çıkarlarının devam etmesine hizmet eder.
Auguste Comte (1798-1857)
*18.yy ın aşırı rasyonalizmine (akılcılığına) karşı, tepkisel bir hareket olarak doğan pozitivist felsefe, 19.yy a damgasını vurmuştur. 19.yy aynı zamanda Darwin’in evrim teorisinin sosyal bilimlere uygulandığı bir dönem olmuştur.
*Sosyolojinin isim babası Auguste Comte, pozitivist felsefenin de en önde gelen temsilcilerindendir. O, pozitif yöntemin bilimler için zorunlu olduğunu, gözleme, deneye ve yasaların tespitine dayanan bu yöntemin, teolojik ve metafizik alanlara da yayılması gerektiğini söyler. Comte’un genel sosyoloji gibi din sosyolojisinin de kurucusu olduğu kabul edilir.
* Ona göre sosyal statik, toplumsal düzenin, sosyal dinamikte ilerlemenin bilimi idi. Ancak her iki bölümünde temel öğesi dindi. Statik açıdan toplumu meydana getiren üç temel öğe; aile, devlet ve dindir. Din, aile ve devlet gibi insanın doğasından çıkan ve toplum halinde yaşayan insan için zorunlu bir kurumdur.
* Auguste Comte, kurmayı tasarladığı pozitif toplumun pozitif bir dini olması gerektiğini ileri sürerek, din kurucusu olarak ortaya çıkmaktadır. Hatta o, kurduğu bu pozitif dinin ilmihalini bile yazmıştır.
Emile Durkheim (1858-1917)*
Auguste Comte’tan sonra Fransız sosyolojisinin en önemli temsilcisidir.
*Din sosyolojisi terimin ilk defa kullanan da odur. Onun sosyolojisini en geniş anlamı ile bir din sosyolojisi olarak görmekte bir sakınca yoktur. Çünkü, onun sosyolojisinin esasını kolektif bilinç anlayışı oluşturmaktadır.
* Durkheim dinin toplumsallığı üzerinde durmakta, dinin özünü ve başlangıcını tamamen sosyal şartlardan hareketle açıklamaktadır.* Durkheim’in “Dini Hayatın Başlangıç Şekilleri” adlı eseri, din sosyolojisinin ilk klasiklerindendir.
* Bir diğer eseri “İntihar” da intiharı psikolojik olmaktan çıkarıp toplumsal bir olay olarak incelemektedir.
* Ona göre din, toteme tapınma (totemizm) şeklinde başlamıştır. Onun kaynağını da toplumun kolektif vicdanından aldığı iddia edilmektedir. Yani dinin kaynağı topluluğun kendisidir.
Max Weber (1864-1920)*
Weber, genel olarak toplum ve ekonomi, özel olarak da din ve ekonomi üzerindeki incelemeleriyle tanınmıştır.
* O, din sosyolojisinin 19.yy da olduğu gibi, dinin kökenini, gelişimini araştıran bir bilim değil, dini davranışların ya da dinden kaynaklanan sosyal davranışların bilimi olması gerektiğini söyler.
* Weber’in, dini olayları inceleme yöntemi: Rickert ve Dilthey’den yararlanarak “Anlayıcı Sosyoloji” geleneğini olgunlaştırmış, öteki sosyal olaylar gibi din olaylarını da, nedenleri ve etkileri açısından “anlayış” yöntemiyle yorumlamıştır. Diğer yandan O’na göre, deneysel sosyal bilimler olanı araştırmalıdır, felsefenin ya da sosyal felsefenin yaptığı gibi olması gerekeni değil.
* Weber’in din sosyolojisi ile ilgili en önemli eserleri:“Din Sosyolojisi Hakkında Makaleler”“Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu” ( ona bu alanda ün kazandıran eseri)
* Weber’e göre dini olaylar ekonomik olaylarla karşılıklı etkileşim halindedir. Bu tezi ile, Marks’ın din olaylarını tek bir nedene bağlama yolundaki çabalarını yetersiz bularak reddetmektedir. Max Weber, dini anlayışlarla ekonomik davranışlar arasındaki ilişkileri aydınlatmaya çalışmış olmakla din sosyolojisi kısa tarihi içinde kendine ayrıcalıklı bir yer edinmiştir.
Diğer Sosyologlar
* Max Weber’e ilk önemli katkı, arkadaşı Ernst Troeltsch tarafından gelmiştir. Özel din sosyolojisi alanındaki en önemli eseri “Hıristiyan Kilise Gruplarının Toplumsal Doktrini”dir.
* Asıl sistematik din sosyolojisi Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Max Weber’in öğrencisi Joachim Wach tarafından kurulmuştur.
*Almanyadaki “Anlayıcı Sosyoloji” geleneğine bağlı olan Wach’ın yazdığı “Din Sosyolojisine Giriş” adlı eseri ilk defa bu alana ayrılmış sistematik çalışmadır. Wach, Weber’den daha çok dinin iç yüzüne (yorumuna) ilgi duymuştur. Ona göre in ve toplum iki bağımsız birimdir. Her iki sistemin birbirlerini karşılıklı etkilemeleri, cemaatleşme ve dini lider tipleri din sosyolojisinin konusudur. Başka bir anlatımla, dini toplumu, din-toplum ilişkilerini ve dini grupları inceler.
* Max Weber ve J.Wach’ın yolunu izleyen diğer bir Alman din sosyologu da Gustave Mensching’dir. O da anlayıcı din sosyolojisi ekolüne bağlıdır.* G.Le Bras, hem dolaylı hem dolaysız gözlem teknikleriyle, Fransız Katoliklerinin dini pratikleri üzerine geniş denemelerde bulunmuştur. Yaptığı çalışmaları “Dini Sosyoloji Araştırmaları” adlı eserinde toplamıştır. G.Le Bras, genel din sosyolojisi değil de “Katoliklik Sosyolojisi” yapmış olup, özel din sosyolojisinin de öncüsü olmuştur.G.Le Bras’ın başlattığı ve ardından hemen hemen bütün ülkelerde farklı bilim alanlarında da kullanılan betimleme tekniği: “sosyografik”
Çağdaş Bazı Yönelimler*
20.yy ın ikinci yarısında diz sosyolojisi alanında, modern/seküler dünyada din-toplum ilişkileri konusunda yeni yaklaşımlar sergileyen ve öne çıkan sosyologlar:Thomans Luckman, Peter L.Berger, Robert N.Bellah, Clifford Geertz, Bryan S.Turner, Charles Y.Glock, Jose Casavova ve Grace Davie. (umarım sormazlar :frown: )
* Bazı sosyologlar din için, insanı etkileyen bazı doğaüstü güçlere inanma şeklinde özsel bir tanımlamaya girişmişse de, diğerleri böyle bir bakış açısının oldukça dar kapsamlı olduğunu savunmuş ve din sosyolojisinin, kendi araştırma alanı olarak gördüğü sahayı sınırlandırmaması ve tüm inanç sistemlerini açıklaması gerektiğini söylemişlerdir.
* Berger ve Luckman din üzerine yapılan çağdaş araştırmalardan çoğunu eleştirirler ve bunların resmi kiliselerin desteği ve teşviki altında gerçekleştirildiğini belirtirler. Böylece din ve din sosyolojisi kilise merkezli olma eğilimindedir.Berger ve Luckman’a göre sosyologlar, bu tür bir “kilise sosyolojisi” yapmak yerine, insanların, yaşadıkları dünyaya anlam verme biçimi ile ilgilenmelidirler. Din, geçmişte olduğu gibi şimdi de, insanların anlam dünyasının oluşmasında ve yerleşmesinde önemli bir rol oynamaktadır.Berger ve Luckman’ın kapsayıcı din anlayışına göre din, tüm değer sistemlerini kapsamakta ve örneğin bilimcilik, psikolojizm, komünizm vb. anlam sistemleri de bir din olarak görülebilmektedir.
Thomas Luckman*
Dinin tarihsel olarak kurumsallaşmış geleneksel kilise ile özdeşleştirildiğini ve böylece “işlevsel” olmaktan çok “özsel” ve aldatıcı bir din tanımının ortaya çıktığını ifade eden Luckman, bu “yargılayıcı” ve “enosentrik (bemerkezci)” tanımın teolojik ve felsefi meziyetleri ne olursa olsun, sosyolojik olarak bir değerinin bulunmadığını söylemektedir.* Eseri : “Görünmeyen Din”*Luckman’a göre kilise ve dinin özdeşleşmesi, sekülerleşmenin yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır.* Luckman, dinin, giderek daha öznel ve özel bir konu haline gelmeye başladığını, yani kiliseden koparak bireyselleştiğini ifade etmektedir.
Peter Berger* “Dinin Sosyal Gerekliliği” adlı eserinde, insanı merkeze oturtan antropolojik ve fenomenolojik bir din sosyolojisinin yöntemlerini geliştirmeye çalışmaktadır.* Berger, Luckman’ın beşeri olan her şeyin aynı zamanda dini de olduğu yönündeki antropolojik varsayımlarına ve kiliseye bağımlı bir din anlayışını eleştirmesine tamamen katılmaktadır.* Ona göre din, “kendisiyle kutsal bir kozmosun kurulduğu insani bir girişim”dir. Din, beşeri bir yansıtmadır.* Ona göre seküler sürecin başlıca niteliklerinden birisi “bireyselleşme”dir.* Berger’e göre, modern çağda dinin başına gelen şey, onun gerilemesi veya çökmesinden çok, dönüşerek “öznelleşmesi”dir.
Robert N.Bellah* Sistemleştirdiği teori: “Sivil Din” teorisidir.Sivil dinler, toplumsal sistem içinde dinin karşıladığı türden ihtiyaçları karşıladıkları için, kurumsal dinlere karşı “işlevsel bir eşdeğerlilik” sunar ya da “işlevsel bir alternatif” oluştururlar.
* Sonuç olarak, Luckman ve Berger’in “görünmeyen din” ve “bireysel din” ve Bellah’ın “sivil din” kuramları gibi işlevselci yaklaşımların, modern ve laik toplumda dine bir yer bulma çabasını yansıttığı söylenebilir.