Dindarlığın Kaynakları
Fıtrat: İnsanın yaratıcısını tanımaya ve O na bağlanmaya doğuştan eğilimli olması.
*İnsanlar Tanrı ya öfkelendikleri veya O na muhtaç olmadıklarını düşündükleri zaman bile kutsallık duygusunu kaybetmezler.Başka varlıklara yönelirler başka dayanaklar ararlar.Satanizm gibi uç noktalar göz önüne alındığında inanmanın zorunlu ihtiyaç olduğu görünür.
*İnanma ihtiyacı genel bir kavramdır,insanı ruhun derinliklerinde kutsal gördüğü yüce varlığa yönelten eğilimi ifade eder,Fıtrat ise İslami bir kavram olup Allah a yönelik dini kabiliyet ve hazır oluş anlamında kullanılır.
*Dinlerin temel görevi:inanma ihtiyacını karşılamak ve insanın ruhundaki manevi boşluğu doldurmaktır.
DİNDARLIĞIN BİYOLOJİK KAYNAKLARI
*Nörobiyoloji ve din *İnanç Geni ve Din
Nörobiyoloji ve din :Nörobiyoloji sinir sistemi biyolojisidir.Bu yaklaşıma göre insan davranışlarının temeli biyolojiktir.Son yıllarda insanların davranış,duygu,tutum ve inançlarının beyindeki karşılıklarını bulma konusunda ilerleme kaydetmiştir.
Nöroteoloji:Dini ve mistik yaşantıların biyolojik temellerini araştıran bilim.
Tanrı noktası:1990 da ilk olarak nöropsikolog M.Persinger, 1997 de nörolog V.S.Ramachandran ile ekibi insan beyninde doğuştan var olduğunu öne sürülen Tanrı Noktası üzerinde araştırmalar yapmışlar.Tanrı noktasını,beynin şakak loblarındaki sinir bağlantıları arasında konuşlaşmıştır.
SPECT Beyin Haritalama Yöntemi:A.Newberg kullanmış.Tanrının beynin sabir parçası olduğunu savunmuş.Tibetli Budistlere transa geçtiklerinde radyoaktif boya şırınga ederek,beynin belli bölgesinin değişime uğradığını tespit etmiş.SPECT yöntemini,Tanrı tecrübesi yaşayan beynin canlı resmi olarak niteler.Bu yöntem mistik deneyimler sırasında kullanılır.Dindar insanların mistik tecrübe yaşadıklarında çekilen MR görüntüleri kafatasının ön tarafında değişmelerin meydana geldiğini göstermiş.
*Çocuklarda yapılan araştırmalarda çocuların canavar,cin,peri gibi doğa üstü varlıkları kolay inanmalarını;ön beyin bölgesinde çok sayıda nöron bulunmasına bağlamışlar.
*Ön beyin yapılarının toplumsald eğerlere uyma,hataları bulma,kurallara bağlanma gibi işlevlerden sorumlu olduğunu iddia etmişler.
*Beynin üst arka bölgesinde yer alan pariental lob ;zaman ve mekan algısından sorumlu
*Dindarlarda görülen tutucu kişilik özelliği beynin sol yarımküresiyle,mistik tecrübe özelliği olan doğaüstü inanç ved eneyimler beynin sağ yarımküresiyle ilgilidir.
E.D'AGUİLİ nin görüşü:Beynin farklı bölümlerinin din ile ilgili farklı işlevleri vardır.Beynin bir noktasıvahdet/birlik fikrini anlamaya,diğer noktası Tanrının dünyada olup bitenleri nasıl düzenlediğini anlamaya çalışır.Dini tecrübelerden bir kısmı insanın belleğinden ölünceye kadar silinmeyecek ölçüde etkili olur.
*Konuyla ilgili çalışmaların birçoğuna göre manevi tecrübelerle beyinde oluşan nörolojik değişmelerin bizzat beyin tarafından meydana getirildiğini tespit etmek mümükün değildir.Beyindeki devrelerin Tanrı ile ilişkisi tamamen inanca bağlı olarak kalacaktır. Beynin dini tecrübe sırasında ne yaptığını görmek din hakkında,Tanrı nın var olup olmadığı hakkında somut bilgi sağlamaz.Bir Kabe resminin dini hayranlık uyandırması,beyindekigörüntü-ilişkilendirme bölgesine bağlıdır.Bu bölge gözün gördüklerini yorumlar,görüntülerle duygu ve anılar arasında bağlantı kurar.Dua Ya da meditasyon sırasındakillerde bu görüntüleme-ilişkilendirme bölgesinde olurşur.
İnanç Geni ve Din :Davranış genetiğinin amacı:genetik ile çevrenin insan davranışındaki bireysel değişmelere olan katkılarını anlamak.
Genler:Hücrenin kromozomlarında yerleşik olarak bulunan,canlıların kalıtımsal karakterlerini taşıyan ve zamanı geldiğinde ortaya çıkışını sağlayan kalıtım faktörleri.
Tanrı Geni: Dinin biyolojik alın yazısı olması.2004 yılında D.Hamer Tanrı geni çalışmasıyla maneviyatın genini bulduğunu iddia etmiş.Maneviyatın etkili ve evrensel güç olmasını genetik karakterine karekterine bağlamış.İnsanların manevi değerlere mutluluktan sağlıktan ve güçten daha fazla önem göstermeleri bu gene bağlıdır.
Hamer e göre Tanrı Geni insanın mistik güce inanmasıyla ilgili manevi seviyesini belirleyen biyokimyasal bir şifredir.Kendini aşkınlama ile Tanrı geninin ilişkili olduğunu söyler.Ona göre buna Tanrı geni demek bilimsel olmayabilir ancak insanın yaratıcısını aramaya yönelten fonksiyonu bulunduğundan Tanrıyı arama geni denilebilir.
L.Koenig in çalışması:Dindarlıkla-çevre ilişkisiyledir.İkizlerin katılımıyla yaptığı çalışmada dindarlığın kalıtımsal bir öz.taşıdığını ve gelişim sırasında ortaya çıkan değişmelere rağmen oldukça kalıcı olduğunu belirtmiş.Ayrıca çocuklukda çevrenin dindarlık üzerindekie tkisinin daha çok olduğu yetişkinliğe geçişte azaldığını tespit etmiş.
*Genlerin üzerimizde büyüke tkisi vardır.Ancak moleküler biyoloji uzmanlarına göre herşeyin sorumlusu genler değildir.Genler çevre ile devamlı etkileşim içindedir.
DİNDARLIĞIN PSİKOLOJİK KAYNAKLARI:
*Anlamarayışı ve Din *Ölüm Korkusu,Ölümsüzlük Arzusu ve Din *Engellenme,Çaresizlik ve Din *Anlama,Bilişsel Tatmin ve Din
*Suçluluk Günahkarlık Duygusu ve Din
Anlam Arayışı ve Din(hakikat arayışı) :
Anlam arayışı:Düşünce,tutum ve davranışları belirleyen en önemli güdü.
Hakikat arayışı:Hayattaki konumu olumlu yönde belirleyecek nihai bir anlama kavuşmak ve böylece varlığı anlamlandırmada ihtiyacını gidermektir.
Hayttaki konumu olumlu yönde belirleyecek nihai bir anlama kavuşmak ve böylece varlığı anlamlandırma ihtiyacını gidermek.
*Düşünce tutum ve davranışları belirleyen en önemli güdüdür.
Logoterapi:V.Frankl bu görüşü öne sürmüş.Modern insanın en büyük sorununu anlam ihtiyaç ve arzusunun engellenmesinde görür.Amacı:Anlam arzusunu tatmin etmek ve anlamsızlıktan kurtarmaktır.Logoterapiye göre; insanda doğuştan var olan anlam arzusu onu en acımasız ve en korkutucu şartlarda bile sarılabileceği bir değere,bir amaca yöneltebilir,ancak anlam arzusu engellerinirse insan anlamsızlığa düşer .Anlamsızlığı çağın hastalığı görür.
*Yapılan araştırmalarda insanların %80-90 ı hayatta bir anlam bulmayı temel ihtiyaç saymış.
*Ülkemizde 1999 da Bahadır ın yaptığı araştırmada katılımcıların %90.2 si anlamlı huzurlu belirli amaçları ve hedefleri olan düzenli hayat kumayı en büyük arzu saymış.
***Din, tüm hayatı ele alıp yorumlayan ,bilinmeyen pek çok hususu sunduğu tatminkar cevaplarla açıklığa kavuşturup anlamlandıran eşsiz bir sistemdir.Bir çok din psikoloğu dini anlam sistemi olarak tanımlar.
G.W.Allpord da bu konuda:
-Din herşeyin derinliğinde bulunan anlamı keşfetmede en büyük güçtür.Zira din bütün dünya görüşleri arasında en tutarlı ve en kapsamlı olanı ortaya koyar... der.
Yaniii:anlam arayışı hem zihinsel hemde rusaldır.Semboller sistemi olarak din,insanın yaşadığı dünyayı daha iyi anlamasına yardımeder.
Ölüm Korkusu,Ölümsüzlük Arzusu ve Din:Ölüm insanın yaşama arzusunun en büyük tehtidi ,hayatı sonlandıran tek gerçektir.Ölüm korkusu korkuların en büyüğüdür.
En güçlü arzu ise;ölümsüzlük arzusudur(sonsuzluk. duygusu)İnsanda doğuştan vardır ve ölüm ötesinede uzanır.
***Din , sunduğu inanç ved eğerler sistemine uygun yaşamak koşuluyla insana ölümün hastalıkların eksikliklerin olmadığı ebedi hayat vaad eder.(cennet hayatı-ahiret inancıyla)
***Bu duruma karşı görüş:
Freud ve takipçilerine göre; ölüm ötesiyle ilgili inançlar dünyada yüzyüze gelinen sıkıntı ve engellemeler karşısında teselli bulmak için insanın uydurduğu tatmin kaynaklarıdır.
***Dini ölüm korkusuna indirgeyenlere karşı görüş:
Jung ve takipçileri ,ölüm ötesi hayata inanmanın insan için kaçınılmaz zorunlu yöneliş olduğunda birleşmişler.
Çalışmalara göre değişik sonuçlar ortaya çıkmış:
*ölüm korkusu dinden uzaklaştırır
*Ölüm korkusu ve sonsuzluk duygusuyla din arasında ilişki yoktur(batıda yapılan araştırmalar)
*Ölüm korkusu ve sonsuzluk duygusu dine yaklaştırır
Engellenme,Çaresizlik ve Din:Engellenme:İnsanın ihtiyacını ,arzusunu arşılamak için harekete geçtiğinde gerek kendi içinden gerekse dışardan kaynaklanan nedenlerle hedefine ulaşamaması.Engellenme durumunda insanda, gerginlik artar;öfke korku kaygı sıkıntı çaresizlik duygusu ortaya çıkar.Çözümler ve tatmin yolları arar.İnsan gücünü aşan engeller karşısında dini inanç ved eğerler telafi işlevi görür.
Dindarlığı çaresizlik durumuna indirgeyenler:Feud (bu freud olmasın :) ) ve Marx
Onlara göre din;esasen yolunu şaşırmış bir insani arzu,aslı esası olmayan hayal ,yanılsama ves apmadan ibarettir.Dini tutum ve davranışlar acziyet ve tatminsizlikten doğan hastalıklı yapılardır.
Dine yönlendirdiği düşünülen engellenme ve çeresizlik kaynakları:
1-İnsanın karşı koyamadığı tabiat ve dünya olayları(deprem,sel,kuraklık vb.)
2-Sosyal mahrumiyetler(statü,özgüven kaybı ,iletişim güçlüğü vb.)
***Sırf çaresizlikten kaynaklanan dini yönelim sürekli ve kalıcı dindarlığı garanti etmez.Şartlar normale döndüğünde çoğu kişie ski dini alışkanlıklarına döner.
Anlama,Bilişsel Tatmin ve Din:İnsan sahip olduğu zihinsel donanımla içinde yaşadığı hayatı kendini tatmine decek derecede anlamaya ve yorumlamaya çalışır.Yani zihin, boşluk ve belirsizlikleri kabul etmez ,mutlak kesinlik arzusuyla bilişseltatmin arar. İnsan ne kadar donanımlıda olsa ancak belli bir noktaya kadar gelebilir.Arayışlarının bir kısmına bilim ve idolojiler cevap verebilir.Bunlarda sınırlılıkları nedeniye tatmin ve kesinlik arzusu için yeterli olmaz.Özellikle metafizik konularda bilimin ve açıklama sistemleri çok şey söyleyemez.İşte din bu alanda hakimdir.Yani insan tecrübesini aşan tabiatüstü,metafizik ve evrensel doğrulara dn hakimdir.
***Ergenlerin dine yönelmesi zihinsel etkenlerdendir.Dinin bilinmeyenlerle ilgili gerçekçi açıklama ve yorumlar sunması ,hayatın amacına ve bireysel kimlik problemlerine yönelik oldukça doyurucu tutarlı çözümler sunduğu için yönelirler.
Zihnin ancak dinin yardımıyla çözeceği temel problemler:
1-Evrenin ve dünyanın yaratılışı,hayatın anlam ve amacı
2-Acı tecrübeler,doğal felaketler ölüm gibi zorlayıcı ve olumsuz yönleri
3-Haksızlık adaletsizlik başarısızlık fakirlik gibi bireysel Ya da toplumsal engellenme ve mahrumiyet
4-Şuur yaratıcılık mistik tecrübeler gibi bilimin açıjklayamadıları
5-Zihinsel boyıtta ele alınan kimlik problemleri ve hayat felsefesi
Suçluluk,Günahkarlık Duygusu ve Din:İnsanlar belirli kurallara uymalıdır.Birey bu kuralları doğduğu zaman kültürün özelliği olarak ailesi ve yakın çevresinde hazır bulur.Toplumsallaştıkça onları içselleştirerek ahlaki değerler olarak kendine mal eder.Din ahlaki davranışları değerlendirirken iyi-kötü kavramlarına sevap-günah nitelemelerini ekler.Suçluluk duygusu,insan tabiatının güdüleyici evrensel niteliklerindendir.Temelleri dön.çocuklukanne-baba-çocuk ilişkilerine dayanır.Suçluluk
duygusunun kaynaklarıt oplumda suç veya yasak kabul edilen davranışlara göre değişir.
Vicdan:Toplmun kabul ve kurallarının insandaki temsilcisi.Bireyin sergilediği davranışlarında toplumund eğerlerine uyup uymadığını denetleyen iç hakimdir.
*Suçun dindeki karşılığı günahtır.Vicdan mahkumiyetini iafde eden suçluluk dinde günahkarlık;vicdani mahkeme ilahi mahkemedir.
*Yani suçluluk veg ünahkarlık insanı dine yöneltir.
*ABD de ergenler üzerinde yapılan araştırmalarda dindışı hayattan dine dönüşte suçluluk duygusunun etkili olduğu.
*Yine yapılan bir araştırmada dine dönüş yapanların %55 i günahkarlık duygusundan şikayet ettikleri dönüşten sonra rahatlık ve gönül hoşluğu yaşadıkları .
***Suçluluk duygusu normal insani/ahlaki gelişimin , günahkarlık duygusu din ve inanç gelişiminin sonucudur.
DİNDARLIĞIN SOSYAL VE KÜLTÜREL KAYNAKLARI
*Sosyal Öğrenme ve Din *Toplumsallaşma ve Din *Eğitim ve Din
Sosyal öğrenme ve din:İnsan sürekli bilgi alan öğrenen bir varlıktır.Öğrenmelerinin %80-82 kadarını görerek,%10-12 kadarını işiterek kendine maleder.Her insanın kişilik gelişiminde taklit ettiği benzemeye çalıştığı özdeşim örnekleri ve davranış modelleri vardırBaştaanne-baba,aileüyeleri,arkadaşlar,din,bilim sanat dün.kişiler vb.
Model alma yoluyla öğrenme:İnsanın kişilik ve kimliğinin ,büyük ölçüde seçtiği modellerin görüş ve davranışlarından etkilenerek oluşması.En yaygın model alma süreçleri:gözlemleyerek öğrenme,taklit,özdeşleşme,içselleştirme süreçleri
Pekiştirmede öğrenmede önemlidir ancak sadece insanın kendini pekiştirmesi değil başkalarının davranışlarınıda gözlemleyerek dolaylı pekiştirmelerle öğrenir.
Çocuklukta en fazla özdeşleşilen mode anne-babadır.
*Çocuklukda korunma ve bağlanma ihtiyacı ve merak duygusu güçlü olduğundan,ilk dini etkilere açık ve isteklidirler.
*Artan yaşla birlikte çocuk anne-babasından bağımsızlaşır arkadaş gruplarına yönelir model anlayışında farklılıklar oluşur.İlkokul yıllarında yeni modeller başta arkadaşlar
öğretmenler medyada sıkça gündeme gelen ünlüler...
*Erkenlik döneminde en güçlü model akranlardır.Ergen çocuk ile yetişkinlik arasında sıkışmış bir psikoloji yaşar.
*Çocuklukda olumlu dini gelişim yaşayanlar ergenlik döneminde en fazla dini açıdan güvendileri modellere yönelir.
,
***Dindarlığın temelleşmesi ve gelişmesinde sosyal öğrenme imkanlarından birisi, vakıf , dernek, cemaat gibi dini gruplardır.
Toplumsallaşma ve Din:Toplumsallaşma;Bireyin belirli toplumsal çevrede kişilik kazanması,toplumla bütünleşmesidir.Topluma uyum sğlama süreci.
Kültür:Bir topluma has tüm ifade ve etkileşim şekilleridir.Ortak değer ve davranış kalıplarının saklandığı toplumsal bellek olarakda kabul edilir.Bu toplumsal bellekde sonraki kuşaklara aşılayacak kültür mayasıkorunur.
Kültürleme:Toplumların kendisini oluşturan bireylere belli bir kültürü aktarma kazandırma eylemi.Kültrel birlik ve beraberliği sağlayarak toplumsal barış ve huzuru hedefler.
Kültürün maddi yapısı:Köprüler,kervansaraylar,camiler,müzik aletleri,giyim-kuşamla ilgili öğeler vb. Kültürün manevi yapısı:dil ahlak kuralları,din,örf ve adetler vb. Öğelerdir.
Din,kültürü koruyan zenginleştiren önemli bir öğedir.İslam kültürü pekçok milletin kültürü için şemsiye görevi görür ve birbirine bağlar.Müslüman kavramı, Türk, Arap ,Mısırlı,İranlı gibi kimliklerin üzerinde üst kimliktir.
Karakter:Bireyin topumla olan ilişkleri sonucu kazandığı sosyal,dini,ahlaki değerler.
Eğitim ve Din:Çocuk 2-3 yaşından itibaren kendini diğer insanlardan ayırlmaya başlar ve her türlü bilgi ved eneyim onun din ahlak gelişimini etkiler.
Eğitim:İnsanın doğumundan-ölümüne kadar süren kasıtlı davranış değişikliği çabası.
***Dindarlık aile ortamında temellenir,okul kurs ibadethane vakıf kitle iletişim araçlarıyla gelişir.Çocuk pasif-alıcı tarafı,anne-baba ise aktif-verici tarafı temsile der.
*Örgün eğitim kapsamında eğitim veren İmam Hatip Liseleri İahiyat Fakültelerinde okutulan meslek ve din bilimleri dersleri ve diğer ortaöğretim kurumlarındaki Din Kül. Ve Ahlak Bil. Dersleri dindarlığı geliştirici rol üslenir.