Mülkiyet Hakkı
Pozitif Hukukun Eşya Hukukuyla İlgili Kavramları: Pozitifb
hukukta eşya hukuku-borçlar hukuku ayırımının temelinde
haklarla ilgili bir ayırım yatar. Haklar, konularına yani
korudukları menfaatin maddi ya da manevi olmasına göre
(para ile ölçülebilen bir değerinin olup olmamasına göre)
malvarlığı ve şahıs varlığı hakları olarak ikiye ayrılır.
• Malvarlığı (mamelek) hakları para ile ölçülebilen
(malî) bir değeri olan haklara denir.
• Şahıs Varlığı hakları ise, değeri para ile
ölçülemeyen, şahsın manevi/tinsel menfaatlerine
ilişkin olan haklardır.
Malvarlığı hakları da iki gruba ayrılır.
• Aynî haklar bir kimseye bir mal (eşya) üzerinde
doğrudan doğruya hakimiyet sağlayan ve herkese
karşı ileri sürülebilen haklardır.
• Alacak hakkı ise bir kimseye (alacaklıya) bir
başkasından (borçludan) bir şeyi isteme yetkisi
sağlayan haklara denir.
Eşya ve borçlar hukuku ayırımının temelinde aynî hakalacak
hakkı ayırımı yatar. Bir aynî hak sahibine eşya
üzerinde mümkün olan tasarruf şekillerinden tamamını ya
da bunlardan bazılarını verebilir. Bu kapsamla ilgili olarak
aynî hak iki gruba ayrılır:
• Mutlak aynî hak: Mülkiyet hakkı.
• Sınırlı aynî haklar: Mülkiyetin dışındaki aynî
haklardır.
İslam Hukukunda Aynî Haklar (Milk) ve Mülkiyet Hakkı:
Milk, bir eşya üzerinde hak sahibine ait, diğer tüm
şahısların hakimiyet ve müdahale alanından çıkarılmış bir
inhisar ve önceliktir. Mutlak milk ve sınırlı (nâkıs) milk
olmak üzere ikiye ayrılır. Ancak bu ayırım eşya ile ilgili
olarak ayn ve menfaat ayırımından da istifade edilerek
daha detaylandırılır. İslam hukukçuları, bir eşyanın somut
maddi yapısına, daha doğrusu bizzat eşyanın kendisine
ayn derken, bu eşyanın kullanılması, ondan istifade
edilmesini ise menfaat terimiyle ifade ederler.
1. Mutlak milk: Kâmil (ya da tam) milk de denilen
bu yetki mülkiyet hakkıdır. Bir eşyanın hem
ayn’ı hem de menfaati üzerinde kuruludur
(milku’l-ayn ve’l-menfaa).
2. Sınırlı (nâkıs) milk: Mülkiyette bulunan
yetkilerden birini veya bir kaçını verdiği için
kapsamı mülkiyete göre daha dar olan milk
türüdür. Kendi içinde şu gruplara ayrılır:
a. Bir eşyanın sadece menfaatlerini içerin milk
(milku'l-menfaa bilâ ayn).
b. Sadece ayn üzerinde kurulu olup menfaatleri
içermeyen milk (milkü'l-ayn bilâ menfaa).
c. Bir eşyanın aynını elinde tutma ve
zilyetliğinde (yed) bulundurma konusundaki
milk (milku’l-habs ve’l-yed).
Mülkiyet ise sahibine eşya üzerinde en geniş ve tam
yetkiler veren aynî haktır. Mülkiyet hakkı hukukta
rastlayabileceğimiz en geniş kapsamlı yetkidir.
Özel Mülkiyetin Meşruiyeti ve Temellendirilmesi: Kur’an’ı
Kerim’de açıkça insanların mallara “mâlik” olduğu; özel
mülkiyetin fıtri bir durum olduğu, mal sevgisinin insan
açısından hayatın temel hazlarından biri olduğu; bu hazzın
kontrol altına tutulması ve iyi işlerde toplum menfaatini
temin edecek şekilde kullanılması gerektiği ifade
edilmiştir. Hz. Peygamber de başkasının malının haram
olduğu ve ona el uzatılmaması gerektiği ilkesini sık sık
vurgulamıştır.
Mülkiyet Hakkının Konusu: Mülkiyet hakkının konusu
mal, yani eşyadır. Hanefî doktrininde mal, daha ziyade
örfi ve tabii bir kavramdır. Mal, insanın tabiatı icabı
meylettiği ve ihtiyaç vakti için saklanabilen şeydir.
Hanefîlerde bir nesnenin mal niteliği taşıması için iki
temel özelliğe sahip olması gerektiği söyleyebiliriz:
1. İnsanların bir ihtiyacını gidererek fayda temin
etmesi (örf unsuru).
2. Müstakil bir varlığı olması (fiziki unsur).
Hanefîlerde mal terimi ara bir kavram olup gerçek
anlamda mallar mütekavvim mal terimiyle ifade edilir.
Mütekavvim mal, kullanılıp faydalanılması Müslümanlar
açısından mubah olan maldır.
Hanefîlerin eşya ile ilgili terimleri üç aşamalıdır.
• Birinci aşama mal olmayan şeylerdir. Kan, leş,
tek bir pirinç tanesi gibi.
• İkinci aşama mal olup, mütekavvim olmayan
nesnelerdir. Bunlar sadece üç tanedir: Hamr
(şarap), domuz ve şer’î yollarla kesilmeden
(boğularak vb.) ölen hayvanlar. Bu üç nesne de
ehl-i kitap açısından teknik anlamda maldır.
• Üçüncü aşama mütekavvim mallar olup, bu üç
şeyin dışında, iktisadi değeri olan ve
Müslümanlara mubah kılınmış nesnelerdir.
Bir nesnenin mütekavvim mal olup olmasının en temel üç
sonucu vardır:
1. Aynî haklara konu olabilme,
2. Hukuki işlemlere konu olabilme,
3. Hukuki koruma altında olmadır.
Buna göre mütekavvim mallar her türlü aynî hakka ve her
türlü hukuki işleme konu olabilirler. Hanefîlerin dışındaki
Şâfiî, Hanbelî ve Mâlikî doktrinlerinde ise mal terimi,
Hanefîlerdeki mütekavvim mal anlamında kullanılır.
Ayrıca bu doktrinlerde bir nesnenin mal olması için şer’an
temiz olması (pis/necis olmaması) da şarttır.
Malın Değişik Tür ve Tasnifleri:
1. Ayn-Menfaat ve Ayn-Deyn Ayırımı: Aynî
hakların ve hukuki işlemlerin konusu olarak
doğrudan “mal” terimi gösterilmeyip malın aynı
ya da menfaati gösterilir. Bir eşyanın somut
varlığı ve zatı, ayn olarak nitelenirken, dış
dünyada somut bir fert olarak belirlenmeyip cins
olarak belirlenmiş borçlara deyn denmiştir.
Deyn’in mevcut olması için zimmet terimi
üretilmiştir. Zimmet, deyn niteliğindeki bir
borcun, borçlu kişide var ve sabit olabildiği
hukuki bir kap ve yetenektir.
2. Mislî Mal-Kıyemî Mal Ayırımı: Aynı türe ait
olup, görünüm, içyapı, ekonomik fayda vb.
bakımlardan eş özellikte olan ve bu sebeple
dikkate değer bir fark olmadan birbirinin yerine
geçebilen mallar mislî; böyle olmayan mallar ise
kıyemîdir. Miktarları tartı, hacim ölçüsü, uzunluk
ölçüsü, ya da adet hesabıyla belirlenen mallar
kural olarak misli maldır.
3. Menkul - Gayrımenkul (Akar) Ayırımı: Özüne
zarar vermeksizin bir yerden başka bir yere
taşınabilen eşyalar menkul, taşınamayanlar ise
gayrımenkuldür.
4. Sahipsiz mallar, özel mallar ve kamu malları.
Mülkiyet Hakkının Çeşitleri:
1. Tek şahıs mülkiyeti ve hisseli mülkiyet: Müstakil
mülkiyet, belirli ve bütün halinde bir eşya
üzerinde tek bir şahsa ait olan mülkiyettir.
Birlikte mülkiyet ise bir eşyanın, bütününden
ayrılıp müstakil hale getirilmemiş bir hissesine
malik olmaktır.
2. Ferdi (özel) mülkiyet - kolektif mülkiyet: Özel
mülkiyette hak sahibi tek bir kişi ya da sayıları
belirli birkaç ortaktır. Kolektif mülkiyet kavramı
ise tüm toplumun eşit seviyede hak ya da
özgürlük sahibi olduğu malları ifade eder.
Mülkiyetin Kazanılması: Yaygın bir tasnife göre mülkiyet
doğuran sebepler üçe ayrılır:
1. Aslen kazanma, bir eşya üzerinde ilk olarak
mülkiyetin kurulmasını sağlayan yolları içine alıp
en tipik türü istilâ denilen sahipsiz (mubah) malın
ele geçirilmesidir.
2. Mülkiyetin naklen kazanılması ise temel olarak
satım akdi, hibe vb. hukuki işlemler yoluyla
mevcut mülkiyetin bir başkasına nakledilmesidir.
3. Halefiyet (yerini alma) ise başlıca bir şahsın
miras ve vasiyet yoluyla diğer bir şahsa halef
olması, yani onun yerine geçmesidir.
Mülkiyetin Ortadan Kalkması: Mülkiyet hakkının temel
bir özelliği onun belirli bir süreyle sınırlanmaya müsait
olmamasıdır. Onu sona erdiren bir sebep ortaya
çıkmadıkça mülkiyet hakkı da devam eder. Ancak malikin
imar ve ihya ederek sahip olduğu bir arazinin terki ile
mülkiyet sona erer. Yine mülkiyete konu olan malın yok
olması ya da tüketilmesi de hakkı sona erdiren bir
sebeptir.
Mülkiyet Hakkının Muhtevası, Korunması ve Sınırları:
Mülkiyet hakkı hak sahibine hak konusu olan nesne
üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilme yetkisi
vermektedir. İslam hukuku mülkiyeti her türlü ihlal ve
tecavüze karşı güçlü bir şekilde korumuştur.
Mülkiyet hakkının sınırlamaları (takyitleri) değişik
açılardan sınıflandırılabilir.
• Asli sınırlamalar: Aslî sınırlamalar her halükarda
mülkiyete bağlı olan ve ondan ayrılmayan
sınırlamalardır. Mülkiyet hakkının kullanımıyla
ilgili İslam hukukunda komşuluk ilişkileri
bağlamında gayrimenkul maliklerine gerekli
şartlar bulunduğunda zorunlu bir takım kanuni
irtifaklara katlanma yükümlülüğü de getirilmiştir.
Aslî takyitler içinde mülkiyetin intikaline yönelik
bazı takyitler de söz konusudur. Bunların en
meşhuru şüf‘a (ön alım) hakkıdır. Bu hak,
sahibine başkasına satılan bir akarı aynı bedelle
alma yetkisi verir.
• İradi sınırlamalar: İradi takyitler malikin kendi
iradesiyle yaptığı hukuki işlemler yoluyla
mülkiyet hakkına getirdiği sınırlamalardır.
• İstisnâî sınırlamalar: Bununla kastedilen özellikle
devletin istimlak, mali ceza verme, istisnaî
vergiler koyma gibi temelde kamu menfaatine
yönelik kısıtlamalarıdır.
Sınırlı Aynî Haklardan İrtifak Hakları: İrtifak hakkı
terimi, bir gayrimenkul (akar) üzerinde başkasına ait bir
akar yararına kurulmuş olan ve hak sahibine sınırlı bir
yararlanma sağlayan aynî hakları ifade eder.
İrtifak haklarının temel türleri şunlardır:
1. Kaynak (su alma) hakkı (hakku’ş-şirb)
2. Geçit hakkı (hakku’l-murûr, hakku’l-memerr)
3. İnşaat (üst) hakkı (hakku’l-karâr, hakku’t-teallî)
4. Mecrâ hakkı (hakku’l-mecrâ: hakku’l-mesîl)
5. Kiriş koyma hakkı
6. Manzara irtifakı
Akit Teorisi
Akit (sözleşme) kural olarak bir borç ilişkisi ve
alacak hakkı doğurduğu için borçlar hukukunun
konusudur. Alacak hakkı, hak sahibi açısından bir
alacak, bu alacağı yerine getirecek kişi açısından ise
borç olarak ifade edilebilir.
Borç İlişkisi Kavramı:
Borç ilişkisinden bahsetmek için üç unsurun bulunması
gerekir:
1. Alacaklı: Edimde bulunulmasını isteme yetkisine
sahip taraf. Hak sahibi.
2. Borçlu: Edimde bulunmakla mükellef olan taraf.
3. Edim (eda): Alacaklının borçludan yerine
getirmesini istemeye yetkili olduğu davranış.
Borç ilişkisinde yerine getirilmesi gereken edim üç türlü
olabilir.
1. Verme: Satış sözleşmesinde satılan şeyi alıcıya
teslim etme gibi.
2. Yapma: Kira akdinde işçinin kararlaştırılan
hizmeti görmesi gibi.
3. Yapmama: Rekabet yasağı anlaşmasında borçlu
tarafın rekabette bulunmaktan kaçınması gibi.
Borç ilişkisinde alacaklının elde ettiği hakka, alacak hakkı
denir. Eğer bu hakkın gereği yerine getirilmezse bu defa
talep hakkı doğar. Talep hakkı, borçlunun edimini yerine
getirmesini bilfiil isteme hakkıdır.
Borcun Kaynaklarına Genel Bakış: Temel olarak üç borç
sebebinden bahsedilebilir.
1. Hukuki işlemler
2. Haksız fiil
3. Sebepsiz zenginleşmedir
Borcun Hukuki İşlem Dışındaki Kaynakları:
• Haksız Fiiller: Hukuka aykırı olarak bir kimsenin
şahsına veya mal varlığına zarar veren fiildir. Bir
kimsenin malını zorla elinden alma demek olan
gasp ile başkasının malını hukuka aykırı olarak
tahrip etme anlamına gelen itlaf iki önemli haksız
fiil türüdür.
• Sebepsiz Zenginleşme (Haksız İktisap): Bir
kimsenin mal varlığının, haklı bir sebep
bulunmaksızın; diğer bir kimsenin zararına olarak
çoğalması veya azalmaması demektir.
Hukuki Muamele (Hukuki İşlem) Kavramı: Bir kimsenin
bir hukuki sonuç elde etmek (bir hakkı veya hukukî
ilişkiyi meydana getirmek, değiştirmek veya ortadan
kaldırmak) için iradesini açıklamasıdır (kavli tasarruf).
Hukuki işlemin özünü irade beyanı oluşturur. Hukuki
işlemler bazı detayları dışarıda bıraktığımızda temelde iki
gruba ayrılır.
• Tek taraflı hukukî işlemler,
• Çift taraflı hukuki işlemler: Akitler.
İslam hukukunda sadece bir kişinin tek taraflı iradesiyle
tamamlanan ve borç doğuran bazı işlemler vardır. Vakıf
işlemi özellikle vakıf lehtarlarının fert olarak belirli kişiler
olmaması durumunda çoğu doktrinde tek taraflı bir işlem
olarak kurulur.
Mükafat vaadi bir kimsenin muayyen bir sonuç
gerçekleşince (mesela kaçan atını getirmek) buna bir ödül
bağlaması yoluyla borç altına girmesidir.
Akit Kavramı ve Akdin Kuruluşu: Borç doğuran en önemli
ve en yaygın hukuki işlem akittir. İslam hukuku
kitaplarında özellikle mâlî muâmelât alanındaki bölüm
(kitâb) başlıklarının pek çoğu akitlerden oluşur (Kitabu’lbuyû,
Kitabu’l-vekâle gibi).
Akdin Unsurları ve Şartları: Unsur ya da fıkhın orijinal
terimiyle rükün (rükn), akdi meydana getiren, oluşturan
parçalardır. Bunlar:
1. Taraflar: Prensip olarak bir akdin oluşması için
iki şahsın (gerçek ya da tüzel şahıs) bulunması
gerekir.
2. İrade beyanı: Tarafların akit yapma yönündeki
iradelerinin dışarıya yansımasıdır. Akdin özü
“karşılıklı rıza”dır.
3. Konu (mahal: ma’kud aleyh): Akdin konusu,
akdin üzerinde sonuç doğurduğu şeydir. Her
akdin sonuç doğurduğu bir konusu bulunmalıdır.
Bazı özel akit tiplerinin kendine özgü ilave unsurları
olabilir. Bunun en tipik örneği aynî akitler denilen bazı
akit tipleridir.
Akdin Kuruluş Şartları: İslam hukukçuları bu şartlara
rüknün şartları ya da “in’ikat şartları” derler. Rüknün
sahih bir şekilde var olmasını sağlayan genel şartlar
şunlardır:
A. Akdin taraflarıyla ilgili şartlar:
1. Tarafların akit yapma ehliyetine sahip
olmaları: Hanefî mezhebinde genel olarak
akdin kurulması için tarafların akıl ve temyiz
kudretine sahip olmaları yeterli
görülmektedir.
2. İki tarafı da tek kişinin temsil etmemesidir.
B. Akdin konusuyla ilgili şartlar:
Akit konusu ile ilgili edimin fiilen ya da hukuken imkansız
olmaması, satım akdi açısından düşündüğümüzde
akdin konusunun (mebî’) ayrıca akit anında
mevcut olması, tesliminin mümkün olması,
mütekavvim bir mal olması ve müşterinin onu
bilmesi gibi şartları da vardır.
C. İrade beyanlarıyla ilgili şartlar:
İrade beyanı
akdin özünü oluşturduğu için detaylı hükümler
içerir.
1. İcab ile kabulün karşılıklı ve birbirine uygun
olması gerekir.
2. İcab ve kabulün aynı mecliste beyan
edilmeleri gerekir. İrade Beyanı:
Akdin in’ikadı ilke olarak tarafların birbirini
izleyen, karşılıklı ve birbirine uygun beyanları ile olur.
Akdi yapan taraflardan birisi iradesini beyan ederek bir
teklifte bulunmakta diğer taraf da bunu kabul etmektedir.
Hanefîlere göre, akdi meydana getiren iki irade
açıklamasının ilkine icab; ikincisine kabul; icab yapana da
mûcib denir. İslam hukukçularının göre mûcib, kabul
meydana gelmeden önce icabından vazgeçebilir. İcap ve
kabulün birbiriyle irtibatı ve akdin oluşması için şu detay
şartlar gerekir:
A. Kabul, icap sakıt olmadan yapılmış olmalıdır.
İcap şu hallerde sâkıt olur:
1. İcabı yapanın icaptan dönmesiyle olur.
İcaptan dönme, mûcibin icaptan döndüğünü
söylemesiyle açık bir şekilde olabildiği gibi,
akit meclisini terk etmesi ya da icabını
değiştirmesiyle üstü kapalı olarak da olabilir.
2. Mucibin vefatı,
3. Mucibin ehliyetini yitirmesi,
4. Akdin konusunun helaki,
5. Akdin konusunun değişikliğe uğraması,
6. İcabın yöneldiği kişinin icabı reddetmesidir.
B. Kabul; icaptan sonra rızanın ortadan kalktığına
hükmettirecek ölçüde fasıla vermeksizin yapılmış
olmalıdır.
C. Kabul; icabın kendisine yönelttiği kişi tarafından
yapılmalıdır.
Akit Meclisi ve Meclis Muhayyerliği: Aynı mecliste
yapılmayan icap ve kabul birbirine bağlanmaz ve akit
meydana gelmez. Akit meclisinin önem taşıdığı diğer bir
husus da icab ve kabulün tamamlanmasından sonra
tarafların muhayyerlik hakkına sahip olup olmamalarıdır.
Bu konu meclis muhayyerliği olarak bilinir. Hanefî ve
Mâlikî mezhebi meclis muhayyerliğini kabul etmezler.
İcap ve Kabulün Şekilleri:
• Sözlü ifade: En yaygın ve doğal irade beyanı
sözlü ifade ile olur. İslam hukukçuları tarafların
arasında çıkabilecek anlaşmazlıkları asgari
düzeyde tutabilmek için sözlü ifadelerle ilgili
belirli standartlar koymuşlardır.
• İşaret: Sözlü ifadenin dışında taraflar bazı
işaretlerle anlaşarak da akit kurabilirler. İslam
hukukçularının çoğunluğuna göre dilsizin bilinen
işaretleri akitlerde irade beyanı yerine geçer.
• Teâtî: Fiilî mübadele. Çoğunluğa göre sözlü irade
beyanı olmaksızın bir şeyi alıp verme gibi, fiili
mübadele ile de akit meydana gelir. İmam
Şafiî’nin meşhur olan görüşüne göre teâtî ile akit
meydana gelmez.
Akdin Kuruluş ve Sıhhatinde Rızaîlik Prensibinin
İstisnaları: Değişik mülahazalarla sayılı bazı akitlerde
tarafların karşılıklı rızası yeterli olmayıp bazı ilave şartlar
gereklidir. Evlenme akdinde şahitlerin şart koşulması
böyledir.
Akitlerin Hukuki Sonuçları: İslam hukukçuları akdin
hukuki sonuçlarını iki ana kısma ayırır. Bunların ilki akdin
hükmü, diğeri ise akdin hukuku yani haklarıdır. Hükme
bağlı ikincil derecedeki hak ve sorumluluklara akdin
hukuku denir. Bunlar akdin asıl sonucu olan hükmü
güçlendiren ve tamamlayan ikincil derecede sonuçlar
olarak bilinir. Salt akdi kuran icap ve kabul ile akit
hükmünü doğursa bile taraflar arasındaki borç ilişkisi
bitmez.
Akit Türleri: Akitleri başlıca şu açılardan
gruplandırabiliriz:
1. Gayesi ya da doğurduğu sonuç bakımından
akitler:
A. Temlik akitleri: Satım ve kira gibi mal ve
menfaatin el değiştirmesini, bir aynî hakkın
karşı tarafa devredilmesi sonucunu doğuran
akitlerdir. Bunlar:
a. İvazlı akitler: Her iki tarafın da bir bedel
verdiği akittir.
b. Teberru akitleri (ıvazsız akitler): Akit
konusunun bir karşılığı ve ivazının
olmadığı sadece bir tarafın aynî hakkını
devrettiği akitlerdir.
c. Başta teberru sonunda ivazlı olan akitler.
B. Teminat akitleri: Bir borcu teminat altına
almaya yarayan akitlerdir. Rehin akdi aynî
teminat akdi, kefalet ise şahsi teminat akdi
olarak temel teminat akitlerini oluşturur.
C. Koruma (hıfz) amaçlı akitler: Bir malın
koruma altına alınmasına yönelik olan
akitler. Vedia gibi.
D. Temsil akdi: Vekalette olduğu gibi bir
hukuki tasarrufta ya da mahkemede bir
kimseyi temsil etme amacıyla yapılan
akitlerdir.
E. Ortaklık akdi: Ortaklık amacıyla yapılan
akitlerdir. Mudârebe, muzâraa akdi gibi.
2. Aynî olup olmaması bakımından akitler: Bu
açıdan akitler, aynî olan ve aynî olmayan
(normal) akitler şeklinde ikiye ayrılır.
3. Meşru olup olmamasına göre akitler: Meşru olup
olmamasına göre akitler sahih ve sahih olmayan
akitler şeklinde iki gruba ayrılır. Sahih akitler
fıkhi sonuçlarını doğurması için uygun bir sebeb
olan akittir. Sahih olmayan akitler ise batıl ve
fasit şeklinde ikiye ayrılır. Bâtıl akit hüküm
doğurmazken, fasit akit doğurabilir.
4. Kurulduğu andan itibaren sonuç doğurması
(işlerlik) bakımından akitler: Nafiz ve mevkuf
olarak ikiye ayrılır.
5. Bağlayıcılık bakımından akitler: Bazı akitler
yapıldığı andan itibaren akdi yapan her iki tarafı
da bağlayan (lâzım) akitlerdir, Bazı akitler
taraflardan sadece birini bağlar, diğeri içinse akit
bağlayıcı değildir. Bazı akitler ise iki taraf
açısından da bağlayıcı değildir.
Akdin Ortadan Kalkması:
Borç, tarafların borç konusu olan edimi yerine
getirmesi yani ifa etmesi ile sona erer.
Edim ile kural olarak akitle doğan borç ilişkisi de son
bulmuş olur. Ancak akitler henüz ifa edilmeden de geriye
dönük olarak bozulup hükümsüz hale getirilebilir. Bunun
başlıca iki yolu vardır. Birincisi fesih, ikincisi ise
infisahtır. Fesih taraflardan birinin irade beyanıyla akdi
ortadan kaldırmasıdır. İnfisah ise, akdin işlerliğinin
imkansız hale gelmesi sebebiyle kendiliğinden ortadan
kalkması demektir. Batıl akit zaten kurulmamış olduğu
için onun sonlandırılması söz konusu değildir. Fasit bir
akit ise sahih hale getirilmezse her iki tarafça veya
mahkemece re’sen feshedilebilir.