İslâm dünyasında, Türkçe, Arapça, Farsça yanında müslüman milletlere ait,
edebiyat dili seviyesine yükselmiş bütün dillerle ortaya konulan edebî ürünlerin
sanat değerini belirlemede kullanılan ölçü müşterektir ve adına da Belagat
denilmektedir.
İkinci ünitede, Kurân’ın Türk-İslâm Edebiyatına etkisini incelerken Belâ-
gatin bu etki altında ortaya çıkarak şekillendiğinden bahsedilmişti. Müslü-
manların kullandığı hemen bütün dillerde aynı adı taşıyan bu ilim, eski adıyla
ilm-i Belâgat üç ana konudan meydana gelir. Bunlar Meânî, Beyan ve Bedî’dir.
İlerleyen zamanlarda, fesâhat, aruz ve kafiye, lügaz ve muammâ,
ebcedle tarih düşürme gibi “levâhik/mülhâkât” denilen ek konularla tamamlanan
belâgat, İslâmî ilimler arasında bağımsızlığına en geç kavuşan ve en
sonra teşekkül etmiş bir disiplindir.
Belâgat, Araplar arasında büyük bir edebi varlığa ve değere sahip olan
cahiliye şiiri üzerinde, edebî tenkid maksadıyla yapılan çalışmalardan doğ-
muştur.
İslâm’ın ilk asırlarından sonra Arapça konuşan yeni nesillerle, İslâm câ-
miasına katılan ana dili farklı olan toplulukların, Kur’an ve hadisi doğru anlama,
onlardaki güzellikleri lâyıkıyla kavrama ihtiyacı arttı. Bu sebeple, belâ-
gat konuları, önceleri “İ’câzü’l-Kur’ân, Mecâzü’l-Kur’ân, Beyânü’l-Kur’ân,
Müşkilü’l-Kur’ân, İ’râbü-Kur’ân, Belâgat ve delâilü’l-i’câz” gibi adlar taşı-
yan kitaplarda yer aldı. Kur’an ve tefsir ilmi içinde gelişti.
Kur’an’ın Arap diliyle ortaya konmuş bir belâgat mucizesi oluşu, onu anlamak
için Arap dili, grameri ve edebiyatı konularını da bilmeyi gerektiriyordu.
Bu sebeple X-XIV. yüzyılları kapsayan bu ikinci devre, belâgatin bir ilim
dalı olarak teşekkül etmeye başladığı, terimlerinin ortaya çıktığı, yazılan
eserlerde belâgat bahislerinin ağırlık kazandığı ve böylece söz konusu ilim
dalının Meânî, Beyan ve Bedî’den ibaret klasik şeklini alarak teşekkülünü
tamamladığı bir zaman dilimi oldu. Ayrıca bu devrede, sonraki yıllarda Türk
ve Fars belâgati üzerinde tercüme ve şerhleriyle asırlarca etkisini sürdürecek
olan Abdülkâhir el-Cürcânî’nin (ö. 1079), Delâilü’l-i’câz ve Esrârü’l-belâğa
adlı kitapları ile Ebû Ya’kûb es-Sekkâkî’nin (ö.1229) Miftâhu’l-ulûm’u gibi
sonradan sahanın klasikleri sayılan eserler de kaleme alınmıştı.
XIV. yüzyıl ortalarından XIX. yüzyıl sonlarına kadar devam eden uzun
süreyi kapsayan üçüncü safha yeni eserler yerine, bu konudaki şerh, haşiye
ve talikatların kaleme alındığı duraklama yahut derinleşme devresidir. Nitekim
Türkçe, Farsça ve Arapça bilen ünlü dil bilgini Hatip el-Kazvinî (ö.
1338), es-Sekkâkî’nin Miftâhu’l-ulûm’unun üçüncü bölümününden faydalanarak
Telhisü’l-Miftâh’ı kaleme almış, belâgat çalışmalarında mantıkî tarif,
tasnif ve değerlendirmelerle kelâm ve felsefe mektebinin en önemli eserini
ortaya koymuştur. Bu dönemin edebiyat bakımından işaret edilmesi gereken
önemli bir özelliği, Arap edebiyatında, her beytinde en az bir bedîî sanat kullanarak
Hz. Peygamberin medhini yapan bediiyyât adlı bir nazım türünün ortaya
çıkması olmuştur. Bu diğer edebiyatlarda da Hz. Peygamberle ilgili olarak
kaleme alınan eserlerin daha sanatkârâne metinler olmasına yol açmıştır.
Son devir, İslâm dünyasının Batı ile temasa geçmesinin etkisiyle, biri klasik
anlayışı devam ettirmeye, diğeri batı retoriği ile belâgat konularını kaynaştırmaya
çalışan yenilikçi yazarların eserleri olmak üzere, iki farklı istikamette
gelişmiştir. Bunlardan birincisine Türk edebiyat camiasından Ahmed
Cevdet Paşa’nın kaleme aldığı Belâgat-i Osmaniyeniyye’si, ikincisine
Recâizade Ekrem’in Talîm-i Edebiyat’ı örnektir. İkinci yolu seçen yazarlar
belâgat meselelerini daha çok edebî tenkid ve estetik endişelerle birlikte ele
almışlardır.
Türk-İslâm Edebiyatı metinlerinde klasik belâgatin bütün kadro ve konularına
ait örneklerle karşılaşılmakla birlikte Teşbih, İstiâre, Mecaz, Kinâye,
Telmih, Tecahül-i ârif, Hüsn-i ta’lil, Tevriye, Teşhis ve intak, Tenâsüp,
Leff ü neşr, Seci gibi sanatlarla daha çok yüz yüze gelinmektedir.
Divan şiirinin kendine mahsus dünyası içinde gelişen ve onu derinlemesine
anlayıp zevkine varabilmeyi üst seviyelere taşıyan özelliği sebebiyle bilinmesi
gereken Remiz ve Mazmunlar da başlı başına önemli bir alandır