Allah nübüvvetle görevlendirdiği peygamberlerin doğruluklarını kanıtlamak
amacıyla tabiat kanunlarını aşan bazı olaylarla onları desteklemiştir (elBakara
2/60, 87, 253; el-Hadîd 57/25). İslâm itikadında bu tür harikulâde hal
veya olaylara mûcize denir. Mucizeler hiç bir zaman insanların güç
yetirebileceği olaylar değildir Akâid âlimleri mucizeleri idrak edilmeleri
açısından genelde üçe ayırırlar:
Hissî (Maddî) Mucizeler
İnsanların duyularına hitap eden mucizelerdir. Allah’ın izni, iradesi ve
gücüne bağlı olarak gerçekleşen hissî mucizeler tabiat kanunlarını değiştiren
ilâhî fiillerdir. Bu itibarla yalnız peygamberlerin veya onlara teklifte bulunan
insanların isteğiyle gerçekleşmezler. Kur’an’da haber verildiğine göre
inanmak arzusunda olanların imanını, inanmak istemeyenlerin de inkârını
kuvvetlendiren bu tür mucizeler pek çok defa vuku bulmuştur.
Aklî (Manevî) Mucizeler
Mânevî mûcize veya bilgi mûcizesi diye de anılan bu grup, insanların akıl
yürütme gücüne hitap eden ve onları aklî kanıtlarla baş başa bırakan
gerçeklerden oluşur. Bunlar düşünmekle algılanabilen hususlar olup hissî
mûcizelerde olduğu gibi belirli bir zaman ve mekânla sınırlı değildir.
Peygamberlerin güvenilir, doğru sözlü, güzel ahlâk sahibi, merhametli
olmaları, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaları, ilâhî mesajı bizzat
uygulayıp insanlara örnek teşkil etmeleri, öğretilerinin erdemli bir toplum
için vazgeçilemez ilkeler konumunda bulunması, tebliğ ettikleri vahiy ürünü
metnin lafız ve muhteva bakımından erişilmez bir üstünlük taşıması gibi
hususlar bu türün kapsamına girer.
Haberî Mûcizeler
Peygamberlerin doğrudan Allah’tan veya melek aracılığıyla aldıkları
vahiylere dayanarak verdikleri haberlerden oluşur. Hz. İsa’nın insanların
evlerinde ne yediklerini ve ne sakladıklarını haber vermesi, Hz.
Peygamber’in geçmiş peygamberlerle kavimleri arasında geçen olayları ve bu
olaylarda cereyan eden konuşmaları ayrıntılı olarak bilip bunları Ehl-i kitap
âlimlerinin yanında nakletmesi bu tür mucizelerdendir.