Şûrâ sûresinin “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından
konuşur veyahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini bildirir” (eş-Şûrâ
42/51) meâlindeki âyetinde Allah-peygamber diyalogunun farklı şekillerde
gerçekleştiği ifade edilmektedir.
Doğrudan vahyetme
Vahyin bu şekli herhangi bir vasıta olmadan ilham, mananın kalbe
aktarılması veya rüyâ yoluyla gerçekleşir. Musa’nın annesine (Tâhâ 20/37-
38), ayrıca İbrahim’e de İsmail’i kurban etmesi (es-Sâffât 37/102) için
yapılan vahiy rüya ile olmuştur. Müfessirler vahyin bu şeklinin peygamber
olmayanlar için de gerçekleştiğini belirtmişler, Musa’nın annesi peygamber
olmadığına göre onun için söz konusu olan vahyin peygamberlerinki ile aynı
türden olamayacağını belirtmişlerdir. Peygamber, vahyin kalbine Allah
tarafından bırakıldığından şüphe etmeyecek şekilde kesin bir bilgiye sahip
olur. Peygamberler dışındaki insanlara vâki olan ilham ise kesin bilgi kaynağı
sayılmaz.
Rüyâ Kur’an’da doğrudan bir vahiy şekli olarak takdim edilmemekle
birlikte Hz. İbrâhim’e oğlunu kurban etmesi yönündeki emrin rüyâda
verilmesi (es-Sâffât 37/102-105) ve Hz. Âişe’den rivayet edilen:
“Resûlüllah’a gelen vahiy, uykuda rüyay-ı saliha (sadıka) şeklinde başlamıştı,
gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi açık seçik gerçekleşirdi” (Buhârî,
“Bed’ü’l-Vahiy”, 3) şeklindeki hadisten hareketle rüyânın da bir çeşit vahiy
olduğu kabul edilmiştir.
Perde Arkasından Konuşmak
Bu hitap şeklinde Allah, peygambere perde arkasından konuşur. Bu da ilâhî
kelâmın belirli bir cisimde (meselâ ağaçta) yaratılması suretiyle gerçekleşir.
Allah’ın perde arkasından konuşmasının anlamı, görülemeyeceği şekilde
konuşması demektir. Aslında engel kalkmış olsa bile yine Allah’ı görmek
mümkün olmayacaktır. Hz. Musa’ya Tur dağında yapılan vahiy (Meryem
19/52) bu türdendir.
Elçi İle Vahiy
Allah’ın peygamberlere hitabının üçüncü şeklinde vahye Cebrail isimli melek
aracılık etmektedir. Cebrail ya bir insan suretinde ya da aslî şekliyle ilâhî
mesajı ulaştırır. Hz. Peygamber: “Bazan melek bana adam şeklinde görünür,
benimle konuşur ve ben de söylediğini iyice bellemiş olurum” (Buhârî,
“Bed’ü’l-Vahiy” 3) buyurarak vahyin bu türüne açıklık kazandırmıştır.
Vahye meleğin aracılık yapması ulûhiyet âlemi ile insanî tabiatın birbirine
benzememesi sebebiyle aralarında doğrudan bir ilişkinin kurulamaması
şeklinde izah edilmiştir. Vahyin gelişi çoğunlukla bu şekilde gerçekleşmiştir.
Sonra peygamberler vasıtasıyla diğer insanlara yapılan tebliğ ve telkinlerin de
bu kısma dâhil olduğu ifade edilmiştir.