Aile yuvası evlilik ile kurulur. Ailenin temeli evlilikle atılır. Bundan dolayı
evlilik son derece önemli ve ciddî bir olaydır. Kişinin nasıl bir aile yuvası
kurmak istediği, nasıl bir evlilik yapmak istediğiyle ya da nasıl bir eş
aradığıyla yakından ilişkilidir. O halde evlilikte doğru eş seçimi büyük bir
önem arz eder.
İnsan neslinin sağlıklı ve helâl bir şekilde devamı, ancak evlilik kurumu
ile mümkün olur. Aksi halde soyu-sopu belli olmayan, bozuk bir nesil ortaya
çıkar.
Aile hayatının doğru bir biçimde kurulmasının, sonra da sağlıklı, huzurlu
ve mutlu bir şekilde devam etmesinin temel şartlarından biri, öncelikle eş
seçiminin doğru ve isabetli yapılmış olmasıdır. Bir Çin atasözü; “evlenirken
gözlerini dört açarsan, evlendikten sonra ikisini kapatabilirsin” der. İnsanın,
müstakbel eşini seçerken, doğacak çocuklarının annesini ya da babasını
belirlerken elbet birtakım ölçüleri olmalıdır. Detaylara inildiğinde, bu
ölçülerin kişilere göre farklılık göstermesi son derece doğaldır. Ancak,
Müslüman bir toplumda yaşayan bireyler, Hz. Peygamber’in bu konuda
söylediklerine kulak verdiği takdirde, genel birtakım ilkeler belirlemek
kolaylaşır. Peygamberimiz, evlenecek olan şahıslara evlenecekleri adaylarda
zenginlik, asalet ve güzellikten önce, ahlak güzelliği ve dindarlık aramalarını
tavsiye etmiştir. (Buhârî, “Nikâh”, 16)
Maddî zenginlik, asalet ve güzellik elbet önemli niteliklerdir. Ama
bunlara sahip olan bir şahısta eğer dindarlık ve ahlâk güzelliği yoksa, bu
artılar kolaylıkla eksiye dönüşebilir. Güzel ahlâktan yoksun bir eş, sürekli bu
artılarıyla; zenginliği, asaleti ya da güzelliği ile övünerek eşini küçümseyip
hor görebilir. Bu da ailede dengeyi bozar, huzur ve mutluluğu zedeler. Ayrıca
bu üç nitelik, gelip geçici olan şeylerdir. Oysa huy ve ahlâk güzelliği, hiçbir
zaman tükenmeyecek, ömrümüz boyunca işimize yarayacak, huzur ve
mutluluğumuzun kaynağı olacak, sonsuz bir hazinedir. Zaten insanı “insan”
yapan ve ona erdem kazandıran şey, güzel ahlâktır. Bunun için Hz.
Peygamber ısrarlı bir uyarı ile “sen dindarını (ve ahlâkı güzel olanı) tercih
et!” buyurmuştur.
Geleneklerimize göre, evlenecek çağdaki iki genç birbirine gönül
verdiklerinde (ya da görücü usûlü ile görüşüp) anlaşabileceklerine kanaat
getirdikten sonra, ailelerin büyükleri konudan haberdar edilip kız istemeye
gidilir. Kız verilince nişan yapılarak tarafların sevinci ifade edilir ve
aralarındaki bağ biraz daha güçlenir. Dinimize göre, bir erkek bir kıza tâlip
olduğunda, o sonuçlanmadan o kıza başka birinin tâlip olması doğru değildir.
Nişan ve düğün törenleri şekil olarak yöreden yöreye, ulustan ulusa
değişebilir. Önemli olan, ahlâka ve dinin özüne aykırı düşecek uygulamalardan
kaçınmaktır.
Nişanlılık, tarafların birbirini daha iyi tanımalarına yönelik, evliliğe hazırlık
dönemidir. Bu dönemde nişanlılar evli gibi yaşayamazlar. Aralarında dinî
nikâh kıyılması da doğru değildir. Nişanlı iken ayrılmaları durumunda bu
nikâh, dinî ve ahlâkî problemlere neden olur. Doğrusu; dinî nikâhın, resmî
nikâhtan sonra yapılmasıdır. Ülkemizde de uygulama bu yöndedir.
Bu bağlamda, birbirini seven gençlerin, nişanlılık döneminde ya da daha
öncesinde, cadde ve parklarda ya da toplu taşıma araçlarında zaman zaman
dikkati çeken, edebe uygun düşmeyen yakın temas görüntülerinin din ve
ahlâkla, toplumumuzun gelenekleriyle bağdaşmadığını belirtmeliyiz. Son
yıllarda yayılma eğilimi gösteren flört de böyledir. Bir süre flört hayatı
yaşadıktan sonra “senden hoşlanmadım” diyerek kenara itilen -kız ya da
erkek- bir gencin kırılan onurunu ve yıkılan hayallerini onarmak kolay
değildir. Bu, olayın psikolojik boyutudur. Dinî ve ahlâkî açıdan ise; flörtün
günah oluşunun nedeni, tarafların gönül eğlendirmek amacıyla bir araya
gelmeleri, tenha yerlerde gizlice buluşup birbirlerini, yararlanılacak cinsel bir
obje gibi görmeleri, bu tavırlarıyla toplumda ahlâkî açıdan kötü örnek
olmalarıdır.
Ciddî bir niyetle, evlenmek amacıyla, birbirini anlayıp tanımaya
yönelik olarak ve mahremiyet sınırları gözetilerek kurulan ilişkiler ise,
gençlik döneminin yadırganamayacak doğal ilişkileridir.
Evlilikte tarafların birbirine denk olması, geçimi kolaylaştıran başka bir
unsurdur. Denklik deyince ise, tarafların; servet, asalet, kültür düzeyi, dinahlâk
anlayışları ve yaşantıları itibariyle denk olmaları akla gelir.
Toplumumuzda, belli bir anlayış düzeyine ulaşmış olan aileler, evlilik söz
konusu olduğunda, bu anlamdaki denkliğe de dikkat ederler. Peygamberimiz
de evlilik konusunda evlenecek olanların birbirine denk olmalarını tavsiye
etmiştir (Tirmizî, “Mevâkît”, 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 105)