Müslüman düşünürlerin çoğuna göre Allah insanı saf ve temiz olarak cismani
ve ruhani tarafı olan bir eşref-i mahlûkat olarak yaratmıştır. İnsan mutlak iyi
olmasa da, kötü değildir. İyiye de kötüye de meyyal olmakla birlikte, hayra
daha yatkındır. İslâm ahlâkçılarının, Hıristiyanlığın itikad konularından birisi
olan “ilk günah veya asli günah” meselesi gibi bir meselesi yoktur.
İnsan akıllı bir varlıktır. İnsanı bütün varlıklardan ayıran asıl özelliği onun
yaratılış sebebi de olan aklı ve hakikatleri idrak gücüdür. Canlı varlık
olmaları açısından bütün insanlar aynıdır ve herkes fıtraten eşyanın gerçeklerini
tanıma kabiliyetindedir (istidad). İnsan cismani tarafıyla hayvanlara,
ruhani tarafıyla da meleklere benzetilir. İnsan aklını ve iradesini “doğru bilgi”
ve “salih amel” için kullanırsa ruhi ve ahlâki yüceliğe ulaşır ve insan olarak
değer kazanır.
İnsanın yaratılmasıyla ilgili bir başka soru da onun niçin yaratıldığıdır. Bu
soruya meşhur ahlâk âlimi Ragıb el-İsfahani şu şekilde cevap verir: Allah
yeryüzündeki her şeyi bir amaca yönelik yaratmıştır. Eğer o amaç olmasaydı,
o varlık yaratılmazdı. İnsan da üç türlü görevi yerine getirmesi amacıyla
yaratılmıştır: 1. Yeryüzünü imar etme. Bu görev sayesinde insan hem
kendisinin, hem de başkalarının geçimini sağlar. 2. Allah’a ibadet etme. 3.
Allah’ın halifesi olma. Yeryüzünde Allah’ın halifeliği görevini ifa, dinin
ahlâki ilkelerini kullanarak insanın gücü ölçüsünde Yaratıcının emirlerine
uyma şeklinde icra edilir. Bir varlık hangi amaç için yaratılmışsa, onun değeri
ancak uğruna yaratıldığı vazifeyi hakkıyla yerine getirmesiyle tamamlanır.
Değerini yitirmesinin nedeni de o amacın dışına çıkması veya yerine
getirememesidir. İnsan da Allah’ın halifesi olmaya, ibadete ve yeryüzünü
imara uygun bir varlık olma özelliğini yitirirse değerini kaybeder (İsfahani,
2003).
İnsanın Allah’ın halifeliğine layık olması ancak onun dinin ahlâki
ilkelerini araştırıp gereklerini yerine getirmesiyle gerçekleşir ki buna da
siyaset denir. Bu anlamda iki türlü siyaset vardır: 1. İnsanın ruhunu, bedenini
ve kendine özgü şeyleri sevk ve idare etme sanatı. 2. Kendi dışında kalan
diğer insanları sevk ve idare etme sanatı. Nefsini arındırmayan kimse
Allah’ın halifesi olmaya layık olmadığı gibi, O’na ibadet etme ve yeryüzünün
imarı görevini de tam olarak yerine getiremez. Çünkü Allah’ın halifesi olmak
ilahi fiilleri araştırma ve icra etmede, insan gücünün sonuna kadar
kullanılmasını gerektirir.
İslâm ahlâkçılarının ana meselesi, Allah halifesi olan insanın bu konuma
nasıl layık olacağını geniş ve tafsilatlı bir biçimde ele almak olmuştur.