Her çocuk, -büyük veya küçük, karmaşık veya basit, şehirli veya köylü,
yerleşik veya göçebe …- bir toplumun içine doğar. Bu toplumda insanların şu
veya bu şekilde riayet ettiği bir davranış düzeni vardır. Bu davranış düzeni ve
kurallı fiiller, gündelik hayatta temel ihtiyaçları karşılamaktan büyük
şirketlere ve büyük devlet kurumlarına kadar uzanır. Bütün bunlar arasında
insanı, yetişmekte olan çocuğu ilk elden ilgilendiren dil ve temel ahlâk
kurallarıdır. Çocuk dili kullanırken, belirli şartlarda hangi sesleri çıkaracağını
ve bu sesler vasıtası ile içinden geçen şeyleri hemcinslerine, diğer insanlara
nasıl ileteceğini öğrendiği gibi, aynı zamanda yolda yürümekten bir şeyi
istemeye, kendisinden bir şey istenildiğinde ne yapması gerektiğine, belirli
durumlarda neler yapması gerektiğini de öğrenir. Bu öğrenilen şeyler eve
girip çıkmaktan sokakta yürümeye, alış veriş yapmaktan, insanlarla
selamlaşmaya, selamlaşmaktan konuları müzakere ve münakaşa etmeye
kadar uzanır. Bütün bu “davranışların bilgisi” insanın yetişme sürecine
refakat eder ve normal şartlar altında nasıl davranılacağını bilen insanlar,
toplumdaki müşterek hayat düzeninin bilgisine sahip olarak, toplumun bir
parçası olurlar. Bu sebeple insanın yetişmesi ahlâki alanda da toplumda
yaygın olan ve makbul sayılan davranış düzenini, genel ahlâkı, üstlenmekle
ve tatbik etmekle, hatta gerektiğinde buna uyulup uyulmadığını teftiş etmekle
gerçekleşmiş olur. İnsan, yetişme sürecinde, sadece nesneleri ve şeyleri değil,
aynı zamanda neyin nasıl yapılacağını da öğrenir. Birinciler hakkındaki bilgi
ile ikincisi hakkındaki bilgi birbirinden farklıdır. Birincisine şeylerin ve
nesnelerin bilgisi, ikincisine yol ve yordam bilgisi denir. Yol ve yordam
bilgisi, esas itibariyle insanın kitaplardan elde edebileceği bir bilgi değildir.
Yol ve yordam, bunu uygulayanların uygulamasına iştirak ederek veya bu
uygulamayı müşahede ederek öğrenilir. Ahlâki bilginin önemli bir kısmı,
tayin edici kısmı, yol ve yordam bilgisine dâhildir; insanın bir bütün olarak
hayatı ile alakalıdır. Bu öğrenme süreci bir varoluş düzeni ve bu düzenin
bilgisi olarak ahlâkın, çok esaslı bir toplumsal boyutu olduğunu
göstermektedir. Bu sebeple ahlâki bilginin önemli bir kaynağı, ahlâklı
insanlardır.
Diğer taraftan ahlâk, her ne kadar toplumsal bir boyuta sahip olsa da,
nihai çerçevede ferdîdir ve ferde aittir; fertte gerçekleşir. Bu sebeple hakiki
varlık olarak insanın sahip olduğu özellikler de, ahlâki açıdan farklı bir asıl,
bir kaynak konumundadır. Genel anlamı ile bir tane İslâm ahlâkı olmakla
birlikte, insanların şahsi özelliklerine bağlı olarak, insanlarda bu ahlâkın bir
veya birden daha fazla ciheti baskın bir konumda olabilir. Günümüzde daha
çok zeka tipleri veya farklı zeka tipleri olarak bilinen ve hakkında konuşulan
insanın bu ciheti, ahlâkın ferdi ciheti ve tarafı ile doğrudan irtibatlıdır. Daha
doğrusu insanların şahsi özellikleri, ahlâki hayatlarında da farklı ahlâki ilke
ve kurallara daha fazla önem vermelerine sebep olabilir. Bazı insanlarda
ahlâkın adalet ciheti daha fazla ön plana çıkarken, diğerlerinde merhamet,
sıdk (doğruluk), şefkat ve muhabbet daha fazla ön plana çıkabilir. Diğer
taraftan daha sonra üzerinde durulacağı gibi insanların mesleki hayatı da, en
azından meslek hayatını doğrudan ilgilendiren konularda, meslek hayatının
gerektirdiği hassasiyetleri daha fazla ön plana çıkartma ihtiyacını ortaya
çıkarabilir. Zenaatte “himmet”, ticarette “sıdk”, yönetimde ve yargıda
“adalet”in ön plana çıkması, bu alanların öncelikleri ile doğrudan alakalıdır.
Bu cihet, ahlâki hayatta ferdî bir boyut olduğunu göstermektedir. Aynı
zamanda mesleklerin de kendi mahiyetlerine uygun olarak bazı ahlaki
değerleri daha fazla dikkate almayı gerektirdiği ortaya çıkmaktadır. Kısaca
biz ahlakın insicamlı (tutarlı) bir bütün olmakla birlikte, insan ve toplum
hayatında bazı farklılaşmaları engellemediğini söyleyebiliriz.
Ahlâki şuur, insanın kendi kendisinin ve kendisi üzerinden de diğer
insanların, buna bağlı olarak da bütün kâinatın ehemmiyetini fark etmesi ile
başlar. Her insan önemlidir. İnsanın önemli olması, onun yaptığı ve
düşündüğü, inandığı ve bildiği her şeyi önemli kılar. Kendisinin önemli
olduğunu fark eden insan, kendisi gibi olan diğer insanların da, en az kendisi
kadar veya en azından kendisi gibi ve kendisi kadar önemli olduğunu teslim
eder. Daha doğrusu ahlâk eğitiminin ciddi bir aşaması, insanın kendi yaşadığı
hayatın ve birlikte yaşadığı diğer insanların hayatının, fiilleri ve kararlarının
önemli olduğunu fark etmektir. Bu fark edişle birlikte insan kendisinin tek
başına değil, birlikte yaşadığı diğer insanlarla birlikte varolduğunu keşf eder;
bu keşifle birlikte, diğer insanlara ehemmiyet vermeyi veya onların
ehemmiyetini fark etmeyi ve dikkate almayı, kendi ahlâki gelişiminin ön şartı
olarak kabul eder. Şairin dediği gibi hakikatin tahakkuku için en az iki kişi
gerekmektedir.
İslâm ahlâkının kaynakları dediğimizde, hemen hatırımıza gelen o halde,
ana hatları ve en genel çerçevesi ile nakil ve akıl olmaktadır. Nakil,
Gazali’nin dediği gibi, çevreyi aydınlatarak gözün görmesi imkânını ortaya
çıkaran “güneş” konumunda iken, akıl da, naklin aydınlattığı ve ortaya
çıkarak görünür hale getirdiklerini görmeyi sağlayan “göz” mesabesindedir.