Hükümdar sarayı bünyesinde nakkaşhane bulunması bir gelenek şeklinde,
Uygur Türklerinden, Anadolu Selçukluları’ndan ve Timurlu sarayından beri
süregelmektedir. Osmanlı padişahları da aynı usulü daha yaygın olarak
devam ettirmiştir. Bununla beraber Bursa ve Edirne’de saraya bağlı
nakkaşhanelerin varlığına dair herhangi bir vesika günümüze ulaşmamıştır.
İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya Camii arkasında Arslanhane adıyla
anılan eski bir Bizans kilisesinin üst katında nakkaşların çalıştığı
bilinmektedir. Birçok sanatkârın toplu olarak eser verdikleri bu nakkaşhane,
aynı zamanda tatbikat mektebidir. Usta-çırak usûlüne göre yetiştirilen
talebeler, sanatı yalnız tarifle değil, uygulamalı olarak burada öğrenirlerdi.
Sernakkaş gözetiminde çeşitli işlerin bir arada yapıldığı bu nakkaşhanelerde
yazma eserlerin tezyînatı kısa zamanda tamamlanırdı. Âhar yapanlar, kağıt
boyayanlar, desen çizenler, cetvel ve tahrir çekenler, boya hazırlayanlar, altın
ezenler, burada bir arada çalışırlardı.
“Ehl-i Hiref” (Saray sanatkârları topluluğu) olarak adlandırılan sanatkâr
teşkilâtının en önemli bölüklerinden biri olan nakkaşlar, yalnız kitap sanatıyla
ilgili faaliyetlerle sınırlı kalmaz; saray köşklerinin, binaların kalemişi, çini ve
metal işleri desenlerini de hazırlar ve tatbik ederlerdi. Saray nakkaşlarına ait
bu desenlerin, Osmanlı eyaletlerinde bulunan ilgililere iletilip oralarda da
doğru olarak uygulanması sağlanır, hatta yerinde işleyecek usta bulunmadığı
takdirde desenle beraber sanatkâr da gönderilirdi. Osmanlı sanatında görülen
ve asırlar boyu süren üslûp birliği ve beraberliği böylelikle korunmuştur.
Ehl-i Hiref Teşkilâtı mensupları yevmiye üzerinden üç ayda bir maaş
alırlardı. Mücellid, müzehhip ve diğer çalışanların aldıkları maaş ve terfiler,
maaş defterine yazılırdı. Eser yapımının yoğun olduğu esnada yapılacak işe
uygun yetenekli kimseler Ehl-i hiref içinde bulunmazsa, çarşı esnafı
arasından ücreti karşılığında yeterli sayıda usta sarayda çalıştırılırdı. Padişah,
bayramlarda kendisi için hazırlanan hediyeleri hazırlayanları kaftan veya para
vererek ödüllendirirdi.
Çalışan sanatkârın adı, eserinin cinsi, karşılığında ona
ödenen paranın tutarı veya verilen kaftanın cinsi “in’âm defteri”ne
kaydedilirdi. Nakkaşhanede bulunan sanat ve zanaat sahiplerinin tayîn, maaş,
terfi, çıkış gibi işlemlerin tahakkuku ve nakkaşhanede yapılması istenen işin
ehil sanatkâra verilmesi mesuliyeti hazinedarbaşına ait idi. Saray
Nakkaşhanesi’nde çalışmaya başlayan her sanatkâr, Ehl-i hiref’e bağlı olsun
veya olmasın, sarayın hizmetinde ve onların istediği doğrultuda eser vermek
zorundaydı. Ancak Saray, kabul edilebilecek yeniliklere de müsamaha ile
bakar ve sanatkârı hür bırakırdı.