Arapça’da “altınlamak” mânasına gelen tezhip kelimesi ezilmiş varak altın ve
çeşitli renklerin kullanılmasıyla yapılan cazip bir kitap sanatıdır. Sanatkârına
müzehhip, müzehhibe adı verilir.
Tezhip sanatı, güzel sanatlara aşırı merakı bulunan ve kitaba önem verdiği
bilinen Fatih Sultan Mehmed zamanında büyük bir gelişme göstermiştir.
XVII. yüzyıl sonlarında tezhip sanatına girmeye başlayan ve
yaygınlaşması hızla devam ederek XVIII. yüzyılda önü alınamayan Batı tarzı
süsleme, klasik tezhibin değerlerini yok etmiştir. Bu asır tezhibinde, Batı’dan
gelen barok, rokoko üslûplarının tesiriyle tezhip sanatında simetrisiz vazolar,
sepetler, saksılar, kurdeleler, perdeler ve fiyonklar bezeme unsuru olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Bu motiflere geleneğimizde hiç bulunmayan
gölgeli boyama, ışık gölge oyunları ile hacim verme gayreti eklenince
görüntü tamamen değişmiştir. Motif ve boyama tarzı yanında kullanılan mor,
eflatun, leylak gibi canlı, parlak renkler de eklenince ortaya ne olduğu
belirsiz yozlaşmış bir sanat ortaya çıkmıştır. XIX. asır tezhibi, Osmanlı
Devleti’nin siyasî ve iktisadî durumuyla yakın paralellik göstermektedir. Bu
asır, bezeme sanatının tam bir gerileme asrıdır.
XX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, sanattaki bu gerileme ve bozulmaya
sebep olan tesirler atılarak tezhibin değişmeyen temel kaideleri aranmış ve
tekrar eski güzelliğine kavuşturulmuştur. Bu klasik çağın özelliklerine dönüş
çalışmalarında Hattat Necmeddin Okyay (1883-1976), Feyzullah Dayıgil
(1910-1949), Dr. Süheyl Ünver (1898-1986), Muhsin Demironat (1907-1983)
ve Rikkat Kunt (1903-1986) gibi üstatların önemli rolleri olmuştur.