Ta‘lik, altı çeşit yazının dışında İran hat sanatında yaklaşık XIV. yüzyılın
ikinci yarısında belirmeye başlayan bir yazı türüdür. Sülüs ve nesihten sonra
İslâm dünyasında en çok kullanılan bir yazıdır.
Bu yazının doğru adı nesta‘liktir. İran ve dünya literatüründe de bu isimle
bilinir. Ancak Türkiye’de ta‘lik diye adlandırılmıştır. Ta‘lik birleşmeyen
harflerin birbirine bağlandığı tevkī‘ ve rikā‘ yazıdan doğmuş girift ve çok zor
okunan bir başka yazıdır. Nesta‘lik yazının ilk şeklidir. Osmanlılar’da Fâtih
devrinde saraya gelen bazı İranlı hattatlar dışında hiç kullanılmamıştır. Bu
nedenle bu kitapta nesta‘lik yerine ta‘lik terimi kullanılmıştır.
Ta‘lik (nesta‘lik) yazı Timur, Şahruh ve Hüseyin Baykara’nın saltanatı
yıllarında (1370-1507) yüksek bir sanat değeri kazanmıştır. Sülüs ve nesih
yazılarında Yâkūt ekolünü benimseyen İranlılar kitâbe ve kitaplarda, günlük
hayatta daha çok ta‘lik (nesta‘lik) yazıyı kullanmışlardır. İran sahasındaki bu
gelişmelerden diğer İslâm ülkeleri de etkilenmiş altı çeşit yazının yanında
ta‘lik yazı da müslümanların ilim ve sanat hayatında önemle yerini almıştır.
Ta‘lik (nesta‘lik) Safevîler devrinde (1501-1736) sarayın destek ve
himayesinde Ali Meşhedî, Mîr Ali Herevî, Şah Mahmûd Nîşâbûrî, Baba Şah
İsfâhanî ve Mîr İmâd gibi güçlü üstatların ince sanat zevkiyle en güzel nisbet
ve âhenge ulaşmıştır.
Ta‘lik (nesta‘lik) İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı Meşihat Dairesi ve
ilmiye sınıfının resmî yazısı olmuş; muhasebat, vesikalar, kayıtlar, edebî
eserler ve bilhassa divanlar, şiirler ta‘lik ve incesiyle yazılmıştır. XVIII.
asırdan itibaren mimari eserlerin kitâbelerinde, mezar taşlarında Türkçe ve
Farsça metinlerin yazılmasında celî ta‘lik celî sülüse tercih edilmiştir.
Osmanlı ta‘liki XVII. yüzyıldan sonra İmâd-i Hasenî mektebinin tesiriyle
yeni bir safhaya girmiş, İmâd-i Hasenî’nin yazıları Osmanlı ta‘lik üslûbunun
ünlü hattatı Yesârî Mehmed Esad’a (ö. 1798) kadar örnek alınmıştır. İmâd
üslûbunun İstanbul’da tanınması ve yayılmasına öncülük edenlerin başında
talebesi Derviş Abdî-i Mevlevî (ö. 1647) gelir. Osmanlı hattatları arasında
Siyâhî Ahmed Efendi (ö. 1687), Durmuşzâde Ahmed Efendi (ö. 1717),
Abdülbâki Ârif Efendi (ö. 1713), Hekimbaşı Kâtibzâde Mehmed Refî (ö.
1769), Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi (ö. 1768) gibi ta‘liki İmâd kudretinde
yazan ve İmâd-i Rûm unvanını alan hattatlar yetişmiştir. Osmanlı hattatları
sülüs, nesih ve celîde olduğu gibi ta‘lik ve özellikle celî ta‘likte de İslâm
ülkelerinde yetişen hattatlara öncülük etmiştir.
Yesârî Mehmed Esad Efendi, İran ta‘liki yanında farklı özellikleriyle bir
Osmanlı nesta‘lik mektebinin doğmasına zemin hazırlamış, oğlu Yesârîzâde
Mustafa İzzet (ö. 1849), Osmanlı nesta‘lik ekolünün kurucusu olmuş,
Mustafa Râkım Efendi’nin sülüs celîsinde yaptığı yeniliği Yesârîzâde ta‘lik
hattında yapmıştır. İri bünyeli ta‘lik yazılarında harflerin incelik ve
kalınlıkları, bağlantıları ve boyları kaidelere oturmuş, nisbetler ve satır
nizamı en güzel şekilde sağlanmış, mekân-hat ilişkisi ideal biçimde
gerçekleştirilmiştir.
Kendisi de hattat olan II. Mahmud devrinde yapılan
birçok binanın kitâbesi Yesârîzâde tarafından yazılmıştır. Bunlar arasında
Nusretiye Camii ve Sebili, II. Mahmud Türbesi, Bâbıâli, Alay Köşkü,
Beylerbeyi Sarayı kitâbeleri, bütün özellikleriyle Osmanlı ta‘lik ekolünün
belirmiş olduğunu belgeleyen örneklerdir. Osmanlı ta‘liki XX. yüzyılda Sami
Efendi gibi bir üstadın elinde son şeklini almıştır. Talebeleri Ömer Vasfi,
Mehmed Nazif Bey, Hulusi Efendi (Yazgan), Necmeddin Okyay, Kemal
Batanay onun yolunda hizmet etmiş ve sanat dünyasına güzel eserler
kazandırmışlardır.