İslâm öncesi Mekke toplumunca da bilinen i‘tikâf, Hz. Peygamber’in
uygulamalarıyla sünnet vasfı kazanmıştır. İ’tikâf, Arapça’da tenha bir yerde
kalmak, bir şeye bağlanmak gibi anlamları bulunan “‘akefe” fiilinden
türetilmiştir ve kelimenin farklı türevleri Kur'ân-ı Kerim’de dokuz âyette
kullanılmıştır. İslâmî literatürde i’tikâf, “Bir mescitte Allah’ın rızâsını
kazanma niyetiyle bir süre kalmak” anlamında kullanılır ve farklı görüşlere
göre bu tarife, kalınacak sürenin miktarı, mescidin mahiyeti ve orada kalan
kişinin oruçlu olması gibi diğer unsurlar ilave edilir.
Hz. Peygamber çoğunlukla ramazan ayının son on gününde Mescid-i
Nebevî’de i‘tikâfa girer, yani günün bütün saatlerini orada geçirirdi.
Kendisine bu maksatla mescit içinde bir çadır kurulduğu, zorunlu ihtiyaçları
dışında mescitten çıkmadığı bilinmektedir (Buhârî, “İ‘tikâf”, 1, 6–9; Müslim,
“İ‘tikâf”, 1–6).
İslâm âlimleri i‘tikâfın hükmünü sünnet olarak tespit ederler. Ramazan
ayının son on gününde sünnet (bazılarına göre sünnet-i kifâye), diğer
günlerde müstehap diyenler de vardır. Bir Müslümanın adak yoluyla onu
kendisi için vacip hale getirmesi de mümkündür. İ‘tikâfın asgari müddeti,
i‘tikâf esnasında oruçlu olmanın gerekliliği, kadınların nerede i‘tikâfa
girecekleri gibi konularda farklı görüşler vardır. Genellikle kabul edilen
görüşe göre bir mescitte kalmanın i‘tikâf sayılması için asgari bir müddet
yoktur ve bu esnada oruçlu olmak şart değildir. Dolayısıyla i‘tikâfa niyet
ederek kısa bir an mescitte kalmak da bu sünnetin yerine gelmesi için
yeterlidir. Hanefîler adak yoluyla vacip olan i‘tikâfı sünnet olanından
ayırırlar. Onlara göre i‘tikâf adayan bir insanın en az bir gün oruçlu olarak
mescitte kalması gerekir.
İ‘tikâfın sahih olması için ona niyet edilmesi ve guslü gerektirecek bir
halin olmaması şarttır. İ‘tikâfa girilecek mescit, en azından içinde vakit
namazları cemaatle kılınan bir mescit olmalıdır. Cuma namazı kılınmayan bir
mescitte i‘tikâfa giren kişi, cuma namazı için en yakın câmiye gider ve bu
durum i‘tikâfa zarar vermez.
İ‘tikâf niyetiyle bir mescitte bulunan kimse, oradan ancak tuvalet, abdest,
gusül gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için çıkar ve bu ihtiyaçlarını
giderince derhal geri döner. İ‘tikâfta bulunan kimse yeme, içme, uyku gibi
ihtiyaçlarını mescidin içinde uygun bir yerde giderir. Bu esnada temizlik
kurallarına riayet etmesi ve namaz kılanlara mâni olmaması tavsiye edilir.
İ‘tikâfta konuşma yasağı yoktur ama yine de o, lüzumsuz konuşma ve
gevezelikten uzak durmaya, günah olacak şeyler konuşmamaya her
zamankinden daha fazla özen gösterir, zamanını daha çok ibadetle geçirir;
namaz kılar, Kur’ân-ı Kerim okur, dua ve istiğfarda bulunur, Allah’ı
hatırından çıkarmamaya çalışır. Cinsel ilişki kesinlikle yasaktır ve bu yasağa
aykırı davranmak i‘tikâfı geçersiz hale getirir. Çoğunluğa göre i‘tikâf
konusunda erkeklerle kadınlar arasında önemli bir fark yoktur. Yalnız
mescitte i‘tikâfa giren kadınların özel hallerinde mescitten ayrılmaları
gerekir.
Hanefîlere göre ise kadınların, kendi evlerinde namaz için tahsis
ettikleri yerler varsa orada i‘tikâfa girmeleri daha iyi olup mescitte i‘tikâfa
girmeleri mekruhtur.