Hz. Osman Dönemi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Hz. Osman Dönemi
« : 15 Ocak 2018, 14:58:16 »
Hz. Ömer’in vefatının ardından, onun görevlendirdiği şûra tarafından halife
seçilen Hz. Osman, on iki yıl halifelik yapmıştır. Tarihçiler, onun halifelik
dönemini, “birinci altı yıl” ve “ikinci altı yıl” olmak üzere, farklı iki döneme
ayırmışlardır. Birinci altı yıl, ülkede huzur ve sükûnun hâkim olduğu,
müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin devam ettiği Sükûnet Dönemi
(24-30/644-650) olarak tanımlanır. Hz. Ömer döneminin devamı
mâhiyetindedir. Karışıklık Dönemi (30-35/650-656) denilen ikinci altı yıl ise,
Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle sonuçlanan ve olumsuz etkilerini daha sonra
da devam ettiren iç karışıklıkların yaşandığı bir dönem olarak tarihe
geçmiştir.

Hz. Osman ve valilerini eleştirme şeklinde başlayan muhalefet hareketi,
giderek yönetimi hedef alan yıkıcı bir faaliyete dönüştü. Özellikle fethedilen
bölgelerde askeri maksatla kurulup muhtelif Arap kabilelerinin iskan edildiği,
Kûfe, Basra ve Fustat şehirlerinde boy gösteren bu hareket, Kureyş’e karşı
bir kabilecilik mücadelesine dönüştü. Hz. Osman’a karşı ayaklanan
isyancılar, onu haksız yere öldürdüler. Hz. Osman zamanında yaşanan ve
İslam tarihinde ilk fitne olarak isimlendirilen bu isyan, İslam tarihinin önemli
bir dönüm noktası oldu. İslâm tarihinin ilk büyük fitnesi olarak görülen bu iç
karışıklıklar ve Hz. Osman’ın haksız yere öldürülmesinin ardından
Müslümanlar kendilerini iç savaşların ortasında buldu. İslâm toplumu büyük
bir çalkantı yaşadı.

Müslümanların bölünmesine yol açan bu olaylar dizisi, sonuçlarını günümüze
kadar devam ettirmiş; kötü izleri bir türlü silinememiştir. Bu olaylar, İslam tarihi
kaynaklarına, itikadi, siyasi ve kabilevî yönelimleri birbirinden çok farklı,
birbirlerine karşı az veya çok husumet besleyen ravilerden aktarılan haberlerle
geçmiş bulunmaktadır. Aktarılan rivayetler oldukça fazla, bir o kadar da
çelişkilidir. Bu durum olayların iç yüzünü neredeyse anlaşılmaz hale
getirmiştir. Dolayısıyla bu dönemde yaşanan olayları okurken haber kaynağı
hakkında çok dikkatli olmak gerekmektedir. Bir kaç rivayete bakıp hemen bir
kanaate ulaşmak, çoğu kere yanıltıcı olur. Ayrıca bu olaylar sırasında
gösterilen tavırlar, aynı zamanda itikâdî mesele haline getirilmiştir. Ehl-i
sünnet âlimlerinin bu olaylar sırasında birbiriyle ihtilafa düşen ashap
hakkındaki nezaket ve hassasiyeti asla hafife alınmamalıdır. Güvenilirliği
tesbit edilemeyen rivayetlere dayanarak, birilerini eleştirmek çoğu kere
pişmanlık sebebidir.

Hulefâ-yi Râşidîn’in üçüncüsü olan Hz. Osman, 576 yılında doğdu. Hz.
Peygamber’den altı yaş küçüktür. Kureyş’in en önemli iki kolundan biri olan
Benî Ümeyye’ye mensuptur. Babası Affân b. Ebü’l-Âs Kureyş’in en zengin
tüccarlarından biri idi ve Câhiliye döneminde öldü. Annesi Ervâ bint Küreyz,
Hz. Peygamber’in halası Beyzâ’nın kızıdır. Hz. Osman, Hz. Peygamber’in iki
kızıyla evlenmiş olduğu için, iki nur sahibi manasına gelen “zü’n-nûreyn”
lakabıyla meşhur olmuştur.

Çocukluk ve gençlik yıllarını Mekke’de geçiren Hz. Osman, küçük
yaşlarından itibaren, babasının yanında ticaretle uğraştı. Babasının Suriye’ye
düzenlenen bir ticari yolculuk sırasında ölmesi üzerine, ailenin ticaret işlerini
kendisi yürütmeye başladı. Kumaş ve elbise satımıyla meşgul oldu. Güzel
ahlâkı ve dürüstlüğü sayesinde ticari hayatta başarılı olmuş ve İslâm’ın
doğuşundan önceki yıllarda Mekke’nin önemli tüccarları arasına girmişti.
Mekke toplumu içinde büyük itibar kazanmış, şehrin ileri gelenlerinden biri
haline gelmişti. Bu sebeple, kendisi gibi şehrin büyük tüccarlarından ve
eşrafından olan Hz. Ebû Bekir’le samimi bir arkadaşlıkları vardı.

Hz. Osman, İslâmî davetin başladığı sırada gizli tebliğ döneminin ilk
günlerinde Hz. Ebû Bekir aracılığıyla Hz. Peygamber’e giderek müslüman
oldu ve ilk müslümanlar arasında yer aldı. Onun ilk on müslümandan biri
olduğu bildirilmektedir. İslâmı kabul etmesi, özellikle ailesi içinde önemli bir
tepkiye yol açmıştı. Amcası Hakem b. Ebü’l-Âs, onu iple bağlayıp evde bir
yere hapsetti ve İslâm’dan dönene kadar kendisini bırakmayacağını söyledi.
Ancak Hz. Osman’ın dinindeki kararlılığını ve dininden asla dönmeyeceğini
anlayınca, serbest bıraktı. Amcasından sonra annesi de onu dininden
döndürmek için çok uğraştı, ancak sonunda o da vazgeçti. Hz. Osman’ın
Câhiliyye döneminde Mâhiye adında bir kadınla evlendiği, ondan Amr
adında bir çocuğunun olduğu ve bu çocuğu dolayısıyla Ebû Amr künyesini
aldığından bahsedilmektedir. Hz. Osman müslüman olduktan kısa bir süre
sonra Hz. Peygamber’in kızı Rukıyye ile evlendi. Mekke müşriklerinin,
müslümanlara yaptıkları baskı ve işkenceleri artırmaları üzerine,
peygamberliğin beşinci yılında eşiyle birlikte ilk kafilede Habeşistan’a hicret
etti.

Hz. Osman, bir süre sonra Habeşistan muhacirlerinin önemli bir kısmıyla
birlikte Mekke’ye döndü. Medine’ye hicret sırasında aile fertleriyle birlikte
Medine’ye hicret etti. Böylece birincisi Habeşistan’a, ikincisi Medine’ye
olmak üzere iki defa hicret edenler arasına girdi. Medine’ye hicretin birinci
yılında Hz. Peygamber tarafından muhacirlerle ensâr arasında yapılan
kardeşlik akdi (muâhât) sırasında, Evs b. Sâbit ile kardeş ilan edildi. Hz.
Peygamber Medine’de muhâcirlere ev yapmaları için arsalar tahsis ettiğinde,
Mescid-i Nebevî’nin kendisinin girip çıktığı kapısının karşısına düşen arsayı
Hz. Osman’a vermişti. Bir süre Evs b. Sâbit’in evinde kalan Hz. Osman, daha
sonra bu arsada yaptığı eve taşındı. Ticari faaliyetlerini burada da sürdürdü
ve iyi kazanan tüccarlardan biri oldu.

Hz. Osman hanımı Rukıyye’nin hastalığı sebebiyle Bedir Savaşı’na
katılamadı. Çünkü Hz. Peygamber, onun hasta kızının başında kalmasını
istemişti. Savaştan sonra onu da Bedir’e katılanlardan sayarak ganimetten
hisse verdi. Hz. Rukıyye, Bedir zaferi müjdesinin Medine’ye ulaştığı gün
vefat etti. Hz. Osman’ın Hz. Rukıyye’den Abdullah adında bir oğlu dünyaya
gelmişti. Abdullah, Medine’de hicrî dört yılında (miladi 625), altı yaşında
bulunduğu sırada bir horozun gözünü gagalaması yüzünden hastalanıp öldü.
Hz. Osman’a bu oğluna nisbetle Ebû Abdullah künyesi verilmiştir.

Hz. Peygamber, Hz. Osman’ı daha sonra diğer kızı Ümmü Gülsüm ile
evlendirdi. Bu evliliğinden sonra ona, Hz. Peygamber’in iki kızıyla evlenmiş
olması sebebiyle, “Zinnûreyn” (iki nur sahibi) lakabı verildi ve bundan
itibaren künyesinden ziyade bu lakabıyla meşhur oldu. Ümmü Gülsüm, bu
evlilikten 6 yıl sonra hicretin dokuzuncu yılında Tebük Gazvesi’nden
dönüldüğü günlerde vefat etti. Hz. Peygamber, bu sırada evlenecek başka
kızı olsaydı onu da vereceğini söyleyerek kız babalarını Hz. Osman’a kız
vermeye teşvik etti. Hz. Osman’a karşı duygularını açıkladı.

Hz. Osman hicretin üçüncü yılında yapılan Uhud savaşına katıldı. İslâm
ordusunun iki taraftan düşman tarafından kuşatılıp bozguna uğratıldığı sırada,
bazı sahabilerle birlikte savaş alanından ayrıldı. Hz. Osman’ın, bu davranışı
sebebiyle bazı muhalifleri tarafından eleştirildiği görülmektedir. Ancak bu
eleştiri doğru değildir. Çünkü o sırada savaş alanından ayrılan sadece o
değildir ve bu savaştan bahseden Âl-i İmrân suresinin 155. ayetinin Hz.
Osman ve beraberindekiler hakkında nazil olduğu ve onların Allah Teâlâ
tarafından affedildiği bildirilmektedir.

Hz. Osman, Hz. Peygamber’in vahiy kâtiplerinden idi. Zâtürrikâ‘ ve
Zûemer gazveleri sırasında Medine’de vekil olarak bırakıldı. Hudeybiye
Antlaşması öncesinde Hz. Peygamber tarafından Mekke’ye elçi gönderildi.
Müslümanların Kâbe’yi ziyaretine izin verilmesini sağlamak için
görüşmelerini ısrarlı bir şekilde sürdürdü. Dönüşünün gecikmesi üzerine
kendisini bekleyen müslümanlar arasında onun Mekkeliler tarafından
öldürüldüğü şayiası yayılmıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ashâbından
müşriklere karşı bir ölüm-kalım savaşına girmek şartıyla biat aldı. Biat
sırasında, “Osman, Allah ve Resûlü’nün emrini yerine getirmek için
gitmiştir” deyip sağ elini sol elinin üzerine koyarak onun adına biat ettiğini
gösterdi. Ashâbın zengin ve cömertlerinden olan Hz. Osman, Tebük Seferi
hazırlıkları sırasında, ordunun hazırlanmasına miktar olarak en büyük
yardımı yaptı.

Hz. Osman, Hz. Peygamber’in kızı Ümmü Gülsüm’ün ölümünden sonra
altı evlilik daha yaptı. Önce Fâhite bint Gazvân ile evlendi ve bu hanımından
oğlu Abdullah dünyaya geldi. Fâhite’nin vefatının ardından Ümmü Amr bint
Cündeb ile evlendi, ondan Amr, Ebân, Ömer ve Hâlid adlarında dört oğlu ve
Meryem adlı bir kızı oldu. Hz. Osman”ın oğlu Ebân, Hz. Peygamber’in
hayatına dair bilgi toplayan ilk siyer âlimlerindendir. Emevî halifesi
Abdülmelik döneminde yedi yıl Medine valiliği yapmıştır. Hz. Osman
Mahzûm kabilesinden Velid b. Muğîre’nin kızı Fâtıma ile de evlenmiş, ondan
Velid ve Saîd adlarında iki oğlu ve Ümmü Saîd adında bir kızı olmuştu. Saîd,
Muâviye b. Ebû Süfyan zamanında Horasan valiliği yapmıştır. Hz. Osman’ın
Kelb kabilesine mensup Nâile bint Fürâfisa isimli hanımından da çocukları
oldu. İsyancılar tarafından kuşatma altına alındığı ve evine girilerek
öldürüldüğü sırada Nâile onun yanında bulunuyordu. Kocasını korumak
isterken elinin parmakları kesilmişti. Hz. Osman öldüğünde Fâhite ve Remle
isimli hanımları da hayattaydı.

Hz. Peygamber’in vahiy kâtiplerinden olan Hz. Osman, Hz. Ebû Bekir’in
halifeliği zamanında, onun kâtipliğini yaptı ve müşavirleri arasında yer aldı.
Hicretin on ikinci yılında Hz. Ebû Bekir hacca giderken Medine’de yerine
onu vekil bıraktı. Hz. Ömer’i halef tayini hususunda Hz. Osman’la da istişare
etti ve ayrıca Hz. Ömer’i veliaht tayin ettiğine dair ahitnameyi ona yazdırdı.

Hz. Osman, Hz. Ömer zamanında da halifenin en yakın danışmanları
arasında yer aldı. Hz. Ömer’in Kudüs’ü bizzat teslim almak için Suriye
yolculuğuna çıkmasına ve Mısır”ın fethine izin vermesine karşı çıkmıştı.
Ancak onun fethedilen arazilerin gaziler arasında taksim edilmeyip fey olarak
sahiplerinin elinde bırakılması ve bu araziler üzerine harac vergisinin
konulması görüşünü destekledi. Hz. Ömer, hançerlenerek ağır bir şekilde
yaralanınca, ashâbın büyükleri, ondan yerine bir halef tayin etmesini
istemişlerdi. Ancak halef tayin etmekten kaçınan Hz. Ömer, ısrarlar
karşısında, Hz. Osman’ın da içlerinde bulunduğu aşere-i mübeşşereden
hayatta olan altı kişiyi aralarından birini üç gün içinde halife seçmek üzere
şûra olarak görevlendirdi.