Hz. Ömer yönetimde insanların sosyal konumuna ve zenginliğine itibar
etmezdi. Dostluk ve akrabalık, suçluları sorguya çekmesine ve gerektiğinde
cezalandırmasına engel olmazdı. Herkesin şikâyetini dinler; müslümanlara
çekinmeden kendisine gelip dertlerini anlatabileceklerini söylerdi.
Namazlardan sonra mescitte oturur, halkın şikâyet ve arzularını dinlerdi.
Geceleri dışarı çıkarak dolaşır ve muhtaçların ihtiyacını karşılamaya çalışırdı.
Rastladığı kimselere devletin ve halkın durumunu sorardı.
Adiy kabilesinden Şifâ bint Abdullah isimli hanım, yürürken yavaş yavaş
yürüyen ve konuşurken alçak sesle konuşan bir grup gördu ve “Bu nedir,
bunlar kim?” diye sordu. Ona “Bunlar dünyadan el etek çekmiş dindar
kimselerdir” dediler. Bunun üzerine Şifâ bint Abdullah şöyle dedi: “VAllahi
Ömer, konuştuğu zaman duyurur, yürüdüğü zaman çabuk ve canlı yürür ve
vurduğu zaman da acıtırdı. VAllahi gerçek dindar odur” dedi. Bu rivayetten
Hz. Ömer’in işleri hemen çözmekten yana pratik ve dünya hayatını
önemseyen bir anlayışa sahip olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Hz. Ömer’in tarihten ders aldığı ve kendisinden önce başarılı olmuş
yöneticiler hakkında bilgi edindiği anlaşılmaktadır. İbn Miskeveyh onun
Medine’de bulunan İranlılarla zaman zaman bir araya geldiğini ve onlardan
başarılı olmuş hükümdarlarının hayat hikâyelerini ve siyasetlerini dinlediğini
kaydetmiştir. (İbn Miskeveyh, I, 415) Hz. Ömer’in başkasının görüş ve
düşüncelerini dinlediği, tarihte başarılı olmuş kimselerden ve uygulamalardan
yararlanmayı ihmal etmediği anlaşılmaktadır.
Devlet malı konusunda çok titiz davranır, buradan yapılan harcamaların
milletin yararına olmasına dikkat ederdi. Kendisi maaşını beytülmalden
alırdı. Fakat buradan müslümanların en az pay alanı idi. Maaşıyla çoğu
zaman ihtiyacını karşılayamazdı. Hz. Ömer kanaatkâr, ibadete düşkün, sade
yaşayışı benimseyen, sabırlı ve alçak gönüllü idi. Mesela hazineye ait
develeri otlatır, bakımlarını yapardı. Bir gün bakımını yaptığı develerden
birisi kaçar. Bu deveyi yakalamaya çalışırken Ahnef b. Kays onu görür ve
deveyi yakalamak için bir köle görevlendirmesini söyler. Bunun üzerine Hz
Ömer; “Benden daha iyi köle mi var?” şeklinde cevap verir.
Hz. Ömer, bir görevli tayin ettiği zaman, muhacir ve ensardan oluşan bir
grubu şahit tutarak onun için bir sözleşme yazar ve ona beygire binmemesi,
yönetiminden sorumlu olduğu kimselerin orta hallilerinin güçlerinin
yetmediği yiyecekleri yememesi, ince giymemesi ve halkın ihtiyacından önce
başka bir işle meşgul olmamasını şart koşardı. Bu, yönetilenle yönetenin
farklılıklarını öne çıkarmadan aynı seviyede olması demektir. Böylece
yönetilenler, kendilerini yönetenlere daha yakın hissederek meselelerini
doğrudan ona iletebilirler.
Hz. Ömer bid’at ve hurafelere karşı tavır takınır ve bunların önlenmesi
için gerekli tedbirleri alırdı. Hz. Peygamber zamanında, Hudeybiye’de
Bey‘atü’r-Rıdvan’ın gerçekleştiği ağaca, halifeliği döneminde halk ilgi
göstermeye onu kutsal saymaya başlamıştı. Halife, ileride tevhid inancını
zedeleyebilir endişesiyle bu ağacı derhal kestirmiştir. Bir gün,
Hacerülesved’in karşısına geçerek yüksek sesle şunları söylemiştir: “Senin
sadece bir taş olduğunu, iyilik ve kötülük yapamayacağını biliyorum. Ancak
Rasûlullah’ın sana ellerini sürdüğünü gördüğüm için ben de aynısını yapıyor
ve bununla yetiniyorum.”
Hz. Ömer ölüm döşeğinde iken kendisine yerine birini bırakması teklif
edilince ilk Müslümanlardan Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman, Hz. Ali,
Talha bin Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam ve Sa‘d b. Ebû Vakkas’dan oluşan
altı kişilik şûranın toplanarak üç gün içerisinde aralarından birini halife
seçmelerini istedi. Oğlu Abdullah’ı da halife seçilmemek şartıyla şûraya dâhil
etmişti. Namazı kıldırmak üzere Suheyb b. Sinan’ı, şûra üyelerini toplamak
üzere Mikdad b. Esved’i, seçim gerçekleşinceye kadar heyetin rahatsız
edilmemesini sağlamakla da Ebû Talha el-Ensarî’yi görevlendirdi.