Peygamberimizin ilk eşi, 25 yaşında iken evlendiği Hz. Hatice’dir. O sırada
kırk (veya yirmisekiz) yaşında dul bir hanım olan Hz. Hatice ticaretle meşgul
oluyordu ve Mekkeliler arasında Tâhire yani, saf, temiz unvanıyla
tanınıyordu. Kendisine yapılan evlenme tekliflerinin hepsini geri çevirmiş ve
el-Emîn (doğru, güvenilir) unvanıyla tanınan Hz. Peygamber’le evlenmeyi
tercih etmişti.
Hz. Hatice, ölünceye kadar Peygamberimize içten bir sevgi duymuş,
İslâm’a giren ilk mü’min olma şerefini kazanmış, çeşitli sıkıntılara karşı ona
her zaman destek olmuştur. Peygamberimiz de onu çok sevip saymış,
iyiliklerini hiç unutmamış, ölümünden sonra da onu sürekli rahmet ve
minnetle anmış, kabrini ziyaret etmiş, geride kalan yakınları ve dostlarıyla
ilgilenmiştir.
Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice’nin vefatına kadar başka bir evlilik
yapmadı. İlk eşi vefat ettiğinde kendisi 50 yaşına ulaşmıştı. Diğer
evliliklerinin tümünü bu yaşından sonra gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla
sonraki evliliklerinde bazan iddia edildiği gibi cinselliğin değil, bir takım
özel sebepler ve hikmetlerin sözkonusu olduğu açıktır. Peygamberimiz’in Hz.
Hatice’nin vefatından sonra çeşitli gayelerle evlendiği hanımlar, Hz. Sevde,
Hz. Âişe, Hz. Hafsa, Hz. Zeyneb bint Huzeyme, Hz. Ümmü Seleme, Hz.
Cüveyriye, Hz. Zeyneb bint Cahş, Hz. Ümmü Habîbe, Hz. Safiyye, Hz.
Meymûne ve Hz. Mâriye’dir. Hz. Peygamber’in eşleri “mü’minlerin
anneleri” (ümmehâtü’l-mü’minîn) olarak kabul edilirler.
Hz. Peygamber’in evliliklerinde çeşitli hikmetler vardır. Meselâ Hz. Âişe
ve Hz. Hafsa annelerimiz vasıtasıyla hanımlara dinî alanda bilgi aktarımı
yaptığı ve İslâmî hizmetlerde önceliği olan Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’le
dostluğunu pekiştirdiği düşünülebilir. Bazı hanımlarla evliliği, onların
İslâm’daki fedakârlığına bir vefa şeklinde gerçekleşmiştir. Habeşistan’a göç
etmiş olan Hz. Ümmü Habîbe ile Hz. Sevde buna örnektir. Peygamber
Efendimiz bir kısım evlilikleriyle de bazı kabilelere dostluk mesajları vermek
istemiştir. Necid bölgesinin en büyük kabilelerinden Âmir b. Sa‘saa’lı Hz.
Zeyneb bint Hüzeyme ile Hz. Meymûne buna örnek sayılır. Hz. Cüveyriye ve
Hz. Safiyye ile evliliği ise siyasî amaçlıydı. Bunlardan Cüveyriye ile evliliği,
Benî Mustalik kabilesinin İslâm’a girmesine vesile olmuştur. Safiyye ile
evlilikten maksat ise Yahudilerin dostluğunu kazanmaktı. Zeyd b. Hârise’den
boşanan Zeyneb bint Cahş ile evliliği ise Câhiliye döneminde evlâtlıkları öz
çocuk olarak gören anlayışa karşı İslâm hukukunda yeni bir ilkenin
uygulanması şeklinde olmuştur. Bütün bu gerçekler ortada iken çok evliliği
sebebiyle Hz. Peygamber’i şehvete düşkünlükle itham etmek hakikate aykırı
bir durum olup, yalan ve yanlış bir iddiadan ibarettir.
Hz. Peygamber, ailelerini vahyin ışığında eğitirdi, İslâmî konularda
sürekli bilgilendirir, onların din ve ibadet hayatlarıyla yakından ilgilenirdi.
Aile fertlerinin görüşüne önem verirdi. Hanımlarına nazik ve güleryüzlü
davranırdı; selâm verir, hal hatır sorar, elini tutup yüzüne sevgi ile bakardı.
Aile fertlerinin yakınlarıyla da ilgilenir, bunlardan ziyaretine gelenlere iltifat
eder, hediyeler verirdi. Nitekim ev halkından saydığı Hz. Enes’in annesi,
teyzesi, dayısı ve büyük annesiyle ilgilenirdi.
Peygamber Efendimiz, eş ve cocuklarına zaman ayırır, gezintiye çıkar,
sohbet ederdi. Geleneksel folklor gibi meşru eğlenceleri seyretmelerini teşvik
ederdi. Bayramlara aile fertleriyle birlikte katılırdı. Spor amaçlı yürüyüşe
çıkar, bazan Hz. Âişe örneğinde olduğu gibi koşu yarışı yapardı. Bir
defasında Hz. Âişe ile yarışmışlar, Hz. Âişe geçmişti. Birkaç yıl sonra tekrar
yarıştıklarında bu sefer yarışmayı Hz. Peygamber kazanmış ve Hz. Âişe’ye
gülümseyerek “bu önceki yarışmanın rövanşıdır” demişti.
Hz. Âişe’nin anlattığına göre Peygamber Efendimiz ev işleriyle de
yakından ilgilenirdi. Gerektiğinde kendi elbisesinin söküğünü diker,
ayakkabılarını tamir eder, koyunları sağar, ev işlerinde hanımlarına yardımcı
olurdu. Çarşıya pazara gittiğinde alışveriş yapar, yükünü de kendisi taşırdı.
Hz. Peygamber, Arap toplumunda yaygın olarak görülen hanımlara şiddet
uygulanmasına kesinlikle karşı çıkardı. Ashâbını da “Dövdüğünüz kadınla
akşamleyin aynı yatağı utanmadan nasıl paylaşırsınız?” sözleriyle uyarırdı.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 17) Hanımlarına kötü davrananların iyi
kimseler olmadığını söylerdi.