Resûl-i Ekrem, ramazan aylarında her gece Cebrail ile buluşur ve o zamana
kadar nazil olan âyetleri onunla mukabele ederdi. Hicretin 10. yılı Ramazan
ayında ise Cebrail, kendisine Kur'ân-ı Kerîm'i iki defa tilâvet ettirdi.
Resûlullah'ın bunu ecelinin yaklaştığına işaret olarak gördüğü nakledilmiştir.
Diğer taraftan her yıl ramazan ayında on gün itikâfa girerken 10. yılın Ramazan
ayında yirmi gün itikafta kalmıştı.
Hz. Peygamber, aynı yıl Zilkâde ayının başında hac hazırlığına başladı.
Ashâbına da hacca hazırlanmalarını söyledi; habercilerle durum bütün müslü-
manlara bildirildi. Hazırlıklarını tamamlayan hacı adayları, kafileler halinde
Medîne'ye gelmeye başladılar. Medîne'de Ebû Dücane'yi vekil olarak bırakan
Hz. Peygamber, 26 Zilkâde 10 (23 Şubat 632) günü öğle namazının ardından
Medîne'de toplanan sahâbilerle birlikte yola çıktı. Hanımlarını ve kızı
Fâtıma'yı da beraberinde götürüyordu. Kurbanlık yüz deve aldırmıştı. İkindi
namazı mikat mahalli Zülhuleyfe’de seferi olarak kılındı. Gece orada
geçirildi ve sabahleyin ihrama girildi. Rasûlullah, buradan itibaren telbiye
getirmeye başladı. O “Lebbeyk” dedikçe, her taraftan aynı nida yükseliyor,
dağ-taş bu sesle yankılanıyordu. On gün sonra 4 Zilhicce Pazar günü
Mekke'ye ulaşıldı ve Mekke’yi dolduran hacı adaylarıyla birlikte Kâbe tavaf
edildi ve ardından Safâ ve Merve tepeleri arasında sa’y yapıldı.
Pazartesi, Salı ve Çarşamba günlerini de Mekke'de geçiren Rasûlullah, bu
günlerde de Kâbe’yi tavaf etti. 8 Zilhicce Perşembe (tevriye) günü Minâ'ya
hareket etti. Geceyi orada geçirdi. Arefe günü güneş doğduktan sonra
Minâ'dan hareketle, Müzdelife'yi geçerek Arafat'ta kurulmuş olan çadıra indi.
Zeval vaktinden sonra çadırından çıkıp devesi Kasvâ’ya binen Rasûlullah,
Arafat vâdîsinin ortasına geldi ve burada meşhur hutbesini okudu. Öğle ve
ikindi namazları cem’i takdim ile birlikte kılındı. Ardından akşama kadar dua
ile meşgul oldu. Aynı gün akşam üzeri Arafat'ta iken, artık dinin
tamamlandığını bildiren Kur'an-ı Kerim'in son âyeti nazil oldu: “ Bugün size
dîninizi kemâle erdirdim. Size olan nimetimi tamamladım. Ve size dîn olarak
İslâm'ı seçtim.” (Mâide 5/3).
Resûlullah, güneş battıktan sonra, devesi Kasva'ya binip Arafat'tan
ayrıldı. Müzdelife'de konaklayıp, yatsı vakti girince akşam namazı ile yatsı
namazını cem’i te’hir ile birlikte kıldı ve geceyi orada geçirdi. Bayramın
birinci günü sabah namazından sonra el-Meş‘arü'l-Haram'a geldi. Ardından
Cemre-i Akabe’de şeytana ufak taşlardan yedi tane attı. Daha sonra Minâ'ya
geldi ve yüzbini aşan ashâbına bir konuşma daha yaptı. Hutbesini bitirdikten
sonra kurban kesim yerine geçti ve kurbanlık develerinden altmış üçünü,
ömrünün her yılı için bir tane hesabıyla, bizzat kendisi kesti. Diğer develeri
Hz. Ali kesti. Daha sonra traş olup ihramdan çıktı. Kurban etinden bir parça
yiyen ve kalanının Müslümanlara dağılmasını söyleyen Hz. Peygamber,
Kâbe'ye geldi ve Tavaf-ı Sadr'ı yaptı. Zemzem kuyusuna gidip su içti. Sonra
tekrar Minâ'ya dönerek bayram günlerini burada geçirdi. Çarşamba günü
Harem-i Şerif’e dönüp vedâ tavafını yaptı. Böylece haccını tamamlayıp
Medîne'ye doğru yola çıktı (29 Zilhicce/26 Mart 632).
Hz. Peygamber’in Arefe günü Arafat’ta 140.000 civarındaki topluluğa
okuduğu, sahâbileriyle vedalaştığı bölümler dolayısıyla “Vedâ Hutbesi”
olarak isimlendirilen ve İslâm dîninin temel prensiplerini özet bir şekilde
sunan hutbesi, temel insan hakları bakımından eşsiz bir vesikadır.
Bu hutbenin ilgili kaynaklardan yapılan bir derlemesi şöyledir:
“Hamd ve şükür Allah’a mahsustur; O’na hamdeder ve O’ndan yardım
isteriz. Allah kime hidâyet nasip ederse, artık onu kimse saptıramaz,
sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidayete ulaştıramaz. Şehadet ederim ki,
Allah’tan başka ilah yoktur, tektir, eşi ortağı ve dengi benzeri yoktur. Yine
şehadet ederim ki, Muhammd O’nun kulu ve resûlüdür.
Ey insanlar! Sözlerimi iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra
sizinle burada bir daha buluşamayacağım. Ey nas! Bu günleriniz nasıl
mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz
Mekke nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle
mukaddestir, her türlü taarruzdan korunmuştur.
Ashâbım! Yarın Rabbinize kavuşacak ve bugünkü her hal ve
hareketinizden muhakkak sorguya çekileceksiniz. Sakın benden sonra eski
sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada
bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse, burada
işitenden daha iyi anlayarak itâat eder.
Ashâbım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine iade etsin. Faizin
her türlüsü kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Ancak borcunuzun aslını
vermeniz gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme maruz kalınız. Allah'ın emriyle
faizcilik artık yasaktır. Câhiliyeden kalma bu çirkin adetin her türlüsü
ayağımın altındadır.
Câhiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamiyle kaldırılmıştır.
Ey nas! Kadınların haklarına riâyet etmenizi ve bu hususta Allah'tan
korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınlarınızı Allah emaneti olarak aldınız.
Onların namus ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin
kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları
vardır.
Ey mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman
müslümanın kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirler. Din
kardeşinize ait olan hakka tecavüz helâl değildir. Ashâbım! Nefsinize de
zulmetmeyiniz. Nefislerinizin de üzerinizde hakkı vardır.
Ey mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Arabın Arap
olmayana, Arap olmayanların da Araplara karşı hiçbir üstünlüğü yoktur.
Bütün insanlar Adem'dendir. Adem de topraktandır. Hiç kimsenin başkaları
üzerinde soy üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük Allah’tan hakkıyla
korkma, takvâ iledir.
Ey inananlar! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça asla
yolunuzu şaşırmazsınız. Bu emanetler, Allah'ın kitabı Kur'an ve O’nun
peygamberinin sünnetidir.
Ey nâs! Devamlı dönmekte olan zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı
günkü durumuna dönmüştür. Bir yıl on iki aydır, bunlardan dördü, Zilkâde,
Zilhicce, Muharrem ve Receb mukaddes aylardır.
Ashâbım! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden saltanat ve nüfuz
kurma gücünü ebedi olarak kaybetmiştir.Fakat size yasakladığım bu şeyler
dışında, küçük gördüğünüz şeylerde şeytana uyarsanız, bu da onu sevindirir,
ona cesaret verir. Dininizi muhafaza etmek için bunlardan da uzak durunuz.
Ashâbım! Allah’tan korkun, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan
orucunuzu tutun, malınızın zekatını verin, âmirlerinize itâat edin. Böylece
Rabbinizin cennetine girersiniz.
Peygamberimiz, hutbesinin sonunda ashâbına şöyle dedi: “Tebliğ ettim
mi?”
Bu muhteşem kalabalık hep bir ağızdan:
“Evet! Ey Allah'ın Resûlü tebliğ ettin.” karşılığını verdiler. Bunun üzerine
Sevgili Peygamberimiz, üç defa:
“Şahit ol ya Rab!” dedikten sonra, “Burada hazır olanlar, benim
söylediklerimi burada bulunmayanlara tebliğ etsinler.” buyurdu.
Bu veciz konuşma, dinleyenlerin tamamının işitebilmesi için gür sesli
sahâbîler tarafından tekrarlanmıştı.
Bu konuşmayı yaptıktan yaklaşık üç ay sonra vefat eden Hz. Peygamber,
vasiyeti özelliğini taşıyan ve en önemli hususları dile getirdiği bu hutbesinde,
insan hayatının, malının ve namusunun mukaddes ve dokunulmaz olduğunu
beyan etmiş; can, mal ve ırz emniyetinin önemini açıklamıştır. Toplum
düzenini bozan, can, mal ve ırz emniyetini ortadan kaldıran Câhiliye devrinin
içki, kumar, faiz ve kan davası gibi bütün kötü âdetlerinin kaldırıldığını bir
kere daha ilan etmiştir. Bu yanlış inançların yerine insanların insan olma
açısından eşit olduklarını, bütün insanların Hz. Adem'den, onun ise topraktan
yaratıldığını hatırlatmıştır. Mü'minlerin kardeş olduğunu; erkeklerin kadınlar
üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları
bulunduğunu vurgulamak suretiyle toplumda dirlik ve düzeni sağlayan üstün
değerleri dile getirmiştir. Kısaca insanlığın birinci derecede dikkate alması
gereken temel ilkeleri özetlemiştir.
Hz. Peygamber bir daha hac yapamadığı ve haccı esnasında ashâbıyla
vedalaştığı için bu haccına “Vedâ Haccı” denilmiştir. Daha ziyade bu isimle
meşhur olmakla birlikte, Hz. Peygamber’in ilk ve tek haccı olması
dolayısıyla “Haccetü'l-İslâm”, hac esnasında hac ibâdetinin bütün
hükümlerini ve rükünlerini açıklamış ve uygulamış olması bakımından
“Haccetü'l-Belâğ”, İslâm ahkamının hac ibâdetiyle tamamlanmış olması
dolayısıyla da “Haccetü'l-kemal ve't-tamam” adları verilmiştir.