Hz. Muhammed’in peygamberlikten önce katıldığı fuarlardan biri de Ukâz
fuarı idi. Burada ticaretin yanısıra edebî konuşmalar yapılır; şairler bütün
kabiliyetlerini ortaya koyarak şiirler okurlardı. Ünlü hatipler yetiştiren İyâd
kabilesine mensup Kus b. Sâide, Arap yarımadasında putlara tapmayan ve
Hz. İbrahim’den gelen tevhîd akîdesine bağlı Hanîfler arasında yer alıyordu.
Aynı zamanda tabip ve kâhin olup hitabet ve şiirleriyle meşhurdu. Konuşma
sırasında yüksek bir yere çıkmak, kılıç veya âsâya dayanmak gibi âdetleri
onun başlattığı ileri sürülür. Muammerûn denilen uzun ömürlü insanlar
arasında yer aldığı ve seksen üç yaşında 600 yılı civarında vefat ettiği
belirtilir. O Ukâz’daki meşhur hitabesinde Tevhid inancına vurgu yapmış ve
Hz. Muhammed de onun bu konuşmasını dinlemişti. İslâm döneminde Cârûd
b. Abdullah başkanlığında Medine’ye gelen İyâd kabilesi heyetine Hz.
Peygamber Kus b. Sâide’yi sorunca kendisine onun vefat ettiği söylenmiştir.
Peygamber Efendimiz tevhîd inancına vurgu yaptığı için çok beğendiği bu
konuşmayı hatırlatmış, ancak ezberlemediğini söylemişti. Bunun üzerine
orada bulunan ve kendisi de Kus b. Sâide’yi o fuarda dinlemiş olan Hz. Ebû
Bekir hutbeyi ezbere okumuştu.
Kus b. Sâ‘ide’nin bu veciz konuşması şöyledir:
“Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz; dinlediklerinizi belleyiniz ve ondan
faydalanınız, ders alınız. Gerçek şudur ki, yaşayan ölür; ölen yok olur.
Olacak olur, yağmur yağar, otlar biter, çocuklar doğar, analarının
babalarının yerini tutar. Sonra hepsi mahvolup gider. Olayların ardı arkası
kesilmez, birbirini takip eder.
Kulak veriniz, dikkat ediniz, gökte haber var, yerde ibret alınacak şeyler
var. Yeryüzü bir sarayın döşemesi, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür,
denizler durur. Gelen kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnut
olup da mı kalıyorlar, yoksa orada bırakılıp uykuya mı dalıyorlar?
Yemin ederim, Allah’ın bir dini vardır ki, şimdi bulunduğunuz dinden
daha sevgilidir; Allah’ın gelecek bir peygamberi vardır ki, onun gelmesi pek
yakındır. Gölgesi üzerinize gelmiştir. Ne mutlu o kimseye ki, ona inanıp
doğru yolu bulur. Ne yazık o talihsize ki, ona karşı gelip isyan eder. Yazıklar
olsun ömürleri gaflette geçenlere!
Ey İnsanlar! Hani babalarınız ve dedeleriniz, hani süslü köşkler ve taştan
evler yapan Âd ve Semûd kavmi? Hani dünya varlığına aldanıp da kavmine
“Ben sizin en büyük rabbinizim” diyen Firavunlar, Nemrutlar! Onlar sizden
daha zengin ve daha güçlü değiller miydi? Bu toprak onları değirmeninde
öğütüp toz etti, yok etti. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız
kaldı. Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor! Sakın onlar gibi
etmeyin; onların yolundan gitmeyin. Her şey geçicidir. Kalıcı olan ancak
Allah’tır ki, birdir, eşi ve benzeri yoktur. Tapılacak ancak O’dur. Doğmamış
ve doğurmamıştır. Evvel gelip geçenlerden bizim ibret alacağımız şey çoktur.
Ölüm ırmağının girecek yerleri var, ama çıkacak yerleri yoktur. Büyük
küçük, genç yaşlı herkes göçüp gidiyor. Giden geri dönmüyor. İyice anladım
ki, herkese olan bana da olacaktır...”
(Ahmed Cevdet Paşa (2006),
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, Sadeleştiren: Muallim
Mahir İz, Neşre hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul, s. 32-33).
Hz. Peygamber tekrar dinlediği bu hutbeyi tasvib etmiş ve Kus hakkında:
“Allah Kus’a rahmet eylesin. Kıyamet gününde onun ayrı bir ümmet olarak
diriltileceğini umarım” demiştir.