Zekât, farz olmasının hemen ardından değil, takip eden geniş vakit içinde
ödenmesi gerekli bir farzdır. Evlâ ve efdal olan, zekâtı zamanında ödemektir.
Bir yarar, zaruret ve ihtiyaca bağlı olarak ödemeyi geciktirmek mümkündür.
Böyle bir zaruret, ihtiyaç ve yarar yoksa ödemenin geciktirilmesi doğru
değildir. Mükellef bu durumda –mala başkasının hakkı karışmış olduğundangünahkârdır.
Ülkemizdeki uygulama daha çok ödeme zamanının ramazan ayı olarak
standartlaşması yolunda olmuştur. Bunun yanısıra, zekâtın her mükellefin
kendi yılbaşına göre ödenmesi de mümkündür. Ayrıca, zekâtın ödenme
yerlerinden önemli bir bölümü meydana getiren fakirlerin ve diğer zekât
ödeneceklerin lehine veya mükellefe kolaylık olarak senenin çeşitli aylarına
da dağıtılabilir. Ama hayır ve dayanışma duygularının yoğunlaştığı ramazan
ayında zekât ödemek, her bakımdan daha uygudur.
Nisap miktarında olan malın zekâtı, daha sene dolmadan, yani
mükellefiyet haline gelmeden öne alınarak ödenebilir
(Ebû Dâvûd, “Zekât”, 22, 37).
Çünkü zekâtın farz olma sebebi nisaba ulaşmak, bu konuda artık
gerçekleşmiştir. Ayrıca, peşin ödeme, fakirler lehine bir davranıştır. Fakat
nisab miktarında olmayan bir mal için zekâtın önceden ödenmesi câiz
değildir. Zira bu mala zekâtın farz olması için nisabı bulmanın ardından
başlayacak olan havelân-ı havl süresi henüz gerçekleşmemiştir. Bu sebeple,
henüz kendisine –nisaba ulaşmadığından- zekât farz olmayan mallar için
önceden yapılan ödemeler, zekât yerine değil, nâfile sadaka yerine geçer.
Öşür konusunda, ekinin bitmesi ve meyvaların ortaya çıkması şartıyla, peşin ödemeye izin verilir.
Nisap miktarına ulaşan bir malı ödeme imkânından sonra üzerinden bir yıl
geçer de zekâtı henüz ödenmeden çalınma, kaybolma ve yangın gibi
sebeplerle yok olursa, Hanefîlere göre zekât borcu da düşer. Zira zekât
zimmetle değil, malla ilgilidir. Çoğunluk fakihler ise borcun düşmeyeceğini
ve mutlaka ödenmesi gerektiğini belirtmişlerdr. Farz olduktan ve ödeme
imkânından sonra malın telefi halinde, mükellefin zekât borcu asla düşmez.