1. İş nedir?
Cevap: Kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu öteki
kişilerin geçim kaynağını temin etmek gibi temel
ihtiyaçların karşılanmasına yönelik amaçlarla başlayıp,
zamanla ihtiyaçları aşan istek ve arzuların teminine
yönelik olarak da varlığını sürdüren ve ekonomik değeri
olan her türlü çalışma ve etkinliğe iş denir.
2. İnsanlar neden çalışmak zorundadır?
Cevap: İnsanlar, birey halinde ve en kısıtlı koşullarda da
yaşasalar, varlıklarını sürdürmek için gerekli olan yiyeceği
bulmak, kendilerini soğuk veya sıcaktan koruyacak
giysiler edinmek, hayatlarının güvenliğini sağlayacakları
barınaklar yapmak gibi ihtiyaçlarını karşılamak için
çalışmak, dolayısıyla bir tür iş yapmak zorundadırlar. Bu
nedenle, dünyada yaşayan ilk insandan beri, çalışma denen
bir etkinlik, iş denen bir olgu hep insanlarla birlikte var
olmuştur. İnsan, varlığını sürdürmek için çalışmak,
üretmek, iş yapmak zorundadır.
3. Çalışmak bakımından insanın fıtrî yapısı insanı neye
zorlar?
Cevap: İnsanın yaratılıştan gelen fıtri yapısı onu buna
yönlendirdiği gibi dünyadaki yaşam koşullarının zorluğu
da onu bir arada yaşamaya ve aralarında iş bölümü
yapmaya zorlamıştır.
4. İnsanlar arasındaki iş ve ticaret bağlamındaki zorunlu
toplumsal ilişkililik nasıl bozulmuştur?
Cevap: İnsanlar arasındaki iş ve ticaret bağlamındaki
zorunlu toplumsal ilişkililik, her zaman arzu edildiği gibi
sorunsuz işlememiş, daha güçlü ve kurnaz olan bazıları,
daha zayıf ve saf olan bazılarına haksızlık ve hatta zulüm
edebilmişlerdir.
5. İnsanlar iş ilişkilerindeki kötü ve yanlış uygulamaları
azaltmak, insanî onur ilkelerine bağlı şekilde yaşamak için
neye ihtiyaç duyarlar?
Cevap: İnsanların sadece iş, meslek ve ticaret
ilişkilerindeki kötü ve yanlış uygulamaları azaltmak için
değil, tüm ilişki türlerindeki kötülük ve yanlışlıkları
azaltmak ve aksine bu ilişkilerin insan onur ve yüceliğine
yakışır şekilde sürmesini sağlamak için her zaman sahip
oldukları din ve ahlâk gibi büyük değer sistemleri
olmuştur.
6. Mevcut dinler arasında iş ahlâkına en çok önem veren
dinler arasında İslam’ın konumu nedir?
Cevap: İslâm dini, dinler arasında, çalışma, iş ve ticaret
hayatına belki en fazla önem veren bir dindir.
7. İslâm’ın iş ahlâkına çok önem vermesinin en önemli
göstergeleri nelerdir?
Cevap: Bu önemin göstergesi, sadece bu bağlamdaki dini
ifadeler değil, İslâm peygamberinin ve arkadaşlarının
yaşantılarıdır da. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.v.), hem çobanlık gibi tarım ve hayvancılıkla ilgili
işlerde çalışmış hem de bundan daha ziyade gerçek
anlamda ticaret, kervancılık ve alış veriş gibi iş hayatının
en kompleks yönlerinin uzun yıllar bizzat içinde
bulunmuştur. İslâm bir ticaret merkezi olan Mekke’de
doğmuş, sahabilerin çoğu Medine’ye hicretten sonra bile
ticaret hayatını büyük bir başarıyla sürdürmüştür.
Dolayısıyla, İslâm dininin iman ve ibadet yanında en
önemli kısımlarından biri ahlâk olduğu gibi İslâm
ahlâkının en önemli kısımlarından biri de her zaman iş
ahlâkı olmuştur.
8. İş ahlâkı, ne zamandan itibaren önemsenmeye ve
sadece dini ve felsefi ahlâk bağlamında değil özellikle
iktisadi ve idari bilimler alanında bağımsız bir araştırma
konusu ve hatta disiplin olarak gelişmeye başlamıştır?
Cevap: İş etiği veya meslek etiği gibi az çok farklı
kavramlarla da ifade edilebilen iş ahlâkı, Batı dünyasında
1960’lardan itibaren özellikle önemsenmeye ve sadece
dini ve felsefi ahlâk bağlamında değil özellikle iktisadi ve
idari bilimler alanında bağımsız bir araştırma konusu ve
hatta disiplin olarak gelişmeye başlamıştır. Ülkemizde de
2000’lerden itibaren işletme ve benzeri fakültelerde iş
ahlâkı dersleri okutulmaya ve bu konuda çok değerli
eserler verilmeye başlanmıştır. Ayrıca yine son yıllarda iş
ahlâkı eksenli dernekler kurulmaya başlanmış, düzenli
olarak çıkan çok kaliteli iş ahlâkı dergileri yayınlanır
olmuştur.
İŞ AHLÂKI
9. İslâm iş ahlâkında temel ilke ve erdemler hangi
başlıklar altında toplanabilir?
Cevap: İslâm iş ahlâkında pek çok ilke ve erdemden
bahsedilebilir ve kaynaklarımızda da bahsedilmektedir.
Biz bunları, sadelik ve kolaylık olsun diye dört genel ilke
veya temel erdem altında toplayabiliriz. Bunlardan ilk
ikisi, çalışma ve iş hayatına başlamadan önce iş
konusunda sahip olmamız gereken iyi niyet ile çalışma
konusundaki doğru dini bilgiler ve çalışkanlığın fazileti ile
ilgilidir. Sonraki ikisi ise iş hayatına atıldıktan sonra işle
ilgili çeşitli alanlar ve ilişkilerde uyulması gereken helal
kazanç ve adaletle ilgili kurallar ile lütuf ve ihsanla ilgili
ahlâki faziletlerdir.
10. Bir iş hayatına atılırken, başlangıçta olması gereken
en önemli ahlâki şartlardan ilki nedir?
Cevap: Bir iş hayatına atılırken, başlangıçta olması
gereken en önemli ahlâki şartlardan biri, bu işle ilgili
niyetin iyi olmasıdır. Niyet, sadece iş konusunda değil her
konuda aslıdır ve ulaşılan sonucun değerini belirleyen en
önemli etkendir.
11. Hz. Peygamber niyetin önemini nasıl ifade eder?
Cevap: Peygamberimiz meşhur bir hadisinde “Ameller
niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiğinin karşılığı
vardır” (Buhari, 2008, 90) buyurmuştur. Dolayısıyla, her
konuda olduğu gibi iş hayatına başlarken de iyi niyetlere,
doğru amaçlara sahip olunmalıdır.
12. Gazali’nin kazanç sahibi olma konusundaki ölçüsü
nedir?
Cevap: Gazali, çalışma, ticaret yapma, kazanç sahibi olma
gibi hususları epey övdükten sonra şöyle der: “Biz,
ticaretin mutlak şekilde her şeyden üstün olduğunu
söylüyor değiliz. Ancak ticaret: a) Ya geçim için, b) Ya
servet edinmek için, c) Ya da geçimin biraz üstünde bir
gelir sağlamak amacıyla yapılır. Hayır ve hasenat
düşünülmeden sırf malı çoğaltmak ve mal biriktirmek için
ihtiyaç fazlası mal teminine çalışmak yerilmiştir” (1998,
145).
13. Kendi el emeği ile hayatını kazananlar hakkında Hz.
Peygamber ne buyurmuştur?
Cevap: Bu hususla ilgili Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur: “Hiç kimse kendi el emeği ile kazanıp
yediğinden daha hayırlı bir şey yememiştir. Allah’ın
peygamberi Davut aleyhisselam da kendi el emeğinden
yerdi.” (Buhari, 2008, 531).
14. İslâm dininin çalışma hususunda nasıl bir yaklaşımı
vardır?
Cevap: İslâm dini tembellik ve miskinliği yermiş,
çalışmayı ve üretmeyi meşru görmekle kalmamış, çok
makbul görmüş ve her surette teşvik etmiştir. Bazen
Allah’a tevekkül ve kader gibi inanç esaslarını çalışma ve
iş hayatına aktif bir biçimde katılmamanın gerekçesi
yapmak isteyen istisnai birkaç kişi çıkmışsa da, Asr-ı
Saadet’ten günümüze kadar aklı başında Müslümanlardan
hiçbiri çalışma, üretme, iş hayatında verimli, ticaret
hayatında karlı ve kazançlı olma gibi hususlara asla karşı
çıkmamışlar, aksine bu konularda hep örnek ve teşvikkar
olmuşlardır.
15. Allah Kur’an-ı Kerim’de çalışma vakti ile ilgili ne
buyurmuştur?
Cevap: Allah Kur’an-ı Kerim’de, “Gündüzü [çalışıp]
geçimi sağlama vakti kıldık” (Nebe/78: 11)
buyurmaktadır. Geceler esas itibarıyla dinlenme,
gündüzler de çalışma vaktidir.
16. Çalışma ödevini yerine getirmeyen bir kimseye dinen
nasıl bakılır?
Cevap: Çalışma ödevini yerine getirip rızkını aramayan
insan, hem ilahi yaratılışa ters davranmış hem de ilahi
buyruğa itaat etmemiş olur. Bu da onu, dünyada da
ahirette de mahrum olanlardan kılar. Çünkü hem dünya
hem de ahiret kazancı ile ilgili en genel geçer, en evrensel
yasalarda biri, ancak çalışanın kazanacağı yasasıdır.
17. Peygamberler ve büyük sahabiler, Müslümanlara nasıl
örnek olmuştur?
Cevap: Peygamberler ve büyük sahabiler dahi dünyevi
işlerde çalışmış, belli meslekleri icra etmişlerdir. Mesela,
Hz. Adem çiftçilerin, Hz. Nuh marangozların, Hz. Yusuf
ekonomistlerin, Hz. Davut el sanatçılarının, Hz. İsa
tabiplerin, Hz. İbrahim ve Hz. Muhammed tüccarların piri
ve örneği idi. Hz. Ebu Bekir hububat maddeleri satarak
geçimini sağlar, Hz. Ömer dericilikle uğraşır, Hz. Osman
yiyecek maddeleri satar, Hz. Ali de ücret karşılığı
çalışarak geçimini temin ederdi (Yavuz, 1992).
18. Gazali, iş hayatındaki haksızlıkları hangi kısımlara
ayırır?
Cevap: Gazali, iş hayatında başkalarının zarar görmesi ile
sonuçlanan haksızlıkları iki kısma ayırır: Zararı genele
yansıyan haksızlıklar ve zararı sadece müşteri ile sınırlı
kalan haksızlıklar. “Zararı genel olan ticari zulümler”
başlığı altında o, karaborsacılık ve kalpazanlığı irdeler.
“Zararı yalnız müşteriyi ilgilendiren ticari zulümler”
başlığı altında ise çok daha fazla sayıda ticari haksızlık
konusunu ele alır.
19. Gazali’ye göre alış-verişte ahlâkın yerine getirilmesi
için gerekli olan genel kaide nedir?
Cevap: Ona göre, alış-veriş yapan kimsenin zarar
görmesine sebebiyet veren her şey zulümdür. Bu
konularda adalet ise kişinin Müslüman kardeşini zarara
sokmamasıyla sağlanır. Burada genel kaide şudur: “Kişi,
kendisi için istediği şeyleri Müslüman kardeşi için de
istemeli; kendisine yapıldığı takdirde ağırına gidecek ve
canını sıkacak bir muameleyi başkalarına yapmamalıdır.”
Bu kaide bağlamında, yapılmaması gerekenleri o, şu dört
esasta toplar:
1. Malda bulunmayan bir özellikle malı övmemek,
2. Malın gizli ve açık bütün kusurlarını açıklayıp,
hiçbirini gizlememek,
3. Ölçü ve tartıda hile yapmamak,
4. Müşterinin bildiği takdirde almayacağı fiyatı
gizlememek, başka bir deyişle, alıcı veya satıcıya
piyasa fiyatını gizlememek.
Bu dört esasın birincisi bağlamında o, ticaret için dini
duyguları istismar etmemek gerektiğini de örneklerle
birlikte ısrarla vurgular (1998, 170-85).
20. İslâm iş ahlâkını özetleyen iki temel kavram nedir?
Cevap: İslâm iş ahlâkını özetleyen iki temel kavramın
“haramdan sakınmak” ve “helal kazanç” kavramları
olduğunu söylemek mümkündür.
21. İslâm’da iş hayatının en temel iki yasağı nedir?
Cevap: Haksızlık ve haram, iş hayatının en temel iki
yasağıdır. Zira bir ayeti kerimede şöyle buyrulmaktadır:
“Ey inananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil,
karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin, haram ile nefsinizi
mahvetmeyin” (Nisa/4: 29).
22. Bir Müslüman iyi niyetle de olsa haram kazanabilir
mi?
Cevap: Müslüman daha fazla kazanma hırsıyla ve hatta
daha fazla kazanıp bunun bir kısmıyla daha fazla iyilik
yapmak, daha fazla zekat ve sadaka vermek, daha fazla
öğrenciye burs vermek, daha fazla fakir ve yoksula
yardımda bulunmak gibi iyi niyetlerle de olsa kazancına
haksızlık ve haram bulaştıramaz, haksız ve haram yollarla
servet edinemez. Bu tür yollarla edinilmiş haksız
kazançlar, yapılan ufak tefek yardımlarla ve hatta camiler, okullar ve benzeri hayır kurumları yaptırmakla aklanamaz.
23. Kul hakkı ve özellikle de tek bir bireye ait olmayıp
kamuyu ilgilendiren ve birden çok kişiyi etkileyen
haksızlıklar hakkında hüküm nedir?
Cevap: Kul hakkı ve özellikle de tek bir bireye ait
olmayıp kamuyu ilgilendiren ve birden çok kişiyi
etkileyen haksızlıklar, Allah’ın affetmeyeceği haksızlıklar
kapsamına girmektedir. İşte ayeti kerimede “haram ile
nefsinizi mahvetmeyin” emri ve uyarısı tam da bu
konularla ilgilidir. Bilhassa helalleşmenin imkânsız
olduğu çok sayıda ve tanınmayan kişilere karşı yapılan
haksız işlemler ve kazançlar, dünyada geçici bir süre
kazançmış gibi gözükse de, gerçekte ve ahirette çok büyük
bir kayba ve mahviyyete sebep olacaklardır. Dolayısıyla,
haksızlık ve harama karşı çok duyarlı olmak ve bunların
büyük-küçük, gizli-açık, bireysel-kamusal her türünden
kaçınmak İslâm iş ahlâkının temelini oluşturmaktadır.
24. İslâm’da karşı tarafı aldatmak ve hilekârlıkla ilgili
hüküm nedir?
Cevap: İş hayatında sık karşılaşılan haksızlık ve
adaletsizliklerden biri, alışverişte karşı tarafı aldatmak,
ölçü ve tartıda hile yapmak gibi ahlâksızlıklardır. İş
hayatının her alanında, her ilişki düzeyinde ve her
sektörde görülebilecek olan hilekârlıklar ve haksızlıklar,
İslâm dininin şiddetle kınadığı, kesinlikle yasakladığı ve
sadece dünyevi değil uhrevi müeyyidelerle de insanları
bunlardan uzaklaştırmaya çalıştığı hususların başında
gelmektedir. Nitekim bir ayette iş hayatında hilekârlık
yapanlar şöyle tehdit edilir ve uyarılırlar: “Alışverişlerinde
hile yapanların vay haline! İnsanlara karşı kendileri için
ölçtüklerinde tam ölçerler. Onlar için ölçtükleri veya
tarttıkları zaman eksiltirler. Onlar, kendilerinin büyük bir
gün için diriltileceklerini zannetmezler mi?”
(Mutaffifin/83: 1-5).
25. İslâm iş ahlâkında yemin etmek nasıl karşılanır?
Cevap: İslâm iş ahlâkında aldatmama ve aldatılmamaya
yönelik öğütlerden biri de alış-veriş esnasında yemin
etmenin hoş görülmemesidir. Sözümüz, yemine ihtiyaç
kalmadan güvenilir olmalı, dürüstlüğümüz yeminle
desteklenmeye ihtiyaç duymamalı; ayrıca, farkında
olmayarak da olsa hata karışabilecek alış-verişlerimize
Allah’ın adı ile yemini aracı kılmamalıyız. Yemin
edilmesi, bilhassa daha müttaki olanların daha çabuk
kanmalarına ve bu yüzden belki de bazen zarar etmelerine
yol açacaktır. Bu yüzden, alış verişlerde yemin tasvip
edilmemiş hatta yerilmiştir. Hz. Peygamber alış-verişte
yemin konusunda şöyle buyurmuştur: “(Yalan yere) yemin
mala rağbeti artırsa bile bereketi götürür” (Buhari, 2008,
533).
26. Gazali’ye göre Allah, adaletin yanında ayrıca neyi de
emretmiştir?
Cevap: Gazali’nin de belirttiği üzere, Allah Teala hem
adaletle hem de ihsanla emretmiştir. Dindar birisinin
adaletle yetinmesi, zulümden kaçınması ve fakat ihsan
kapılarını terk etmesi, bu kapılardan içeri girmemesi
yakışık almaz. Çünkü “Allah şüphesiz adaleti, iyilik
yapmayı… emreder…” ( Nahl/16: 90).
27. Gazali’ye göre ticaretle uğraşan bir kimse ihsan
rütbesine nasıl yükselir?
Cevap: Ticaretle uğraşan bir kimse, şu altı maddeye
uyarak, adaletin üstündeki ihsan rütbesine yükselir:
1- Fahiş kardan kaçınmak
2- Kardan fedakârlık etmek
3- Alacakların tahsilinde müsamahakâr davranmak
4- Borcunu ödemek için, alacaklının gelmesini ve
vadesinin dolmasını beklemeden, imkânı varsa
onun ayağına gidip borcunu ödemek
5- Pazarlıktan pişman olup cayana kolaylık
göstermek
6- Fakirler için ayrı bir veresiye defteri tutarak,
borçlarını ödeyemedikleri takdirde kendilerinden
alacağını istememeye niyet etmek
28. İhsan kapsamındaki alt erdemlerden biri olan
müsamahakârlığın, ahlâk anlayışımızda nasıl bir yeri
vardır?
Cevap: İhsan kapsamındaki alt erdemlerden biri,
müsamahalı davranmak, hoşgörülü olmaktır. İster işçi,
ister işveren, ister amir, ister memur olalım, iş ve hizmet
üretiminin çeşitli basamaklarında kendi adımıza hassas ve
titiz olmaya gayret ederken, başkalarının yapabileceği bazı
kusurların olabileceğini de kabul etmeli ve iş
arkadaşlarımız yahut paydaşlarımıza karşı müsamahayı
elden bırakmamalıyız. Hoşgörülü olmak ekip halinde
çalışmayı kolaylaştıracak, iş ortamında stres ve gerilimi
azaltacak, sinerjiyi ve dolayısıyla verimliliği artıracaktır.
Peygamberimiz bir hadisi şerifinde, “Sattığında, satın
aldığında ve hakkını talep ettiğinde müsamahakâr
davranan kişiye Allah merhamet etsin” (Buhari, 2008,
531) buyurmuşlardır.
İŞVEREN AHLÂKI
29. İşveren veya yönetici, işçi veya memur alırken neyi
esas almalı, özelliklere hangi hususlara dikkat etmelidir?
Cevap: İşveren veya yönetici, işçi veya memur alırken
liyakati esas almalı, işi bir takım kişisel tarafgirliklerinden
dolayı tercih ettiği liyakatsiz kişiye değil, hak eden kişiye,
ehline vermelidir. İşi ehline vermek ve adaletli
davranmak, bu konulardaki en temel ilahi emirlerden
ikisidir. Nitekim, ayeti kerimede, “Şüphesiz Allah, size
işleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz
zaman da adaletle hükmetmenizi emretmektedir” (Nisa/4:
58) diye buyrulmaktadır. Birinci şart, işi ehline vermek,
ikinci şart, işe alınan ehil kişinin bundan sonraki tüm
haklarını gözetmek, ona asla haksızlık ve adaletsizlik
yapmamaktır.
30. Günümüzde işverenlerin bilhassa dikkat etmeleri
gereken işçi haklarının başlıcaları nelerdir?
Cevap: Günümüzde işçi hakları oldukça ayrıntılı şekilde
ele alınmaktadır; zamanın örfünün uygun gördüğü bu
haklar İslâm ahlâkı için de uygun görülen haklardır. Bunların en önemlilerinden bazıları, ücretini zamanında ve
hak ettiği ölçüde ödemek, sağlık sigortası gibi
teminatlarını ve can güvenliğini sağlamaktır. Ücretlerin
adil ve yeterli olması ve zamanında ödenmesi kaçınılmaz
bir gerekliliktir.
31. İyi bir işveren çalışanlarını nasıl görür?
Cevap: İyi bir işveren, tüm çalışanlarını bir aile gibi,
işçilerini aile bireyleri gibi görür, kendisini de onlardan
sorumlu hisseder. Nitekim bir hadisi şerifte Rasulullah
şöyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz emriniz
altındakilerden mesulsünüz. Devlet başkanı bir çobandır
ve emri altındakilerden mesuldür. Erkek, aile efradının
çobanıdır ve emri altındakilerden mesuldür. Erkeğin
kölesi, efendisinin malı üzerinde çobandır ve ondan
mesuldür. Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve hepiniz
emriniz altındakilerden mesulsünüz” (Buhari, 2005, 92).
32. Ahlâklı bir Müslüman işveren, zekatını verirken nasıl
bir tutum takınmalıdır?
Cevap: Ahlâklı bir Müslüman iş adamı, işçileriyle
ilişkilerinde faziletli davranışlar sergilediği gibi Allah’ın
lütuf ve inayetiyle elde ettiği bol kazancının hukuki ve
ahlâki gereklerini de yerine getirir, zekatını verir,
sadakalarını verir, gelirinin büyüklüğü oranında kamu
yararına büyük hizmetlerde bulunur.
33. Ahlâklı işveren, ibadetlerinden feragat edebilir veya
ibadetlerini ihmâl edebilir mi?
Cevap: Ahlâklı işveren işçisine ve toplumuna karşı
sorumlu olmakla birlikte, her şeyden önce kendisine ve
Rabbine karşı sorumludur. Bu nedenle o, iş ve kazanç
hırsıyla kendisini ihmal etmemeli, kazancından ve genel
olarak hayatından ahirette sorguya çekileceğini, dünyevi
görev ve yükümlülükleri yanında kulluk vazifelerinin de
olduğunu unutmamalıdır. Çünkü şu ve benzeri birçok
ayette, “Sonra yemin olsun, o gün her türlü nimetten
sorulacaksınız” (Tekasür/102: 8) buyrulmaktadır.
İŞÇİ (İŞGÖREN) AHLÂKI
34. İşçi, işverenine karşı nasıl duygular beslemeli nasıl
duyguları beslememelidir?
Cevap: İşçi, öncelikle işverenine karşı haset ve kıskançlık
içinde olmamalı, işveren değil de işçi olması gibi
hususlardan dolayı herhangi bir eziklik duymamalı, çalışıp
alın teriyle helal para kazanabildiği bir iş kapısı
buldurduğu için Allah’a şükür, işverenine de gerektiğinde
teşekkür etmelidir.
35. Ahlâklı bir işçi, iş bilme hususunda nasıl olmalıdır?
Cevap: İşçi, yaptığı işi iyi bilmeli, yeterince bilmiyorsa
bir an önce eksikliklerini gidermeli, işi konusunda
uzmanlaşmalıdır.
36. Hz. Peygamber çalışanın dürüstlüğü konusunda nasıl
bir beyanda bulunmuştur?
Cevap: Rasulullah bir zamanların işçisi sayılabilecek olan
kölenin dürüstlüğü konusunda şöyle buyurmuştur:
“Rabbine karşı kulluğu çok güzel, efendisinin kendisine
yüklediği görevleri itaat ve dürüstlükle yerine getiren köle
için iki kere mükafat vardır” (Buhari, 2005, 92).
37. İbn Haldun’a göre işçilerde ne gibi erdemlerin
bulunması gerekir?
Cevap: İbn Haldun’un işçilerde bulunması gereken
erdemlerle ilgili en fazla liyakat ve güven üzerinde
durduğu anlaşılmaktadır. Ona göre insanın hizmetinde
bulunduracağı kimseler dört sınıfa ayrılır: Bunlardan
birincisi, üzerine aldığı görevi hakkıyla görebilen ve işine
güvenilebilecek olan doğru bir kimsedir; ikincisi, işine de
emanet ve doğruluğuna da güvenilemez bir kimsedir;
üçüncüsü, işini ve görevini yapabileceğine güvenilir
biridir ama emanet ve doğruluğuna güvenilmez;
dördüncüsü ise, emanet ve doruluğuna güvenilir biridir
ama işinin ehli olmaz.
38. Hakkaniyet hususunda ahlâklı bir işçi nasıl bir tutumdavranışa
sahip olmalıdır?
Cevap: İşçi, işverenin haklarını korumalı, işinde haksızlık
yapmamalı, az da olsa kazancına haksızlığı ve haramı
bulaştırmamalıdır. Rasulullah bu konuda şöyle
buyurmuştur: “Köle, Allah’a kulluk ederek O’nun hakkını
yerine getirirse ve kendisine sahip olan efendisinin hakkını
yerine getirirse onun için iki kere mükâfat vardır” (Buhari,
2005, 92).
39. İş arkadaşlarını ve işverenini sevmek hususunda
ahlâklı bir işçi nasıl olmalıdır?
Cevap: İyi bir işçi, başta işi olmak üzere, mümkünse iş
arkadaşlarını ve işverenini sevmeli, en azından onlara
saygı duymalıdır. İbn Miskeveyh’e göre, “eğer toplum
halinde yaşayan insanlar birbirlerini seven kişilerse,
birbirlerine karşı adaletli davranırlar ve aralarında hiçbir
anlaşmazlık ortaya çıkmaz. Diğer bir deyişle, dost,
dostunu sever ve kendisi için istediğini onun için de ister.
Güven, dayanışma ve yardımlaşma, ancak birbirini seven
kişiler arasında gerçekleşir” (İbn Miskeveyh, 1983, 121).
Nasırüddin Tusi’ye göre de sevgi adaletten üstündür.
Hatta adalete ihtiyaç, insanlar arasındaki sevgi
yoksunluğundandır. Eğer bireyler arasında yeterince sevgi
olsaydı, ne hakkını verme ne de hakkını almaya ihtiyaç
olurdu (Tusi, 2007, 247).
ERDEM VE EKONOMİ İLİŞKİSİ
40. Erdem nedir?
Cevap: Erdem, ahlâkın, özellikle de felsefi ahlâkın en
temel kavramıdır. İyi huyluluk, iyi kalplilik, iyi niyetlilik,
iyi sözlülük, iyi davranışlılık, kısaca, iyi ahlâklılıktır.
Erdemlilik çoğu kere, ahlâklı ve iyi karakter sahibi biri
olmakla eş anlamlı kullanılır.
41. Erdem-ekonomi ilişkisinde minimum düzeyin başlıca
yol göstericisi nedir?
Cevap: Bu düzeyin yol gösterici ilkesi yahut pusulası,
evrensellik ilkesi yahut altın kural da denilen ilkedir.
Bunun aslı, İslâm dinide hadis olarak geçen ve öteki
dinlerin kutsal metinlerinde de geçen ‘kendin için istediğini kardeşin/başkası için de iste, kendin için
istemediğini kardeşin/başkası için de isteme!’ buyruğudur.
42. Erdem-Ekonomi ilişkisinde mutedil düzeyin başlıca yol
göstericisi nedir?
Cevap: Minimum düzeyin ana ilkesi, zarar vermemek,
haksızlık yapmamak idi, bu düzeyin ana ilkesi ise
faydalılık ilkesi, faydalı olma kuralıdır. Faydalılık ilkesine
göre, eylemlerimizde ne kadar az kişiye ne kadar az zarar
veriyor, ve ne kadar çok kişiye ne kadar çok fayda
sağlıyorsak, eylemlerimiz o derece ahlâki olmuş olur. Bu
düzeyde vurgu, zarar vermemenin de ötesinde, faydalı
olmaya geçmektedir.
43. Erdem-ekonomi ilişkisinde maksimum düzeyini
oluşturan şey nedir?
Cevap: Erdemlerin maksimum düzeyini, en yüksek
seviyesini ise, merhamet ve sevgi erdemlerinin
oluşturduğunu söylemek mümkündür.