İslam Ahlak Esasları - Ünite 5: Güzel Ahlâk (Faziletler) - Çözümlü Sorular

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
1. Ahlâk ilminde faziler ve rezilet kavramları hangi
anlamlara tekabül etmektedir?
Cevap: Fazilet-rezilet kavramları gerçekte iyi-kötü
kelimelerine tekabül etmektedir.

2. Fazilet ve rezilet sahibi insanlardan ne
kastedilmektedir?
Cevap: Fazilet, insanda iyi fiilleri ortaya çıkaran meleke
iken, kötü fiillerin ortaya çıkması rezilet ile alakalıdır.
Fazilet sahibi insan, ahlaklı insandır; fazilet sahibi
olmayan insan ise, ahlaksız ve kötü ahlaklı bir insandır.
Felsefe geleneği içinde telif edilmiş olan klasik ahlak
kitaplarımız ahlaki bir varlık olarak insanı ele alırken, bu
ciheti ön plana çıkarırlar.

3. Faziletin ele alınışında felsefi gelenek içersinde
eserlerini telif etmiş olan düşünürlerle tasavvuf ve hadis
geleneği içerisinde eserlerini telif etmiş olanlar arasında
esasa müteallik bir fark var mıdır?
Cevap: Hangi fiillerin fazilet ve reziletlerin alt başlığında
ele alındığı yakından incelendiğinde, iyi ve kötü fiillerin
neler olduğu konusunda felsefi gelenek içersinde eserlerini
telif etmiş olan düşünürlerle tasavvuf ve hadis geleneği
içerisinde eserlerini telif etmiş olanlar arasında esasa
müteallik farkların bulunmadığı görülür.

4. Faziletin ele alınışında felsefi gelenek içersinde
eserlerini telif etmiş olan düşünürlerle tasavvuf ve hadis
geleneği içerisinde eserlerini telif etmiş olanlar arasında
nasıl bir fark vardır?
Cevap: Fark, özellikle felsefi gelenek içinde eserlerini
telif etmiş olan düşünürlerin ahlakı, fizik ve psikolojinin
verileri çerçevesinde ve onların bir devamı olarak ele
almalarından kaynaklanmaktadır. Yalan söylemek,
cehalet, kötü bir durumda kalmış bir insanı kurtarmak için
müdahele cesareti gösterememek, bütün ahlakçılarımız
tarafından kötü olarak kabul edilir. Ancak bunun
açıklaması söz konusu olduğunda ve bunun aşılması ile
ilgili teklifler söz konusu olduğunda önemli farklar ortaya
çıkmaktadır.

DİNDARLIK-AHLÂK İLİŞKİSİ

5. İslâm ahlâkının asıl kaynağı nedir?
Cevap: İslâm ahlâkının asıl kaynağı Kur’an ve onu
yaşantısında tecessüm ettirmiş peygamberin hayatı,
sünnettir. Hz. Peygamber’in ahlâkının “Kur’an ahlâkı”
olduğunu söyleyen hadisler bu gerçeğe işaret etmektedir.
Hatta dinin “samimiyet” olduğunu söyleyen İslâm
peygamberi bu gerçeği farklı bir şekilde ifade etmiştir.

6. Ahlâkın anlamı ve görevi nedir?
Cevap: İnsan, temiz bir doğa, “fıtrat” üzerine dünyaya
gelmiştir. Hayat denen sahne insanın bu temiz özünü
gölgeleyebileceği gibi açığa da çıkarabilir. İşte dinin işlevi
de tam olarak bu esnada devreye girer. Zira samimi olmak,
fıtratın açığa çıkmasıdır. Nitekim Kur’an’ın ruhların
sadece Allah’ı tesbih ederek huzura ereceğini söylemesi
de bu gerçeği bütün boyutlarıyla bir araya getirmektedir.
Ahlâkın anlamı ve görevi de bundan başkası değildir.

7. Ahlâklı olan bir Müslümanın sağladığı başlıca
kazançlar nelerdir?
Cevap: İnsanın en şerefli varlık olarak yaratıldığını ifade
eden İslâm dini, bu şerefin ancak ve ancak ahlâklı olmakla
mümkün olacağını beyan etmiştir. İnsanın ruh ve
bedenden müteşekkil olduğunu söyleyen insanlığın ortak
tecrübesi ve İslâm dini, arınmanın ahlâklılıktan geçtiğini
bildirmiştir. Nitekim Kur’an “nefsini temiz tutan kurtuluşa
ermiş, onu kirletense ziyan etmiştir” (Şems/91: 8-9)
diyerek bu gerçeği teminat altına almıştır.

8. İyi ile kötü arasındaki çizgi nasıl netleşir?
Cevap: Yine İslâm ahlâkının eşkâlini belirleyen ana
prensip dikkate alındığı zaman fazilet, rezilet ve vicdan
üçgenini iyi belirlediği dikkati çekmektedir. Nitekim iyilik
ve kötülüğü kişinin vicdanında meydana getirdiği etkiye
göre tayin etmiştir. Hz. Muhammed, “bir insan, iyilik
yaptığında sevinç, kötülük yaptığında üzüntü
duyabiliyorsa, artık o gerçekten mü’mindir” diyerek,
hakîkî insan alametlerini de söylemiştir. İyi ve kötü
arasındaki çizginin ayrımı kesinleştikçe, uyanık bir
vicdandan; buradaki ayrım kaybolmaya başladıkça, hatta
neyin iyi olduğu konusunda kesin bir fikir
oluşturulamıyorsa, uyuyan bir vicdandan söz edilebilir.

9. İbn Hazm, ahlâklı olmayı nasıl tanımlar?
Cevap: Endülüs’te yetişmiş olan âlimlerden İbn Hazm
Ahlâk, -el-ahlâk ve’ssiyer fî müdâvâti’n-nüf’us- isimli
eserinde akıllı olmayı, kulluk bilincinde olma ve kulluğu
yerine getirme, dolayısıyla da erdemli olma olarak
tanımlar.

10. Ahlâk ilmi, erdemli olmayı nasıl tarif eder?
Cevap: Erdemli olmayı ‘orta olma’ yani ifrat ve tefritten
kaçınma olarak tasvir eder.

11. “Adalet” nedir?
Cevap: Adalet te, daha sonra göreceğimiz gibi, “orta
yolu” ifade etmektedir. Adalet, muhtemel iki uçtan biri
yerine, bunların tam ortasını bulmak anlamına
gelmektedir.

12. Adalet ve erdem arasında nasıl bir ilişki vardır?
Cevap: Sadece bir erdem ile alakalı olarak değil bütün
erdemlerde ve erdemlerin birbiri ile ilişkisinde de orta
yolu bulmak, adaletin gereğidir. Adil kişi zaten diğer
erdemleri de gerçekleştirmiş demektir.

13. İman, ilim ve salih amel kavramları arasında nasıl bir
bağlantı vardır?
Cevap: İslâm düşüncesi dindarlık ile ahlak arasındaki
irtibatı keşfederken, varlıkbilgi- değer düzlemlerinde son
derece tutarlı ve dayanıklı algılama biçimi ortaya
koymuştur. Bir başka ifadeyle Kur’ân’ın anlam
bütünlüğünde iman (inanç-varlık) kavramı, ‘ilm (bilgi) ve
salih amel (ahlâk-eylem) kavramları öylesine birbirine
bağlıdır ki, bunlar birbirini hem besleyen hem degerektiren boyutlardır. Öyle ki bu düşünce modunda bilgi
(‘ilm), hikmet, adalet ve hakikati içinde barındıran, çok
katmanlı bir kavramdır.

14. Adâletin bilgi ile nasıl bir ilişkisi vardır?
Cevap: İnsanın yaratıklar âleminde doğru ve bu yüzden
uygun yerini ve yaratıcısı ile olan doğru irtibatını bilmesi
adalettir. Adalet, insanın kâinattaki konumu ile ilgili
bilgisinden kopuk değildir.

15. Kur’an’da kulluk, bilme eylemi ve ahlâk arasında
nasıl bir irtibattan bahsedilir?
Cevap: Kur’an’da kulluk (ibadet ve ubudiyet), inanan
kişinin Allah’a bağlılığını eylemleriyle göstermesi, bilgi
(marifet) anlamında kullanılır. Allah’ın insanı yaratış
amacı, insanın onu bilmesidir. Aynı şekilde eşyanın
bütünü içinde kendi yerimizi bilme, durumumuzu tanıma
ve tasdik etme ve kişinin bu biliş ve tasdike göre hareket
etmesi hem bireysel hem de toplumsal açından adaleti
getirecek olan edebli olmadır. Bilme, sevme, hissetme,
adil olma ve eylemde bulunmanın hepsini ihata eden bir
akıl nosyonu var olmakla birlikte, pratikte bunun tecessüm
ettirilmesi gerekmektedir.

16. İmam Gazali’ye göre âhirete hazırlık ve mutlu olmanın
yegâne yolu nedir?
Cevap: İmam Gazali Mîzân el-‘Amel isimli ahlak
eserinde, ilm ve amelin âhirete hazırlık ve mutlu olmanın
yegâne yolunun iman ve salih amel olduğunu
söylemektedir.

17. İbrahimî geleneğin ve İslâm’ın değere vurgusunun
altında yatan asıl neden nedir?
Cevap: İbrahimî geleneğin ve İslâm’ın değere vurgusunun
altında yatan asıl neden, değerin bütünleştirici,
dönüştürücü ve tamamlayıcı özelliğidir. Çünkü değer
sistemi toplumsal mekanizma refleksleriyle varlık-bilgi ön
kabulleri arasındaki ilişkiyi tanzim ederek, dünya görüşü
imgeleriyle sosyal yapılar arasındaki uyumu sağlar.

18. İnsanın en ayırt edici özelliklerinin ahlâkın işlevi ve
öneminin belirlenmesinde nasıl bir hususiyeti vardır?
Cevap: İnsanın en ayırt edici özellikleri, sevme, düşünme,
irade, eylem ve tecrübe gibi boyutlardır. Bu boyutlar dinin
tanımlanmasında da oldukça belirleyicidir. Ahlâkın işlevi
ve önemi de tam olarak bu sınırda belirir. Çünkü ahlâk,
insan ruhunun sevme, düşünme, irade, eylem ve tecrübe
gibi boyutlarını geliştirmek suretiyle, sınırı ihlal etmeden
ve ruhun küçülmesini göze almadan, bunların her biriyle
diyaloğu ve ilişkiyi temin etmeyi hedefler. Kısacası ahlâk
“bütün bir kişilik” geliştirebilmek için vazgeçilmez öneme
sahiptir.

19. İnsan ile yaratıcı arasındaki en kuvvetli bağ nedir?
Cevap: İnsanın sevebilme, inanabilme ve güvenebilme
yönü, onun ruhunun asıl gücüyle buluşmasını, hatta
güncellenmesini temin eder. Şu halde insan ve Tanrı
arasındaki en güçlü bağın adı sevgidir.

20. Sevebilme özelliği olan birinin ahlâki açıdan sahip
olduğu avantaj ve dezavantajlar nelerdir?
Cevap: Sevebilme özelliği, ruhun kendini fark etmesinde
önemli bir yer işgal eder. Bu özellikten uzak olan kişi,
kendine yabancıdır. Sevgi, insanı kendiyle buluşturmada
vazgeçilmez öneme sahiptir. Seven ruh, tam bir rikkat
içinde olduğu için aynı zamanda adalet duygusu da etkin
durumdadır. Din (iman), kendinde gücü, sevgiyi ve adaleti
birleştirdiği için insanın kendini gerçekleştirmesini
mümkün kılar. Dolayısıyla dinin dinamizmi, sevgi, güç ve
adaletin birliği olarak, ölçü, cesaret, cömertlik ve saadeti
teminat altına alır

21. Hz. Muhammed farklı kutupları bir araya getirirken
“tevhid” kavramını nasıl kullanır?
Cevap: Kendisinin “güzel ahlâkı tamamlamak için
gönderildiğini” söyleyen Hz. Muhammed de yönünü dine
çeviren ve “tevhid”i eksene alan kişinin ruhen yükselip,
arınacağına; huzur ve ahengi yakalayacağına işaret
etmektedir. Böylece güzel ahlâkın, dinin en önemli boyutu
olduğu açığa çıkmaktadır. Bu anlamda Hz. Muhammed
‘gayb’ ve müşahede âlemini bir araya getirmektedir.
Çünkü onun hayatı, dinin neticesini somut olarak
gösterdiği için ‘gayb’ı yakınlaştırmıştır. Yağmurun başağı
büyütüp ürün vermesi sayesinde toprağın altının görünür
hale gelmesi gibi, ‘iyi insan’ profili de, insan tohumundaki
madde ve manayı bir araya getirmeye modellik yapar.

22. Kur’an’da, sevgiyle imanın aynı anlamda kullanılması
nasıl geçmektedir?
Cevap: Sözünü ettiğimiz iman ve güvenin diğer adı
sevgidir. Bir başka ifadeyle inanmak, sevmektir. Zaten
sağlıklı bir kişi olabilmenin en iyi göstergelerinden biri
üretmek (ekip-biçmek) ve toprağın yeşerteceğine güven
yani sevgidir. Bunun için Kur’an, sevgiyi imanla aynı
anlamda kullanmıştır (Meryem/19: 96): “İman edip iyi
davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok
merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi
yaratacaktır.”. Burada, “eğer iman ederseniz, rahmet,
sevgi olarak tecelli edecektir” iması vardır.

23. “Fazilet” kavramı ile “kuvve” kavramı arasında nasıl
bir ilişki vardır?
Cevap: Fazilet kavramı insanın kabiliyetleri ile alakalı
olarak kullanılmaktadır. İnsanın muhtelif kabiliyetleri
vardır ve bu kabiliyetler doğuşta “kuvve” olarak, yani
potansiyel olarak mevcutturlar. Bu kabiliyetlerin etkin
olması ile hayat gerçekleşir.

24. Müslüman filozoflar, insanın, âlemi içinde taşımasını
nasıl açıklar?
Cevap: Müslüman filozoflar insanı tabii/fiziki dünyanın
bir devamı, aynı zamanda bütün mevcudatın
(makrokosmos) bir özeti olarak kavrarlar. İnsan “zübde-i
alemdir”; veya “küçük alemdir” (alem-i
sagir=mikrokosmos). Böyle olduğu için de kendisi
dışındaki bütün mevcudatı imkân olarak ve içinde taşır.

25. Müslüman filozoflar, insanın âlemi içinde taşıması
bakımından insan nefsini kaça ayırır?
Cevap: Nebati/bitkisel nefis, hayvani nefis ve insani nefis
olmak üzere 3’e ayırır.

26. Nebati nefsin özellikleri nelerdir?
Cevap: Nebati nefsin özellikleri, cisimlerden farklı olarak,
beslenme, büyüme ve üreme özellikleri bulunmaktadır.

27. Hayvani nefsin özelliği nelerdir?
Cevap: Hayvani nefiste kendi idrak ve isteğiyle yer
değiştirme/hareket özellikleri bulunmaktadır.

28. İnsanî nefsin özellikleri nelerdir?
Cevap: İnsani nefiste, hem nebati/bitkisel nefsin hem de
hayvani nefsin özelikleri bulunduğu gibi, bunlara ek
olarak “düşünme ve konuşma kabiliyeti” (kuvve-i natıka)
bulunmaktadır. Bu sebeple insanın sırf nutuk/konuşma ve
düşünme cihetini dikkate alarak insani nefsin bu cihetine,
“melekî nefis” denilmiştir. Aynı zamanda bilme/öğrenme
kabiliyeti olarak da isimlendirebileceğimiz ve insanın
ayırıcı hususiyetini teşkil eden “konuşma/düşünme”
kabiliyeti cihetinden insan nefsine “natık nefis” adı
verilmektedir.

29. İnsanın nefsini temsil eden kuvveler ve bunların
kabiliyetleri nelerdir?
Cevap: İnsanda, o halde, üç nefis birlikte bulunmaktadır:
nebati, hayvani ve meleki nefis. Bunların her birisi
insanda bir kuvve tarafından temsil edilir: nebati nefis
şehevi kuvvede, hayvâni nefis gadabi kuvvede, meleki
nefis ise nutuk kuvvesinde. Birinci kabiliyet, insanın gıda,
cinsel arzu ve diğer arzu ve isteklerine esas teşkil eder ki
adına “şehevi kuvve” denilir. Bu kuvve insanın biyolojik
varlığını sürdürmesini sağlayan kabiliyetini ifade etmek
için kullanılmaktadır. İkinci kabiliyet ise insanın varlığını
ve sahip olduğu şeyleri savunmaya ve korumaya
(muhafaza) yöneliktir; adına gazap kuvvesi denilmektedir.
Üçüncü kabiliyet ise insanın hem diğer varlıklarla hem
hemcinsleri ile yani diğer insanlarla, hem de insanların
üstündeki âlemle düzenli bir irtibat kurma imkânını ifade
eder.

30. Klasik ahlâk anlayışına göre insanın sahip olduğu
kuvveler ve bunların özellikleri nelerdir?
Cevap: Klasik ahlak anlayışı sadece bitkisel ve hayvansal
ihtiyaçlarını karşılayan, yani sadece bedensel ihtiyaçlarını
karşılayan ve bunun için mücadele eden, insanların, henüz
insani boyuta ulaşamadığını; insan olmanın düşünme ve
konuşma kabiliyetini kullanarak nebati ve hayvani
kuvveleri kullanmayı ifade ettiğini dile getirir.

31. İnsanî nefsin kaç gücü vardır ve bunlar kaça
ayrılırlar?
Cevap: İnsanî nefsin iki gücü vardır:
1. İdrak gücü: Bu güç sayesinde nefis, aklın idrak gücünü
gerçekleştirir. Bunun iki görünümü vardır.
a) Nazari Güç: Bunun aşırılığa veya eksikliğe
gitmemesi, yani orta düzeyde/itidal üzerine
olması sayesinde hikmet meydana gelir.
b) Amelî Güç: itidal üzerine fiiller, yani “orta
yol” çıkarırsa adalet meydana gelir.
2. Hareket Ettirici Güç: Bu güç sayesinde beden itki veya
motivasyon gücü kazanır.
a) Hareket Ettirici Arzu Gücü (Şehvet): Aşırılığa
gitmediği sürece “orta hal/düzeyde” olduğu
müddetçe iffet meydana gelir.
b) Hareket Ettirici Saldırgan Güç (Gazap):
Aşırılığa gitmediği sürece “orta hal/düzeyde”
fiiller, cesaret meydana gelir.

32. Kınalızade ve Tûsî gibi İslâm ahlakçıları, hikmet
kavramıyla ilgili doğması muhtemel karışıklıklara nasıl
dikkat çekerler?
Cevap: Kınalızade ve Tûsî gibi İslâm ahlâkçıları asıl
erdemlerden birisinin isminin de hikmet olmasıyla ortaya
çıkan dört ayrı hikmet kavramı arasında karışıklık
çıkabileceğine dikkati çekerek, bunların birbirlerinden
farklı olduğunu vurgular. Onlar, üç erdemden birisi olan
hikmetin, felsefe teriminin karşılığı olan ve "mevcudu
beşer takatince bilmek" manasına gelen meşhur hikmet
olmadığını hatırlatırlar.

33. Kınalızade ve Tûsî, hikmeti kaça ayırırlar?
Cevap: Hikmet nazarî ve amelî olmak üzere ikiye
bölünmüştür. Amelî hikmet de ahlâk, tedbiru'l menzil ve
ilm-i siyaset olarak üçe ayrılır. Amelî hikmet içinde yer
alan ahlâk da hikmet, iffet ve şecaat şeklinde üçe ayrılır.
Bu durumda hikmet yine kendinin bir alt bölümü olup
kendisine bölünmüş gibi olur. O, asıl erdemler arasında
yer alan bu hikmetin, “haricî varlıkları beşer takatince
bilmektir” diye de tarif ettiği ilk hikmet manasına
olmadığını belirtir. Yine hikmet-i nazarî ve hikmet-i amelî
diye taksim edilen hikmetin de bu hikmetle aynı olmadığı
açıktır.

34. İslâm dünyasında “felsefe” kavramı için hangi kelime
muadil olarak kullanılmıştır?
Cevap: Felsefe için İslâm coğrafyasında veya
düşüncesinde çoğu zaman hikmet kelimesi kullanılmıştır.
Burada cehaletin zıddı olarak kullanılan hikmet, felsefî
tasavvur anlamında değil, eşyayı ve insanı kendi
yerlerince kavrayabilme yetisidir. En önemlisi de kendinin
insan olduğunun farkında olma ve bu bilgiyle eylemde
bulunmadır.

35. Hikmet erdeminin altında yer alan erdemler nelerdir?
Cevap: Hikmet erdeminin altında yer alan erdemler 7
tanedir:
a) Zekâ
b) Çabuk anlama
c) Zihin açıklığı
d) Kolay öğrenme
e) İyi düşünme
f) Ezberleme
g) Hatırlama

36. “Cesaret” nedir?
Cevap: Üstünlük sağlama güdüsünden kaynaklanan bir
erdemdir. Çoğu zaman bu güdüye öfke gücü denmektedir.
Bu güçten kaynaklanan erdeme ise cesaret denilmektedir.

37. Öfke gücünün fazlalığı veya eksikliği ne gibi sonuçları
doğurur?
Cevap: Öfke gücünün fazla olması halinde kişi saldırgan;
eksik olması durumunda ise korkak olacaktır. Gazap/öfke
gücünün yeterli derecede orta durumda olması ise cesareti
doğuracaktır. Bu erdem olmadığı zaman adaletin
gerçekleşmesi mümkün değildir.

38. Kindî’ye göre cesaret nedir?
Cevap: Mesela Kindî’ye göre, cesaret, yapılması gerekeni
yapmak ve ortadan kalkması gerekeni de önlemek için her
türlü riski göze alabilmektir.

39. Cesaret erdeminin kapsamına giren başlıca erdemler
nelerdir?
Cevap: Cesaret erdeminin kapsamına giren erdemler
olgun nefs, olayları cesur karşılama, yüksek gayret, sebat,
yumuşak huyluluk, ölçülü olmak, yüreklilik, dayanıklılık,
katlanmak, tevazu, onur duygusu, yufka yürekliliktir
(rikkat).

40. “İffet” nedir?
Cevap: Bedenin korunması ve geliştirilmesi için gerekli
olan şeyleri sağlama, gereksiz olanlara da ilgisiz kalma
erdemidir. Bu erdem, şehvet güdüsüne bağlıdır.
Fazlalığında günahkârlık, azlığında ise şehvet eksikliği
olmaktadır.

41. İffet faziletinin kapsamına giren erdemler nelerdir?
Cevap: İffet faziletinin kapsamına giren erdemler hayâ,
merhamet, yumuşaklık, nefsin güzel ahlâkla donanmaya
rağbet etmesi, uyumlu ve geçimli olmak, Arzuları
dizginlemek, sabır, kötülük sebeplerine karşı dirençli
olmak, musibet ve belaya karşı sabır, kanaat, vakar,
fedakârlık etmek, cömertlik ve keremdir.

42. “Adalet” nedir?
Cevap: Adalet, bütün aşırılıkların ortası ve genel olarak
rezîlet demek olan aşırılıklardan kurtulmayı sağlayan bir
erdem olduğu için bütün erdemlerin en tam olanı ve adeta
ortak olanıdır. İslâm Ahlâkçılarından İbn Miskeveyh
bunun için olmalı ki, “adalet” ve “vahdet” kavramı
arasındaki derin bağlantıya işaret etmektedir.

43. İbn Rüşd’e göre “adalet” nedir?
Cevap: İslâm filozoflarından İbn Rüşd’e göre, adalet
erdemi, bilgelik, yiğitlik ve ölçülülükten (iffet) ve
cömertlikten oluşan diğer dört erdemin toplumda
gerçekleşmesinin teminatıdır. Ona göre, ahlâk ile hukuk
arasında zorunlu bir bağlantı vardır.

44. İbn Hazm’a göre nasıl mutlu olunur?
Cevap: İbn Hazm şöyle demektedir: “Erdemler ile
erdemsizlikler (el-fedâil ve’rrezâil, faziletler ve reziletler),
ibadetler ile günahlar (et-ta’ât ve’l-me’âsî) arasında nefsin
nefret etmesi ile ünsiyet kurmasından/alışmasından başka
bir ilişki yoktur. Mutlu (sa’îd) kişi, nefsini erdemlere ve
ibadetlere alıştıran, onları sevdiren; erdemsizliklerden ve
günahlardan uzaklaştıran, nefret ettiren kişidir. Mutsuz
(şakî) kişi ise nefsini erdemsizliklere ve günahlara
alıştıran, onları sevdiren; erdemlerden ve ibadetlerden
uzaklaştıran ve onlardan nefret ettiren kişidir.” (İbn Hazm,
2009, s. 48).

45. “Ünsiyet” nedir?
Cevap: Ünsiyet alışkanlıktan öte, insanların birbirleri ile
olan irtibatlarını, bağımlılıklarını fark ederek, bunu şuurlu
bir bağ haline getirmelerini ifade eder. İnsanlar arasındaki
ünsiyetin ortaya çıkması, nefretin tam zıddıdır; insan
tabiatında olanın, ona uygun bir şekilde ve onu
güçlendirerek etkin olmasıdır.

46. “Erdem” nedir, amacı nedir?
Cevap: Erdemlerin amacı saadeti yakalamaktır. Bir başka
ifadeyle erdemler mutluluğa ulaştırmada araçlardır. Ahlâk
ve hukukun hedefi de budur. Hatta siyaset bilimi de bu
gayeye hizmet eder. Erdemli bir toplum, dahası erdemli
bir hükümdarı İslâm ahlâkı ekseninde yorumlayan Yusuf
Has Hacib’in Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) isimli eseri
konumuzun bir tür tatbiki yönünü temsil edeceği için, bu
bağlamda onun düşüncesini somut örnek olması
bakımından alabiliriz.

47. “Bilig” nedir?
Cevap: Bilig, ilim anlamına gelirken; karanlığın kalkıp
ışığın hâkim olması demektir. Bilig, hem ‘ilm hem de akıl
anlamlarını ihtiva ettiğinden ilim ve aklın verilmişliğini ve
aynı zamanda kazanılmışlığını aynı kelime üzerinde
görmek mümkündür. Bu kelime aynı zamanda ‘tanışmayı’
(bilişdi), ima ettiğinden, insanın kendi farkındalığına ve
kendini bilme düzeyine de işaret etmektedir. Çünkü insan,
karşılıklı ilişkiler ağı içinde kendini fark eder.

48. Yusuf Has Hacib’e göre iyi hükümdarın özellikleri
nelerdir?
Cevap: 1017’de Karahanlı Devleti'nin Balasagun
şehrinde dünyaya gelen, iyi bir eğitim gören Yusuf Has
Hacib, olması gereken veya ideal bir hükümdarı iyi bir
siyasetname örneği olan eserinde şöyle tasvir eder: İyi bir
hükümdar, adaletten ve doğruluktan şaşmaz; ağırbaşlı ve
alçak gönüllüdür. Hırsızlık yapmaz, yalan söylemez, içki
içmez, dedikodu etmez. Son derece cömert ve
iyilikseverdir. Etrafındaki insanlara merhametli ve insaflı
davranır. Adet ve geleneklere, görgü kurallarına uygun
hareket eder. Her şeyden de önemlisi Yusuf Has Hâcib, bu
ideal insan tipini soyut olarak ortaya koymaz; onu cemiyet
içine yerleştirerek fertlerin diğer fertlerle ve devletle olan
münasebetlerini inceler. Böylece eser, sosyoloji ve
politikayı birleştirir.