Safevî şahlarının beşincisi.
Muhammed Hüdâbende’nin oğlu olup, 1571’de doğdu. Safevî şahı olan babası Muhammed Hüdâbende’ye Herat’ta isyan etti. Kazvin’i ele geçirdi. 1587’de Safevî şahı olarak tanındı.
1588 yılı ortalarında Özbek Hanı Abdullah Han, Safevîlere âit Herat’ı zaptedip Meşhed üzerine yürüdü. Şah Abbas onu durdurmak için Horasan’a hareket edince Osmanlılar Gence ve Nihavend’i ele geçirdiler. Böylece doğuda Özbek, batıda da Osmanlı kuvvetlerinin tehdidi altında kalan Safevî Devletinde iç isyanlar da görülmeye başladı. Ülke içindeki emirler bağımsız hareket ediyor ve isyan hareketlerinde bulunuyorlardı. Şah Abbas iç isyanları bastırabilmek için Osmanlılarla anlaşmak istedi. Yapılan görüşmelerden sonra, İran’da hazret-i Peygamberin Eshâbına ve halîfelerine hakâretten vazgeçilmesi, Sünnîlere karşı zulüm ve eziyette bulunulmaması ve tarafların ellerindeki yerlerin aynen muhâfazası şartlarıyla bir antlaşma imzâlandı. Böylece Azerbaycan’ın bir kısmı, Şirvan, Gürcistan, Karabağ ve Luristan’ın bir bölümü Osmanlıların elinde kalıyordu.
Osmanlılarla yapılan bu barış antlaşmasından sonra Şah Abbas, İran’da başkaldırmış olan emirlerle mücâdeleye girişti. Devletin merkezî otoritesini kuvvetlendirince, doğuda Mâverâünnehr Seferine çıktı. 1597’de Özbek Sultanı Abdullah Hanı Herat’ta yendi ve Horasan’dan uzaklaştırdı. Böylece ülkesini huzura kavuşturdu. Osmanlılara karşı koyabilmek için devlet merkezini Kazvin’den İsfehan’a nakletti. Osmanlıları taklit ederek maaşlı, tüfenkli yeni bir ordu kurdu. Şahsevenler adı verilen bu ordunun kaynağını daha çok Gürcü ve Ermeniler meydana getiriyordu. Bu hazırlıklardan sonra Şah Abbas 26 Eylül 1603’te Basra Körfezi’nde Bahreyn Adalarını alıp, batıda Osmanlı topraklarına göz koydu. Safevîlerin tek başlarına Osmanlılarla mücâdelesinin imkânsız olduğunu anlayınca, ittifak aradı. Doğudaki Özbekler ve Gürcüler Tebriz’i âni bir baskınla işgal etti.
Tebriz’deki Osmanlı askeri iç kaleye çekilip, şehir Safevîlerin eline geçti. Lala Ali Paşa sefer dönüşü Tebriz’in kuzeybatısındaki Sofyan mevkiinde Safevî baskınına uğradı. Şah Abbas 1500 ile 2500 kadar olan az miktardaki Osmanlı kuvvetleri üzerine süvari kıt’alarını gönderip, 15.000 kişilik kuvvetiyle Lala Ali Paşayı yendi. Lala Ali Paşa; esir edilmesine rağmen, kahramanca müdafaası Şah Abbas’ın dikkatini çektiğinden, hayâtını kahramanlığına bağışladı. Nahcivan ve Erivan da Safevî hâkimiyetine geçti.
Osmanlılar devamlıAvrupa cephesinde harplerle meşgul olduğundan İran cephesiyle bütünüyle alâkadar olamadı. 1671’de Vezir-i âzam Halil Paşa, Erdebîl Seferi denilen İran Seferine çıkınca, 26 Eylül 1618’de Osmanlı Safevî Antlaşması yapıldı. Şah Birinci Abbas zamânında yapılan bu antlaşmayla: Kars ve Ahıska ile batısı Osmanlılara kalacak; Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Dağıstan beylerine taarruz edilmeyecek; esirler iâde edilecek; İran şâhı her yıl Osmanlıya haraç olarak yüz yük ipek kumaş ve diğer kıymetli eşyâlar gönderecekti. Buna rağmen, Şah Abbas, 1624’te Kerbela Haccı bahânesiyle 11/12 Ocak gecesi Bağdat’ı işgâl ettirdi. Bağdat’taki Osmanlı devlet adamları, askerleri, âlimleri ve Müslümanlardan binlercesini insanlık dışı fiillerle katlettirdi. Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i beytin türbelerini tahrip ettiler. Bu katliam ve tahribat üzerine Osmanlılar Bağdat Seferi hazırlıklarına başladı.
Serdar-ı Ekrem Hâfız Ahmed Paşa, 11 Kasım 1625 târihinde Bağdat’a gelip, Azamiye Kalesini zaptetti. Bağdat, Osmanlı ordusunca kuşatılınca, Şah Abbas otuz bin kişilik bir imdat ordusuyla bölgeye geldi. Bağdat’ta Osmanlılarla üç defâ neticesiz muhârebe oldu.
Şah Abbas’tan sonra, Sultan Dördüncü Murâd Han (1623-1640) zamânında bölgedeki üstünlük tekrar Osmanlılara geçti. Sultan Dördüncü Murâd Han, 1638’de bizzat Bağdat Seferine çıkınca, şehir 24 Aralık 1638’de teslim alındı. Bölgede tekrar adâlet tesis edilip, tâmirat ve îmâr faaliyetleri yapıldı.
Zâlimliğiyle ün yapan Birinci Şah Abbas-ıSafevî, kırk üç yıl hükümdarlık yaptıktan sonra 19 Ocak 1629 târihinde Mazenderan’da öldü. Yerine torunu Sam Mirza, Birinci Şah Safi adıyla Safevî Şahı oldu.