1 Nisan 1430 tarihinde doğan Fatih Sultan Mehmed, II. Murad ile Hüma Hatun´un oğludur. İyi bir eğitimden geçen II. Mehmed 1443´te Manisa sancakbeyliğine gönderildi. Kardeşi Alâeddin Çelebi´nin aynı yıl ölmesiyle tahtın varisi oldu. 1444 -1446 yıllarında hükümdarlık tahtına oturduğunda babası II. Murad, Manisa´da dinlenmekteydi. Yeniçerilerin ayaklanması ve Halil Paşa´nın ısrarıyla yeniden tahta geçti. II. Mehmed yeniden Manisa´ya sancakbeyi olarak döndü. Buradaki beş yıllık görevinde kültürel ve siyasal ufkunu genişletti. 10 Şubat 1451´de babasının ölümüyle Edirne´ye gelerek 19 Şubat´ta ikinci kez tahta oturdu.
İstanbul´u alarak Bizans imparatorluğunu tarihten silmeyi düşünen II. Mehmed, bu düşünü büyük gayret ve hazırlıklarla 29 Mayıs 1453´te gerçekleştirmiş, Osmanoğulları´nın en büyük ve anlamlı zaferini elde ederek, kendine, "Fâtih-i Kostantiniyye", devlete de imparatorluk unvanını kazandırmıştır. İstanbul daki ticarî canlılığı sağlamak için 1454´te Venediklilerle her türlü ekonomik serbestliği öngören bir antlaşma imzaladı.
Fatih´in dış görünüşünü kendisini tanıyan yerli ve yabancı birçok yazar ve sanatkâr tasvir etmiştir. İtalyan Zorzo Dolfin, onun az gülen, çalışkan, zekî, amacına ulaşmada inatçı, kitap okumayı çok seven, araştırmalar ve incelemeler yapan cömert bir insan olduğunu söyler. Neşrî ise Fatih´i, adaletli, yiğit, bilgin, dindar, bilim adamlarını ve erdem sahiplerini koruyan bir kişi olarak tanıtır. Bu özellikleri onun sefere gittiği yerlerden birçok âlim ve sanatçıyı istanbul´a getirmesine vesile olmuştur.
Hayatının her dönemini azami bir verimle kullanan Fatih Sultan Mehmed 1481 baharında sefer için orduyla birlikte İstanbul´dan ayrıldı. Padişah, Maltepe´de hastalanarak Tekür Çayırı´ndan öteye gidemedi. 3 Mayıs 1481´de 51 yaşında öldü. Cenazesi kendi adını taşıyan caminin kıble tarafındaki türbesine gömüldü.
Çocukluğundan itibaren bir ilim, şiir ve sanat havzasında yetişmiş ve bu ilgisini hayatının sonuna kadar sürdürmüş olan Fatih Sultan Mehmed, Avnî mahlâsıyla şiirler yazmış, divanı olan ilk Osmanlı padişahıdır. Bütün kaynakların fikir birliğine vardığı nokta; hassas ruhlu, sözüne sadık, âlim ve sanatkârları himaye eden, musikîye ve şiire düşkün bir insan olmasıdır. Gelenekleşen âlim ve şairleri toplayarak sohbet etme adeti II. Mehmed döneminde haftada iki gün yapılmıştır.
Bugün Fatih´in şiirlerinin bulunduğu divan, bir divandan çok içerisinde gazellerin bulunduğu bir divançe niteliğindedir. Onun devrine göre iyi bir şair olduğunu bu divançedeki şiirler açıkça ortaya koymaktadır.
Avnî´nin altı dil bildiği rivayet edilmekle beraber Arapçayı ve Farsçayı eserleri aslından okuyacak kadar iyi bilmektedir. Dili diğer Osmanlı şairlerinden farklılık göstermeyen Avnî, zaman zaman devrine göre sade ve duru bir üslûp kullanmıştır. Kimi beyitlerinde konuşma dili rahatlığı içindedir.
Devlet adamlığı, komutanlığı, zaferden zafere, ülkeden ülkeye koşmakla geçen hayatının izleri şiirlerine pek yansımamıştır. O, maddî zevk ve saf aya kayıtsız kalan, yaptığı işleri manevî görev bilen bir padişahtır.
Sahip olduğu karakter ve üne rağmen zaman zaman sevgili kavramının arkasında ölüm karşısında çaresizliği, dünyanın geçiciliğini, kulluğunu unutmadığı görülür.
Avnî´nin şiirlerindeki hayal zenginliği ve yeni buluşlar dikkat çekicidir.
Şiirlerinin incelenmesiyle ortaya çıkan bir başka sonuç da Şirazlı Hafız ve Şeyh Sadi gibi lirik ve didaktik Iran şairlerinin etkisinde kalmış olmasıdır. Gazellerdeki didaktik, öğüt verici ve atasözlerine yakın söyleyişler bu etkiyi daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
GAZEL
Ağlasa âşık belâ-yı hicr ile nâlân olup
Gözleründen akan anun yaş yerine kan olup
Geh cefâ kûhı gubârından örünse kisveti
Geh belâ vadisini geşt eylese ´uryân olup
Her ne denlü cevrler görse vefalar eylese
Her ne denlü gülseler hâline ol giryân olup
Gam beyabanına her gün eylese seyr ü sefer
Her gice mihnet- serâ-yı firkate mihmân olup
Râz-ı ´aşkı aşikâr itmeğe takat bulmasa
Sinesinde nâvek-i dil-dûzlar pinhân olup
GAZEL
Dolsa ´âlem ta´n degül dûd-ı siyâhumdan benüm
Mihr görmen zerrece gün yüzli mâhumdan benüm
Nice pinhân eyleyem ol dilbere âşıklugum
Pür durur dîvân şehrün âh ü vâhumdan benüm
Devlet-i ´aşkıyla payem bir makama irdi kim
Şânumı anlar görenler izz ü câhumdan benüm
Hâk-i pây-i yâr tâcum kûy-ı dilber mesnedüm
Reşk ider Cemşîd ü Cem taht ü külâhumdan benüm
Hayl-i ´aşkı şâh-râh-ı gamda kılsam germ-rev
Çeşm-i encüm kuhl ider gerd-i sipâhumdan benüm
´Avniyâ bir hâle irdüm derd-i hicr-i yâr ile
´İbret alur niceler hâl-i tebâhumdan benüm