Vahhabîlik

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gece_mavisi

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: Bursa
  • 3684
  • +299/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Uyanan Gençlik
Vahhabîlik
« : 22 Kasım 2010, 06:09:20 »
Vahhabîliğin Değerlendirilmesi:



Vahhabilik, Arap yarımadasında ortaya çıkmıştır. Şahısların aşın derecede kutsallaştınlması, onlardan bereket umulması, onla­rı ziyaret ederek, Allah´a yakın olmak istenilmesi, dinde bulunmayan, bid´atlann çoğalıp dini törenlere ve dünyevî işlere hakim olması se­bebiyle, ortaya» bunlara karşı çıkan ve İbn-i Teymiyye´nin mezhebi­ni yeniden canlandıran Vahhabilik çıkmıştır.

Vahhabİliğin kurucusu, M. 1787´de vefat eden, Muhammed b. Abdülvahhab´dır. Bu zat, Ibn-i Teymiyye´nin eserlerini okumuş, on­ları beğenmiş, onları derince incelemiş ve teoriden pratiğe çıkar­mıştır.

Aslında Vahhabiler, inanç hususunda, İbn-i Teymiyye´nin görüş­lerine bir şey ilâve etmiş değillerdir. Ancak bunlar, İbn-i Teymiyye´-den daha katı bir tutum izlemişler ve onun eserlerinden, onun te­mas etmediği bir kısım sonuçlar çıkarmışlardır. Zira bu yeni mesele­ler İbn-i Teymiyye zamanında tartışmaya konu olan meselelerden değillerdi. Vahhabîlerin çıkarmış oldukları sonuçlar kısaca şunlardır:

a) Vahhabiler, ibadetlerin, sadece Kur´an-ı Kerim´in ve sünnet-i seniyye´nin beyan ettiği ve İbn-i Teymiyye´nin anlattığı şekilde ya­pılmasıyla yetinmeyip, örf ve âdetlerin de tamamen İslâm çerçevesi içinde devam etmesini gerekli görmüşlerdir.

Bu sebeple Vahhabîler, sigara içmeyi haram saymışlar ve bu hu­susta çok titiz davranmışlardır. Hatta, Vahhabilerin halk tabakası, sigara içen kimseye müşrik nazarıyla bakarlar. Vahhabiler bu davranışlarıyla, büyük günah işleyen kimseyi tekfir eden (kâfir sayan) Haricilere benzemiş oldular.

b) Önceleri kahve ve benzeri şeyleri de haram sayıyorlardı. Fakat daha sonraları bu görüşten vazgeçtikleri anlaşılmaktadır,

c) Vahhabbilik, sadece bir inanç ve amel şeklinde kalmadı. Vahhabîler, kendilerine muhalif olanlarla karşı savaşa giriştiler. Çünkü bid´atlara karşı savaştıklarına, bid´atîarla savaşmanın gerek­liliğine, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma vazifesinin bir ve­cibe olduğuna inanıyorlardı. Böylece, Allah Teaîâ´nm, şu âyet-i ke­rimede beyan ettiği hükmü yerine getirmiş olacaklardı: «Siz, insan­lar için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğe mâni olursunuz. Ve Allah´a iman edersiniz. Eğer kitap ehli de iman etseydi, onlar için daha hayırlı olurdu.»[1]

Savaş alanında Vahhabilik düşüncesine komutanlık yapan kişi, bugün Suudi Arabistan´a hakim olan Suud ailesinin dedesi Muham­med b. Suud idi, Bu zat, Muhammed b. Abdülvahhab´m eniştcsiydi. Onun mezhebini kabul etti ve ona aşın derecede bağlandı. Muham­med b. Suud, halkı bu mezhebe kılıç zoruyla davet ediyordu. Ve bunu, sünnetleri ihya etmek ve bid´atları ortadan kaldırmak için yaptığını ilan ediyordu.

Belki de zora baş vuran bu dini davet hareketinin altında, Os­manlılara karşı isyan etme düşüncesi yatmaktaydı. Hasılı, bu mez­hebe silah gücüyle davet hareketi devam etti. Bunun üzerine Os­manlı devleti, Vahhrbilik hareketini bastırmak için askeri kuvvet gönderdi. Fakat onları tamamen ortadan kaldıramadı. Nihayet, Mı­sır valisi Mehmet Ali Paşa, güçlü ordusuyla Vahhabilerin üzerine yü­rüdü ve onları birkaç savaşta mağlup etti. Böylece Vahhabilerin as­keri gücü ortadan kalkmış oldu. Ancak bazı kabileler içerisinde giz­lenen bir azınlık kaldı.

Kuvvet buldukça, şiddete başvuran ve saldıran, karşılık gördü­ğünde ise kabuğuna çekilen bu düşünce, Rilad ve çevresini kendi­sine merkez seçmişti.

d) Vahhabiler, ellerine geçirdikleri her köy ve şehirdeki türbe­leri yıkıp harabe haline getirdiler. Öyleki, Avrupalı bazı yazarlar bi­le Vahhabileri «Mabed yıkanlar» diye adlandırmışlardır. Böyle isim-lendirilmelerinfle elbetteki aşırılığın payı vardır. Çünkü türbeler, mâbed değildir.

Bununla beraber, belkide, içinde veya bitişiğinde kabir bulunan mescitleri yıktıkları için onlara bu isim verilmiştir. Bu hareketi ya­parken de Peygamber Efendimizin; îsrailoğullannın, peygamberle­rinin kabirlerim mescit yapmalarım çirkin görmesi hadisine dayan­mış olabilirler.

e) Vahhabilerin şiddet eylemleri bununla da kalmadı. Türbe şeklinde olmayan kabirleri de yıktılar. Hicaz topraklarında iktida­rı ellerine geçirince, bütün sahabe-i kiramın kabirlerini yıkıp yerle bir ettiler. Buralarda kabir olduğunu gösteren belirtilerden başka birşey bırakmadılar.

Vabhabîler, kabirlerin ziyaret edilmesine izin verirler. Ancak, ziyaretçinin, kabirde .yatana «Selamun aleyke» demesi dışında bir­şey söyliyemiyeceğini belirtirler.

f) Vahhabîler, aslında putçuluk olmayan ve putçuluğa yol aç­mayan bazı basit meselelere takılıp kaldılar. Bunlara hep karşı çık­tılar. Meselâ: Fotoğraf çektirmeye karşı oluşları bunlara bir örnek­tir.

larda görmek mümkündür. Ancak idarecileri, bu gibi meselelere ku-larda görmek mümkündür. Ancak idarecileri bu gibi meselelere ku­lak asmamakta ve tatbikata koymamaktadırlar.

g) Vahhabîler bid´at mefhumunu, şaşılacak derecede geniş bir anlamda yorumladılar. Onlara göre, Havza-i Mutahhara´ya perde asmak dahi bid´attır. Bu sebeple Ravza´da bulunan perdelerin yeni­lenmesini yasakladılar. Neticede, perdeler eskiyerek parça parça ol­du. Öyle ki, Peygamber´in huzurunda bulunan kişiyi ilâhî nur ay-dınlatmasaydı veya bu kişi kendisini, Peygamberlerin Efendisine vahyin indiği yerde hissetmeseydi, mübarek kabirde bulunan eski­miş perdeler, onun için, göze çirkin görünen birer parça olabilirdi.

Ayrıca Vahhabilerin bazıları, bir müslümanin. «Peygamber Efendimiz» demesini biîe bid´at saydılar. Ve bu hususta çok ileri git­tiler. Dâvalarını yaymak için sert ve kaba konuştular. Böylece birçok intanlar kendilerinden şiddetle kaçar oldular.[2]



Vahhabîliğin Değerlendirilmesi:


Şurası bir gerçektir ki, Vahhabîler, İbn-i Teymiyye´nin görüşle­rini gerçekleştirmişler ve onlara sımsıkı bağlanmışlardır. Daha ön­ce, kendilerine «Selefiye» adını takanların mezheplerini anlatırken açıklamaya çalıştığımız, îbn-i Teymiyye nin görüşlerini olduğu gibi aldılar. Buna ilaveten «Bid´at» kavramı üzerinde de çok durdular. Bi­dati çok geniş bir mânâda yorumlayarak, ibadetle ilgisi olmayan şeylerin dahi´bid´at olduğunu sandılar.

Halbuki bid´at: «Dinin aslında bulunmamasına rağmen, kulla­rın, ibadet kabul ederek yaptıkları ve yapılmalarıyla kişinin Allah´a yaklaşacağım sandıkları bir kısım hususlara» denir.

Ravza-i Mutahhara´nın üzerine perde asılmasının bir ibadet ol­duğunu hiçbir kimse söylememiştir. Bu perde, kabrin insanlara hoş görünmesi için takılmaktadır. Bu perde, Peygamberimiz´in mescidindeki tezyinata benzemektedir. Vahhabilerin, Mescid-i Nebevi´deki tezyinata karşı çıkmayıp, sadece Ravza´daki perdelere karşı çıkma­ları şaşılacak bir şeydir. Bu hal, davranışları aynı olan iki kişiye, ayn muamele yapmaya benzer.

Önemli olan bir nokta da şudur ki: Vahhabi âlimleri, kendi gö­rüşlerinin tamamen doğru, başkalarının görüşlerinin ise, tamamen yanlış olduğunu zannetmektedirler. Bunlar, türbeler yapılmasını ve o türbeler etrafında tavaf edercesine dolaşılmasını, putçuluğa yakın birşey kabul ederler.

Vahhabîler, bu tutumlarıyla, daha önce. anlattığımız gibi, ken­dilerine karşı çıkanları kâfir sayan ve öldürmeye girişen Harici mez­hebi mensuplarına benzemektedirler.

Bunlar, çölde kabuklarına çekildikleri dönemlerde, bu davranış­larının pek zararı görülmüyordu. Fakat. Hicaz topraklarının idare­si. Suud ailesinin eline geçince, Vahhabîler, toplumsal münasebetle­rin içine girdiler ve giderek durum ciddileşti.

Bu sebeple, Suud hanedanından, merhum Melik Âbdülaziz es-Suud bunlara karşı çıktı." Görüşlerinin, kendi inançları olarak kal­masını sağlamaya çalıştı. Böylece bu sahada, büyük bir adım atmış oldu. Hatta, Melik Abdülaziz, Ravza-i Mutahhara üzerinde asılı bu­lunan eski perdelerin yerine yenilerini yaptırdı. Fakat yeni perde­lerin takılmasını, Mescid-i Nebevî´nin tamirinin tamamlanmasından sonraya bıraktı ve tamir tamamlanmadan önce vefat etti. Şimdi umarız kir onun yerine geçen Melik, bu kararı yerine getirsin.[3]







--------------------------------------------------------------------------------

[1] ÂI-i İmraıı suresi, âyet; 110

[2] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/260-262.

[3] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/262-263.