Nasıl beklerse tarlada başaklar önce “buğday” sonra “un” olmayı, öylece bekler çocuklar, zamanın çarklarınca öğütülüp “insan” olmayı. Zamanın çarkları döndükçe kimimiz un oluruz kimimiz un-ufak.
Rus-Japon savaşının meşhur komutanlarından Amiral Togo, kanlı savaş sonrası ülkesine döndüğünde, bir kahramana yakışır şekilde karşılanmış. Tüm ülke yönetiminin katıldığı karşılama sonrasında, Amiral Togo'nun şerefine verilen yemek programının ardından Başbakan ayağa kalkmış ve “Sayın Amiralim! Sizin bu ülke için yapmış olduğunuz kahramanlıkları, savaş meydanlarındaki emeğinizi bu topraklarda yaşayan hiç kimse unutmayacak. Millet olarak size çok şey borçluyuz. Kanlı savaş meydanlarında göstermiş olduğunuz fedakârlıkların karşılığını size ödememiz mümkün değil. Şu andan itibaren isterseniz emekli olup aileniz ve sevdiklerinizle birlikte, kalan zamanınızı değerlendirin. İsterseniz kaymakamlık, valilik, milletvekilliği, bakanlık veya herhangi bir mevkide talip olacağınız her kapıyı size açmaya hazırız” demiş.
Başbakan konuşmasını bitirince herkes Amiral Togo'ya yönelmiş. Oturduğu yerden ayağa kalkan Amiral, tüm misafirleri süzdükten sonra ağır ağır konuşmaya başlamış.
“Sayın Başbakanım, sevgili konuklar! Tarafıma göstermiş olduğunuz ilgi için hepinize teşekkür ediyorum. Evet, çok yoğun ve yorucu savaş meydanlarında askerlerimle beraber büyük zaferler elde etmiş olmanın mutluluğunu ben de yaşıyorum. Bana layık gördüğünüz tüm makam ve mevkiler için hepinize teşekkür ediyorum. Ancak ben bu makamların hiçbirisine talip olmayacağım.
O kanlı savaş meydanlarında fark ettiğim bir gerçek var. Hiçbir savaş ‘İnsan yetiştirme' savaşından daha önemli değil. Meydanlardaki savaşları kazanmak isteyen milletler önce ‘İnsan yetiştirme savaşını' kazanmak zorundalar. İnsan yetiştirme savaşının komutanları ‘öğretmenlerdir'. Bana bir ödül vermek istiyorsanız, beni ülkemin herhangi bir köşesinde, herhangi bir okuluna öğretmen olarak görevlendirin. Ömrümün kalan yıllarını o şekilde geçirmek benim sizden tek isteğim olacak.”
Öğretmenler yaşadıkları toplum içinde ne kadar etkili olduklarının farkına varmak zorundalar. Hiçbir ekonomik ve sosyal güç, bir öğretmenin toplumsal değişim ve dönüşüm üzerindeki etkisinin yerini alamaz. Geleceğe hükmetmek isteyen milletler, öğretmenleri vasıtasıyla, gelecekleri olan yeni nesillerin eğitimine, silahlanmaya verdiklerinden çok daha fazla önem vermek zorundadır.
Öğrencilerinin gözlerinin içine bakarken, ülkesinin ve insanlığın geleceğini görmeyen bir öğretmen, mesleğinin öneminin farkına varamamış demektir. Öğretmen, tohumun içinde ormanı görebilen insandır. Düşünür dediği gibi, bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum, görülmez bir elma bahçesidir.
İşlenip, yoğurt veya peynir yapılmayan süt “zehir” olur. Mayasında “Meslek Bilinci” olmayan eğitimcinin ihmali değil midir 'süt'ün bozulmasına sebep olan? Sütün özünde fayda da vardır zararda. İnsanlara zarar vermesi için değil, faydalı olması için yaratılmıştır süt. Fayda, “bilinçle” işlenmediği zaman “zarar” olur. Bir ineğin yediği “ot” gibi bir bitkinin “süt” dönüştürülmesi bile düşünmeye değmez mi?
Eğitimci için “Meslek Bilinci”, “Meslek Bilgisinden” çok daha önemlidir. Bir sanatkâr düşünün; yaptığı heykele bakıp “hammaddesinde iş yok” desin. Bir ressam düşünün ki, yaptığı resim için “Boyalar kalitesiz, tuval çok kötü” diyerek eserini kötülesin. Bir mimar düşün ki, yaptığı eserin karşısına geçip, “Hiç iş yok bu eserde” diye şikâyette bulunsun.
Dünyada hiç kimse, heykeldeki kusuru, “hammadde de” bulmaz, heykeltıraşı suçlar. Dünyada hiç kimse beğenmediği resim için boyanın kalitesini eleştirmez, ressamı suçlar. Dünyada hiç kimse meydana getirilen eseri suçlamaz, suçlu mimardır.
“Bu çocuklardan adam olmaz!” demeye hiçbir öğretmenin hakkı olmamalı. Bu toprakta çiçek yetişmez diyen bir bahçıvan, o bahçeden verim alabilmek için terlemez. “Ben yorulursam, ben uğraşırsam, ben ter dökersem bu bahçeden verim alabilirim” düşüncesiyle hareket eden her bahçıvan mutlaka olumlu sonuç alacaktır. Tarih şahittir ki, bu topraklar ve bu iklim Fatihler yetiştirmeye müsaittir.
Tüm öğretmenlerin kulaklarına küpe olması gerektiğine inandığım bir sözle bitirmek istiyorum.
“Küflü ekmekten penisilin iğnesi yapılabiliyorsa, her insandan mutlaka faydalı bir şeyler olur.”