Osmanlıca-Türkçe Sözlük

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #45 : 19 Ocak 2010, 11:57:03 »
müje (F) [ مژه ] kirpik
müjgan (F) [ 1 [ مژگان kirpik 2kirpikler
mükâfat (A) [ مکافات ] ödül
mükâleme (A) [ مکالمه ] konuşma
mükâtebe (A) [ مکاتبه ] yazışma
mükedder (A) [ مکدر ] kederli
mükemmelen (A) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak
mükemmeliyet (A) [ مکمليت ] mükemmellik
mükerrer (A) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş
mükerreren (A) [ مکررا ] tekrar tekrar
mükeyyif (A) [ مکيف ] keyif verici
mükteseb (A) [ مکتسب ] kazanılmış
müktesebat (A) [ مکتسبات ] bilgi birikimi
müktesebe (A) [ مکتسبه ] kazanılmış
mülakat (A) [ 1 [ ملاقات buluşma 2görüşme
mülâki olmak 1karşılaşmak 2görüşmek
mülayim (A) [ ملایم ] yumuşak
mülazemet etmek 1devam etmek 2staj yapmak 3bir işle ilgilenmek
mülazım (A) [ ملازم ] teğmen
mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen
mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen
mülevven (A) [ ملون ] rengarenk
mülevves (A) [ ملوث ] kirli
mülga (A) [ ملغا ] kaldırılmış
mülhakat (A) [ 1 [ ملحقات ekler 2bir yere bağlı olan başka yerler
mülk (A) [ 1 [ ملک yurt 2kazanç getiren taşınmaz
mülteci (A) [ ملتجی ] sığınmacı
mültefit (A) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü
mülûk (A) [ ملوک ] melikler
mümane’et (A) [ ممانعت ] engelleme
mümaselet (A) [ مماثلت ] benzerlik
mümasil (A) [ مماثل ] benzer, andıran
mümasil olmak berbirine benzemek
mümâşat (A) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma
mümessil (A) [ 1 [ ممثل temsilci 2sınıf temsilcisi
mümeyyiz (A) [ 1 [ مميز katip 2sınava giren öğretmen
mümeyyize (A) [ مميزه ] tırnak işareti
mümin (A) [ مؤمن ] inanan, iman eden
müminîn (A) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler
mümkin (A) [ ممکن ] mümkün
mümsik (A) [ ممسک ] elisıkı
mümtaz (A) [ ممتاز ] seçkin
mümtehin (A) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan
mümteni (A) [ ممتنع ] imkansız
mümzâ (A) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış
mün’adim olmak yok olmak
mün’akid (A) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş
mün’akis (A) [ منعکس ] yansıtan
mün’im (A) [ 1 [ منعم Tanrı 2velînimet
münâcat (A) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma
münâdi (A) [ 1 [ منادی müezzin 2tellal, çığırtkan
münafık (A) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu
münâkalat (A) [ مناقلات ] taşımacılık
münâkasa (A) [ مناقصه ] açık eksiltme
münâkaşa [ 1 [ مناقشه tartışma 2irdeleme
münâkız olmak (A-T) çelişmek
münakkaş (A) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli
münasebat (A) [ مناسبات ] münasebetler
münatif (A) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik
münatif olmak çevrilmek
münâvebeten (A) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram
münaza’ât (A) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler
münbais (A) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan
münbit (A) [ منبت ] verimli
müncemid (A) [ منجمد ] donuk
müncer olmak sonuçlanmak
mündemic (A) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan
mündericât (A) [ مندرجات ] içindekiler
münderis olmak izi kalmamak
münebbih (A) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı
münekkid (A) [ منقد ] eleştirmen
münevver (A) [ 1 [ منور aydınlanmış, parlak 2aydın fikirli
münevver eylemek aydınlatmak
münfail olmak gücenmek, alınmak
münferid (A) [ 1 [ منفرد ayrı, tek başına 2tektük
münhal (A) [ 1 [ منحل boş, açık 2çölülmüş
münhasır (A) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik
münhasıran (A) [ منحصرا ] sırf, sadece
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak
münhezim (A) [ منهزم ] bozguna uğramış
münhezim olmak bozguna uğramak
müneccim (A) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog
münkasım (A) [ منقسم ] bölünmüş
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak
münker (A) [ منکر ] inkâr edilen
münkesir (A) [ منکسر ] kırık
münkesir olmak kırılmak
münkir (A) [ منکر ] inkâr eden
münselib olmak kalmamak
müntahab (A) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin
müntahabat (A) [ منتخبات ] seçki, antoloji
müntakim (A) [ منتقم ] intikam alan
münteha (A) [ منتها ] son
müntehi olmak sona ermek, son bulmak
müntesib (A) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş
müntesip bk müntesib
münteşir (A) [ منتشر ] yaygın
müphem (A) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz
müptelâ (A) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak
mürâat (A) [ مراعات ] gözetme
müracaat (A) [ مراجعت ] başvuru 2geri dönüş
müracaat etmek 1başvurmak 2geri dönmek
müradif (A) [ مرادف ] eşanlamlı
mürai (A) [ مرائی ] ikiyüzlü
müraselât (A) [ مراسلات ] mektuplaşmalar
mürasele (A) [ مراسله ] mektuplaşma
mürde (F) [ مرده ] ölü
mürebbî (A) [ مربی ] eğitmen, eğitici
müreccah (A) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir
müreffeh (A) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde
mürekkeb (A) [ 1 [ مرکب oluşan, bileşen 2mürekkep
müretteb (A) [ 1 [ مرتب düzenlenmiş, tertip edilmiş 2dizilmiş
mürettib (A) [ مرتب ] dizgici
mürevvic (A) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan
mürg (F) [ مرغ ] kuş
mürgâb (F) [ 1 [ مرغاب ördek 2kurbağa
mürid (A) [ 1 [ مرید buyuran 2şeyhe bağlı kişi, mürit
mürit bk murid
mürşid (A) [ 1 [ مرشد şeyh 2doğru yolu gösteren, irşad eden
mürteci (A) [ مرتجع ] gerici
mürted (A) [ مرتد ] islam dininden çıkan
mürtefi (A) [ مرتفع ] yüksek
mürtehen (A) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli
mürteiş (A) [ مرتعش ] titrek
mürtekib (A) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen
mürteşî (A) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen
mürûr (A) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş
mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı
mürûr etmek geçmek
mürûr eylemek 1geçmek 2uğramak
mürüvvet (A) [ 1 [ مروت insanlık 2iyilik
müsaade (A) [ 1 [ مساعده izin 2yardım
müsaade edilmek izin verilmek
müsaade etmek izin vermek
müsaadekâr (A-F) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici
müsaadekârlık (A-F-T) yardımcı olma, izin verme
müsabaka (A) [ مسابقه ] yarışma
müsabık (A) [ مسابق ] yarışmacı
müsademe (A) [ 1 [ مصادمه çarpışma 2çatışma
müsadere (A) [ مصادره ] mal varlığına el koyma
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak
müsadere etmek mal varlığına el koymak
müsâdif (A) [ مصادف ] rastlar, rastlayan
müsafir (A) [ 1 [ مسافر yolcu 2konuk
müsâhelekârlık (A-F-T) kolaylık gösterme
müsaid (A) [ مساعد ] uygun
müsalaha (A) [ مصالحه ] barış yapma
müsalemetkâr (A-F) [ مسالمت کار ] barışçıl
müsâmaha (A) [ مسامحه ] hoşgörü
müsâmahakâr (A-F) [ مسامحه کار ] hoşgörülü
müsamere (A) [ 1 [ مسامره gece eğlencesi 2okul piyesi
müsâvat (A) [ مساوات ] eşitlik
müsâvatsızlık (A-T) eşitsizlik
müsbet (A) [ مثبت ] olumlu, pozitif
müsebbib (A) [ مسبب ] yol açan, sebep olan
müseccel (A) [ مسجل ] tescilli
müsekkin (A) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı
müsekkit (A) [ مسکت ] susturucu
müsellah (A) [ مسلح ] silahlı
müselleme (A) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş
müselles (A) [ مثلث ] üçgen
müsellesat (A) [ مثلثات ] trigonometri
müsellesüşşekl (A) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde
müselmân (A) [ مسلمان ] müslüman
müselsel (A) [ مسلسل ] zincirleme
müsemma (A) [ مسمی ] adlandırılmış
müshil (A) [ 1 [ مسهل kolaylaştıran 2ishal edici
müsin (A) [ مسن ] yaşlı
müskirat (A) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler
müslim (A) [ مسلم ] müslüman
müsmir (A) [ 1 [ مثمر verimli 2iyi sonuç veren
müsmiriyet (A) [ مثمریت ] verimlilik
müsrif (A) [ مسرف ] savurgan
müsta’mere (A) [ مستعمره ] sömürge
müstab'ed (A) [ مستبعد ] uzak
müsta'fî (A) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden
müstağnî (A) [ مستغنی ] doygun, eyvAllah etmeyen
müstahak (A) [ مستحق ] hak kazanmış
müstahdem (A) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden
müstahdemîn (A) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler
müstaid (A) [ مستعد ] yetenekli
müstakil (A) [ مستقل ] bağımsız
müstakillen (A) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca
müstakraza (A) [ مستقرضه ] borç alınan
müstamel (A) [ 1 [ مستعمل kullanılmış 2kullanılan
müstantık (A) [ مستنطق ] sorgu yargıcı
müste’cir (A) [ مستأجر ] kiracı
müstebân olmak anlaşılmak
müstebid (A) [ مستبد ] despot
müstefid olmak yararlanmak
müstehlik (A) [ مستهلک ] tüketici
müstehzi (A) [ مستهزی ] alaycı
müstemleke (A) [ مستملکه ] sömürge, koloni
müstenid (A) [ مستند ] dayanan
müsteniden (A) [ مستندا ] dayanarak
müsterih (A) [ مستریح ] gönlü rahat
müstesnâ (A) [ 1 [ مستثنی apayrı 2dışında haricinde
müsteşar (A) [ مستشار ] danışman
müsteşrik (A) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist
müsvedde (A) [ مسوده ] taslak
müşa’şa (A) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı
müşabehet (A) [ مشابهت ] benzerlik
müşabih (A) [ مشابه ] benzer
müşahedât (A) [ مشاهدات ] gözlemler
müşâhede (A) [ مشاهده ] gözlem
müşâhede edilmek gözlemlenmek
müşâhede olunmak gözlemlenmek
müşahhas (A) [ مشخص ] somut
müşarik (A) [ مشارک ] ortak
müşarünileyh (A) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen
müşavere (A) [ مشاوره ] danışma
müşavere etmek danışmak
müşekkel (A) [ مشکل ] biçimli, kalıplı
müşerref olmak şeref kazanmak
müşevveş (A) [ مشوش ] karışık
müşfik (A) [ مشفق ] şefkatli
müşir (A) [ مشير ] mareşal
müşkil (A) [ مشکل ] güç, zor
müşkilât (A) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek
müşkilpesend (A-F) [ مشکل پسند ] güç beğenen
müşt (F) [ 1 [ مشت yumruk 2avuç
müştail (A) [ مشتعل ] alevli
müştak (A) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan
müştehir (A) [ مشتهر ] ünlü
müşteki (A) [ مشتکی ] şikayetçi
müştemilat (A) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar
müştereken (A) [ مشترکا ] ortaklaşa
mütalaa (A) [ 1 [ مطالعه okuma 2görüş 3inceleme
mütareke (A) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
müteaddid (A) [ متعدد ] birçok
müteaffin (A) [ متعفن ] kokuşmuş
müteahhid (A) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen
müteakib (A) [ متعاقب ] ardından
müteallik (A) [ متعلق ] ilgili, ilişkin
müteallim (A) [ متعلم ] öğrenci
müteammim (A) [ متعمم ] yaygın
müteannid (A) [ متعند ] inatçı
müteârife (A) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık
müteassıb (A) [ متعصب ] taassup gösteren
mütebahhir (A) [ متبحر ] derin bilgi sahibi
mütebahhirane (A-F) [ متبحرانه ] derinlemesine
mütebaki (A) [ متباقی ] kalan, geriye kalan
mütebariz (A) [ متبارز ] açık seçik, belirgin
mütebasbıs (A) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı
mütebessim (A) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden
mütecânis (A) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen
mütecâviz (A) [ 1 [ متجاوز aşkın 2saldırgan, tecavüzkâr 3sarkıntılık eden,
tecavüzcü
müteceddid (A) [ 1 [ متجدد yenilikçi 2yenileşen
mütecellî (A) [ متجلی ] görünen, tecelli eden
mütecessis (A) [ متجسس ] meraklı, merak eden
mütecessisâne (A-F) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı
mütedair (A) [ متدائر ] ilişkin
mütedeyyin (A) [ متدین ] dindar, dinine düşkün
müteehhil (A) [ متأهل ] evli
müteellim (A) [ متألم ] elemli
müteessif (A) [ متأسف ] üzgün
müteessif olmak üzülmek
müteessifâne (A-F) [ متأسفانه ] üzgün, esefli
müteessir (A) [ 1 [ متأثر üzgün 2etkilenen
müteessir olmak 1üzülmek 2etkilenmek
müteezzî (A) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş
müteezzi etmek acı çektirmek
mütefekkir (A) [ 1 [ متفکر düşünür 2düşünceli
mütefekkirane (A-F) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli
mütefelsifâne (A-F) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi
mütefennin (A) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan
müteferrik (A) [ متفرق ] dağınık
mütefessih (A) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş
mütegallib (A) [ متغلب ] zorba
mütegâyir (A) [ متغایر ] birbirine zıt
mütehaccir (A) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş
mütehalif (A) [ متخالف ] birbirine uymayan
mütehammil (A) [ متحمل ] dayanan
müteharrî (A) [ متحری ] araştırıcı, araştıran
müteharrik (A) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan
mütehassıs (A) [ متخصص ] uzman
mütehassir (A) [ متحسر ] özlem duyan
mütehassis (A) [ متحسس ] duygulu
mütehâşi (A) [ متحاشی ] çekingen
mütehavvil (A) [ متحول ] değişken
mütehayyir (A) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış
mütekâbil (A) [ متقابل ] karşılıklı
mütekâbile (A) [ متقابله ] karşılıklı
mütekâbilen (A) [ متقابلا ] karşılıklı olarak
mütekaddim (A) [ متقدم ] geçmiş, eski
mütekaid (A) [ متقاعد ] emekli
mütekamil (A) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş
mütekebbir (A) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen
mütekeddir (A) [ متکدر ] kederli
mütekellim (A) [ 1 [ متکلم konuşan 2birinci tekil şahıs
mütelebbis (A) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış
mütelevvin (A) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner
mütemadi (A) [ متمادی ] sürekli
mütemadiyen (A) [ متمادیا ] sürekli olarak
mütemayil (A) [ 1 [ متمایل eğimli 2eğilimli, yönelik
mütemeddin (A) [ متمدن ] uygar
mütemellik (A) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı
mütemerkiz (A) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma
mütemevvic (A) [ متموج ] dalgalı
mütemevvil (A) [ متمول ] varlıklı, zengin
mütemmim (A) [ 1 [ متمم tamamlayıcı 2tümleç
mütenâhi (A) [ متناهی ] sona eren
mütenasib (A) [ متناسب ] uygun, uyumlu
mütenavib (A) [ متناوب ] dönüşümlü
mütenâzır (A) [ 1 [ متناظر birbirine bakan 2simetrik
müteneffizân (A-F) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler
mütenevvi (A) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü
müteradif (A) [ مترادف ] eşanlamlı
müterafik (A) [ 1 [ مترافق refakat eden 2karışık, bir arada
mütercem (A) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş
mütercim (A) [ مترجم ] çevirmen
mütesadif (A) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden
mütesâvi (A) [ متساوی ] eşit
mütesâviyen (A) [ متساویا ] eşit olarak
müteselli (A) [ متسلی ] teselli bulan, avunan
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak
müteselsil (A) [ متسلسل ] zincirleme
müteselsilen (A) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra
müteşâir (A) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi
müteşebbis (A) [ 1 [ متشبث girişen, teşebbüs eden 2girişimci
müteşekkî (A) [ متشکی ] şikayetçi
müteşekkil (A) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş
müteşekkir (A) [ متشکر ] şükran borçlu
müteşettit (A) [ متشتت ] karışık, dağınık
mütetebbi (A) [ متتبع ] araştırmacı
mütevakkıf (A) [ متوقف ] bağlı
mütevaliyen (A) [ متواليا ] sürekli olarak
mütevattın (A) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş
mütevâzı (A) [ متواضع ] alçakgönüllü
mütevâzıyâne (A-F) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle
mütevazin (A) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli
müteveccih (A) [ متوجه ] dönük, yönelik
müteveccihen (A) [ 1 [ متوجها dönük olarak 2bir yere gitmek üzere
müteveffâ (A) [ متوفا ] ölmüş, ölü
mütevekkil (A) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan
mütevellî (A) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi
mütevellid (A) [ 1 [ متولد doğan 2ileri gelen, kaynaklanan
müteverrim (A) [ متورم ] veremli, verem hastası
müteyakkız (A) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan
mütezâyid (A) [ متزاید ] artan, çoğalan
mütezelzil (A) [ متزلزل ] sarsılan
mütezelzil olmak 1sarsılmak 2bozulmak
müttefik (A) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış
müttehid (A) [ متحد ] birleşik
müvekkil (A) [ موکل ] vekalet veren
müverrah (A) [ مورخ ] tarihli
müverrih (A) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı
müverrihin (A) [ مورخين ] tarihçiler
müyesser olmak gerçekleşmek
müzaheret (A) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma
müzahrefat (A) [ 1 [ مزخرفات pislikler, süprüntüler, döküntüler
müzakere (A) [ مذاکره ] görüşme
müzayede (A) [ مزایده ] açık arttırma
müzehheb (A) [ مذهب ] altın yaldızlı
müzekker (A) [ مذکر ] eril
müzevvir (A) [ مزور ] arabozucu
müzeyyen (A) [ مزین ] süslü, ziynetli
müzmin (A) [ مزمن ] kronik, süreğen

 

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #46 : 19 Ocak 2010, 11:57:50 »
-N-

nâ (F) [ نا ] olumsuzluk eki
na’l (A) [ نعل ] nal
na’lbend (A-F) [ نعلبند ] nalbant
na’lbur (A-F) [ نعلبر ] nalbur
na’lçe (A-F) [ نعلچه ] nalça
na’nâ’ (A) [ نعناع ] nane
na’re (A) [ نعره ] nara, haykırma
na’ş (A) [ نعش ] naaş, cenaze
na’t (A) [ 1 [ نعت övme 2Hz Muhammed’i övücü şiir
nââşnâ (F) [ نا آشنا ] yabancı
naat (A) [ 1 [ نعت övme 2Hz Muhammed’i övücü şiir
nâb (F) [ ناب ] saf, halis, katışıksız
nâbecâ (F) [ نابجا ] yersiz
nâbehre (F) [ 1 [ نابهره nasipsiz 2soysuz
nâbekâr (F) [ 1 [ نابکار hayırsız 2işe yaramaz
nâbîna (F) [ نابينا ] kör
nâbûd (F) [ 1 [ نابود yok 2yokluk 3perişan
nabz (A) [ نبض ] nabız
nabzgîr (A-F) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren

nâcî (A) [ ناجی ] kurtulan
nâcins (F-A) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk
nâçâr (F) [ 1 [ ناچار çaresiz, sorunda 2ister istemez
nâçîz (F) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz
nâdân (F) [ 1 [ نادان cahil 2hödük
nâdânlık (F-T) 1cahillik 2hödüklük
nâdî (A) [ نادی ] seslenen, çağıran
nâdim (A) [ نادم ] pişman
nâdim etmek pişman etmek
nâdim olmak pişman olmak
nâdir (A) [ نادر ] az bulunur
nâdirât (A) [ نادرات ] az bulunur şeyler
nâdire (A) [ نادره ] az bulunur
nâdiren (A) [ نادرا ] nadir olarak
nâehl (F-A) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan
nâf (F) [ ناف ] göbek
nafaka (A) [ نفقه ] geçim parası
nâfe (F) [ 1 [ نافه ceylanın göbeğinden çıkan misk 2sevgilinin saçı
nâfercâm (F) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız
nâfıa (A) [ نافعه ] bayındırlık işleri
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı

nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı
nâfile (A) [ 1 [ نافله boşuna 2nafile namazı, farz dışında kılınan namaz
nâfiz (A) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici
nâgâh (F) [ ناگاه ] ansızın
nâgehan (F) [ ناگهان ] ansızın
nağamât (A) [ نغمات ] nağmeler
nağme (A) [ نغمه ] ezgi, melodi
nağz (F) [ نغز ] güzel, hoş
nâhak (F-A) [ ناحق ] haksız
nâhalef (F-A) [ ناخلف ] hayırsız evlat
nahçîr (F) [ نخچير ] av hayvanı
nâhencâr (F) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan
nâhid (F) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre
nahif (A) [ نحيف ] cılız
nâhiye (A) [ 1 [ ناحيه yöre, bölge 2bucak 3taraf
nahl (A) [ نخل ] hurma ağacı
nahl (A) [ نحل ] bal arısı
nahlistan (A-F) [ نخلستان ] hurmalık
nâhoş (F) [ ناخوش ] hoş olmayan
nahs (A) [ نحس ] uğursuzluk
nâhudâ (F) [ ناخدا ] kaptan
nâhudâ (F) [ ناخدا ] Allahsız
nâhun (F) [ ناخن ] tırnak

nahv (A) [ 1 [ نحو sözdizimi 2taraf 3gibi
nahvet (A) [ نخوت ] böbürlenme
nahvî (A) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı
nâib (A) [ 1 [ نائب vekil 2kadı, yargıç
nâil (A) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek
nâim (A) [ نائم ] uyuyan
nâka (A) [ ناقه ] dişi deve
nakd (A) [ 1 [ نقد nakit 2madeni para
nakden (A) [ نقدا ] peşin olarak
nâkes (F) [ 1 [ ناکس soysuz, işe yaramaz 2pinti, nekes
nâkıs (A) [ 1 [ ناقص eksik 2eksi
nakış (A) [ نقش ] desen
nakib (A) [ 1 [ نقيب şeyh yardımcısı 2reis vekili
nâkil (A) [ 1 [ ناقل taşıma, nakil 2anlatan, nakleden
nakîsa (A) [ نقيصه ] kusur
nakîse (A) [ نقيصه ] kusur
nakkad (A) [ نقاد ] eleştirmen
nakkal (A) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan
nakkare (A) [ 1 [ نقاره davul 2dümbelek
nakl (A) [ 1 [ نقل nakil, anlatma 2taşıma
nakledilmek 1anlatılmak 2taşınmak
naklen (A) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile

nakletmek 1anlatmak 2taşımak
nakliyat (A) [ نقليات ] taşımacılık
nakliye (A) [ نقليه ] taşıma
nakş (A) [ 1 [ نقش nakış, desen 2resim 3duvar resmi
nakşedilmek işlenmek
nakş etmek işlemek
nâkus (A) [ ناقوس ] çan
nakz (A) [ 1 [ نقض yok sayma 2bozma, çözme
nâlân (F) [ نالان ] inleyen
nâlân etmek inletmek
nâlân olmak inlemek
nâle (F) [ ناله ] inilti
nâlende (F) [ نالنده ] inleyen
nâm (F) [ 1 [ نام ad 2adında, adlı 3ün, şöhret
nam vermek ad vermek, adlandırmak
nâmahdud (F-A) [ نامحدود ] sınırsız
nâmahrem (F-A) [ 1 [ نامحرم mahrem olmayan 2nikah düşmeyen kişi
3yabancı
nâmahsus (F-A) [ نامحسوس ] hissedilmeyen
nâmakbul (F-A) [ نامقبول ] makbul olmayan
nâmakul (F-A)) [ نامعقول ] makul olmayan
nâmalûm (F-A) [ نامعلوم ] bilinmeyen
nâmâver (F) [ نام آور ] ünlü, sanlı

namaz (F) [ نماز ] namaz
namazgâh (F) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit
nâmberdar (F) [ نامبردار ] ünlü, sanlı
nâmcû (F) [ نامجو ] yiğit
nâmdar (F) [ نامدار ] ünlü, namlı
nâme (F) [ 1 [ نامه mektup 2kitap
nâme’mûl (F-A) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik
nâmefhûm (F-A) [ نامفهوم ] anlaşılmaz
nâmer’î (F-A) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez
nâmerd (F) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert
nâmesbûk (F-A) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş
nâmına (F-T) adına
nâmî (F) [ نامی ] ünlü, namlı
nâmurad (F-A) [ نامراد ] muradına ermemiş
nâmus (A<Yun) [ 1 [ ناموس ırz 2dürüstlük 3yasa
nâmuskâr (A-F) [ ناموسکار ] namuslu
namuskârane (A-F) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır
nâmüsaid (F-A) [ نامساعد ] uygun olmayan
nâmütenahi (F-A) [ نامتناهی ] sonsuz, engin
nâmver (F) [ نامور ] ünlü
namzed (F) [ 1 [ نامزد aday 2nişanlı
nân (F) [ نان ] ekmek
nâpâyidar (F) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan

nâpervâ (F) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız
nâr (A) [ نار ] ateş
nâr (F) [ نار ] nar
nârencî (F) [ نارنجی ] turuncu
nâres (F) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış
nâresâ (F) [ 1 [ نارسا ham 2uygun olmayan
nârevâ (F) [ ناروا ] yakışık almaz
narh (F) [ نرخ ] nark
nâs (A) [ ناس ] insanlar
nasâra (A) [ نصارا ] Hıristiyanlar
nasâyih (A) [ نصایح ] öğütler
nasib (A) [ 1 [ نصيب pay 2Tanrı’nın kula verdiği
nasihat (A) [ نصيحت ] öğüt
nâsipas (F) [ ناسپاس ] nankör
nâsiye (A) [ ناصيه ] alın
nasrâni (A) [ نصرانی ] Hıristiyan
nass (A) [ نص ] kesinlik
nâsûtî (A) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili
nâşî (A) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı
nâşinas (F) [ ناشناس ] yabancı
nâşir (A) [ ناشر ] yayıncı
nâtamam (F-A) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış
nâtık (A) [ ناطق ] konuşan

nâtıka (A) [ ناطقه ] konuşma gücü
nâtıkaperdâz (A-F) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan
nats (A) [ نطس ] nadas
natûk (A) [ نطوق ] düzgün konuşan
nâtüvân (F) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf
nâv (F) [ 1 [ ناو gemi 2kayık
nâvdan (F) [ ناودان ] oluk
nâvek (F) [ ناوک ] ok
nây (F) [ 1 [ نای ney 2kamış
nâyçe (F) [ نایچه ] küçük ney
nâyî (F) [ نایی ] neyzen
nâyzen (F) [ نایزن ] neyzen
naz (F) [ 1 [ ناز işve, cilve 2kapris 3naz
naza çekmek nazlanmak
nâzan (F) [ نازان ] nazlı
nazar (A) [ 1 [ نظر bakış 2ilgi gösterme, iltifat etme 3 bakış açısı
nazaran (A) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa
nazargâh (A-F) [ 1 [ نظرگاه bakış yeri 2bakılan yer
nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış
nazarında (A-T) göre, fikrince, gözünde
nazarî (A) [ نظری ] teorik
nazariyat (A) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler
nazariye (A) [ نظریه ] teori

nazariyyat (A) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler
nâzende (F) [ نازنده ] nazlı
nâzenin (F) [ 1 [ نازنين nazlı 2narin
nâzım (A) [ 1 [ ناظم düzenleyen 2nazmeden
nâzır (A) [ 1 [ ناظر bakan 2nezaret eden
nâzırlık (A-T) bakanlık
nazif (A) [ نظيف ] temiz
nâzik (F) [ 1 [ نازک ince 2kibar
nâzikâne (F) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe
nâzil (A) [ نازل ] inen
nâzil olmak inmek
nazile (A) [ 1 [ نازله nezle 2inmiş 3sıkıntı
nazîr (A) [ نظير ] benzer
nazm (A) [ 1 [ نظم dizme 2düzenleme, tertip etme 3vezinli ve kafiyeli söz
söyleme
nazmen (A) [ نظما ] manzum olarak
nâzperver (F) [ نازپرور ] nazlı, naz eden
nâzperverde (F) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş

nebât (A) [ نبات ] bitki
nebat (F) [ نبات ] nöbet şekeri
nebâtât (A) [ 1 [ نباتات bitkiler 2botanik
nebatî (A) [ نباتی ] bitkisel
neberd (F) [ نبرد ] savaş

 

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #47 : 19 Ocak 2010, 11:59:06 »
-Ö-


ömr (A) [ عمر ] ömür

örf (A) [ عرف ] gelenek, âdet
örfen (A) [ عرفا ] geleneğe göre
örfî (A) [ عرفی ] geleneksel
örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim
örfiyyât (A) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler

öşr (A) [ 1 [ عشر onda bir 2öşür vergisi

özr (A) [ 1 [ عذر özür 2bahane 3engel
özrhâh (A-F) [ عذرخواه ] özür dileyen

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #48 : 19 Ocak 2010, 11:59:38 »
-P-


pâ (F) [ پا ] ayak
pâbend (F) [ پابند ] ayak bağı
pâbercâ (F) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran
pâberikâb (F-A) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere
pâbeste (F) [ پابسته ] ayağı bağlı
pâbirehne (F) [ پابرهنه ] yalınayak
pâbûsî (F) [ پابوسی ] ayak öpme
pâcâme (F) [ پاجامه ] pijama
pâçe (F) [ پاچه ] paça
pâdşâh (F) [ پادشاه ] padişah
pâdşâhî (F) [ پادشاهی ] padişahlık
pâdzehr (F) [ پادزهر ] panzehir
paha (F) [ بها ]değer, kıymet
pâk (F) [ پاک ] temiz
pâkbâz (F) [ 1 [ پاکباز fedai 2canını hiçe sayan aşık
pâkdâmen (F) [ پاک دامن ] iffetli
pâkîze (F) [ پاکيزه ] temiz
paklanmak temizlenmek
pâlân (F) [ پالان ] semer, palan
pâlânduz (F) [ پالان دوز ] semerci
pâmâl (F) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak
pâpûş (F) [ پاپوش ] pabuç
paralamak parçalamak, parça parça etmek
paralanmak parça parça olmak
pârçe (F) [ پارچه ] parça
pâre (F) [ پاره ] parça
pâre pâre (F) 1parça parça 2paramparça
pârelenmek parça parça olmak
pars (F) [ پارس ] İran, Pers ülkesi
pars (F) [ پارس ] panter
pârsâ (F) [ پارسا ] sofu
pârsî (F) [ پارسی ] farsça
pâsban (F) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi
pâş (F) [ پاش ] saçan, serpen
pây (F) [ 1 [ پای ayak 2dip
pâyân (F) [ پایان ] son
pâyânsız (F-T) sonsuz, bitmez tükenmez, engin
pâybend (F) [ 1 [ پایبند ayak bağı 2engel
pâybûsî (F) [ پایبوسی ] ayak öpme
pâydâr (F) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı
pâye (F) [ 1 [ پایه rütbe, derece 2basamak
pâyende (F) [ 1 [ پاینده kalıcı, sürekli 2payanda, destek
pâyidar (F) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı
pâyin (F) [ پایين ] aşağı
pâyitaht (F) [ پایتخت ] başkent
pâyîz (F) [ پایيز ] güz
pâykûb (F) [ پایکوب ] dans eden
pâzâr (F) [ 1 [ بازار çarşı, pazar 2alışveriş
pazar eylemek alışveriş yapmak

peder (F) [ پدر ] baba
pederâne (F) [ پدرانه ] babaca
pederî (F) [ 1 [ پدری babalık 2babaya ait, baba tarafı
pederşâhî (F) [ پدرشاهی ] ataerkil
pehlevân (F) [ 1 [ پهلوان yiğit 2pehlivan
pehlivan bk pehlevân
pehlû (F) [ پهلو ] böğür, yan
pehn (F) [ پهن ] geniş
pehnâver (F) [ 1 [ پهناور engin 2geniş
pejmürde (F) [ 1 [ پژمرده solgun 2dağınık 3yırtık
pelas (F) [ 1 [ پلاس kilim 2çul
peleng (F) [ 1 [ پلنگ leopar 2kaplan
pelîd (F) [ پليد ] kirli
penah (F) [ پناه ] sığınma
penahgâh (F) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak
penâhî (F) [ پناهی ] sığınma
penbe (F) [ 1 [ پناهی pamuk 2pembe
penc (F) [ پنج ] beş
pence (F) [ پنجه ] pençe
pencidü bk pencüdü
pencise bk pencüse
penciyek bk pencüyek
pencüdü (F) [ پنج و دو ] beş ve iki
pencüse (F) [ پنج و سه ] beş ve üç
pencüyek (F) [ پنج و یک ] beş ve bir
pençe (F) [ پنجه ] pençe
pend (F) [ پند ] öğüt
pendname (F) [ پندنامه ] öğüt kitabı
penîr (F) [ پنير ] peynir
per (F) [ 1 [ پر kanat 2kuşların iri tüyü, yelek
perakende (F) [ 1 [ پراکنده dağınık 2toptan olmayan
perçem (F) [ 1 [ پرچم kakül 2yele 3bayrak 4bayrak püskülü
perdedar (F) [ پرده دار ] kapı görevlisi
perend (F) [ پرند ] atlas
perende (F) [ 1 [ پرنده kuş 2takla
perest (F) [ پرست ] tapan
perestâr (F) [ 1 [ پرستار tapan 2besleme 3dalkavuk
perestîde (F) [ 1 [ پرستيده tapınılan 2taparcasına sevilen, sevgili
perestiş (F) [ 1 [ پرستش tapınma 2taparcasına sevme
perestişgâh (F) [ پرستش ] mabet, tapınak
perestişkâr (F) [ 1 [ پرستشکار tapan 2taparcasına seven
perestişkârâne (F) [ پرستشکارانه ] taparcasına
perestû (F) [ پرستو ] kırlangıç
pergâl (F) [ پرگال ] pergel
pergâr (F) [ پرگار ] pergel
perhizkâr (F) [ پرهيزکار ] sakınan
perîçihre (F) [ 1 [ پری چهره peri kadar güzel yüzlü
perihan (F) [ پری خان ] peri padişahı
perîpeyker (F) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü
perîşan (F) [ 1 [ پریشان dağınık 2kötü durumda, perişan
perişan olmak darmadağın olmak
perîşanhal (F-A) [ پریشان حال ] hali perişan olan
perîveş (F) [ پری وش ] peri gibi güzel
perniyân (F) [ پرنيان ] işlemeli atlas
pertavsız (F) büyüteç
pertev (F) [ پرتو ] ışık
pertevsuz (F) [ پرتوسوز ] büyüteç
pervâ (F) [ 1 [ پروا çekinme 2korku
pervâne (F) [ 1 [ پروانه pervane böceği 2fırıldak, pervane 3ulak
pervâneveş (F) [ پروانه وش ] pervane gibi
pervâsız (F-T) [ 1 [ پرواسز çekinmeyen 2korkmayan
pervaz (F) [ 1 [ پرواز uçma 2saçak
perver (F) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen
perverde etmek beslemek, gütmek
perverdigâr (F) [ پروردگار ] Tanrı
pervin (F) [ پروین ] Ülker, Süreyya
pes (F) [ پس ] arka
pesend (F) [ پسند ] beğenen
pesendîde (F) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul
pesmânde (F) [ پس مانده ] arta kalan
peszinde (F) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler
peşîman (F) [ پشيمان ] pişman
peşin (F) [ پيشين ] önceden
peşm (F) [ پشم ] yün
peşşe (F) [ پشه ] sivrisinek
peşşebend (F) [ پشه بند ] cibinlik
peştemal (F) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu
peyâm (F) [ پيام ] haber
peyamber (F) [ پيامبر ] peygamber
peydâ (F) [ پيدا ] ortada, açıkta
peyderpey (F) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra
peygam (F) [ پيغام ] haber
peygamber (F) [ 1 [ پيغمبر peygamber 2haberci
peyk (F) [ پيک ] ulak
peykân (F) [ پيکان ] temren
peyke (F) [ پيکه ] sedir, kanepe
peyker (F) [ پيکر ] yüz
peymâ (F) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen
peymâne (F) [ پيمانه ] kadeh

pîl (F) [ پيل ] fil
pinhan (F) [ پنهان ] gizli, saklı
pîr (F) [ 1 [ پير yaşlı 2tarikat kurucusu
pîrahen (F) [ پيراهن ] gömlek, mintan
pîrâye (F) [ پيرایه ] süs
pîrezen (F) [ پيره زن ] yaşlı kadın
pistan (F) [ پستان ] meme
piste (F) [ پسته ] fıstık
pîş (F) [ 1 [ پيش ön 2yan 3huzur 4önce
pîşânî (F) [ پيشانی ] alın
pîşdar (F) [ پيشدار ] öncü
pîşe (F) [ 1 [ پيشه meslek 2sanat 3huy
pîşekâr (F) [ 1 [ پيشه کار sanatçı 2meslek sahibi 3ortaoyununda oyunu
başlatan sanatçı
pîşgâh (F) [ 1 [ پيشگاه ön 2huzur
pîşgîr (F) [ پيشگير ] peşkir
pîşîn (F) [ پيشين ] peşin
pîşva (F) [ پيشوا ] önder, lider
piyâde (F) [ 1 [ پياده yaya, yürüyen 2askerlikte piyade sınıfy 3satranç
taşlarından paytak
piyâle (F) [ 1 [ پياله kadeh 2şarap kadehi

post (F) [ 1 [ پست hayvan derisi 2post 3makam
postîn (F) [ پستين ] kürk
postnişin (F) [ 1 [ پست نشي ن postta oturan 2pîre vekaletle postta oturan, tekke
şeyhi

pûd (F) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip
puhte (F) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun
pul (F) [ پول ] para
pûlâd (F) [ پولاد ] çelik, polat
pulat (F) [ پولاد ] çelik, polat
pur (F) [ پر ] dolu
pûr (F) [ پور ] oğul
pûş (F) [ پوش ] giyen, örten
pûşîde (F) [ 1 [ پوشيده örtülü 2gizli 3kapalı 4örtü
pûte (F) [ پوته ] pota
pûyân (F) [ 1 [ پویان koşan, hızla giden 2geçip giden
pûyân olmak geçip gitmek
pûziş (F) [ پوزش ] özür

pür (F) [ پر ] dolu
pürhûn (F) [ پرخون ] kan dolu, kanlı
pürsükût (F-A) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde
pürz (F) [ پرز ] hav, kumaş havı
püser (F) [ پسر ] oğul
püşt (F) [ 1 [ پشت arka 2sırt 3homoseksüel erkek
püştîban (F) [ 1 [ پشتيبان destek 2destek veren

 

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #49 : 19 Ocak 2010, 12:00:07 »
-R-


ra’d (A) [ رعد ] gökgürültüsü
ra’nâ (A) [ رعنا ] güzel, hoş
ra’şe (A) [ رعشه ] titreme
ra’şe vermek titretmek
ra’şedâr (A-F) [ رعشه دار ] titrek, titreyen
rabb (A) [ 1 [ رب Tanrı, 2efendi
rabbânî (A) [ 1 [ ربانی tanrısal, ilahî 2Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen
rabbî (A) [ ربی ] Tanrım
râbıta (A) [ 1 [ رابظه bağ, ilişki, temas 2sıra, düzen
râbıtadar (A-F) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili
râbi (A) [ رابع ] dördüncü
râbian (A) [ رابعا ] dördüncüsü
rabt (A) [ ربط ] bağlama
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak
rabt etmek bağlamak, tutturmak
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek
râci (A) [ 1 [ راجی rica eden 2ümitli
raci olmak (A-T) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak
râci’ (A) [ 1 [ راجع hakkında 2dönen
racîm (A) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş
radde (A) [ 1 [ راده derece 2civar
rağbet (A) [ 1 [ رغبت istek 2ilgi duyma
rağbet etmek ilgi duymak
râh (F) [ راه ] yol
râhib (A) [ راهب ] rahip
rahîm (A) [ 1 [ رحيم merhametli 2merhamet eden Tanrı
rahl (A) [ رحل ] semer
rahm (A) [ رحم ] acıma, merhamet
rahm etmek acımak, merhamet etmek
rahm (A) [ رحم ] rahim, döl yatağı
rahman (A) [ رحمان ] merhametli Tanrı
rahmet (A) [ 1 [ رحمت acıma, merhamet 2yağmur
râhname (F) [ راهنامه ] yol haritası
rahne (F) [ 1 [ رخنه yarık, gedik 2bozukluk
rahnedar etmek 1gedik açmak 2zarar vermek
rahnedar olmak 1yarılmak, gedik açılmak 2bozulmak, zarar görmek
rahnüma (F) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz
rahşan (F) [ رخشان ] parlak
rahşende (F) [ رخشنده ] parlayan
raht (F) [ 1 [ رخت ev eşyası 2koşum takımı
rahvar (F) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi
râhzen (F) [ راهزن ] yol kesen, haydut
raiyyet (A) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası
râkım (A) [ 1 [ راقم yazan 2deniz seviyesinden yükseklik
rakîb (A) [ رقيب ] rakip
râkib (A) [ 1 [ راکب binen 2binici
râkib olmak binmek
râkiben (A) [ راکبا ] binerek
râkid (A) [ راکد ] durgun
rakik (A) [ 1 [ رقيق ince 2hassas 3köle
rakkas (A) [ 1 [ رقاص dansçı 2sarkaç
rakkase (A) [ رقاصه ] dansöz, çengi
raks (A) [ رقص ] dans
raks etmek dans etmek
râm (F) [ رام ] itaat eden, boyun eğen
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek
ramak (A) [ 1 [ رمق çok az 2son nefeslik hayat
ramak kalmak çok az bir şey kalmak
ramazaniye (A) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi
raptetmek (A-T) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek
rasad (A) [ 1 [ رصد gözlem 2gözetleme
rasad edilmek gözlemlenmek
rasad etmek 1gözlem yapmak 2gözetlemek
rasadhane (A-F) [ رصدخانه ] gözlemevi
rasadî (A) [ رصدی ] gözlemle ilgili
râsih (A) [ 1 [ راسخ derin din bilgisi olan 2temeli sağlam olan
rassad (A) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan
râst (F) [ 1 [ راست doğru 2düz 3sağ
râstbin (F) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören
râstgû (F) [ راست گو ] doğru sözlü
râstperverâne (F) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana
ratbüyâbis (A) [ 1 [ رطب و یابس yaş ve kuru 2düşünmeden konuşan, boşboğaz
râtib (A) [ راطب ] nemli, rutubetli
râtibe (A) [ راتبه ] aylık, maaş
ratl (A) [ 1 [ رطل hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği 2kadeh
rauf (A) [ رؤف ] esirgeyici
râvi (A) [ 1 [ راوی rivayet eden 2anlatan, hikaye eden
ravza (A) [ روضه ] bahçe
ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz Muhammedin mezarının bulunduğu yer
rây (A) [ 1 [ رای fikir 2oy
râyât (A) [ رایات ] sancaklar
rayb (A) [ ریب ] kuşku, şüphe
râyet (A) [ رایت ] sancak
râygân (F) [ رایگان ] parasız, bedava
râyic (A) [ رایج ] yaygın, revaçta
râyiha (A) [ رایحه ] koku
râyihadar (A-F) [ رایحه دار ] kokulu
râz (F) [ راز ] sır
râzık (A) [ رازق ] rızık veren Tanrı
râzi (A) [ راضی ] rıza gösteren

re’fet (A) [ رأفت ] esirgeme
re’s (A) [ 1 [ رأس baş 2başkan
re’sen (A) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın
re’sülmal (A) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital
re’y (A) [ رأی ] görüş
reâya (A) [ رعایا ] halk
rebî’ (A) [ ربيع ] bahar
recâ (A) [ 1 [ رجا ümit 2rica
recm (A) [ رجم ] taşlama, taşa tutma
recm edilmek taşlanarak öldürülmek
recül (A) [ رجل ] erkek
recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı
recüliyyet (A) [ رجليت ] erkeklik
redd (A) [ 1 [ رد geri çevirme 2inkar etme
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek
ref’ (A) [ 1 [ رفع kaldırma 2giderme 3yüceltme
refâh (A) [ رفاه ] bolluk
refâkat (A) [ رفاقت ] eşlik
refâkat etmek eşlik etmek
refakatinde eşliğinde, beraberinde
reff (A) [ رف ] raf
refî’ (A) [ رفيع ] yüksek, yüce
refik (A) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş
refîka (A) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı
reft (F) [ رفت ] gidiş
reftâr (F) [ 1 [ رفتار gidiş 2davranış
reg (F) [ رگ ] damar
regzen (F) [ رگ زن ] hacamatçı
reh (F) [ ره ] yol
rehâ (F) [ رها ] kurtuluş
rehâkâr (F) [ رهاکار ] kurtarıcı
rehavet (A) [ 1 [ رخاوت gevşeklik 2tembellik
rehavetkâr (A-F) [ رخاوتکار ] rehavet verici
rehber (F) [ رهبر ] kılavuz
rehgüzâr (F) [ رهگذار ] geçit
rehîn (A) [ رهين ] rehinli, ipotekli
rehn (A) [ رهن ] rehin
rehnüma (F) [ رهنما ] yol gösterici
reis (A) [ رئيس ] başkan
rekâket (A) [ 1 [ رکاکت kekemelik 2söz kusuru
rekz (A) [ رکز ] dikme
rekz edilmek dikilmek
remîde (F) [ رميده ] ürkmüş
remiz (A) [ 1 [ رمز sembol, işaret, rumuz
reml (A) [ 1 [ رمل kum 2remil, falcılık
remmal (A) [ رمال ] falcı
remz (A) [ 1 [ رمز sembol, işaret 2imalı konuşma
renc (F) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat
rencber (F) [ 1 [ رنجبر sıkıntı çeken 2amele, yrgat
rencîde (F) [ رنج دیده ] incinmiş
rencîde etmek incitmek
rencîde olmak incinmek
rencûr (F) [ رنجور ] hasta
reng (F) [ رنگ ] renk
rengâreng (F) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk
rengin (F) [ 1 [ رنگين renkli 2hoş, havalı
resâ (F) [ رسا ] olgun
resâil (A) [ 1 [ رسائل risaleler 2dergiler
resm (A) [ 1 [ رسم resim 2çizme 3fotoğraf 4tören 5usül 6vergi
resm -i geçit geçit töreni
resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni
resmen (A) [ 1 [ رسما resmî olarak 2kesinlikle
resmiyet bk resmiyyet
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak
resmiyyet (A) [ رسميت ] resmîlik
resul (A) [ 1 [ رسول elçi 2peygamber
reşehat (A) [ رشحات ] sızıntılar
reşid (A) [ 1 [ رشيد ergin, büluğa ermiş 2doğru yolda giden
reşk (F) [ رشک ] kıskançlık
reşkâver (F) [ رشک آور ] kıskandırıcı
retküfetk (A) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme
revâ (F) [ روا ] uygun, layık
revâbıt (A) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler
revac (A) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm
revaç bk revac
revak (A) [ 1 [ رواق sundurma 2çardak
revân (F) [ 1 [ روان giden 2akan 3ruh
revan olmak gitmek, yola koyulmak
revgan bk rugan
reviş (F) [ 1 [ روش gidiş 2tarz, yöntem
revnak (A) [ رونق ] parlaklık
revnak vermek canlılık kazandırmak
revnakbahş (A-F) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran
revnakdar (A-F) [ رونقدار ] revnaklı
revzen (F) [ روزن ] pencere
re'y (A) [ 1 [ رأی görüş 2oy
reyhan (A) [ ریحان ] fesleğen
rez (F) [ رز ] asma
rezâil (A) [ رذائل ] rezaletler
rezâlet (A) [ رذالت ] rezillik
rezzak (A) [ رزاق ] rızıklandıran

rıdvan (A) [ 1 [ رضوان cennet 2cennetin kapıcısı
rıhlet (A) [ 1 [ رحلت göçüş 2ölme
rızâ (A) [ 1 [ رضا razılık, memnunluk 2istek
rızk (A) [ رزق ] rızık

riâyet (A) [ 1 [ رعایت uyma 2sayma
riâyet etmek 1uymak 2saymak
riâyetkâr (A-F) [ رعایتکار ] saygılı
ribâ (A) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz
ribâhar (F-A) [ رباخوار ] tefeci
ribat (A) [ 1 [ رباط konak 2han, kervansaray 3tekke
ric’at (A) [ 1 [ رجعت geri dönüş 2geri çekilme
ricakâr (A-F) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına
ricâl (A) [ 1 [ رجال erkekler 2üst düzeyde bulunanlar
ridâ (A) [ 1 [ ردا örtü 2hırka 3derviş postu
rie (A) [ رئه ] akciğer
rihlet (A) [ 1 [ رحلت göç 2ölme
rihlet etmek 1göçmek 2ölmek
rikâb (A) [ 1 [ رکاب üzengi 2huzur, kat
rikkat (A) [ 1 [ رقت incelik, hassaslık 2acıma
rind (F) [ رند ] dünyayı umursamayan