Osmanlıca-Türkçe Sözlük

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #25 : 12 Ocak 2010, 15:49:07 »
hâric (A) [ خارج ] dış, dışarı
hâricen (A) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan
hâricî (A) [ خارجی ] dış ile ilgili
hariciye (A) [ 1 [ خارجيه dışa bağlı, dışarıya ilişkin 2dışişleri bakanlığı
harîd (F) [ خرید ] satın alma
harîdâr (F) [ خریدار ] müşteri, alıcı
harîf (A) [ 1 [ حریف rakip 2meslektaş
harîk (A) [ حریق ] yangın
hârika (A) [ خارقه ] harika
hârikulâde (A) [ خارق العاده ] olağanüstü
harîm (A) [ 1 [ حریم kutsal 2harem 3avlu
harîm-i ismet (F) [ حریم عصمت ] kutsal saha
harîr (A) [ حریر ] ipek
harîrî (A) [ حریری ] ipekli
hâris (A) [ حارث ] çiftçi
hâris (A) [ حارس ] bekçi
harîs (A) [ حریص ] hırslı
hâristan (F) [ خارستان ] dikenlik
harita (A) [ خریطه ] harita
harmen (F) [ خرمن ] harman
harmengâh (F) [ خرمنگاه ] harman yeri
harmühre (F) [ خرمهره ] katır boncuğu
harnub (A) [ خرنوب ] keçi boynuzu
hârpuşt (F) [ خارپشت ] kirpi
hârr (A) [ حار ] kızgın, yakıcı
harrât (A) [ خراط ] doğramacı
hars (A) [ حرث ] kültür
harsî (A) [ حرثی ] kültürel
harvâr (F) [ خروار ] eşek yükü
hârzâr (F) [ خارزار ] dikenlik
hâs (A) [ 1 [ خاص özgü, has 2saf 3özel
has (F) [ خس ] çöp
hasâdet (A) [ حسادت ] kıskançlık
hasâil (A) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar
hasâis (A) [ خصائص ] nitelikler, özellikler
hasâr (A) [ خسار ] zarar, hasar
hasarât (A) [ خسرات ] zararlar
hasardîde (A-F) [ خساردیده ] hasarlı
hasâret (A) [ خسارت ] zarar, hasar
hasâset (A) [ خساست ] pintilik
hasb (A) [ حسب ] göre
hasbe (A) [ حصبه ] kızamık
hasbelkader (A) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak
hasbetenlillah (A) [ حسبة لله ] rızası için
hasbihal (A-F) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme
hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek
hasbü’l-mâhiye (A) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından
hasebe (A) [ حصبه ] kızamık
hased (A) [ حسد ] kıskançlık
hased etmek kıskanmak
hasen (A) [ حسن ] güzel
hasenât (A) [ حسنات ] iyilikler
hasene (A) [ حسنه ] güzel, iyi
hasenülhulk (A) [ حسن الخلق ] huyu güzel
hasf (A) [ خسف ] ay tutulması
hâsıd (A) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı
hâsıl (A) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan
hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak
hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak
hâsılat (A) [ حاصلات ] kazanç, gelir
hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir
hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir
hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] sözün kısası
hâsılı kısacası, sonuç olarak
hasım (A) [ خصم ] düşman
hasîb (A) [ 1 [ حسيب değerli 2muhasebeci
hâsid (A) [ حاسد ] kıskanç
hasîn (A) [ حصين ] sağlam, müstahkem
hasîr (A) [ حصير ] hasır
hâsir (A) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan
hasis (A) [ خسيس ] pinti
hasîsa (A) [ خصيصه ] karakter
hasiy (A) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş
haslet (A) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy
hasm (A) [ خصم ] düşman, hasım
hasmâne (A-F) [ خصمانه ] düşmanca
hasmî (A-F) [ خصمی ] düşmanlık
hasnâ (A) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın
hasr (A) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama
hasret (A) [ حسرت ] özlem
hasret çekmek özlem duymak
hasretkeş (A-F) [ حسرت کش ] hasret çeken
hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek
hassa (A) [ خاصه ] özellik
hassâd (A) [ حصاد ] orakçı
hassas (A) [ حساس ] duygulu, hassas
hassâsiyyet (A) [ حساسيت ] hassaslık
hâsse (A) [ خاصه ] duyu
hâsseten (A) [ خاصة ] özellikle, hele hele
hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes
hâste (F) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış
haste (F) [ خسته ] hasta
hâste (F) [ 1 [ خواسته istemiş 2istek
hastegî (F) [ خستگی ] hastalık
hâstgâr (F) [ خواستگار ] görücü
hâstgârî (F) [ خواستگاری ] görücülük
hasûd (A) [ حسود ] kıskanç
hasûdâne (A-F) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla
hasûdî (A-F) [ حسودی ] kıskançlık
hâşâ (A) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa
hâşâk (F) [ خاشاک ] çerçöp
haşeb (A) [ خشب ] odun
haşem (A) [ حشم ] maiyet
haşerat (A) [ حشرات ] haşereler, börtü böcek
haşere (A) [ حشره ] böcek, haşere
haşhaş (A) [ خشخاش ] haşhaş
haşîn (A) [ خشين ] kaba, sert
hâşiye (A) [ 1 [ حاشيه kenar 2şerh kitabı
haşmet (A) [ 1 [ حشمت görkem 2hiddet
haşmetmeab (A) [ حشمت مآب ] görkemli, haşmetli
haşmgîn (F) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı
haşr (A) [ حشر ] kıyamet, haşır
haşv (A) [ 1 [ حشو doldurulmuş, yararsız söz 2kuru ot
haşyet (A) [ خشيت ] korkma
haşyetengiz (A-F) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç
hatâ (A) [ 1 [ خطا yanlış, hata 2kusur
hataâlûd (A-F) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu
hatab (A) [ حطب ] odun
hatâbahş (A-F) [ خطا بخش ] hataları affeden
hatâen (A) [ خطاء ] yanlışlıkla
hatâiyyât (A) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar
hatakâr (A-F) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan
hatâpûş (A-F) [ خطاپوش ] hataları örten
hatar (A) [ خطر ] tehlike
hatarât (A) [ خطرات ] tehlikeler
hatarnâk (A-F) [ خطرناک ] tehlikeli
hatâyâ (A) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar
hâtem (A) [ 1 [ خاتم mühür 2yüzük
hâtıf (A) [ هاتف ] gaipten gelen ses
hâtır (A) [ خاطر ] hatır, gönül
hâtıra (A) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen
hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek
hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak
hâtırat (A) [ 1 [ خاطرات hatıralar 2anı kitabı
hâtırâzâr (A-F) [ خاطر آزار ] gönül inciten, hatır kıran
hâtırâzürde (A-F) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık
hâtırşinâs (A-F) [ خاطرشناس ] hatırbilir
hatîa (A) [ خطيئه ] kabahat
hatîb (A) [ خطيب ] hatip
hâtime (A) [ خاتمه ] son
hâtime vermek son vermek
hatîr (A) [ 1 [ خطير tehlikeli 2yüce
hatm (A) [ 1 [ ختم hatim, hatim indirme 2mühürleme
hatn (A) [ ختن ] sünnet
hatt (A) [ 1 [ خط çizgi 2yol 3yeni terlemiş bıyık
hattâ (A) [ حتی ] üstelik, hatta
hattâb (A) [ حطاب ] oduncu
hattat (A) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan
hatve (A) [ خطوه ] adım
havâ (A) [ هوا ] hava
havadar (F) [ هوادار ] açık mekanlı
havâdis (A) [ 1 [ حوادث yeni haberler 2olaylar
havaî (A) [ هوائی ] havaya ait
havâkin (T>A) [ خواقين ] hakanlar
havale (A) [ حواله ] ısmarlama, havale
havali (A) [ حوالی ] yöre
havârik (A) [ خوارق ] harikalar
havâss (A) [ 1 [ خواص seçkin kişiler 2nitelikler
havâtîn (T>A) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar
havâyic (A) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler
hâven (A) [ هاون ] havan
hâver (F) [ خاور ] doğu
hâveran (F) [ خاوران ] doğu ve batı
hâverşinas (F) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik
havf (A) [ خوف ] korku
havf eylemek korkmak
havfnâk (A-F) [ خوفناک ] korkulu
hâvî (A) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden
havl (A) [ 1 [ حول güç 2çevre
havsala (A) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala
havz (A) [ حوض ] havuz
hayâ (A) [ حيا ] utanma, haya, ar
hayâl (A) [ خيال ] hayal, düş
hayâlât (A) [ خيالات ] hayaller, düşler
hayâlen (A) [ خيالا ] hayali olarak
hayâlet (A) [ خيالت ] hayalet
hayalî (A) [ 1 [ خيالی hayalî, hayal ürünü 2Karagöz oynatan
hayalperest (A-F) [ خيال پرست ] hayalci
hayat (A) [ حيات ] yaşam
hayatbahş (A-F) [ حيات بخش ] hayat veren
hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam
hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam
hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam
hayatî (A) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal
hayâtiyyât (A) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim
haydud (Macarca>A) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen
hâye (F) [ خایه ] yumurta, haya
hayf (A) [ حيف ] yazık, vah vah
hayır (A) [ خير ] iyilik, hayır
hayırhah (A-F) [ خيرخواه ] iyiliksever
hayız bk hayz
hayl (A) [ 1 [ خيل yılkı, at sürüsü 2zümre
hayli (F) [ خيلی ] çok, fazla
hayme (A) [ خيمه ] çadır
haymegâh (A-F) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer
haymenişin (A-F) [ خيمه نشين ] göçebe, çadırda yaşayan
hayr (A) [ خير ] iyilik, hayır
hayran (A) [ 1 [ حيران şaşkın 2hayran, tutkun
hayrendiş (A-F) [ خيراندیش ] iyi düşünceli
hayret (A) [ حيرت ] şaşkınlık
hayretbahş (A-F) [ حيرت بخش ] hayret verici
hayretkâr (A-F) [ حيرت کار ] hayret eden
hayretzede (A-F) [ حيرت زده ] şaşkın
haysiyyet (A) [ حيثيت ] şeref, onur
hayvan (A) [ 1 [ حيوان canlı 2hayvan
hayvanî (A) [ حيوانی ] hayvansal
hayvaniye (A) [ حيوانيه ] hayvana özgü, hayvansal
hayy (A) [ حی ] diri
hayyât (A) [ خياط ] terzi
hayye (A) [ حيه ] yılan
hayyir (A) [ خير ] çok iyilik eden
hayz (A) [ خيض ] regl, aybaşı
hazâin (A) [ خزائن ] hazineler
hazân (F) [ خزان ] güz, sonbahar
hazar (A) [ حضر ] güvenlik
hazer (A) [ حذز ] sakınma
hazerat (A) [ حضرات ] hazretler
hazf (A) [ حذف ] silme, kaldırıp atma
hâzık (A) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil
hazır (A) [ 1 [ حاضر huzurda 2hazır, mevcut
hâzırûn (A) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar
hâzi (A) [ خاضع ] alçakgönüllü
hazîn (A) [ حزین ] hüzün dolu
hâzin (A) [ خازن ] haznedar
hazine (A) [ خزینه ] hazine
hazinedar (A-F) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu
hazîre (A) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs)
hazm (A) [ حضم ] sindirim
hazret (A) [ حضرت ] sayın, hazret
hazz (A) [ حظ ] sevinç, haz

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #26 : 12 Ocak 2010, 15:49:50 »
hebâ (A) [ هبا ] boş
hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak
hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak
hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak
hecâ (A) [ 1 [ هجا hece 2yerme, hiciv
hecâgû (A-F) [ هجاگو ] hicveden, yeren
hecîn (A) [ هجين ] iki hörgüçlü deve
hecr (A) [ هجر ] ayrılık
hedâyâ (A) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler
hedef (A) [ هدف ] amaç, hedef
heder (A) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme
heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak
heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak
hediyye (A) [ هدیه ] armağan, hediye
heft (F) [ هفت ] yedi
heftâd (F) [ هفتاد ] yetmiş
hefte (F) [ هفته ] hafta
heftevreng (F) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız
helâhil (A) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu
helâk (A) [ 1 [ هلاک yok olma 2ölme
helâk etmek 1yok etmek, ortadan kaldırmak 2öldürmek
helâk olmak 1yok olmak, ortadan kalkmak 2ölmek 3çırpınmak
helal (A) [ 1 [ حلال helal 2eş, hanım
helalzâde (A-F) [ 1 [ حلال زاده helal süt emmiş 2evli anne babanın çocuğu
helezon (A) [ 1 [ حلزون sümüklüböcek 2yılankavî
helva (A) [ حلوا ] helva
helvafurûş (A-F) [ حلوا فروش ] helvacı
helvâyî (A) [ حلوایی ] helvacı
hem (F) [ 1 [ هم -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
yarayan ön ek 2hem, üstelik
hemâgûş (F) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa
hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak
hemâheng (F) [ هم آهنگ ] uyumlu
hemâhenk bk hemâheng
heman (F) [ همان ] derhal, hemen
hemânâ (F) [ همانا ] adeta, tıpkı
hemandem (F) [ هماندم ] o anda
hemânend (F) [ همانند ] gibi
hemasr (F-A) [ هم عصر ] çağdaş
hemâvâz (F) [ هم آواز ] bir ağız
hembâz (F) [ همباز ] ortak
hemcevherlik (F-T) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme
hemcins (F-A) [ هم جنس ] aynı cinsten
hemcivâr (F-A) [ هم جوار ] komşu
hemçü (F) [ همچو ] gibi
hemdem (F) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı
hemderd (F) [ هم درد ] dert ortağı
hemdîger (F) [ همدیگر ] birbiri
heme (F) [ همه ] tümü, hepsi
hemegân (F) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes
hemfikir bk hemfikr
hemfikr (F-A) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir
hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak
hemginân (F) [ همگنان ] herkes
hemhudûd (F-A) [ هم حدود ] sınırdaş
hemhudut bk hemhudûd
hemin (F) [ همين ] bu, işte bu
hemîşe (F) [ هميشه ] daima, her zaman
hemkadd (F-A) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda
hemkâr (F) [ همکار ] meslektaş
hemkîş (F) [ همکيش ] dindaş
hemm (A) [ هم ] kaygı
hemnâm (F) [ همنام ] adaş
hempâ (F) [ همپا ] arkadaş, kafadar
hemrâh (F) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı
hemrâz (F) [ همراز ] sırdaş
hemrîş (F) [ همریش ] bacanak
hemsâl (F) [ همسال ] yaşıt
hemsâye (F) [ همسایه ] komşu
hemsefer (F-A) [ همسفر ] yoldaş
hemser (F) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri
hemsinn (F-A) [ هم سن ] yaşıt
hemsohbet (F-A) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı
hemşehrî (F-A) [ 1 [ هم شهری hemşeri 2yurttaş
hemşeri bk hemşehrî
hemşîre (F) [ همشيره ] kızkardeş
hemtâ (F) [ همتا ] eş, benzer, denk
hemvâr (F) [ هموار ] düz
hemvâre (F) [ همواره ] daima
hemyân (F) [ هميان ] heybe
hemzâd (F) [ 1 [ همزاد doğuşla birlikte gelen 2birlikte doğan
hemzebân (F) [ همزبان ] aynı dili konuşan
henâzir (A) [ خنازیر ] domuzlar
hendese (Peh>A) [ هندسه ] geometri
hendesî (A) [ هندسی ] geometrik
hengâm (F) [ هنگام ] vakit, zaman
hengâme (F) [ هنگامه ] kargaşa
henüz (F) [ هنوز ] ancak, daha
her (F) [ هر ] her
her halde 1mutlaka, her durumda
her vakit her zaman, daima
herâyîne (F) [ هر آیينه ] mutlaka
herbâr (F) [ هربار ] her defasında
hercâî (F) [ 1 [ هرجائی şıpsevdi 2kararsız
hercâyî bk hercâî
hercümerc (F) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik
herçend (F) [ هرچند ] ise de, her ne kadar
herçibâdâbâd (F) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun
herdem (F) [ هردم ] her an, daima
herem (A) [ هرم ] ehram
hergele (F) [ 1 [ خرگله sürünün başında giden kılavuz eşek 2eşek sürüsü
3haylaz, yaramaz adam
hergiz (F) [ هرگز ] asla
herze (F) [ هرزه ] saçma
herzegû (F) [ هرزه گو ] saçmalayan
herzegûyî (F) [ هرزه گویی ] saçmalama
hesâb (A) [ حساب ] hesap
hestî (F) [ هستی ] varlık
heşt (F) [ هشت ] sekiz
heştâd (F) [ هشتاد ] seksen
hetk (A) [ هتک ] yırtma
hettâk (A) [ هتاک ] yırtan
hevâ (A) [ هوا ] istek, nefis isteği
hevâdâr (A-F) [ هوادار ] istekli, taraftar
hevâdâr (F) [ هوادار ] havalı, havadar
hevâperest (A-F) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan
heves (A) [ هوس ] istek, heves
hevesât (A) [ هوسات ] istekler, hevesler
hevesdâr (A-F) [ هوسدار ] hevesli
heveskâr (A-F) [ هوسکار ] hevesli, istekli
hevl (A) [ هول ] korku
hevlnâk (A-F) [ هولناک ] korkunç
hey’et (A) [ 1 [ هيئت ekip 2dış görünüş 3kurul 4topluluk 5astronomi
hey’etşinâs (A-F) [ هيئت شناس ] astronom
heyâkil (A) [ هياکل ] heykeller
heyecân (A) [ 1 [ هيجان coşku 2heyecan
heyelân (A) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan
heyet bk hey’et
heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum
heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm
heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] öğretmenler kurulu
heyhât (A) [ هيهات ] yazık
heykel (A) [ 1 [ هيکل heykel 2gövde
heykeltıraş (A-F) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş
heyûlâ (A) [ 1 [ هيولا ana madde 2zihinde tasarlanmış varlık
heyzüm (F) [ هيزم ] odun
hezâr (F) [ 1 [ هزار bin 2bülbül
hezârân (F) [ هزاران ] binlerce
hezârân (F) [ هزاران ] bülbül
hezârdestân (F) [ هزاردستان ] bülbül
hezârpâ (F) [ هزارپا ] kırkayak
hezeyân (A) [ 1 [ هزیان sayıklama 2saçmalama
hezîmet (A) [ هزیمت ] bozgun
hezîmete uğramak bozguna uğramak
hezl (A) [ هزل ] şaka, şakalaşma
hezlgû (A-F) [ هزل گو ] şakacı

hıdiv (F) [ خدیو ] Mısır valisi
hıfz (A) [ 1 [ حفظ koruma 2ezberleme
hıfzetmek 1ezberlemek 2korumak
hıfzıssıhha (A) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma
hılt (A) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
vücudundaki dört ana maddenin herbiri
hınâ (A) [ حنا ] kına
hınzîr (A) [ خنزیر ] domuz
hırâmân (F) [ 1 [ خرامان salınan 2salınarak
hıred (F) [ خرد ] akıl
hıredmend (F) [ خردمند ] akıllı
hırka (A) [ خرقه ] hırka
hırkapûş (A-F) [ 1 [ خرقه پوش hırka giyen 2derviş
hırkapûş olmak 1hırka giymek 2derviş olmak
hırmân (A) [ حرمان ] mahrumluk
hırs (A) [ حرص ] hırs
hırs (F) [ خرس ] ayı
hırz (A) [ 1 [ حرز sığınak 2nazar boncuğu
hısâl (A) [ خصال ] huy, haslet
hısn (A) [ حصن ] kale
hışım (F) [ خشم ] öfke
hışımlanmak öfkelenmek
hışm (F) [ خشم ] öfke, hışım
hışmgîn (F) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı
hışt (F) [ 1 [ خشت kerpiç 2tuğla
hıtat (A) [ خطط ] ülkeler, diyarlar
hıtta (A) [ خطه ] ülke, diyar
hıyâbân (F) [ خيابان ] cadde
hıyânet (A) [ خيانت ] hainlik
hıyânetkâr (A-F) [ خيانتکار ] hain
hıyâr (A) [ خيار ] seçme hakkı
hıyre (F) [ 1 [ خيره kamaşmış 2fersiz
hıyreçeşm (F) [ 1 [ خيره چشم arsız, hayasız 2cesur, gözüpek
hıyreser (F) [ خيره سر ] sersem

hibâb (A) [ 1 [ حباب haplar 2tohumlar
hibâle (A) [ 1 [ حباله bağ 2tuzak
hibe (A) [ هبه ] bağışlama, hibe
hibr (A) [ 1 [ حبر Yahudi bilgini 2mürekkep

 

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #27 : 12 Ocak 2010, 15:50:27 »
hibre (A) [ خبره ] deneyim
hicâ (A) [ هجا ] yerme
hicâb (A) [ 1 [ حجاب perde 2utanma
hicaz (A) [ 1 [ حجاز Arabistan’da Hicaz bölgesi 2hicaz makamı
hiciv (A) [ هجو ] yergi, taşlama
hicr (A) [ هجر ] ayrılık
hicrân (A) [ 1 [ هجران ayrılık 2ayrılık acısı
hicret (A) [ هجرت ] göç
hicv (A) [ هجو ] yergi, taşlama
hicviye bk hicviyye
hicviyye (A) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı
hîç (F) [ هيچ ] hiç
hîçkes (F) [ هيچکس ] hiç kimse
hidâ’ (A) [ خداع ] düzen, komplo
hidayet (A) [ هدایت ] doğru yolu gösterme
hidâyet etmek doğru yolu göstermek
hiddet (A) [ 1 [ حدت öfke 2keskinlik
hiddetlenmek öfkelenmek
hidemat (A) [ خدمات ] hizmetler
hidiv (F) [ خدیو ] Mısır valisi
hidmet (A) [ خدمت ] hizmet
hidmetkâr (A-F) [ خدمتکار ] hizmetçi
hiffet (A) [ 1 [ خفت hafiflik 2hoppalık
hijdeh (F) [ هژده ] onsekiz
hîk (F) [ خيک ] tulum
hikâyât (A) [ حکایات ] hikayeler, öyküler
hikâyet (A) [ حکایت ] öykü, hikaye
hikem (A) [ حکم ] hikmetler
hikmet (A) [ 1 [ حکمت bilgelik 2sebep
hikmetşinâs (A-F) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci
hil’at (A) [ خلعت ] kaftan
hilâf (A) [ خلاف ] aykırı, zıt
hilâfına aykırı olarak
hilafında aykırı olarak
hilâl (A) [ 1 [ خلال aralık 2kürdan
hilâl (A) [ هلال ] yeni ay, ilkay
hîle (A) [ حيله ] düzen, oyun, hile
hîlebaz (A-F) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz
hîlekâr (A-F) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci
hilkat (A) [ 1 [ خلقت yaratılış 2Tanrı
hilm (A) [ حلم ] yumuşaklık
hilye (A) [ 1 [ حليه süs 2güzel yüz 3güzel özellikler
himâr (A) [ حمار ] eşek
himaye (A) [ حمایه ] koruma, esirgeme
himayekârlık (A-F-T) himaye etme
hîme (F) [ هيمه ] odun
himem (A) [ همم ] himmetler, çabalar
himmet (A) [ همت ] çaba
himmet etmek çaba göstermek
hîn (A) [ حين ] zaman, vakit, esna
hinduvâne (F) [ هندوانه ] karpuz
hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman
hirâs (F) [ هراس ] korku
hired (F) [ خرد ] akıl
hiref (A) [ حرف ] meslekler
hirem (A) [ هرم ] piramit
hirfet (A) [ حرفت ] meslek
hirmân (A) [ حرمان ] mahrumluk
his bk hiss
hisâb (A) [ حساب ] hesap
hisân (A) [ حصان ] at, aygır
hisar (A) [ حصار ] kale, hisar
hiss (A) [ حس ] duygu
hisse (A) [ حصه ] pay
hissedar (A-F) [ حصه دار ] pay sahibi
hissedar olmak payını almak
hisset (A) [ خست ] pintilik
hissetmek duymak, algılamak
hisseyâb (A-F) [ حصه یاب ] pay alan
hisseyâb olmak payını almak
hissî (A) [ حسی ] duygulu
hiss-i kablelvukû (F-A) [ حس قبل الوقوع ] önsezi
hissiyât (A) [ حسيات ] duygular
hissiye (A) [ حسيه ] duygu
hissolunmak duyulmak, hissedilmek
hîş (F) [ 1 [ خویش kendi 2akraba
hitâb (A) [ خطاب ] konuşma, hitap etme
hitâb etmek muhatap alıp konuşmak
hitâbe (A) [ خطابه ] konuşma
hitabet (A) [ خطابت ] hatiplik
hitâm (A) [ ختام ] son 2son bulma
hitam bulmak son bulmak, bitmek
hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek
hitâma ermek sona ermek
hitan (A) [ ختان ] sünnet, sünnet etme
hiyel (A) [ حيل ] hileler
hizâ (A) [ حذا ] sıra
hizâb (F) [ خيزاب ] dalga
hizâne (A) [ خزانه ] hazine
hizâya gelmek 1boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek 2sırayı bozmadan
durmak
hizâya girmek sıra olmak

 

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #28 : 12 Ocak 2010, 15:51:00 »
hizb (A) [ 1 [ حزب parti 2grup
hizmet (A) [ خدمت ] hizmet, görev yapma
hizmet etmek görev yapmak
hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه askerlik 2vatan hizmeti, vatan borcu

hoca (F) [ 1 [ خواجه hoca 2sahip 3efendi 4üstad
hod (F) [ خود ] kendi
hodbehod (F) [ خودبخود ] kendi kendine
hodbin (F) [ خودبين ] bencil
hodkâm (F) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen
hodkâmlık (F-T) kendini düşünme
hodrey (F-A) [ خودرای ] başınabuyruk
hodsitâ (F) [ خودستا ] övüngen
hokka (A) [ 1 [ حقه mürekkep kabı 2tükürük kabı
hokkabaz (A-F) [ حقه باز ] düzenbaz
hoşab (F) [ خوشاب ] hoşaf, komposto
hoşaf (F) [ خوشاب ] hoşaf, komposto
hoşâmedgû (F) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen
hoşâvâz (F) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses
hoşbû (F) [ خوشبو ] hoş kokulu
hoşgüvâr (F) [ 1 [ خوش گوار leziz 2hazmy kolay
hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek
hoşnûd (F) [ خشنود ] memnun, razı
hoşnut bk hoşnûd
hoşrû (F) [ خوش رو ] sevimli
hoşsohbet (F-A) [ خوش صحبت ] tatlı sözü, sohbeti tatlı

hû (A) [ هو ] Tanrı
hûb (F) [ 1 [ خوب güzel 2iyi
hubb (A) [ حب ] sevgi
hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan
gelir
hubeb (A) [ حبب ] taneler
hûbî (F) [ خوبی ] güzellik
hûbrûy (F) [ خوبروی ] güzel yüzlü
hûbter (F) [ خوبتر ] daha güzel
hubûb (A) [ 1 [ حبوب taneler 2haplar
hububat (A) [ حبوبات ] tahıl
hubz (A) [ خبز ] ekmek
huccâc (A) [ حجاج ] hacılar
huccet (A) [ حجت ] delil, kanıt
huceste (F) [ خجسته ] kutlu, uğurlu
hûd (F) [ خود ] miğfer
hud’a (A) [ خدعه ] düzen, dalavere
hudâ (F) [ خدا ] Tanrı
hudâdâd (F) [ 1 [ خداداد verdi 2 vergisi
hudânekerde (F) [ خدانکرده ] göstermesin, etmesin
hudârâ (F) [ خودآرا ] aşkına
hudâşinas (F) [ خداشناس ] tanrıtanır
hudâvend (F) [ 1 [ خداوند Tanrı 2padişah 3efendi
hudâvendigâr (F) [ خداوندگار ] padişah
hudâyâ (F) [ خدایا ] Tanrım
huddâm (A) [ خدام ] hizmetçiler
hudperest (F) [ خودپرست ] bencil
hudperestlik (F-T) bencillik, kendini düşünme
hudûd (A) [ حدود ] sınırlar
hudûs (A) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma
huffâş (A) [ خفاش ] yarasa
huffâz (A) [ حفاظ ] hafızlar
hufre (A) [ 1 [ حفره çukur 2oyuk, delik
hufte (F) [ خفته ] uyuyan, uyumuş
hûk (F) [ خوک ] domuz
hukne (A) [ حقنه ] şırınga
hukuk (A) [ 1 [ حقوق hukuk 2haklar
hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk
hukukşinas (A-F) [ حقوق شناس ] hukukçu
hulâsa (A) [ خلاصه ] özet
hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, sözün kısası
hulâsaten (A) [ خلاصة ] özetle, kısaca
huld (A) [ خلد ] cennet
hulefa (A) [ خلفا ] halifeler
hulk (A) [ خلق ] huy
hulkum (A) [ حلقوم ] boğaz
hulûl (A) [ حلول ] gelme, gelip çatma

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #29 : 12 Ocak 2010, 15:51:41 »
hulûl etmek gelmek, gelip çatmak
hulûs (A) [ خلوص ] içtenlik
hulûskâr (A-F) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk
hulyâ (Yun>A) [ خوليا ] hülya, hayal
hum (F) [ خم ] küp
humâr (A) [ خمار ] mahmurluk
humekâ (A) [ حمقا ] ahmaklar
humhâne (F) [ 1 [ خم خانه şarap mahzeni 2meyhane
humk (A) [ حمق ] ahmaklık
hummâ (A) [ 1 [ حما nöbet, ateş nöbeti 2sıtma
humret (A) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık
hums (A) [ خمس ] beşte biri
humûzet (A) [ حموضت ] ekşilik
hûn (F) [ خون ] kan
hûnâlûd (F) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış
hunbehâ (F) [ خون بها ] diyet
hunhâr (F) [ خونخوار ] kan içen
hunnâk (A) [ خناق ] boğmaca
hunrîz (F) [ خونریز ] kan dökücü
hunyâger (F) [ خنياگر ] şarkıcı
hûr (A) [ حور ] huri
hurâfât (A) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar
hurafe (A) [ خرافه ] batıl inanç
hurafeperver (A-F) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan
hurafeperverlik (A-F-T) hurafelere inanış
hurd (F) [ خرد ] küçük, ufak
hurdebin (F) [ 1 [ خرده بين büyüteç 2mikroskop
hurdegîr (F) [ خرده گير ] kusur bulan
hûri (A) [ حوری ] huri, cennet kızı
hurûc (A) [ 1 [ خروج çıkış 2ayaklanma
hurûş (F) [ خروش ] coşku, coşma
husemâ (A) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar
husûf (A) [ خسوف ] ay tutulması
husûl (A) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma
husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek
husûmet (A) [ خصومت ] düşmanlık
husûs (A) [ خصوص ] konu
husûsat (A) [ خصوصات ] hususlar, konular
hususî (A) [ خصوصی ] özel
husûsiyet (A) [ خصوصيت ] özellik
husûsiyetle (A-T) özellikle, hele hele
husûsiyle (A-T) özellikle, hele hele
hûş (F) [ هوش ] akıl
hûşe (F) [ 1 [ خوشه salkım 2başak
huşk (F) [ خشک ] kuru
huşksâlî (F) [ خشک سالی ] kuraklık
huşû (A) [ 1 [ خشوع alçakgönüllülük 2Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma
huşûnet (A) [ خشونت ] haşinlik, sertlik
huşyâr (F) [ هشيار ] akıllı
hutût (A) [ 1 [ خطوط hatlar, yollar 2çizgiler
hûy (F) [ خوی ] huy
huzme (A) [ حزمه ] demet
huzûr(A) [ 1 [ حضور hazır olma, bulunma 2rahatlık
huzzâr (A) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar

hüccet (A) [ حجت ] delil, belge
hücec (A) [ حجج ] deliller, belgeler
hüceyrat (A) [ حجيرات ] hücrecikler
hüceyre (A) [ حجيره ] hücrecik
hücre (A) [ 1 [ حجره odacık 2hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı
hücum (A) [ هجوم ] saldırı, akın
hücürât (A) [ حجرات ] hücreler
hüdhüd (A) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik
hükemâ (A) [ حکما ] bilgeler, hakîmler
hükkâm (A) [ حکام ] hakimler
hükm (A) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar
hükmünde yerinde, gibi