Osmanlıca-Türkçe Sözlük

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #15 : 21 Aralık 2009, 16:24:33 »
edîbe (A) [ 1 [ ادیبه bayan edebiyatçı 2edepli bayan
edille (A) [ 1 [ ادله deliller 2rehberler
edîm (A) [ ادیم ] tabaklanmış deri 2yüzey, yüz
ednâ (A) [ 1 [ ادنی en aşağı 2alçak mı alçak
edvâr (A) [ ادوار ] devirler, çağlar
edviye (A) [ ادویه ] ilaçlar, devalar
edyân (A) [ ادیان ] dinler
edyâr (A) [ ادیار ] manastırlar

ef’âl (A) [ 1 [ افعال fiiller 2hareketler, eylemler
ef’î (A) [ افعی ] engerek yılanı
efâzıl (A) [ 1 [ افاضل seçkin insanlar 2bilginler
efdal (A) [ افضل ] en üstün, en iyi
efgân (F) [ افغان ] feryat etme, figan etme
efkâr (A) [ افکار ] fikirler, düşünceler
efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu
eflâk (A) [ افلاک ] gökler, felekler
efrâd (A) [ افراد ] fertler, bireyler
efrenc (A) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı
efsâne (F) [ 1 [ افسانه masal 2efsane
efsâr (F) [ افسار ] yular
efser (F) [ افسر ] subay
efser (F) [ افسر ] taç
efsun (F) [ افسون ] afsun, büyü
efsunger (F) [ 1 [ افسونگر afsuncu 2büyüleyici
efsûs (F) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun
efsürde (F) [ 1 [ افسرده donuk 2üzgün, moral çöküntüsü içinde 3duygusuz
efşüre (F) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu
efvâc (A) [ افواج ] bölükler
efvâh (A) [ افواه ] ağızlar
efyûn (F) [ افيون ] afyon
efzâr (F) [ افزار ] alet, araç gereç
efzâyiş (F) [ افزایش ] artış
efzûn (F) [ افزون ] fazla
eger (F) [ اگر ] eğer

ehad (A) [ 1 [ احد bir, tek 2Tanrı
ehâdîs (A) [ احادیث ] hadisler
ehadiyyet (A) [ 1 [ احدیت birlik 2Tanrı’nın birliği
ehâlî (A) [ اهالی ] ahali, halk
ehass (A) [ اخص ] başlıca
ehdâf (A) [ اهداف ] hedefler
ehemm (A) [ اهم ] en önemlisi
ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak
ehemmiyyet (A) [ اهميت ] önem
ehibbâ (A) [ احبا ] dostlar
ehil (A) [ 1 [ اهل maharet sahibi 2evcil 3bir yerde ikamet eden 4bir yere
mensup
ehl (A) [ 1 [ اهل maharet sahibi 2evcil 3bir yerde ikamet eden 4bir yere
veya görüşe mensup
ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar
ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan
ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi
ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar
ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar
ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi
ehliyyet (A) [ 1 [ اهليت beceri sahipliği, yeterlilik, yetki 3yeterlilik belgesi
ehrâm (A) [ اهرام ] piramit
ehrimen (F) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan
ehsâs (A) [ احساس ] duygular, hisler
ehven (A) [ 1 [ اهون çok ucuz 2çok kolay
ehzâb (A) [ 1 [ احزاب hizipler 2partiler 3gruplar

eimme (A) [ ائمه ] imamlar, önderler
eizze (A) [ 1 [ اعزه azizler, ermişler 2saygın kişiler

ejder (F) [ 1 [ اژدر büyük yılan 2ejderha
ejderhâ (F) [ 1 [ اژدرها büyük yılan 2ejderha

ekâbir (A) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler
ekâlîm (A) [ 1 [ اقاليم ülkeler 2büyük toprak parçaları
ekall (A) [ اقل ] en az
ekalliyet (A) [ اقليت ] azınlık
ekârib (A) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar
ekâvîl (A) [ اقاویل ] sözler
ekber (A) [ اکبر ] en büyük
ekdâr (A) [ اکدار ] kederler, üzüntüler
ekfân (A) [ اکفان ] kefenler
ekhâl (A) [ اکحال ] sürmeler
ekîd (A) [ اکيد ] kesin
ekîden (A) [ اکيدا ] kesinlikle
ekl (A) [ اکل ] yeme
ekl edilmek yenilmek
ekmel (A) [ اکمل ] mükemmel, tam
eknâf (A) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar
eknûn (F) [ اکنون ] şimdi
ekrem (A) [ اکرم ] çok cömert
ekser (A) [ اکثر ] en çok
ekserî (A) [ 1 [ اکثری çoğu 2çoğu kez
ekseriyyâ (A) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık
ekseriyyet (A) [ اکثریت ] çoğunluk
ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu
ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk
ektâf (A) [ 1 [ اکتاف omuzlar 2kürek kemikleri
ekûl (A) [ اکول ] pisboğaz
ekvân (A) [ 1 [ اکوان dünyalar 2varlıklar
ekyâl (A) [ 1 [ اکيال kileler 2ölçekler
ekzeb (A) [ اکذب ] kuyruklu yalan

el’an (A) [ الآن ] şimdi
elaman (A) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım
elbise (A) [ البسه ] giysiler
elem (A) [ الم ] acı, üzüntü
elemzede (A-F) [ الم زده ] elemli
elf (A) [ الف ] bin
elfâz (A) [ الفاظ ] sözler, lafızlar
elhâc (A) [ الحاج ] hacı
elhâlet hâzihi (A) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki
elhân (A) [ الحان ] şarkılar, melodiler
elhâsıl (A) [ الحاصل ] sonuçta
elifba (A) [ الفبا ] alfabe
elîm (A) [ اليم ] acı, acıklı
elîme (A) [ اليمه ] acı, acıklı
elkıssa (A) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak
elsine (A) [ السنه ] diller, lisanlar
eltâf (A) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar
elvâh (A) [ الواح ] levhalar, tablolar
elvân (A) [ الوان ] renkler
elvedâ (A) [ الوداع ] elveda
elviye (A) [ الویه ] sancaklar

 

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #16 : 21 Aralık 2009, 16:25:15 »
elyâf (A) [ الياف ] lifler
elyevm (A) [ اليوم ] bugün
elzem (A) [ الزم ] çok gerekli

em’â (A) [ امعا ] bağırsaklar
emâkin (A) [ اماکن ] mekanlar
emân (A) [ امان ] aman dileme
emânât-ı mübâreke (A-F) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler
emânet (A) [ 1 [ امانت eminlik 2emanet
emânetdâr (A-F) [ امانت دار ] emanetçi
emâneten (A) [ امانة ] emanet olarak
emârât (A) [ امارات ] işaretler, belirtiler
emâre (A) [ اماره ] işaret, belirti
emaret (A) [ امارت ] beylik, emirlik
emced (A) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli
emel (A) [ امل ] arzu
emhâl (A) [ امهال ] mühletler
emhâr (A) [ امهار ] mehirler
emîn (A) [ 1 [ امين güvenilir 2emniyetli
emir (A) [ امر ] buyruk, emir
emîr (A) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir
emir ısdâr edilmek (A-T) emir çıkartılmak
emirnâme (A-F) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi
emkine (A) [ امکنه ] mekanlar, yerler
emlâk (A) [ املاک ] mülkler
emmâre (A) [ اماره ] emredici
emn (A) [ امن ] güvenlik, emniyet
emniyyet (A) [ 1 [ امنيت güvenlik 2emniyet teşkilatı
emr (A) [ 1 [ امر emir, buyruk 2iş
emrâz (A) [ امراض ] hastalıklar
emred (A) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç
emsâl (A) [ 1 [ امثال hikayeler 2masallar
emsâl (A) [ 1 [ امثال örnekler 2benzerler
emsile (A) [ امثله ] örnekler
emtia (A) [ امتعه ] mallar
emvâc (A) [ امواج ] dalgalar
emvâl (A) [ اموال ] mallar
emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar
emvât (A) [ اموات ] ölüler
emzice (A) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler

enâm (A) [ 1 [ انام canlılar 2insanlar
enbân (F) [ انبان ] heybe
enbâr (F) [ انبار ] ambar
enbîk (A) [ انبيق ] imbik
enbiyâ (A) [ انبيا ] peygamberler
enbûh (F) [ 1 [ انبوه kalabalık 2gür 3yoğun
encâm (F) [ انجام ] son
encîr (F) [ انجير ] incir
encüm (A) [ انجم ] yıldızlar
encümen (F) [ 1 [ انجمن topluluk 2dernek 3heyet 4komisyon
endâm (F) [ اندام ] boy bos
endâze (F) [ 60 [ اندازه cmlik uzunluk ölçüsü
endek (F) [ اندک ] az
ender (A) [ اندر ] çok az bulunan
enderûn (F) [ 1 [ اندرون iç, içerisi 2harem dairesi 3gönül, kalp
enderü’l-vukû (A) [ اندرالوقوع ] az rastlanır
endîşe (F) [ 1 [ اندیشه düşünce 2kaygı
endişeli (F-T) kaygılı
endîşenâk olmak kaygılanmak
endîşnâk (F) [ 1 [ اندیشناک düşünceli 2kaygılı
endûh (F) [ اندوه ] keder
ene (A) [ انا ] ben
enf (A) [ انف ] burun
enfâs (A) [ انفاس ] nefesler, soluklar
enfes (A) [ انفس ] çok nefis
enfüs (A) [ 1 [ انفس nefisler 2ruhlar
engâr (F) [ انگار ] san
engûr (F) [ انگور ] üzüm
engübin (F) [ انگبن ] bal
engüşt (F) [ انگشت ] parmak
engüşter (F) [ انگشتر ] yüzük
engüştnümâ (F) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen
enhâr (A) [ انهار ] nehirler, ırmaklar
enîn (A) [ انين ] inleme, inilti
enîs (A) [ 1 [ انيس dost 2sevgili
enkâz (A) [ انقاض ] yıkıntı
enmûzec (A) [ انموزج ] örnek, numûne
ensâb (A) [ انساب ] nesepler, soylar
ensâc (A) [ انساج ] dokular
ensâl (A) [ انسال ] nesiller, kuşaklar
ensâr (A) [ انصار ] yardımcılar
ensice (A) [ 1 [ انسجه dokular 2kumaşlar
envâ’ (A) [ انواع ] çeşitler, neviler
envâr (A) [ انوار ] ışıklar
enver (A) [ انور ] çok parlak
enzâr (A) [ انظار ] bakışlar, gözler

erâcîf (A) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar
erâmil (A) [ ارامل ] dullar
erâzî (A) [ اراضی ] arazi
erâzil (A) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar
erba’ (A) [ اربع ] dört
erba’a (A) [ اربعه ] dört
erbâb (A) [ 1 [ ارباب sahip 2başkan 3usta
erbain (A) [ اربعين ] kırk hadîs-i ~ kırk hadis
erc (F) [ ارج ] değer
ercmend (F) [ ارجمند ] değerli, saygın
ercümend (F) [ ارجمند ] değerli, saygın
erfa’ (A) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek
erganun (F) [ ارغنون ] org
ergevân (F) [ ارغوان ] erguvan
erguvân (F) [ ارغوان ] erguvan
erguvânî (F) [ ارغوانی ] erguvan rengi
erîke (A) [ اریکه ] taht
eriş (F) [ ارش ] arşın
erkâm (A) [ 1 [ ارقام rakamlar 2yazılar
erkân (A) [ 1 [ ارکان direkler 2temeller, esaslar 3ileri gelenler, üst düzeyde
bulunanlar 4önderler
erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı
ermeğân (F) [ ارمغان ] armağan
erneb (A) [ ارنب ] tavşan
erre (F) [ اره ] testere
ervâh (A) [ ارواح ] ruhlar
erz (F) [ ارز ] değer, kıymet
erzâk (A) [ ارزاق ] yiyecek, erzak
erzân (F) [ 1 [ ارزان ucuz 2yaraşır, layık
erzânî (F) [ 1 [ ارزانی ucuzluk 2liyakat, yeterlilik

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #17 : 21 Aralık 2009, 16:25:49 »
erzel (A) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık
erzen (F) [ ارزن ] darı
erziş (F) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar
erzîz (F) [ ارزیز ] kalay

es’ad (A) [ اسعد ] çok mutlu
es’âr (A) [ اسعار ] fiyatlar
es’ile (A) [ اسئله ] sorular
esâmî (A) [ اسامی ] isimler
esâret (A) [ اسارت ] tutsaklık
esâs (A) [ اساس ] asıl, kök, temel
esâsât (A) [ اساسات ] asıllar, esaslar
esâsen (A) [ اساسا ] aslında
esâtîr (A) [ 1 [ اساطير mitoloji 2uydurma sözler
esâtîz (A) [ 1 [ اساتيذ ustalar 2üstadlar
esb (F) [ اسب ] at
esbâb (A) [ اسباب ] sebepler
esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler
esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler
esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler
esbak (A) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski
esed (A) [ اسد ] arslan
esef (A) [ اسف ] üzülme, hayıflanma
esefâ (A) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
esefnâk (A-F) [ اسفناک ] üzücü
eser (A) [ 1 [ اثر iz 2eser, yapıt 3kitap
esfâr (A) [ اسفار ] seferler, yolculuklar
esfel (A) [ 1 [ اسفل en aşağı 2aşağılıkların en aşalığı
eshâb (A) [ 1 [ اصحاب sahipler 2ashab
eshâm (A) [ 1 [ اسهام hisseler 2senetler
eshâr (A) [ اسحار ] seherler
eshel (A) [ اسهل ] en kolay
eshiyâ (A) [ اسخيا ] cömertler
esîr (A) [ اسير ] tutsak
esîrân (A-F) [ اسيران ] tutsaklar
eslâf (A) [ اسلاف ] selefler, geçmişler
esliha (A) [ اسلحه ] silahlar
esmâ (A) [ اسما ] isimler
esmân (A) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller
esmâr (A) [ اثمار ] meyvalar
esmer (A) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli
esnâ (A) [ اثنا ] sıra, an
esnâf (A) [ 1 [ اصناف sınıflar 2esnaf
esnâm (A) [ اصنام ] putlar
esnân (A) [ اسنان ] dişler
esra’ (A) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı
esrâr (A) [ اسرار ] sırlar, gizler
esrârengîz (A-F) [ اسرارانگيز ] gizemli
esrarkeş (A-F) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı
ester (F) [ استر ] katır
esvâb (A) [ اثواب ] giysiler
esvât (A) [ اصوات ] sesler
esved (A) [ اسود ] siyah
esyâf (A) [ اسياف ] kılıçlar

eş’âr (A) [ اشعار ] şiirler
eşcâr (A) [ اشجار ] ağaçlar
eşhâs (A) [ اشخاص ] kişiler
eşhür (A) [ اسهر ] aylar
eşi’a (A) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar
eşk (F) [ اشک ] gözyaşı
eşkâl (A) [ اشکال ] şekiller
eşkâlûd (F) [ اشک آلود ] gözyaşlı
eşkiyâ (A) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler
eşna’ (A) [ اشنع ] en kötü, en çirkin
eşrâf (A) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete
eşref (A) [ اشرف ] en şerefli
eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan

et’ime (A) [ اطعمه ] yiyecekler
etemm (A) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz
etfâl (A) [ اطفال ] çocuklar
etıbbâ (A) [ اطبا ] doktorlar, tabipler
etrâf (A) [ اطراف ] yöre, çevre
etrâk (A) [ اتراک ] Türkler
etvâr (A) [ اطوار ] tavırlar

evâhir (A) [ اواخر ] sonlar, son günler
evâil (A) [ اوائل ] başlar, ilk günler
evâmir (A) [ اوامر ] emirler, buyruklar
evân (A) [ اوان ] çağ
evânî-i turâbe (A-F) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek
evâsıt (A) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler
evbâş (A) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler
evc (A) [ اوج ] doruk, zirve
evdiye (A) [ اودیه ] vadiler, dereler
evhad (A) [ اوحد ] bir tane, biricik
evhâm (A) [ اوهام ] vehimler, kuruntular
evkâf (A) [ اوقاف ] vakıflar
evkât (A) [ اوقات ] vakitler
evlâ (A) [ اولی ] en iyi, en uygun
evlâd (A) [ 1 [ اولاد çocuklar 2soy
evleviyyet (A) [ اولویت ] öncelik
evliyâ (A) [ 1 [ اوليا velîler 2önderler 3yetkililer
evrâd (A) [ اوراد ] dualar
evrâk (A) [ 1 [ اوراق kağıtlar 2belgeler 3arşiv
evreng (F) [ اورنگ ] taht
evsâf (A) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler
evsat (A) [ اوسط ] orta, ortadaki
evtâd (A) [ اوتاد ] kazıklar
evvel (A) [ 1 [ اول ilk 2başlangıç 3önce
evvelâ (A) [ اولا ] ilkin, ilk önce
evvelâhır (A) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu
evvelbahar (A-F) [ اول بهار ] ilkbahar
evvelemirde (A-T) işin başında, her şeyden önce
evveliyyât (A) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu
evzân (A) [ 1 [ اوزان ölçüler 2vezinler 3ağırlıklar

eyâlât (A) [ 1 [ ایالات eyaletler 2memleketler, topraklar
eytâm (A) [ ایتام ] yetimler, öksüzler
eyvân (F) [ 1 [ ایوان ayvan 2sundurma 3çardak
eyyâm (A) [ ایام ] günler
eyzan (A) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde

ezânî (A) [ اذانی ] ezan ile ilgili
ezdâd (A) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar
ezel (A) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk
ezelbeezel (A-F) [ ازل به ازل ] ezelden beri
ezelî (A) [ ازلی ] ezele ilişkin
ezeliyyet (A) [ ازليت ] ezellik durumu
ezhân (A) [ اذهان ] zihinler
ezhâr (A) [ ازهار ] çiçekler
eziyyet (A) [ اذیت ] üzme
ezkâr (A) [ 1 [ اذکار zikirler 2anmalar
ezkazâ (F-A) [ ازقضا ] tesadüfen
ezkiyâ (A) [ اذکيا ] zekiler
ezmân (A) [ ازمان ] zamanlar
ezmine (A) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar
ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ
ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar
ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar
ezrak (A) [ ازرق ] mavi
ezvâc (A) [ ازواج ] çiftler
ezvâk (A) [ اذواق ] zevkler
ezyâl (A) [ 1 [ اذیال ekler, zeyiller 2kuyruklar

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #18 : 21 Aralık 2009, 16:26:22 »
-F-



fa’âl (A) [ فعال ] hareketli, çalışkan
fa’âliyyet (A) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma
fâcia (A) [ 1 [ فاجعه acıklı olay 2felaket 3dram
fâciât (A) [ 1 [ فاجعات acıklı olaylar, facialar 2felaketler
fâcir (A) [ 1 [ فاجر günah işleyen 2karşı cinse düşkün olan
fağfur (F) [ فغفور ] Çin imparatoru
fağfûrî (F) [ فغفوری ] çini
fahâmet (A) [ 1 [ فخامت yücelik, ululuk 2kıymet
fahhâr (A) [ فخار ] övüngen
fâhir (A) [ 1 [ فاخر değerli 2şerefli, onurlu
fâhiş (A) [ 1 [ فاحش aşırı 2büyük çirkin, kötü
fâhişe (A) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın
fâhişehane (A-F) [ فاحشه خانه ] genelev
fahr (A) [ فخر ] övünç, kıvanç
fahrî (A) [ 1 [ فخری onursal 2ücret almadan, kendi isteğiyle
fahşâ (A) [ فحشا ] fuhuş
fâhte (A) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini
fahûr (A) [ فخور ] övüngen
fâide (A) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda
fâidebahş (A-F) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı
fâik (A) [ فائق ] üstün
fâikiyyet (A) [ فائقيت ] üstünlük
fâil (A) [ 1 [ فاعل yapan 2özne 3etkili
fâiliyyet (A) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite
fâiz (A) [ 1 [ فائض taşan 2faiz, paradan elde edilen kazanç
fâka (A) [ فاقه ] yoksulluk
fakâhet (A) [ فقاهت ] fıkıhçılık
fakat (A) [ فقط ] ancak, yalnız
fakd (A) [ فقد ] yokluk, yoksunluk
fakîd (A) [ فقيد ] eşi az bulunur
fakîh (A) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih
fâkiha (A) [ فاکهه ] meyva
fakîr (A) [ 1 [ فقير yoksul 2bendeniz 3dilenci 4derviş
fakirhâne (A-F) [ فقيرخانه ] bendenizin evi
fakr (A) [ فقر ] yoksulluk
fâl (F) [ فال ] fal
falaka (A) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
düzenek
fâlic (A) [ فلج ] felç
fâlnâme (F) [ فالنامه ] fal kitabı
fâm (F) [ فام ] renk
fânî (A) [ 1 [ فانی ölümlü 2yok olucu 3geçici
fânûs (A) [ فانئس ] fener
fâr (A) [ فار ] fare
farazâ (A) [ فرضا ] diyelim ki
faraziyye (A) [ فرضيه ] varsayım
fârıka (A) [ فارقه ] ayırıcı
fâriğ (A) [ 1 [ فارغ boş 2rahat, huzurlu 3vazgeçen
fâris (A) [ فارس ] atlı
fârisî (F) [ 1 [ فارسی Farsça 2Fars, İranlı
farîza (A) [ 1 [ فریضه farz 2borç
fark (A) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık
fart (A) [ فرط ] aşırı, aşırılık
farz (A) [ 1 [ فرض Tanrı emri 2borç, ödev 3zorunlu
farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek
farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek
farz olunmak 1tasavvur edilmek 2Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak
farzâ (A) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki
farziyye (A) [ فرضيه ] varsayım
fâsık (A) [ فاسق ] kötülük düşünen
fâsıla (A) [ 1 [ فاصله ara 2aralayıcı 3uzaklık
fâsid (A) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk
fasîh (A) [ فصيح ] güzel konuşan
fasîle (A) [ فصيله ] aile
fasl (A) [ 1 [ فصل mevsim 2bölüm 3çözümleme
fassâd (A) [ فصاد ] hacamat yapan
fâş (F) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş
fâtih (A) [ فاتح ] fetheden
fatin (A) [ فطين ] zeki, kavrayışlı
fayda (A) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç
fâzıl (A) [ فاضل ] erdemli
fazîha (A) [ فضيحه ] rezillik, skandal
fazîlet (A) [ فضيلت ] erdem
faziletkâr (A-F) [ فضيلتکار ] erdemli
faziletperest (A-F) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı
fazl (A) [ 1 [ فضل erdem 2üstünlük
fazla (A) [ 1 [ فضله çok 2artık

fecâ’at (A) [ فجاعت ] feci durum
fecere (A) [ 1 [ فجره günahkarlar 2kötü insanlar
fecî’ (A) [ فجيع ] çok kötü, korkunç
fecî’a (A) [ فجيعه ] facia, felaket
fecir (A) [ فجر ] tan ağartısı
fecr (A) [ فجر ] tan ağartısı
fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi
fedâ (A) [ 1 [ فدا yoluna can koyma 2kurban 3uğruna verme
fedâ edilmek 1uğruna harcanmak 2kurban edilmek
fedâ etmek 1uğruna harcamak 2kurban etmek
fedâ’î (A) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan
fedâkâr (A-F) [ فداکار ] özverili
fedâkârâne (A-F) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili
fedâkârî (A-F) [ فداکاری ] özveri
fehâris (A) [ فهارس ] fihristler
fehîm (A) [ فهيم ] anlayışlı
fehm (A) [ فهم ] anlama
fehm eylemek anlamak
fehvâ (A) [ فحوا ] içerik
fekâhet (A) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik
fekk (A) [ 1 [ فک çene 2ayırma
felâh (A) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme
felâket (A) [ فلاکت ] büyük bela, musibet
felâketzede (A-F) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan
felâsife (A) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler
felc (A) [ فلج ] inme, felç
felek (A) [ 1 [ فلک gökyüzü 2talih 3kader
felekiyyât (A) [ فلکيات ] astronomi
felekzede (A-F) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu
fellâh (A) [ فلاح ] çiftçi
felsefî (A) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili
fem (A) [ فم ] ağız
fenâ (A) [ 1 [ فنا yokluk 2kötü
fenâpezîr (A-F) [ فناپذیر ] yok olucu, fani
fend (F) [ فند ] hile
fenn (A) [ 1 [ فن bilim 2tür 3teknik
fennen (A) [ فنا ] teknik açıdan
fennî (A) [ فنی ] teknik
fenniyyât (A) [ فنيات ] teknoloji
fer (F) [ فر ] parlaklık
fer’ (A) [ 1 [ فرع yan 2dal
fer’î (A) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil
ferâgat (A) [ 1 [ فراغت bırakma, terketme 2rahatlık 3zenginlik
ferâğ (A) [ 1 [ فراغ bırakma, terk etme, vazgeçme 2boş durma
ferâğ etmek bırakmak
ferah (A) [ فرح ] sevinç
ferâh (F) [ فراخ ] geniş
ferahbahş (A-F) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı
ferâine (A) [ فراعنه ] firavunlar
ferâiz (A) [ 1 [ فرائض farzlar 2ödevler
ferâmîn (A<F) [ فرامين ] fermanlar
ferâmûş (F) [ فراموش ] unutma
ferâmuş etmek unutmak
ferâset (A) [ فراست ] sezgi
ferbih (F) [ فربه ] semiz
ferc (A) [ 1 [ فرج yarık 2vajina
fercâm (F) [ فرجام ] son, akıbet
ferd (A) [ 1 [ فرد tek 2birey
ferdâ (F) [ فردا ] yarın
ferdî (A) [ فردی ] kişisel
ferdiyyet (A) [ فردیت ] bireylik
ferec (A) [ فرج ] rahatlama
feres (A) [ فرس ] at
ferhân (A) [ فرحان ] sevinçli, neşeli
ferheng (F) [ 1 [ فرهنگ kültür 2sözlük
ferhunde (F) [ فرخنده ] kutlu
ferîd (A) [ فرید ] biricik, tek
ferikân (A-F) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller
ferîk-i evvel (A-F) [ فریق اول ] korgeneral
ferîk-i sânî (A-F) [ فریق ثانی ] tümgeneral
ferişte (F) [ فرشته ] melek
fermân (F) [ فرمان ] buyruk
fermandih (F) [ فرمان ده ] komutan
fermânfermâ (F) [ 1 [ فرمان فرما padişah 2komutan 3buyrukçu, buyruk veren
fermâyiş (F) [ فرمایش ] buyruk
ferrâş (A) [ 1 [ فراش döşemeci 2hizmetkâr
ferruh (F) [ فرخ ] kutlu
fersûde (F) [ 1 [ فرسوده solgun 2yıpranmış 3eprimiş
ferş (A) [ 1 [ فرش döşeme 2yaygı
fertût (F) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar
ferverdîn (F) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı
feryâd (F) [ 1 [ فریاد bağırma, çığlık 2imdat isteme
feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
feryâdres (F) [ فریادرس ] imdada koşan
ferzâne (F) [ فرزانه ] bilge
ferzend (F) [ فرزند ] evlat
fesâd (A) [ 1 [ فساد fesat, bozukluk 2kötülük
fesahat (A) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük
fesâne (F) [ فسانه ] efsane, masal
fesat (A) [ فساد ] bozukluk, kötülük
fesh (A) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma
fetâ (A) [ 1 [ فتی genç 2cömert
fetâvâ (A) [ فتاوی ] fetvalar
feth (A) [ 1 [ فتح fetih, tamamen ele geçirme 2açma 3açılma
fetîle (A) [ فتيله ] fitil
fetret (A) [ 1 [ فترت duraklama 2iki olay arasındaki zaman
fettâh (A) [ 1 [ فتاح fetheden 2açan 3Tanrı
fettan (A) [ 1 [ فتان işveli, oynak, cilveli 2fitne koparan
fetvâ (A) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar
fevâhiş (A) [ فواحش ] fahişeler
fevâid (A) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar
fevâkih (A) [ 1 [ فواکه meyvalar 2yemişler
fevâris (A) [ فوارس ] atlılar
fevc (A) [ 1 [ فوج grup, cemaat, zümre 2bölük, takım
feverân (A) [ 1 [ فوران fışkırma 2kaynama
feverân etmek fışkırmak
fevk (A) [ فوق ] üst, üstü
fevkalâde (A) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde
fevkalbeşer (A) [ فوق البشر ] insan üstü
fevkalferd (A) [ فوق الفرد ] birey üstü
fevkalhad (A) [ فوق الحد ] haddinden fazla
fevkânî (A) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki
fevkattabîa (A) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü
fevren (A) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk
fevrî (A) [ فوری ] âni
fevt (A) [ 1 [ فوت geçip gitme 2ölüm
fevvâre (A) [ فواره ] fıskiye
feyezân (A) [ فيضان ] taşkın
feyiz (A) [ 1 [ فيض bereket, bolluk 2ilim
feylesof (A) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci
feyyâz (A) [ 1 [ فياض verimli, bereketli 2Tanrı
feyz (A) [ 1 [ فيض bereket, bolluk 2ilim
feyzbahş (A-F) [ 1 [ فيض بخش verimli, bereketli 2feyiz veren
fezâ (A) [ 1 [ فضا uzay 2geniş düzlük
fezâil (A) [ فضائل ] erdemler
fezleke (A) [ 1 [ فذلکه soruşturma özeti 2özet

fıdda (A) [ فضه ] gümüş
fıkarât (A) [ 1 [ فقرات fıkralar 2bölümler 3omurlar
fıkdân (A) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk
fıkh (A) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh
fıkra (A) [ 1 [ فقره fıkra 2bölüm 3omur
fırak (A) [ 1 [ فرق fırkalar, partiler 2bölükler 3zümreler
fırka (A) [ 1 [ فرقه parti 2bölük 3zümre
fırsat (A) [ فرصت ] uygun an, fırsat
fısk (A) [ 1 [ فسق kötülük, sefihlik 2dinsizlik 3Tanrı’ya karşı isyan
fıskiyye (A) [ فسقيه ] fıskiye
fıtnat (A) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik
fıtra (A) [ 1 [ فطره fitre 2kuru üzüm
fıtrat (A) [ فطرت ] yaratılış
fıtraten (A) [ فطرتا ] yaratılıştan
fıtrî (A) [ فطری ] yaratılıştan gelen

fî (A) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder
fi’l (A) [ 1 [ فعل hareket, davranış, eylem 2fiil
fi’len (A) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil
fi’liyyât (A) [ فعليات ] eyleme dökülen işler
fîât (A) [ 1 [ فيئات fiyat 2fiyatlar
figân (F) [ فغان ] feryat etme, ah çekme
figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek
fihris (A) [ 1 [ فهرس içindekiler 2indeks, dizin

 

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #19 : 21 Aralık 2009, 16:26:53 »
fikir (A) [ فکر ] fikir, düşünce
fikr (A) [ فکر ] düşünce, fikir
fikren (A) [ فکرا ] düşünce bakımından
fikrî (A) [ فکری ] düşünce ile ilgili
fikriyyât (A) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar
fil (A) [ فيل ] fil
filâhat (A) [ فلاحت ] çiftçilik
filasl (A) [ فی الاصل ] aslında
filhakîka (A) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu
filhâl (A) [ فی الحال ] şimdi, derhal
filiz (A) [ فلز ] maden külçesi
filmesel (A) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi
filvâki (A) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte
fîmâba’d (A) [ فی ما بعد ] bundan böyle
fînefsilemr (A) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte
fir’avn (A) [ فرعون ] firavun
firâk (A) [ 1 [ فراق ayrılık 2ayrılık acısı
firâr (A) [ فرار ] kaçış, kaçma
firâr etmek kaçmak
firârî (A) [ فراری ] kaçak
firâvân (F) [ فراوان ] bol, çok
firâz (F) [ 1 [ فراز üst, yukarı 2yokuş
firdevs (A) [ 1 [ فردوس cennet 2bahçe
fireng (F) [ فرنگ ] Batı, Avrupa
firîfte (F) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış
firîfte olmak aldanmak
firistâde (F) [ فرستاده ] elçi
firişte (F) [ فرشته ] melek
firiştehû (F) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu
firkat (A) [ فرقت ] ayrılık

fîrûz (F) [ 1 [ فيروز talihli, kutlu 2muzaffer
fîrûze (F) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı
fîrûzefâm (F) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi
fîsebîlillah (A) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda
fiten (A) [ فتن ] fitneler
fitne (A) [ 1 [ فتنه bölücülük, kargaşa çıkartma 2sıkıntı
fityân (A) [ فتيان ] gençler

fuâd (A) [ فؤاد ] yürek
fuhş (A) [ فحش ] fuhuş
fuhuş (A) [ فحش ] fuhuş
fukahâ (A) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları
fukarâ (A) [ فقرا ] yoksullar
fûlâd (F) [ فولاد ] çelik
furkân (A) [ 1 [ فرقان Kur’ân 2iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren
fursat (A) [ فرصت ] fırsat, uygun an
fursatcû (A-F) [ فرصت جو ] fırsatçı
fusahâ (A) [ فصحا ] fasih konuşanlar
fusûl (A) [ 1 [ فصول fasıllar, bölümler 2mevsimler
fuzalâ (A) [ 1 [ فضلا erdemliler 2bilginler
fuzûl (A) [ 1 [ فضول fazla, çok 2gereksiz, fuzuli
fuzûlî (A) [ 1 [ فضولی zevzek, boşboğaz 2gereksiz, boşuna, fazladan

füceten (A) [ فجئة ] apansız, ansızın
fücûr (A) [ 1 [ فجور yakın akraba evliliği 2günahkarlık, sefihlik
fülân (A) [ فلان ] falan, filan, falanca
fülfül (A) [ فلفل ] biber, karabiber
füls (A) [ فلس ] mangır
fülûs (A) [ فلوس ] mangırlar
fünûn (A) [ 1 [ فنون teknikler 2bilimler
fürs (F) [ 1 [ فرس Farsça 2Fars ülkesi, İran 3Fars, İranlı
fürû’ (A) [ فروع ] yan dallar, şubeler
fürûğ (A) [ 1 [ فروغ ışık 2parıltı
fürûht (F) [ فروخت ] satış
fürûmâye (F) [ فرومایه ] aşağılık, alçak
fürûzân (F) [ فروزان ] parlak
füshat (A) [ فسحت ] genişlik
füsûn (F) [ فسون ] afsun, büyü
füsûnger (F) [ 1 [ فسونگر afsuncu, büyücü 2büyüleyici
füsürde (F) [ فسرده ] donuk, solgun
fütâde (F) [ 1 [ فتاده düşkün 2düşmüş 3aşık 4tutkun
fütûhât (A) [ فتوحات ] fetihler
fütûr (A) [ 1 [ فتور gevşeklik 2bıkkınlık
fütüvvet (A) [ 1 [ فتوت gençlik 2yiğitlik 3eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
esnaf teşkilatı
füyûz (A) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler
füzûn (F) [ فزون ] fazla