Hazret-i İsmail(a.s.) ve kurban
İbrahim aleyhisselam, oğlu Hazret-i İsmail’in endamındaki cemal ve kemalini görünce, babalık sevgisi ile oğluna karşı muhabbet uyanır Bu huzur ve rahatlık içinde uyur Rüyada, oğlu Hazret-i İsmail’i kurban ederken görür Hanımı Hazret-i Hacer’in yanına gider
- Ey Hacer, gözümün nuru oğlum İsmail’e en iyi elbisesini giydir, saçını tara, onu bir dostun ziyaretine götüreceğim, bir bıçak ve ip de getir
- Bıçak ve iple bu nasıl misafirliğe gidiş?
- Belki Allahü teâlâ bize bir koyun verir
İblis, bunu duyunca, bana iş düştü diyerek Hazret-i Hacer’in yanına gelir
- Ey Hacer, İbrahim, İsmail’i nereye götürdü?
- Ziyarete
- Hayır, kurban etmeye
- Nasıl olur? Bir baba, oğlunu kurban eder mi?
- Ama (Rabbim emretti) diyor
- Eğer Allahü teâlâ emretmişse, Ona bin can feda olsun
İblis, bu sefer Hazret-i İbrahim’e gidip der ki:
- Oğlunu nereye götürüyorsun?
- Ziyarete
- Hayır kurban edeceksin, o rüya şeytanidir
- Hayır, gördüğüm rüya Rahmani idi
- Oğlunu kesmene gönlün razı mı?
- Ey melun, şunu yakînen bil ki, dünyadaki herkes benim evladım olsa ve Rabbim hepsini kurban etmemi emretse, hepsini kurban ederim
Şeytan, Hazret-i İbrahim’den ümidini kesip, Hazret-i İsmail’in yanına gelir:
- Ey İsmail, nereye böyle?
- Ziyarete
- Hayır baban, seni kesecek
- Beni niçin kesecek?
- (Rabbim emretti) diyor
- Eğer Allahü teâlâ emretmişse, bin canım dosta feda olsun
İblisin vesvesesi bitmeyince Hazret-i İsmail, babasına der ki:
- Bu beni rahatsız ediyor
- Ona taş at, uzaklaşsın
Taş atıp Mina’ya geldiklerinde, Hazret-i İbrahim oğluna der ki:
- Canım yavrum, başımızda bela var Bilemiyorum niçin had cezasına müstehak oldun?
- Babacığım, bu sözden kan kokusu geliyor
- Oğlum, rüyada, seni boğazladığımı görüyorum Ne dersin? (Saffat 102)
- İnsan, sitem kamçısını yemedikçe kımıldamaz Babacığım, sana ne emrediliyorsa yap, inşaAllah beni sabredicilerden bulacaksın Başımı vermek benim için bir an sürer Ama kendi elinle oğlunu kurban etmek, gönlüne zor ve ağır gelebilir Üç arzum var:
Birincisi: Ellerimi ve ayaklarımı sıkı bağla!
- Yavrucuğum, dosta giderken ağlayıp, feryat edilmez
- Belki hançerem [gırtlağım] hançerine dayanamaz, elimi, ayağımı oynatır da seni üzerim
İkincisi: Beni yüzü koyun yatır, yüzümü görme, ben de yüzünü görmeyeyim ki, belki coşarım da, senin babalık sevgin harekete gelir, ikimiz de, emri yerine getirmekte kusur ederiz
Üçüncüsü: Annem beni göremeyince dayanamaz, onu teselli et ve iyilikte bulun
Melekler de ağlamıştı
Hazret-i İsmail ağlarken melekler de ağlar Babası, bıçağı boğazı üzerine koyunca, oğlu güler
- Yavrucuğum, bu halde iken niçin gülüyorsun?
- Gördüm ki bıçakta Besmele yazılı, dostun ismi yazılı olan bıçak, nasıl keser?
Hazret-i İbrahim, olanca kuvveti ile bıçağı çakar, bıçağın ağzı döner ve kesmez Kızıp, bıçağı yere çalar Bıçak Allahü teâlânın emriyle dile gelip der ki:
- Bana niçin kızıyorsun? Sana kes diye emreden, bana da kesme diye emrediyorO zaman şu lütuf nidası erişti:
(Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin Güzel amel işleyeni işte böyle mükafatlandırırız Bu açık bir imtihandıOğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik)
Hazret-i İbrahim, gökten inen koçu yakalayınca, oğlunun bağlarının çözüldüğünü görür
- Yavrucuğum, bağlarını kim çözdü?
- Beni ölümden kurtaran dost, bağlarımı çözdü
- Ey oğlum, şimdi dua et, ne istersen Allahü teâlâ kabul eder
Hazret-i İsmail şöyle dua etti:
'Ya Rabbi, Kıyamette, mümin olan herkesi mağfiret eyle!'
''Bütün müminleri mağfiret ettim ve bağışladım'' müjdesi geldi (R Nasıhin)Hazret-i İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile,
Hazret-i İsmaili kurban etmesi emredildiğinde evladı ile,
ovaları kaplayan bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan edildi
Ve Hz İbrahim, Rabbindan gayri herşeyi O’na kurban edebilmesi sayesinde Allah’a yaklaştı O’nun dostluğunu kazandı ve böylece, ‘halilullah’ olarak nam saldı bütün zamanlara
HZ İBRAHİM Üç imtihanı da kazandı Kur'an-ı kerimde, ''Sözünün eri İbrahim'' diye övüldü (Necm 37)
Böyle sözünde durmak büyük fazilettir Kur'an-ı kerimde, sözünde duranlar övülmektedir:
''Müminler içinde Allah’a verdiği sözde duran nice erler var'' [Ahzab 23]
''Elbette İbrahim, sadık bir Peygamberdi''[Meryem 41]
''İsmail, sözünde sadık resul bir Peygamberdi'' [Meryem 54]
Hadis-i şerifte ise buyuruldu ki:
''Doğruluk iyiliğe, iyilik Cennete götürür İnsan doğruluk ile Allah indinde, sıddıklardan yazılır''[Müslim]
Nitekim, bizler de, günde en az otuz-kırk defa selâm ve dua gönderiyoruz İbrahim’e ve ailesine Yani, onu kendimize önder ve örnek aldığımızı dile getiriyoruz Peki, bu, dillerimizden hallerimize de yansıyor mu?
Meselâ, sevdiklerimizden Rabbimiz adına vazgeçebiliyor muyuz? Onları O’nun adına sevebiliyor muyuz? Onları asıl Sevgili’nin gönderdiği hediyeler olarak görüp, O’nun sevgisine yaklaşmaknın aracı kılabiliyor muyuz? Hz İbrahim gibi, tevhîd kılıcını onların fani ve geçici yüzlerine çalabiliyor muyuz? Yoksa onları kendi nefsimiz adına sevip, âyet ve işaret olmaktan çıkarıp, bizatihî isim ve amaç kılarak putlaştırıyor muyuz?
Kurban bayramlarında kurbanımızı ne derece Hz İbrahim'e iktida ederek, sevdiğimiz herşeyi Rabbimizin bize gönderdiği birer hediye ve bir nimet bilerek, O’na yakınlaşmak için birer araç ve binek yapma niyetimizin ifadesi olarak kesiyoruz?
Evlâdımızı, anne-babamızı, kavmimizi, yaşadığımız beldeyi kendi adımıza sevip onları Rabbimize perde mi yapıyoruz; yoksa onları yaratan Rabbimizin adıyla sevip, Rabbimizin muhabbetine birer binek, birer burak mı yapıyoruz?
Kısacası;
âhiretin dünyaya, Hz İbrahim'in kudsî milliyetinin dünyevî ve kavmî milliyetçiliklere,
ibadetlerin âdetlere, isimlerin harflere, amaçların araçlara kurban edildiği böylesi bir ortamda,
İbrahim’in kurbanı, bize unuttuğumuz pek çok hakikati hatırlatıyor...