Mekke'de ve Cinn Sûresinden sonra nazil olmuştur. Sadece iki âyet-i kerimesinin Medenî olduğu söylenmiştir. Bunlar 12 ve 47. âyetleridir.
Bunlardan: "Şüphesiz ki ölüleri Biz diriltiriz Biz ve onların işlediklerini ve izlerini Biz yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır." (âyet: 12) âyet-i kerimesinin, Mescid-i Nebevî'ye uzak olan evlerini Mescid yakınlarında bir yere taşımak isteyen Selime oğulları hakkında olmak üzere Medine-i Münevvere'de nazil olduğu söylenmiştir.[1] "Onlara: Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden infak edin, denildiğinde o küfredenler iman etmiş olanlara dediler ki: Dilediği takdirde Allah'ın yedireceği kimseye biz mi yedirelim. Doğrusu siz ancak apaçık bir sapıklık içerisindesiniz." (âyet: 47) âyet-i kerimesi ise münafıklar hakkındadır[2] ve inşaAllah yerlerinde gelecektir[3]
Âyetlerinin adedi, seksen üçtür. [4]
1- Yasin.
2. Kur'ân-ı Hakîm'e andolsun ki;
3. Sen, elbette gönderilmiş peygamberlerdensin,
4. Sırât-ı müstakim üzere.
5. Bu, Azîz, Rahîm'in indirmesidir.
6. Babaları uyarılmadığından gaflet içinde kalmış bir kavmi uyarman için.
7. Andolsun ki onların çoğunun üzerine söz hak olmuştur. Onlar artık iman etmezler.
8. Doğrusu Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir bukağıları geçirdik. Bunun için artık başları yukarı kalkıktır.
9. Önlerinden bir sed ve arkalarından da bir sed çekmişizdir. Gözlerini perdelemişizdir de bu yüzden artık göremezler.
10. Onları ister inzâr et, ister imâr etme, onlar için müsavidir; iman etmezler.
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Ebu Nuaym'ın Delâil’de İbn Abbâs'tan rivayetle tahric ettiği bir haberde o şöyle anlatıyor:
Allah'ın Rasûlü Ka'benin yanında namaz kılarken secdede kıraati cehren yapar ve Kureyş müşriklerinden bir kısmı da bundan rahatsız olurdu. Bir gün o bu şekilde namaz kılarken onu yakalayıp eziyet etmek istediler. Ama bir de baktılar ki elleri boyunlarına adeta yapışmış gibi hareket ettiremiyorlar, gözleri adeta kör olmuş hiçbir şey göremiyorlar. Bu haldelerken Hz. Peygamber (sa)'e geldiler ve
"Ey Muhammed! Allah aşkına, akrabalık hakkına bizim için dua et de bu hal bizden kalksın." dediler. Hz. Peygamber de onlar için dua etti de bu hal onlardan gitti ve "Onları ister inzâr et, ister inzâr etme, onlar için müsavidir..." e kadar olmak üzere "Yâsîn, Kur'ân-ı Hakîm'e andolsunki..." âyetleri nazil oldu.[5]
İbnu Abbas (r.a.): “Bu gruptan hiç biri inanmadı.” dedi. [6]
2- "Doğrusu Biz onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir bukağıları geçirdik." âyet-i kerimesinin de özellikle Ebu Cehl hakkında nazil olduğu da rivayet edilmiştir. Bu rivayete göre o:
"Muhammed'i Ka'be'de namaz kılarken görecek olursam taşla kafasını kıracağım." demiş ve bu söylediğini yapmaya kalkışınca da taş eline, eli de boynuna yapışıp kalıvermiş ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[7]
3- İbnu Cerîr’in İkrime'den rivayetinde o şöyle demiştir:
Ebu Cehl:
"Eğer Muhammed'i görürsem ona şöyle şöyle yapacağım; vAllahi onu ya öldüreceğim, ya da başını taşla yaracağım." demiş ve işte bunun üzerine "Önlerinden bir sed ve arkalarından da bir sed çekmişizdir. Gözlerini perdelemişizdir de bu yüzden artık göremezler." âyet-i kerimesi nazil olmuştu. Hz. Peygamber yolda giderken Ebu Cehl'e:
"İşte Muhammed geliyor." derler, o da:
"Hani nerede?" diye sorar, onu göremezdi.[8]
4- Bu hadise Kurtubî'nin tefsirinde İbn Abbâs'tan rivayetle biraz daha farklı ve geniş olarak şöyle anlatılır:
Ebu Cehl ibn Hişâm ve Mahzûm kabilesinden olan iki arkadaşı hakkında nazil olmuştur: Ebu Cehl,
"Eğer Muhammed'in Ka'be'de namaz kıldığını görecek olursam mutlaka taşla başını kıracağım." diye yemin etmişti. Bir gün Hz. Peygamber (sa)'i namaz kılarken görünce hemen bir taşa yöneldi, aldı ve kaldırıp Hz. Peygamber (sa)'e vurmaya hazırlandı ki o anda elleri boynuna döndü ve taş eline yapışakaldı ve yeminini yerine getiremeden arkadaşlarına dönüp geldi, olanları onlara haber verdi. Bu sefer ikincileri ki el-Velîd ibnu'l-Muğîra’dır, o da:
"Onun başını ben kıracağım." deyip Ka'be'de namaz kılmakta olan Hz. Peygamber (sa)'in yanına geldi. O da bir taş alıp Hz. Peygamber (sa)'e vurmaya hazırlanırken Allah Tealâ gözlerini kör etti de onu göremedi ve arkadaşlarına doğru geri geri geldi. Onları da göremeyip seslerini işiterek yanlarına gelebildi.
"VAllahi onu göremedim, sadece sesini işitiyordum." dedi. Bu sefer üçüncüleri:
"Onun kafasını ben kırayım da görün." diyerek kalktı, bir taş aldı ve Hz. Peygamber (sa)'e doğru gitti. Yaklaşınca birden gerisin geri dönüp kaçmaya başladı da ensesi üstü bayılıp düştü. Ayılınca ona:
"Sana ne oldu?" diye sordular.
"Ona yaklaştığımda onunla aramda kuyruğunu sallayan büyük bir erkek deve belirdi. Öyle büyük ve korkunçtu ki öylesini hiç görmemiştim. Lât ve Uzzâ'ya yemin edersim ki yaklaşmış olsaydım mutlaka beni yiyecekti." dedi ve işte bu hadise üzerine "Doğrusu Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir bukağılan geçirdik. Bunun için artık başları yukarı.kalkıktır." âyet-i kerimesi nazil oldu.[9]
12. "Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; herşeyi, apaçık bîr kitabda saymışızdır."
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili diğer rivayetler:
1- Tirmizî'nin Muhammed ibnu'l-Vezîr kanalıyla Ebu Saîd el-Hudrî'den rivayetine göre Selime oğullan Medine'nin bir köşesinde (Mescid-i Nebevî'ye biraz uzak) bir yerdeydiler. Mescid yakınlarında bir yere evlerini nakletmek istediler de "Şüphesiz ki ölüleri Biz diriltiriz Biz. İşlediklerini ve geride bıraktıklarını (izlerini) Biz yazarız...." âyet-i kerimesi nazil oldu ve Rasûlullah (sa) onlara:
"Mescide gelirkenki adımlarınızın izleri sayılmaktadır." buyurdular. Onlar da bunun üzerine evlerini Mescid-i Nebevî'nin yakınlarına taşımaktan vazgeçtiler.[10]
2- Taberanî de İbni Abbas'dan benzerini rivayet etmektedir.[11]
3- Abdurrezzak, Ebu Said el-Hudrî'den rivayet ediyor: Selimeoğulları Rasulullah (s.a.)'e evlerinin mescide uzaklığından şikayet ettiler. Bunu üzerine Cenab-ı Hak "Biz onların dünyada yaptıklarını ve arkada bıraktıkları eserlerini kaydederiz." ayetini indirdi. Peygamberimiz (s.a.) de: "Yerlerinizden ayrılmayın. Adımlarınız yazılmaktadır." buyurdu. [12]
4- Ebû Said el-Hudrî şöyle dedi: "Benû Seleme, Medine yakınlarında idi. Burada oturan müslümanlar, Mescid-i Nebı'nin yakınına evlerini nakletmek istediler. Bunun üzerine bu âyet indi. Peygamber (s.a.v.) onlara buyurdu ki: "Siz neden evlerinizi naklediyorsunuz? Sizin gidiş gelişiniz lehinize yazılıyor. "[13]
5- Şerif İsmail b. Hasan b. Muhammed b. Hasan et-Taberî, dedesinden, o Abdullah b. Muhammed b. eş-Şarkî'den, o Abdurrahman b. Bişr'den, o Abdurrezzak'tan, o es-Sevrî'den, o Sa'd b. Tarif’ten, o Ebî Nadra'dan o da Ebû Said'den bize şunu rivayet etti: .
"Benû Seleme evlerinin Mescid'e uzak oluşundan dolayı Rasulullah (s.a.v.)'a şikâyette bulundular. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi. Nebî (s.a.v.) buyurdu ki:
"Evlerinizde kalın. Çünkü gidiş gelişiniz lehinize yazılıyor."[14]
6- Tirmizî'nin tahric ettiği hadiste olayın, âyet-i kerimenin nüzul sebebi imiş gibi gösterilmesini İbn Kesîr garip görmektedir.[15]
7- Sûre bütünüyle Mekke'de nazil olmuş ve istisnası da zikredilmemiş olduğuna göre Selime oğulları evlerini, Mescid-i Nebevî yakınlarına taşımak istediklerinde herhalde Hz. Peygamber (sa)forum.vatan.tc daha önce Mekke-i Mükerreme'de kendisine inen bu âyet-i kerimenin hükmünü onlara hatırlatmış olmalıdır. Zaten Müslim'deki rivayette de nüzul kaydı bulunmamaktadır. En doğrusunu Allah bilir.[16]
47. Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden infak edin." denildiğinde o küfreden kâfirler iman etmiş olanlara dediler ki: "Dilediği takdirde Allah'ın doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz. "
Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk, yoksul müslümanlara yemek yedirir, onları doyururdu. Bir gün yolda ona rastlıyan Ebu Cehl:
"Ey Ebu Bekr, Allah'ın bu yoksulları doyurabileceğini mi sanıyorsun?" diye sordu. Ebu Bekr:
"Evet." dedi. Ebu Cehl:
"O halde neden onları yedirip doyurmuyor?" diye sordu. Hz. Ebu Bekr:
"Allah bir kavmi fakirlikle, diğer bir kavmi de zenginlikle imtihan etmiş; fakirlere sabretmeyi, zenginlere de yedirmeyi emretmiştir" dedi. Ebu Cehl:
"VAllahi ey Ebu Bekr, sen olsa olsa sapıklık içindesin. Sen sanıyor musun ki Allah bunlara yedirmeye gücü yeterken yedirmemiş de sen onlara yediriyorsun?" dedi ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime ile "Bundan sonra her kim de verir ve sakınırsa, bir de o en güzeli tasdik ederse Biz de onu, en kolaya hazırlarız." (Leyl, 92/5-7) âyet-i kerimeleri nazil oldu.[17]
77. Însan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki şimdi o, açıktan açığa apaçık ve katı bir hasım kesiliyor?
78. O, kendi yaratılışını unutarak bize bir misal getirdi. "Bu çürümüş kemikleri kim diriltecekmiş? " dedi.
79. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı Alîm'dir.
80. O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın ondan ateşi tutuşturuyorsunuz.
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Müfessirler demişlerdir ki: "Ubeyy b. Halef, Rasulullah (s.a.v.)'a çürümüş bir kemikle geldi ve dedi ki:
"Ey Muhammed şu çürüdükten sonra, onu Allah'ın dirilteceğini mi sanıyorsun?" O da şöyle buyurdu:
"Evet, Allah seni diriltir ve Cehennem'e sokar." Bunun üzerine Allah Teala şu âyetleri indirdi:
"İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da: "Çürümüş kemikleri kim yaratacak" diyerek, Bize misal vermeye kalkar?"[18]
2- Said b. Muhammed b. Cafer, Ebû Ali b. Ebî Bekr el-Fakih'ten, o Ahmed b. Hüseyn b. Cüneyd'den, o Ziyad b. Eyyub'dan, o Hüşeym'den, o Hüseyn'den, o da Ebû Malik'ten bize şu haberi rivayet ederek dedi ki:
"Ubeyy b. Halef el-Cumahiyyî, elinde çürümüş bir kemikle Rasulullah (s.a.v.)'a geldi ve onu iki elinin arasında ufatıp dedi ki:
"Ey Muhammed, şu çürüdükten sonra Allah onu diriltir mi?" O da buyurdu ki:
"Evet Allah onu diriltir ve seni öldürür, sonra diriltir. Sonra Cehennem ateşine sokar." Bu âyet bundan dolayı inmiştir."[19]
3- İbnu Abbas'tan (r.a.) Hâkim anlattı ve sahihdir dedi.
“As İbni Vâil. bir kemikle Rasûlullah'a geldi, onu parçaladı ve:
“Ya Muhammed, bu kül olduktan sonra tekrar dirilir mi?” dedi. Aleyhisselâm:
“Evet Allahü Teâlâ bunu diriltir. Sonra seni öldürür, sonra diriltir, sonra cehennem ateşine koyar.” buyurdu. Yasin: 36/77-83 âyetleri indirildi, dedi. [20]
4- İbnu Ebî Hatim, Mücâhid, İkrime, Urve (r.a.) İbni Zübeyr, Katade ve Süddî tarikından bunun benzerini anlattı. Ancak adı geçen müfessirler, mezkûr kişinin Übeyy b. Halef olduğunu söylemişlerdir. [21]
5- Ebû Hayyân'ın da belirttiği gibi bu rivayet daha sahihtir. Zira İbni Vehb de İmam Mâlik’ten böyle rivayet etmiştir.
Söz konusu kişi ve olay hangisi olursa olsun usul-i fıkıh uleması, sebebin hususi olmasına değil, lafzın umumi olmasına itibar edileceğini söylemişlerdir. Nitekim Yüce Allah'ın "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ... kadının sözünü işitti..." (Mücâdele, 58/1) kavl-i ilâhisinde de durum aynıdır. Bu ayet bir tek kadın hakkında nazil olmuştur, ancak bildirdiği hüküm herkes için geçerlidir. Aynı şekilde Allah'ı veya haşrı inkâr eden bütün insanların durumu da yukarıdaki ayetin hükmüne girer. Zira sadedinde bulunduğumuz ayet-i kerime bunlara reddir; dolayısıyla bu ayetin hükmü de umumi olur.[22]
6- Saîd ibn Cübeyr'den gelen bir rivayette bu sözü söyleyenin el-As ibn Vâil es-Sehmî olduğu zikredilirken İbn Abbâs'tan daha garip bir rivayet gelmiştir. Buna göre elinde çürümüş bir kemikle Hz. Peygamber (sa)'e gelen ve:
"Ey Muhammed, çürümüşken bunu Allah nasıl diriltecek?" diye soran Abdullah ibn Übeyy'dir. Hz. Peygamber (sa) ona:
"Allah bunu elbette diriltecek, seni de öldürecek, sonra da cehenneme koyacak." buyurmuş ve Allah Tealâ da: "De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek..." âyet-i kerimesini indirmiş.[23]
7- Bu, âyet-i kerimelerin Medine-i Münevvere'de nazil olduğu anlamına gelmekteyse de âyetin nüzul sebebinde meşhur olan habere göre âyet-i kerimeler Übeyy ibn Halef hakkında ve Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuş olup belki de Hz. Peygamber aynı soruyu soran Abdullah ibn Übeyy'e daha önceden nazil olan bu âyet-i kerimeleri okumuş olmalıdır. Zaten âyet-i kerimenin hükmü, nüzul sebebi ne olursa olsun yeniden diriltilmeyi inkâr eden herkes hakkında geneldir.[24]
______________________
[1] Kumıbî, age. XV,3. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/747.
[2] Alûsî, age. XXII,209. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/747.
[3] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/747.
[4] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/558.
[5] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl. II,88. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/747. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/558. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/580
[6] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/558.
[7] Râzî, age. XXVI,44. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/748.
[8] Taberî, age. XXII,99. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/748. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/558-559. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/580.
[9] bak: el-Câmiu li-Ahkâmi'il-Kur'ân, XV,7. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/748-749.
[10] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Yâsîn, 36/1, hadis no: 3226. Benzer bir rivayet için bak: Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 111,332-333. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/749. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/580.
[11] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/580.
[12] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/581.
[13] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 302.
[14] İsnadı çok zayıftır. Hakim; Müstedrek: 2/428. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 302. Bu hadis için Tirmizî hasen, Hâkim sahih dedi. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/559. Müslim, Mesâcid, 280,281. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/749.
[15] İbn Kesîr, age. VI,553. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/749.
[16] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/749.
[17] Kurtubî, age. XV,26. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/750.
[18] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 302. Bkz. Kurtubî, İ5/58; el-Bahr, 7/348; Muhammed Ali Es Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 5/223.
[19] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 5/269. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 302. ibn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,361-362. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/751.
[20] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/560. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 12/54.
[21] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/560. İbn Kesîr, age. VI,579. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/751. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 12/54.
[22] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 12/54-55.
[23] Taben, age. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/751.
[24] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/751.