İşte bir gazete şu başlığı atmış:
"DOSTU İLE BİR OLAN KADIN KOCASINI BOĞDU."
Bir başka başlık:
"İKİ ÇOCUĞUNU SATAN BABA PARASINI KUMARA VERDİ. VE KUMARDA
KAYBEDİNCE KARISINI SATIŞA ÇIKARDI."
"BEN Allah'I SEVİYORUM DİYEN KARISINI BOŞADI."
Yine iğrenç bir haber:
"ONBEŞ YAŞINDAKİ KIZLARI SATAN KADIN, KIZLARDAN DAHA ÇOK
KAZANIYORUM, DEDİ."
Yine iğrenç bir haber:
"ÜVEY KIZINI YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜME MAHKUM ETTİ."
Gazete haberleri bitmez:
"ONÜÇ VE ONBEŞ YAŞINDAKİ KIZLARINI KENDİSİ, 17 YAŞINDAKİ
OĞLUNA DA KENDİNİ İĞFAL
392
ETTİREN ADAMI POLİS YAKALADI."
Gazete haberlerini bir kenara bırakarak, biraz da bugünkü dünyamızın üzerinde dönen
başka dolaplardan bahsedelim.
Tanıdığımız işçiler var. Bir zalim patron üç çocuklu işçisine, onaltı bin lira veriyor. Onun da yedi bin lirasını ayın ondördünde veriyor. Bu işçinin çocuğu hastalanıyor, evine kömür alacak para yok. Gidiyor patronuna: "Efendim çocuğum çok hasta, kömür alacağım biraz para verir misiniz?" diyor. Mercedesine binerken, purosunu çeke çeke: "burada banka mı var?..." diyor ve gaza basıyor adam. İşçi boynu bükük, sinirinden ağlayarak evine gidiyor. İşten çıksa ne yapacak?.. Çıkmasa bu para ile nasıl geçinecek? Ertesi gün patron bu işçiyi çağırıyor. "Oğlum... Al şu üçyüz elli bin lirayı kızımın bugün yaş günü. Şu köşede zümrüt kuyumcusuna bir kolye ısmarladım. Al onu, bizim eve götür" diyor.Öbür tarafta işçinin çocuğu hasta... İşçi bu zalim patronun yüzüne bakıyor. Düşünüyor. Bu adamı öldürsem ben zarara gireceğim. Şikayet etsem, kime edeyim? "İt iti ısırır mı" ata sözü ne kadar güzeldir. Neticede işçi krizler içinde feryat ediyor. "Ey Allah'ım görüyorsun... Benim çocuklarımın hakkını yiyen bu zalimi affetme yarabbi. Bu dünyada hakkımı alamam. Bu adamdan ahirette hakkımı mutlaka istiyorum" diyor. "Benim sırtımdan kazanıyor, hakkımı vermiyor" diyor garip işçi... Sömürülen işçi. Şimdi size soruyorum, bu patron cennete mi gitsin? Bu arada bir başka patron düşünelim. (Gerçi böyle Müslüman patronu günümüzde görmek pek mümkün değil gibidir. Ama inşaAllah artacak. Gerçi İslâm'da patron yoktur. İşveren kardeş, iş yapan kardeş vardır.) Bir işve393 ren işçisine soruyor. Kaç lira kira verdiğini, kaç çocuğu olduğunu. Ve diğer patronlar işçilerine 16 bin lira verirken, bu Müslüman 45-50 bin lira veriyor. "Buyur kardeşim, ben senin sayende para kazanıyorum. Al kardeşim, hakkını da helal et. Ayrıca bir derdin olursa bana söyle" diyor... İşçisine köle gözü ile bakmıyor, ona minnet gözü ile bakıyor. "O olmazsa ben kazanamam" diyor. "Fazla kazanırsam sana da fazla vereceğim" demeyi de ihmal etmiyor. Yukardaki patron da, aşağıdaki iş sahibi de diyelim öldüler. İkisini de Allah aynı yere koysa razı gelen olur mu? Buna adalet denir mi? Yukarıdaki patron o işçilerin hakkını vermeyecek mi?... Elbetteki herkes hak etiği yere gidecektir. Sonra o gazete haberlerinde okuduğumuz vahşi haberler... Onları yapanlaryanmayacak mı? Öyle şey olur mu kardeşim? Efendim toprak olsun diyenler var. Toprak olunca acı duyar mı? Akıl sahibi insan şunu kabul etmek mecburiyetindedir ki, mükâfatı hak eden cenneti, cezayı hak eden de cehennemi kazanmıştır. Allah kimseyi zorlamıyor ki, herkes kendi isteği ile giriyor cennete veya cehenneme. Bakın bir kız ne yapmış. Nişanlı olan bir erkeğe aşık oluyor. Erkek de bu kıza yüz vermiyor. Çünkü nişanlısını seviyor. Ayrıca bu çocuğa aşık olan kızın sevgilisi de var. Birgün geliyor nişanlı olan çocuğa diyor ki: "Senin nişanlın bizim mahalledeki gençle yıllarca gezdi, tozdu. O çocuk onu almadı. Sen sokak kızısın, dedi. Onun almadığını sen nasıl alıyorsun?" diyor. Nişanlı genç "yalan" diyor. "Eğer doğruysa o çocuğu bana göster." Kız gidiyor, akşam sevgilisini buluyor. Ona diyor ki: "Benim bir arkadaşım var, Bizim iş yerinde bir 394 erkekle nişanlı. Fakat nişanlısını sevmiyormuş, çocuk da onun peşini bırakmıyormuş. Kızcağız ağlaya ağlaya "Ne olur şu işin çaresine bak" dedi. Eğer yardım etmezsen intihar edeceğim, dedi. Senden rica ediyorum. Yarın iş yerine gel. Seni, arkadaşımın eski sevgilisi diye tanıttım. Sana ne sorarsa cevap ver ve onunla gezdiğine, onu güzelce ikna et. O genç kızcağızın peşini bırakır da kızcağız da huzura kavuşur. Bildiğin gibi değil. Kızcağız çok ağlıyor", diyor. Bu konuşmaları dinleyen delikanlı teklifi kabul ediyor. Ertesi gün sevgilisinin iş yerine geliyor. Planı mükemmel hazırlayan vahşi kız, ikinci sevdiği nişanlı delikanlıya "Nişanlının eski sevgilisi geldi, şu an yazıhanede. Bir şeyler sormak istiyorsan git sor" diyor. Çocuk hızla kendini yazıhaneye atıyor, oradaki gence: "Sen Serap'ı tanıyor musun?" diyor. O da, "Tabi tanıyorum, onunla arkadaşlık yaptık... O kız mükemmel bir sokak kızıdır" diyor. Genç şaşkına döner, nereden bilsin dönen dolapları, hemen inanır. İlk işi nişanı atar. Nişanlısı krizler geçirir ama onu dinleyen kim? Kız hastalanır. Günlerce yemez, içmez. Sonunda tüberküloz (verem) hastalığına yakalanır. Kızın anası, babası adeta perişan olurlar. Kız yetmiş kilodan, kırkdokuz kiloya düşer... Yıllarca hastanede yatar; fakat kıza bir kriz hastalığı musallat olur. Bütün insanlardan kaçmaya başlar. Tek bir odanın içinde yaşar. Nişanlısı da, o zalim kızla evlenir. Aradan yirmi yıl geçer. Şimdi
o hasta çilekeş kız, kırk yaşında ve evlenmemiş. Hasta... Bedbaht..
Şimdi akıl sahiplerine soruyorum. O birbirini seven çiftleri ayıran hain cehenneme
gitmesin mi? O da her iyi insan gibi cennete mi gitsin? "Evet" diyenlerin adeletinden
ve de aklından biraz şüphe ederim. Bir gerçek olay daha:
395
Adamın birisi kıt kanaat çalışmış; bir deyimle yememiş, içmemiş para biriktirmiş. Yıllarca hayalinde bir ev almak varmış. Adam, memleketine dahi dört-beş yılda bir gidermiş. Çocukları ve kendi doğru dürüst bir ayakkabı girmemiş. Nihayet 20 yıl sonra, bir gecekondu yapacak kadar para biriktirmiş. Hırsızın birisi canavarca bir yolunu bulup, o paralan çalar. Adamın üzüntüsünü siz düşünün. Ne hale gelmiştir? İşte Allah, o hırsızı insanlar bu dünyada yakalasa, "kolunu kesin" emrini veriyor. Yakalanmazsa, ahirette cehennem azabı veriyor. Ancak, İslâm devletinde o hırsız daha önce güzelce eğitilir. Ona iş sahası verilir. Yine hırsızlık yaparsa, o zaman kolu kesilir. Bu hükme karşı gelenlerin bir milyon lirası çalınsa, işte o kişiyi o zaman görmek isterim. Değil kolunu kesmek, belki kafasını da keser, ama İslâm'a zıtlık olsun diye, 'Böyle şey olur mu?" nutukları atıp tutar. Uzaktan davulun sesi herkese hoş gelir. Bir davul kulağının dibinde çalsın bakalım, ne olur?... Netice olarak cehennem olmalı. Cehennem olmamış olsa, cennetin kıymeti bilinir mi? Cennetteki kullarına Allah (c.c) bizzat cehennemi gösterecek ki, cennettekiler, "İyi ki Rabbimize ibadet etmişiz. İyi ki o kadar çilelere rağmen Allah'ı unutmamışız. İyi ki gösterişçi, cimri, zalim değilmişiz" desinler... Bu kitaba ait sorular böylece bitmiş oldu. İyiler İslâm'ın, hatalar bizimdir. Allah hepimize hayırlı amel nasip etsin (amin). BİLİRKİŞİ RAPORU 396 "İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı'na, Üzerinde Emine Şenlikoğlu tarafından kaleme alındığı, işaret edilmiş bulunan (Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar, İstanbul 1984) başlıklı kitabın incelenerek, bunda TCK 163. maddeyi ihlal edici nitelik bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişi sıfatıyla mütalaamızın tespiti istenilmekle gerekli incelemeler yapılmış ve neticesi aşağıda arzedilmiştir: 415 sahifeden ibaret bulunan kitap, başlangıcında da açıklandığı üzere, İslâm dini hakkında bazı sorulara cevap vermek amacı ile kaleme alınmış bulunmaktadır. Yazara göre, bu sorular İslâm dinini tezyif ve özellikle gençlerin dini tutumlar elde etmelerini önlemek maksadıyla tevcih olunmaktadır. Bu soruların cevapları uygun bir şekilde verilmediği ve devlet okullarında yapılan din eğitimi bu bakımdan etkisiz olduğu için özellikle yüksek öğretim gençliği soruların cevabını bulamamakta ve böylece sorularla onların imanlarının yok edilmesine çalışılmaktadır. Kitabın yazarına göre, İslâm'a hücum edilerek, genç nesillerin İslâmî imandan yoksun olarak yetişmelerini iste397 yenler, olarak İslâm'ı küçük düşürücü, İslâm'ın esaslarından şüpheye düşmelerine sebebiyet verici sorular tevcih etmekte ve emellerine böylece ulaşmaya gayret etmektedirler. İşte yazar, bizzat kendisi vazettiği sorulara cevaplar vermek suretiyle, hayali bir takım, İslâm düşmanlarına karşı, İslâm'ın müdafaasını yapmakta bulunduğunu açıklamaktadır. Gerçekten de kitap baştan sonuna kadar belirtilen biçimde vazedilmiş sorulara cevapları ihtiva eylemektedir. Ancak, yazar, bununla yetinmemekte, kitabın birçok bölümlerinde bugünkü Türk toplum düzenini tezyif ve tezlil edici ifadeler ileri sürmektedir. Bunun çok tipik bir misali, kitabın 357-359. sahifelerinde görülüyor. Bu kısımda yazar, Meral adındaki bir kişiye cevaplar verirken, bugün medeni denilen kızlarımızın çıplak gezdirildiğini, randevu evlerine satıldıklarını, en çok vergi verdi diyerek zina yaptırılan randevu evi sahiplerine imansız, vicdansız madalya verdiklerini, milletin evlatlarına zina yaptırılıp namuslarını satanlara madalya verildiğini, bu törenlerin millete televizyondan gösterildiğini, bunun ne çeşit bir alçaklık olduğunu belirtmekte ve sorumlulara "ey satılmış alçaklar" diye hitab etmekte, adım başı bir kerhanenin mevcut olduğunu, para gelecek diye turistlere yataklık yapıldığını, 19 Mayıslarda rezaletler sergilendiğini belirtmekte ve Türkiye'deki müslümanlara hitab edilerek; "görmüyor musun ki fuhşiyattan başka bir şey hakim değil Türkiye'de" denmekte ve yazar, "ben İslâm'ın gölgesinde bir dünya istiyorum" demekte ve bazı sorumlulara, "Ey 20. asrın deyyusları, ey zalimler, artık yılan derisinden çıkın, İslâm'a girin. Türkiye'yi zina pazarından kurtarın" demektedir. Ayrıca yazar, daha fazlasını söylemek istediğini ve fakat "kodesi 398 boylamamak" için ileri gitmediğini belirtmekte ve muhatabına; Allah'ın kanunundan başka bir kanunu beğenme" demektedir. Buna benzer olarak bugünkü Türkiye'nin sosyal hayatını tezyif edici nitelikte fikirlere kitabın muhtelif kısımlarında rastlanmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz niteliğine, göre, kitabın TCK 163. maddeyi ihlâl edici nitelikte bulunup bulunmadığını tesbit bakımından, İslâmi devlet, laiklik gibi kavramlada ifade etmiş bulunduğu hususları gözden geçirmek uygun sayılmıştır. Kitabın 8. sahifesinde, "dün devletin Allah'ın ahkâmıyla yönetildiği sırada batının bize muhtaç olduğu, bugün ise devletin insanların kanunlarıyla yönetildiği ve devletin batıya muhtaç hale geldiği, Kuranın emirleri uygulandığı zaman ülkede maddi ve manevi bir huzurun olduğu, zenginliğin ileri derecede bulunduğu, ilimde en ileri gidenlerin Müslümanlar olduğu" beyan edilmektedir. Böylece, devletin, gelişebilmek için ilahi hükümlere dayandığı fikri açıklanmış olmakta ve 163. madde ihlal edilmiş bulunmaktadır. Kitabın 20. sahifesinde Türkiye'nin İslâm devleti olmadığı, çünkü anayasanın Kur'an olmadığı, halbuki Türkiye'de kanunları insanların yaptığı, bugün artık Türkiye'nin uyguladığı bir İslâmi emrin mevcut bulunmadığı, cuma namazını işçilerin ve memurların kılamadıkları belirtilmekte. 22. sahifede, Kur'an'ın din işleriyle devlet işlerini ayırmadığı, kim ayırırsa İslâm'dan çıkmış olacağı, Kur'an'ın bir hayat nizamı olduğu, bunun böyle olduğu anlatılırsa insanın mahkemeye çıkıp hapse atılacağı; 23. sahifede, İslâmi tatbik etmediği müddetçe Türkiye'nin huzura kavuşamayacağı belirtilmekte ve böylece kanaatımızca 163. madde ihlal olunmaktadır.
31. sahifede, İslâm bir bütün olarak anlatılırsa insan 399 kanunların bütün çarpıklığının meydana çıkacağının muhakkak olması sebebiyle Türkiye'de buna fırsat vermemek için uyutmalı din derslerinin okutulduğu, 33. sahifede, İslâm'ın dünya işlerine karışan bir nizam olduğu; 70. sahifede, Allah'ın insanların dünyada tatbik ettikleri müddetçe huzura kavuşacakları, Kur'an-ı Kerim'i ve Peygamberin sünnetlerini bir anayasa olarak göndermiş bulunduğu 222. sahifede, bugünkü Türkiye'deki devletin kanunlarını insanların hazırlamış bulunduklarını, oysa değişmez İslâm devletinin kanunlarını Allah'ın hazırladığı, Türkiye'deki laik devletin kanunlarını insanların hazırladığı için zinayı serbest bıraktıkları, oysa İslâm devletinde zinanın kesinlikle yasak olduğu, böylece Türkiye'de vatandaşın namusunun satıldığı ve onun buna karışamadığı belirtilmekte; 243. sahifede, İslâm devletinin askerinin nöbet tutarak bile ibadet sevabı kazandığı açıklanmakta; 248. sahifede, Müslümanlığın İslâmi hükümlere uymak demek olduğu açıklanmakta; 256. sahifede, Allah'ın emirlerini inkar edenlerin çok olduğu, mesela, bunların Allah'ın kanunları dururken insanların kanunlarıyla yargılanmak istendikleri, "bu zamanda kapalılık olur mu?" diyenlerin kafir oldukları; 281. sahifede, bu düzenin yetiştirdiği toplumun yarısından fazlasının ruh hastası olduğu; 283. sahifede, Kur'an-ı Kerim'ın bir anayasa olduğu; 351. sahifede, kadın ve erkeğin ancak Allah'ın kanununu yaşamakla birbirlerini tanıyacakları, İslâm'a göre olmayan evliliklerde huzurun mümkün bulunmadığı; 364 ve 365. sahifelerde, milliyetçiliğin İslâm'a göre küfür olduğu; 380. sahifede, İslâm'ın kendisine has miras, ekonomi, hukuk sistemlerinin mevcut bulunduğunu, İslâmiyetin bir bütün devlet sistemi olduğu, Türkiye'nin ise, laik demokratik bir ülke olmasına rağmen din ile devlet işlerini
400
ayırdığı, hukuk miras gibi konularla Diyanet İşlerinin ilgilenemediği belirtilmekte ve Almanya ile olan ve yazarın iddia ettiği bir kısım farklara değinilmektedir. Yukardan beri açıklandığı üzere, yazar Türkiye'de İslamî bir devlet istemekte ve laik düzeni, tağut düzeni olarak nitelendirmektedir. Böylece, devletin dini esaslara uydurulması gerektiği propagandası yapılmaktadır. Netice olarak, kitabın TCK 163. maddeyi ihlal eder mahiyette bulunduğu kanaatına varılmıştır. Keyfiyet saygıyla arzolunur. 26.3.1985 Bilirkişi Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer 401 BİBLİYOGRAFYA
A. Fikri Yavuz — Kur'an-ı Kerim Meali
A. Ulvi Kurucu — Gümüş Tül ve Alevler Ahmet Hamdi Akseki — Ahlâk İlmi ve İslam Ahlakı Ahmet Naim — Sahihi Buhari Mustasarı ve Tecridisarih Tercemesi Abdullah Aymaz — Ruhun Varlığının İlmi îsbatı Abdullah Yılmaz — Yaratılış ve Darwinizm
A. Nevfel — Allah ve Modern İlim Ahmet Lütfî Kazancı — İslâm'da İrade Kaza ve Kader Ali Rıza Kırboğa — İmam Hatip Okulları Davası Ali Rıza Demircan — Batıla Benzemenin Hükmü Seyyid Kutup — Fi Zılâli'l Kuran Bekir Topaloğlu — Allah'ın Varlığı (İsbat-ı Vahid) Bekir Topaloğlu — İslâm'da KadınEmine Şenlikoğlu (Özkan) — Mahkum Duygular Edip Yüksel (çev.) — Kur'an En Büyük Mucize
A. Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve Meali Gerçeğe Doğru — Zafer İlim Araştırma Dergisi Hasan Basri Çantay — Kur'an-ı Kerim ve Meali Dr. Hilmi Bilsen — Allah Vardır Halis Ayhan — Din Psikolojisi Ders NotlarıHekimoğlu İsmail — Ölüler Diriliyor
402
Hüseyin S. Erdoğan — Ölüm ve Ötesi Doç. Dr. İhsan Süreyya Sırma — İslâmiyet ve Hıristiyanlık İsmail Fenni Ertuğrul — Hakikat Nurları İsmail Fenni Ertuğrul — İmanî Suallere Cevap İsmail Çetin — Ehli Sünnet Nazariyesi İsmail Hekimoğlu — İlimler ve Yorumlar İmam-ı Azam — Fıkhı Ekber Aliyyül Kâri Şerhi Mustafa Necati Bursalı — Mübarek Hanımlar Muhammed Kutup — Biz Müslüman mıyız? Muhammed Kutup. — İslâm'ın Etrafındaki Şüpheler Muhiddin-i Nevevî — Riyazü's-Salihin Molla Hüsrev — Gurer ve Dürer
M.G.
— Tereddütlerimiz
M.
F. Dahhak — Asrın Getirdiği Tereddütler Necip Fazıl Kısakürek — İman ve İslâm Atlası Necip Fazıl Kısarakürek — ÇileÖmer Nasuhî Bilmen — Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali ve Tefsiri Şaban Döğen — Kur'andan Tekniğe Prof. Süleyman Ateş — İnsan ve İnsanüstü Prof. Süleyman Ateş — İslâm'a itirazlar ve Kur'an-ı Kerim'den Cevaplar Seyyid Kutup — İslâm Dünya GüneşiSafvet Senin — Şüpheler Üzerine Sünen-i Tirmizi Yusuf Kerimoğlu — Kelimeler ve Kavramlar Yaşar Kandemir — İslâm Ahlâkı Ders Notları İmam-ı Gazali — İhya-ü-Ulûmiddin Ziya Kazıcı — Kur'an-ı Kerim ve Garp Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık Zeynep Münteha Polat — İslâm ve KadınZeki Ünal — Anarşi: Kainat Nizamı Anarşiyi Reddeder
403