189
Evet, burada artık uyanılmaz. Çünkü, ebedi alem doğmuştur.
Öldükten sonra dirilmeğe inanmak kolay, fakat nefsi ölüme inandırmak çok zordur.
Onun için de tek önderimiz Hy Peygamber (s.a.v): "Ağzınızın tadını bozan ölümü
çokça hatırlayınız" buyurmaktadır. Müslümanca yaşayan, yani Allah'ın (c.c)
emirlerini tutmaya çalışan bir insan için:
"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?" (190)Ölüm deyince aklıma bir hanım geldi. Üsküdar vapur iskelesinde bekliyorduk. Bankın üzerinde bir kadın oturuyordu. Kadın, dertli birine benziyordu. Yaşı da bir hayli vardı. Kafasına bere örtmüş, gözü yaşlı olmasına rağmen makyajını ihmal etmemişti. Bir ara, dikkatlice bana baktığını farkettim. Ben de ona bakarak başımla selam verdim (baş ile selam vermek dinimizce caiz değilmiş, o zaman bilmiyordum), gülümseyerek selamımı aldı. Eliyle, yanıma gel, işaretini verdi. Ben de gittim.
—
Evladım gel bakalım şuraya otur, dedi. Ve ben de gösterdiği yere oturdum.
—
Söyle bakalım evladım, niçin kapandın?
—
Allah'ın emirlerini çiğnememek için.
—
Allah böyle mi emrediyor yavrum?..
—
Evet teyzeciğim.
—
Allah'ı seviyor musun?
(190) Çile - Necip F. Kısakürek. 190
—
Hem de çok seviyorum. Hatta o kadar ki, O'nun yolunda ölmeyi, Ona kurban
olmayı istiyorum (Eğer nefsim beni aldatmıyorsa.)
Ağlamaya başlayan teyze
—
Yavrum, nasıl sevdin Allah'ı bu kadar? Bana da anlat ne olur. O'nu sevmeye çok
ihtiyacım var. Sevdiklerim gittiler!..
Teyze anlatırken ağlıyordu. Teyzenin içten ağlaması beni de ağlatmıştı. Teyzenin
Allah'a ne kadar ihtiyacı olduğunu yeni anlaması ve çok perişan olması dikkatimi
çekti. Teyzenin hali, yavruları avcılar tarafından vurulan ceylana benziyordu. Birkaç
dakikalık konuşmanın teyzeyi tatmin etmeyeceğini bildiğim halde, yine cevapladım:
—
Teyze, Allah'tan başka dost yoktur. İnsanlar ile olan dostluk, insanlar ölünce biter.
Fakat, dünyada da, ahirette de Allah, gerçek müslümanların dostudur. O'na
herşeyimizi borçluyuz. O bizim tek sevdiğimiz, tek mabudumuzdur. Ona aşık olmak
insanı bütün dertlerinden, sıkıntılarından kurtarır. Ona aşık olmasak bile, onu
sevenlere aşık olmalıyız.
Teyze ağlayarak:
—
İyi ama yavrum, Allah beni bu yaştan sonra kabul eder mi? Gençliğimde Allah'ı
hiç anmadım, aramadım, bana dargın değil midir? Benim Ona gidecek yüzüm yok ki.
Beni anlıyorsun değil mi yavrum? Gençtim, güzeldim, öğretmendim, neşemi,
huzurumu kendimden bilirdim. Babam, annem, "Namaz kılın" dediği zaman onlara
kızardım. Ama şimdi durum çok değişti. Kocam öldü... Evet öldü. Gitti, beni almadan
gitti. Ardından oğlum da gitti, onları da çok özledim...
Hıçkıra hıçkıra ağlayan teyzeye:
191
—
Ağlama teyzeceğim, ağlama. Sen dön Allah'ına. Çal onun kapısını. "Senden başka
kimsem yok, beni kapından kovma ya Rabbi" de O kimseyi kapısından kovmamış.
Hatta Hz. Hamza'yı öldüren Vahşi'yi bile Allah affetmiştir. Sonra, ölen yakınlarını o
kadar çok düşünme. Oraya gidince onları sen de göreceksin. Bütün mesele, Allah'ın
emrini yerine getirmektedir. Siz Allah'ın emrini yaparsanız, onları, gidince sizi
karşılar bulursunuz.
Teyze düşüncelere dalmıştı.
—
Sahiden görecek miyiz evladım? Ah buna bir inanabilsem. Ne kadar mutlu
olurdum.. Hadi yavrum anlat...
...Bu arada gemi gelmişti. Teyze. "Yavrum gemide de yanıma otur ne olur" dedi.
—
Tabii! Teyzeciğim. Size bir şeyler anlatmak bana şeref verir. Önce siz söyleyin
bakalım, niçin öldükten sonra dirilmeyi aklınız almıyor?
—
Ne bileyim yavrum. İnsan çürüyor, bir daha nasıl dirilir? Aklıma yatmıyor. Bir
muallim arkadaşım vardı. O hiç inanmazdı. Bana da inanmamayı o öğretti. Şimdi
duydum ki, evlatları, onu, darülacezeye atmışlar. Kendini de, beni de son yıllarda
perişan edip, mutsuz etti.
—
Onu atan çocukları değil, Allah'tır, teyzeceğim. Bir Allah dostu der ki: "Allah
intikamını kulun eliyle alır, bunu bilmeyen ahmak kulundan geldi sanır."
İnanmamanızda, onun suçu olduğu gibi, sizin suçunuz da çok büyük. Kusura
bakmayın ama niçin İslâm'ı araştırıp öğrenmek için çalışmadınız?
—
Ne bileyim yavrum. O zamanlar, öldükten sonra dirilme yokmuş diye sevinmiştim
bile. Ama bugün inanmaya çok ihtiyaç duyuyorum. Sonum cehennem olsa bile,
kocamı ve oğlumu bir kere daha görmeye razıyım. Sen an
192
lat yavrum, anlat da biraz inancım gelsin.
—
Anlatayım teyzeciğim... Biz, bir zamanlar, bu dünyada yoktuk. Bir meçhulde yüzüyorduk. Ana karnı vasıtasıyla bu dünyaya geldik. Meselâ, siz dünyaya gelmeden önce neredeydiniz? Bizim konuşmalarımızı etraftan birkaç tane de hanım dinliyordu. Ben onların duymalarını isteğimden biraz seslice konuşuyordum. Teyzenin durumundan öyle etkilenmiştim ki, değil onların duymasını, bütün dünyaya duyurmak istiyordum."Duyun beni ne olur? Ölüm var, öldükten sonra dirilme var. Allah'a hesap verme var!.. Aldanmayalım yalan dünyaya" diye. Ama imkânım yok. Ya Rabbi görüyorsun halimizi, sen bize yardım et. (Amin) Kadın, 'önce neredeydiniz' sorusunu düşünmüş olacak ki:
—
Bilmem, dedi.
—
Teyze sizi meydana getiren maddeler, yani eleme: itler neredeydi?
—
Toprakta?
—
Bakın daha önce toprakmışsınız, kendiniz söylediniz.
—
Evet öyle.
—
Peki o zaman, topraktan nasıl insan oldunuz? __......?!!
—
Siz dünyaya gelmeden önce, sizi meydana getiren elementler (karbon, oksijen, hidrojen, fosfor, kükürt, azot, kalsiyum, magnezyum, demir, manganez, bakır, iyot,flor, kobalt, zink, silisyum, alaminyum) yine bu dünyada vardı. Yani sizi meydana getiren elementler, havada, suda toprakta, yiyeceklerde vardı. Annenin, babanın o yiyecek193 leri yemesiyle, havadan, sudan istifade etmesiyle, seni meydana getirecek olan elementler böylece annene, babana geçiyor. Babanda olan senin elementlerin, annende olan elementlerle beraber, annende birleşmesiyle sen dokuz ay ve on gün sonra dünyaya (meydana) geliyorsun. Sonra sen büyüyorsun, ihtiyarlıyor ve ölüyorsun. (İhtiyarlamadan ölsen de bir şey değişmez) Şimdi sen ölünce yok mu oluyorsun? Hayır... Asla... Ahirette tekrar diriliceksin. Şöyle ki: Nasıl ki sen, bu dünyaya gelmeden önce seni meydana getiren elementler suda, havada, toprakta, yiyeceklerde vardı. Ve bu elementler Allah'ın bilgisi altında, Allah'ın izniyle annende, babanda toplandı ve tekrar seni meydana getirecek elementlerin hepsi annende toplanıp, dokuz ay on gün sonra sen meydana geldinse, seni meydana getiren elementler de yok olmadı. Onlar yine havada, suda, toprakta yiyeceklerde mevcut duruyor. İşte Allahu Teala, ahirette diriltmek istediği zaman bu elementlere bir emir verip hepsini bir araya toplar ve seni diriltir, ölmüş bir çekirdeği topraktan dirilttiği gibi. Hem Allahu Tealâ, Kur'an-ı Kerim'inde: "Benim için öldükten sonra diriltmek, ilk yaratmaktan daha kolaydır" buyurmaktadır. Bu arada iki hususu da belirteyim. Birincisi: Seni meydana getiren elementleri havadan, sudan, topraktan, yiyeceklerden alıp, annende toplayan ve annenin karnında sana, göz, kaş, kemik, akıl, kalp, kollar, bacaklar yani bütün azalarını takan şuurlu bir varlığın olması lâzım. O da Allah'tır. Çünkü, bu muazzam fabrikayı, yani senin vücudunu şuursuz, akılsız bir varlık (tabiat) yapamaz veya kendi kendine var olamaz. İkincisi: 'Allahu Tealâ Kur'an'ında: "O'nun delillerinden biri de sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra hemen bir beşer olarak (yeryüzüne) 194 yayılırsınız." (191) "İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir, onu topraktan yarattı, sonra "ol" dedi, oldu."(192). "O sizi çamurdan yarattı, sonra bir ecel tayin etti. Belirli
bir ecel O'nun katındandır. Sonra bir de şüphe edersiniz."
(193) "İnsanı, pişmiş çamur gibi kuru balçıktan yarattı."
(194) Bunlarda ve daha başka ayet-i kerimelerde insanın topraktan yaratıldığını söylenmektedir. Modern ilim de ispat etmiştir ki, insan vücudu, toprağın ihtiva ettiği elementlerden, yani karbon, oksijen, hidrojen, fosfor vesaire gibi elementlerden meydana gelmiştir. İşte bu durum gösteriyor ki: Kur'an-ı Kerim ilmin yeni bulduğu şeyi 1400 sene önce söylemesinden dolayı bir mucize ve Allah tarafından gönderilen bir kitaptır. Aynı zamanda okuma yazmasını bilmeyen bin insan olan Hz. Muhammed'in (s.a.v.) bunu söylemesi, onun peygamber olmasındandır. Evet teyzeciğim, biz, Allah'ın (c.c.) kudretini aklımızla çözemeyince tekrar diriltemez sanıyoruz. Halbuki Allah için zor hiçbir şey yoktur. Size bir şiir okuyayım mı teyze?
—
Elbette yavrum... Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Dünyaya bakış açımı değiştirdin, gönlüme su serptin.
—
Siz, iyi niyetli olup, çok bunaldığınızdan Allahu Tealâ bizi karşılaştırdı. Bir beyit vardır: "Allah, gariplerin dostudur, garipler Onu dost kabul ederlerse." Bakın, şair, dünyayı bir rüyaya benzeterek demiş ki:
(191) Rumuz: 59. (192)Âl-i İmran:59.
(193) En'am: 2.
(194) Rahman: 14. 195
Uzun bir uykudan kalkıp bir sabah Baktım ki, yepyeni odamda eşya Çocuktum evim
bu değildi... Eyvah! Gördüğüm değildi, bildiğim dünya.
Ellerim bir kanat gibi titrekti, Tutmasam, gözümden yaş inecekti. Bir şey beni götürüp
aynaya çekti, Oradaydı gecenin esrarı güya.
Sordum etrafıma, ne oldu, ne var? Nedir suratımda bu çukur yollar? Sanki yaşamaya
güvenim kadar Büyük bir şey çaldı benden o rüya...(195)
Bu arada vapur geldi. Durumunu Allah'tan başka anlayacak kimsesi kalmayan teyze,
vapurun gelmesine kızarak: "İstediğim zaman gelmezsin" diye söylendi. Çünkü, teyze
daha konuşmamı istiyordu.
Anlatsam uzun sürer, onun için kısa kesiyorum. Yanımda bulunan "Ölüler Diriliyor"
kitabını teyzeye verdim. Namaz kılacağına, Allah'ın emirlerini tutacağına söz verdi.
Ah, teyzeyi bir görseydiniz, nasıl sevinçliydi, sanki oğlunu, kocasını görmüş gibiydi.
"Demek onlar şu anda yaşıyorlar öyle mi?" diyordu. Bir ara: "Onları özlediğimi
söylesem beni duyarlar mı?" dedi. Ben de: "Orasını Allah bilir, Allah müsaade ederse
duyarlar" dedim.
Bu olayı şunun için anlattım. Öldükten sonra dirilmeyi, insanlara inandırmak
istemeyenler bu insanlara zulüm ediyorlar, işkencenin en acısını yapıyorlar. Bu işken
ce başka işkencelere benzemez. Bir insanın inancının yıkılması hayatın yıkılması,
mahvolması demektir. Ama bunu tatmayanlar bilemez. Dağı görmeyen nasıl çizsin
resmini?
Bir ölü çekirdeği diriltmekle, ölü bir insanı diriltmek arasında Allah (c.c.) için hiçbir
fark yoktur.
Nedense, öldükten sonraki âleme inanmak, müslümanlara çok kolay gelir an,
inanmayanlara imkânsız geliyor. Nedense dedim, çünkü, nedeni ortada, o da Allah'a
inanıp, inanmamaktır.
Aslında, ölüm, fevkalade dehşet verici bir olaydır. Saniyeler saatleri, saatler günleri
doldururken, nefesler de ömrü doldurmak ile meşguldür.
Bu dünya bir köprüdür. Bunu çok iyi bilmek lâzım. Bana bu sözü yıllar önce
söylemişlerdi. Fakat o zaman anlayamamıştım. Fakat şimdi yeni anlamaya başladım.
Allah'ın izniyle, "O önce size hayat veren, sonra sizi öldürecek, daha sonra sizi yine
diriltecek olandır. Hakikat şudur ki, insan çok nankördür." (196) ,
Burası, ayrılık yeri, âhiret de toplanma meydanıdır. Allahu Tealâ, kullarını imtihan için bu âleme getirdi. Her insan bu imtihandan geçecek, kimi sınıfta kalacak, kimi cennet diplomasını alacak. Dünyaya aldanıp, ahireti unutmamak gerekir. Dünya, çürük bir diş gibidir, onu çıkarmadan sahibine rahat yoktur. Dünyayı, ihtiyacımız kadar kabul edeceğiz.Gösteriş için, "desinler" için değil. Ah, şu "desinler" için eşya alıp çalım satanlar yok mu?... Bunların hali çok kötü ama bir idrak edebilseler. Şimdi bir pırlanta modası çıktı. Kendisi on kuruş etmeyen zavallı, 50-100 bin liralık yüzük takmak istiyor.
(195) Çile - Necip Fazıl Kısakürek.
(196) Hac: 66. 196 197 Böylece de gösterişi seven pis nefsini tatmin etmiş oluyor. Halbuki, o parmaklar toprakolacak, bundan haberi yok. Önemli olan, gerçek parmaklara pırlanta takmaktır. Zaten bütün kötülüklerin başlangıcı ölümü anlamamak değil mi? Bir cuma günü, Şişli Camii'nin yanından geçiyordum. Cemaat de cuma namazından çıkıyordu. Camiden çıkarı cemaat, cenaze namazı kılmak için hazırlanıyorlardı. Cenazeye bakarken, cenazeyi götürecek arabanın içinde şoförün oturup, sigara içtiğini gördüm. Cuma namazını kılmadığı belli idi.Yaklaşarak sordum:
—
Kardeş, size bir soru sormak istiyorum.
—
Buyurun.
—
Bakın siz bir cenaze götürüyorsunuz, sizi de bir gün başka bir şoför götürecek, bunu hiç
düşündünüz mü?
Adamcağız şaşırarak:
—
Hayır, dedi.
—
Evet, halinizden belli oluyor. Eğer düşünseyidiniz, cumaya gider, şu an elinizde sigara
olmazdı.
Yazık, hem de çok yazık, diyerek oradan ayrıldım. Ne hikmettir bilinmez. Ölümü, ne mezar
kazan, ne götüren ve ne de yıkayan idrak edebiliyor. Ölümü en güzel tasavvuf ehli anlıyor.
Allah hepsinden razı olsun.(Amin)
TABUT
Tahtadan yapılmış bir uzun kutu, Baş tarafı geniş, ayak ucu dar Çakanlar bilir ki bu boş tabutu Yarın kendileri dolduracaklar. (197)
(197) N. Fazıl Kısakürek.