Biraz da, şahitlikte iki kadının bir erkek yerine geçmesinden bahsedelim.
Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: "Kadınlardan biri unutursa, diğeri
ona hatırlatır." (158) Demek ki, şahitlikte, kadının erkekten farklı bir durumu olduğu
anlaşılmaktadır. Kadınların kendilerine mahsus bir halet-i ruhiyeye sahip oldukları bir
hakikattir. Bu konuda ruh doktoru Ord. Prof. Mazhar Osman şöyle der:
"Kadınla erkeğin tabiat farkı daha küçük yaşta başlar ve gittikçe artar. Evvela, kadının
esas mizacı heyecanlılıktır. Bütün kadın psikozlarında bunun izleri görülür.
Heyecanın hakim olduğu psikozlar, meselâ, cinnet-i inhitatiye kadınlarda daha çoktur.
Şüphesiz isteri, asıl faaliyet sahasını kadınlarda buluyor. Vahşi kavimlerden, en yüksek medenî milletlerin kadınlarına, pek asrî terbiye görmüş mini mini hanımlara, hudainabit bir köy kızına varıncaya kadar kadınlığın müşterek hisleri, birbirinden farklı olmayan jestleri vardır. Her kadın ayın yarısını hazırlanma, âdet, âdetten sonra gayri tabiîlikle, adeta yarısı hasta olarak geçirir. Kadın, aşkın mahsulünü dokuz ay karnında, iki sene göğsünda taşır. Hamil, viladet ve nifasiyete ait bir çok ruhî tegayürler, tabiî ve mûtad sayılan asabiyetler gösterir. Erkekle kadın birbirine nasıl müsavi olur? Ruh tıbbında tetkikle ilerledikçe, ruhiyet ve zihniyetler arasındaki farkı daha vazıh göreceğiz. Kadın, heyecanı ile yaşar, erkek, muhakeme ile temayüz eder." (159) Fikirler, kadıların dimağına değil, kalbine işlerler. Ve bu yoldan onlara tesir ederler. Tarafsız olmamak, teessür
(158) Bakara: 282.
(159) İslâm'da Kadın - Bekir Topaloğlu. 153 den hoşlanmak, muhakemeden ziyade duygu ile hareket etmek, rekabetin bütün amelî ve ahlakî aksiyonlarına, nihayet sezişe dayanan bir istikamet verir... Kadın, dikkat edeceği mevzularda kendi fikrini ve hatta hassasiyetini ilgileyen bir nokta arar. Erkek, menfaati olmayan yerde yalan söylemez. Kadın, muhayyilesinin realiteyi değiştirici olan hassası yüzündendir ki, daha vesveseli, daha kuruntuludur. Bu izahlardan sonra diyebiliriz ki, İslâm hukukunda bazı mevzularda, ancak iki kadının bir erkek şahit yerine geçebilmesi, kadınların erkeklerin yarısı gibi bir yaratık olarak kabul edilmesinden değil, kendi fizyolojik ve dolayısıyla psikolojik özelliklerinden ötürüdür. Kadınların erkeklerden üstün olduğu yerler: ANA olarak: 1 — Hz. Havva, bütün insanların anasıdır. Bütün peygamberler, anneleri olan kadınların şerefli yerini belirtmişlerdir. 2 — İslâm'a göre, ana hakkı babanınkinden fazladır. Peygamberimize sordular: "Ya Rasulullah, ihsan ve ikrama en layık olan kimdir? Anan'dır buyurdular. Aynı sual üç defa tekrarlanıp; sonra kimdir suallerine, hep anandır cevabını verdiler... Ancak dördüncü sorudan sonra babandır cevabını verdiler." 3 — Peygamberimiz (s.a.v), "Cennet anaların ayakları altındadır" veciz ifadesi ile ana olarak kadının üstün derecesini belirtmişlerdir. Erkeklerin kadınlardan üstün oldukları yerler: 154 Erkekler, fizik ve anatomik yönleri ile bütün canlılarda olduğu gibi üstün ve kuvvetli yaratılmışlardır. Güçlüklere tahammül, irade, cesaret, azim ve bazı psikolojik özellikleri ile de kadınlardan farklıdırlar. İslâm hukuku, erkeği ailede reis durumuna getirmiş, kadını onun en yakın yardımcısı, müşaviri kabul etmiştir. Her üstünlük ve mevki beraberinde o nisbette mesuliyeti gerektirir. Kadının, neslin devamını hususunda yüklendiği fitrî vazife ve bünyesindeki muayyen biyolojik değişiklikler göz önüne alınırsa, onun reisliğin ağır mesuliyetine talip olamayacağı açıkça anlaşılır. Aile içindeki iş bölümünde, payına düşen zaten ona yetmez mi? Hakikatte, kadının şikayetçi olduğu mesele, erkeklere eşit olmaması değil, ezilmesi, sömürülmesi,horlanması, veya satılık mal gibi vücudunun, kadınlığının istismarıdır. Özgürlük aşkına onu temiz yaratılışının dışına iten, evinden sokağa sürükleyip meydana gelen kötü neticeleri yine kadına ödetenler artık, kirli ellerini ondan çekmelidirler. Erkeklerin yaratılış farkı, ailenin geçimini yüklenmiş olmaları üstünlüktür ama tahakküm değildir. Her topluluk üstün gördüğü şahıslardan "Başkan" seçer. Ama başkan istişaresiz iş yapmaz. Nihaî kararlarına kanuna uygun olduğu sürece, itaat gerekir. Fertler üzerinde, sevgi, saygı, adalet, anlayış havası içinde yüzen, huzur, güven vardır. Erkeğin aile içinde durumu, İslâm'a göre budur. Münakaşası yapılacak olan husus, açık olan yaratılış üstünlüğünü reddederek "Erkeklerle eşitlik" mücadelesini sürdürmek değildir. Mühim olan, ilahî vazife taksiminden insan olarak eşitliğimiz, ana olarak üstünlüğümüz ve o nisbette evlatlarımızdan sorumlu olmamız, zevce olarak da 155 erkeğimizin en büyük yardımcısı aile düzeninin koruyucusu bulunduğumuzun şuuruna ermektir. Hak yoldaki bütün emirlere uymakla erkeklerimizin şahsında Allah'a itaat ettiğimiz düşüncesi, aileye, savaş yerine barış, çocuklarımıza ve halkımıza huzur getirecektir. Kadını, zayıf, aşağı ve ezilecek mahluk sayan kaba kuvvet, İslâm'ın ruhlardaki inkılâbı ile yumuşamış, kadın, cemiyet ve ailedeki hürmet telkin eden yerini bundan sonra kazanmıştır. Kaçıncı asır, hangi toplum olursa olsun, gönüllerinden İslâm'ı uzaklaştırırsanız, kadın haklarını elde etmek için büyük bir mücadeleye iter, yanlış yollara teşvik edersiniz... Batılı kadının özgürlük, eşitlik yarışma çıkışı ve başıboş gidişi bir noktada mazur görülebilir. Zira Hristiyanlar, kadının ruhu var mı? diye düşünecek kadar onu küçük görmüş, uğursuz ve köle addetmiştir. Biraz da bazı garp âlimlerinin İslâm'da kadın haklarına dair sözlerinden bahsedelim: Satnley Lane - Poole der ki: "Muhammed'in kadınlara ait hususlarda yaptığı mühim derecedeki değişiklikleri, hiçbir büyük kanun vaizi yapmamıştır." "Kadınlara ait hükümler, herhalde Kur'an'ın en ince noktalarına kadar tedvin edilmiş olan ahkâmdır. Muhammed'in başlıca ıslahatı, işte bu noktadadır. Bu ıslahat, Arap kadınlarının tabî oldukları eski şeriatla mukayese edilince, bir Avrupalıya ne kadar ehemmiyetsiz gibi gelebilse de hakikatte çok muazzamdır. Taaddüd-i zevcatın tahdidi, tek zevce usûlünün tavsiye edilmesi, ve iştirak usûlü yerine tahrim derecelerinin ikamesi, talakın tahdidlere tabi tutulması, boşanan kadınların bir müddet es156 ki kocaları tarafından iaşe ve infakı hakkında çok şiddetli hükümler vaz'ı, çocukların iaşesi için kadınların erkeklere nazaran yarı nisbetle olmakla beraber kanunu varis olmalarım temin eden yeniliğin ihdası ve dul kadını kocasının malî mevrusu vaziyetinde bırakan örf ve âdetin ilgası çok esaslı tadilat ve ıslahattan mürekkep büyük bir cetvel teşkil etmektedir." (160) Yine kadın haklan mevzuunda Will Durant şöyle yazar: "Muhammed, Arapların kız çocukları öldürmelerine nihayet verdi. Hukuk davaları ile malî mevzularda kadını erkekle müsavi vaziyete getirdi. Kadın, her meşru mesleğe intisab edebilir. Kazancını kendine alıkoyabilir, mal ve mülke varis olabilir ve servetini istediği gibi tasarruf edebilirdi. Muhammed, kadınların miras şeklinde babadan oğula intikalini temin eden Arap örf ve âdetini de ilga etti... Erkek varislere nazaran yan nisbetinde kadınlara da miras hakkı verildi." (161) Kadın - erkek müsavatı hakkında İslâm enstitüsü Prof.lanndan Jacques C. Reisler de der ki: "Hukuk davalarında kadın, erkeğe tamamıyle müsavi bir dereceye yükseltildi. O tarihten itibaren, kadın da artık veraset, vasiyet ve meşru bir mesleğe intisab hususunda hürriyet haklarına malik oldu." (162)
Kadın hukuku bakımından, İslâm hukukunun bugünkü Avrupa kanunlarından daha
üstün olduğu kanaatinde olan Gaudefroy Demombynes şöyle der:
"Kadının son derece lehinde olan Kur'an ahkâmı,
(160) Ahmet Gürkan, İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi.
(161) Aynı eser.
(162) Aynı eser. 157 nazarî şekilde bile olsa, ona şimdiki Avrupa kanunlarının temin ettiği şeriatten daha müsait bir vaziyet bahsetmiştir. İslâm'da kadın, para işlerinde servet ayrılığı hukukuna maliktir. Aldığı ağırlığa, hibe ve miras şekillerinde intikal edebilecek mallarına ve kendi mesaisinin mahsullerine , ömrünün sonuna kadar sahiptir. Fiiliyatta haklarından istifade etmesi müşkül olmakla beraber, mevki ve seviyesine göre iaşesi, ibatesi ve hizmetleri müemmendir." (163) Fransız filozofu Voltaire diyor ki: "Türk kardeşime diyeceğim ki, senin dinin bana çok saygı değer bir din görünüyor. Bir tek Tanrı'ya ibadet ediyorsun. Her yıl gelirinin kırkta birini zekat vermek, bayram gününde düşmanlarınla barışmak mecburiyetindesin. Bütün dünyaya iftira eden bizim yobazlar (papazlar), senin dininin tamamıyle zevke hitap eden bir din olduğu için tutunduğunu belki bin defa söylediler. Hepsi de yalan söylemiş bu zavallıların, senin dinin çok asil" (164) Aynı filozof İslâm'daki birden fazla kadınla olan evlenmelere karşı da şöyle diyor: "Keşiflerimizin asıl zoru Müslüman olan Türkler'e idi. İstanbul'un Fatihlerine başka türlü karşı konulamayınca, onlar aleyhine sürü sürü kitaplar yazıp durdular... Sayıca yeniçerilerden üstün olan yazarlarımız, kadınları partilerine kazandırmaya çalıştılar. Güya Muhammed, kadınları akıllı yaratıklardan saymazmış. Kur'an'ın hükümlerine göre hepsi köle imiş. Bu dünyada hiç bir varlıkları olmadığı gibi, cennette de yerleri yokmuş. "Baştan başa bütün yalan olan bunlara kuvvetle ina
(163) Aynı eser.
(164) Aynı eser. 158 nılmıştır. Halbuki inanmayı değiştirmenin tek çaresi, Kur'an'ın ikinci ve dördüncü surelerini okumaktır." (165) Mevzumuza son verirken, Peygamber Efendimizin (s.a.v) veda haccında 120 bini aşkın Müslüman'a irad ettikleri hutbeden bahsimizle ilgili kısmını nakledelim. İslâm'ın insan hakları beyannamesi demek olan Veda Hutbesi'nde Resul-i Ekrem (s.a.v), kadın hakkında şöyle buyuruyor: "İnsanlar, kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz, kadınları, Allah (c.c) emaneti olarak aldınız, onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerinizde hakkınız, onların, aile yuvasını, sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvasına alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir."
(165) Aynı eser.
159