"- Teslim olmak mı, asla!
dediler ve kendilerini müdafaa-
ya başladılar. Hepsi de silahlı bir
sürü eşkiyaya karşı, ancak kısa
bir süre dayanabildiler. Az evvel
secde ettikleri kızgın kumların
üzerine şehadet şerbetini içerek
birer birer cansız düştüler."
TARİHİN hiçbir devrinde mücahidsiz savaş ka-
zanıldığı görülmemiştir. Nerede hücum tekbirleri alı-
nıyorsa, orada muhakkak bir de şehidler mezarlığı
bulunacaktır. Nerede bir iman, İslam davası müdafaa
ediliyor; onun ön safında muhakkak ki, her şeyini fe-
daya hazır mücahidler grubu görülecektir.
Asr-ı Saadet bunun en canlı misalleri ile doludur.
En hazin ve ağlattırıcı olanı da, 70 mücahid Ashabın
arkadan vurulmak suretiyle şehid edildiği <<Bi'r-İ Ma-
une>> (Maun kuyusu) vakasıdır.
En kalabalık aşiretlere hükmeden reis Ebü Bera.,
Resül-i Ekrem Efendimize söz vererek :
<<- Ashabının hafızlarını gönder , emrim altında
bulunan kabilelere Kur'an okumak suretiyle onları
İslama ısındırsınlar; putperestlikten kurtarsınlar>> de-
di ve yerine vekil olarak bıraktığı Amir bin Tufeyl'e
hitaben yazdığı bir teminat mektubunu da Resul-i
Ekrem (S.A.V.) Efendimizin isteği üzerine kafile rei-
sine verdi.
Fahr-i Kainat Efendimiz, İslam'a hizmet için ya-
ratıldıklarına inananlardan 70 Hafızı seçerek halen
kız çocuklarını diri- diri çukurlara gömecek kadar vah-
şette olan putperest aşiretlere Kur'an okumaları, doğ-
ru yolu göstermeleri için yola çıkardı.
Dünyaya dine hizmet için geldiklerine şuurlu ola-
rak inanan bu mücahid Sahabilerin her birinin ayrı
ayrı ellerini sıkarak Medine dışına kadar uğurlayan
Resulüllah'ın (S.A.V.) kalbinde bir eziklik, bir tered-
düt vardı. <<Acaba; Ebu Bera'nın bu mektubu ve himayesi
tesirsiz kalabilir mi?>> diye işin içinde muhtemel bir
oyundan endişe duyuyordu.
Kumlu çöllerin kavurucu sıcağına rağmen yolla-
rına devam eden mücahidler ise, nihayet yetişebildik-
leri Maun kuyusu başında tekbir sadaları içinde de-
velerinden inerek ikindi namazı için abdest hazırlı-
ğına başladılar.
Bu sırada kafile reisi, beraberinde getirdikleri
mektubu biraz ilerideki kum tepesinin arkasında bu-
lunan kabiledeki reis vekiline gönderdi. Mel'un Amir
bin Tufeyl mektubu okur okumaz kudurmuşcasına
hiddetlendi ve hemen orada mektubu kendisine ve-
ren Haram bin Milhan'ı şehid etti.
Bu yaptığının doğru olmadığını, reislerinin sözü-
nü tutmaları gerektiğini söyleyen etrafındakilere ise :
<<- Siz gelmezseniz gelmeyin. Lat ve Uzza'nın
diğer kulları ile onlara hadlerini bildiririm,>> diyerek
öteki aşiretlere doğru atını hızla ve öfkeyle sürdü.
Beri tarafta her şeyden habersiz dizildikleri kumların
ların üzerinde huşu içersinde namazlarını kılan Mü-
cahidler uzaktan bir toz bulutunun kendilerİne doğ-
ru geldiğİni farkettiler. Birkaç saniye içinde kendile-
rine yaklaşan bu dumanın içinden hepsi pür silahlı
müşriklerin şöyle bağrıştıklarını duydular :
<<- Teslim olun!..>>
Neye uğradıklannı şaşıran masum insanlar , bu
şuursuz putperestlere teslim olmanın ne demek oldu-
ğunu iyi bildiklerinden :
-<< Teslim olmak mı? Asla!>> dediler ve kendile-
rini müdafaaya başladılar.
Tabii ortada büyük bir muvazenesizlik vardı; hep-
si de pür silah bir sürü eşkiyaya ancak bir avuç mü-
cahid daha fazla dayanamadan kısa zamanda tüken-
diler; hepsi de şehadet şerbetİni içerek biraz evvel sec-
de ettikleri sıcak kumların üzerine cansız düştüler.
Hadise mahaılinden uzak bir yerde develeri ot-
latmakta olan iki zat, faciayı öğrenince :
<< - Kardeşlerimizin böyle kalleşçe vurulduğu bir
dünyada bize yaşamak haramdır, intikamlarını al-
malıyız,>> diyerek tek başlarına müşriklerin arkaların-
dan hücum ettiler. Birkaç müşriği geberttikten sonra,
biri şehid, diğeri esir oldu.
Bu arada yaralılar arasında hayatta kalan tek
kişi ayağa kalkarak güç bela binebildiği bir deveyle
yola çıktı ve vak'ayı Resülüllah'a (S.A.V.) bildirdi.
En güzide ashabının arkalarından vurulduğunu
gözyaşları içinde dinleyen Allah'ın Resülü :
<<- Bu Ebu Bera'nın işidir. Zaten pek emin değil-
dim, diyerek kırk gün sabah namazlarını müteakib
kalleşler ve zalim müşrikler için beddua ettiler. As-
hab-ı Kiramın gözyaşları içinde <<Amİn>> dedikleri bu
duanın tesiri kısa zamanda görüldü.
Aniden ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir kurak-
lık, bu şuursuz gözü dönmüş muşrikleri yola getirmek
için kafi geldi. Hepsi de açlıktan dehşetli bir şekilde
kıvranmaya başladılar. Karınlarını doyurmak için
yemeye ot dahi bulamadılar. Facianın baş rolünde
bulunmuş olan reisleri ise, vücudunu kaplayan yüz-
lerce çıbanın verdiği ızdırabın tesiriyle o kadar ba-
ğırıyor, ah u enin ediyordu ki, bütün çölü kaplayan
çığlıkları, kanına girdiği masum şehidlerin mezarlı-
ğından bile duyuluyordu. Bu derin ızdıraba daha faz-
la tahammül edemeden, nihayet cezasını bulup cehen-
neme yuvarlandı."
ALINTIDIR