Kardelenlerin Hüzünlü Öyküsü
Dünyanın her tarafında renk renk açan ve bu mavi gezegene güzellik katan çeşit çeşit çiçekler var. Her birinin kendine has şivesi, kokusu, rengi, tadı insan ruhunu rahatlatıyor ve ona yeni ufuklar açıyor. Kişilerin favori çiçekleri vardır, küçük yaşlardan itibaren… Laleler, zambaklar, papatyalar, karanfiller, güller, yaseminler, menekşeler vb. Onlara bir başka ilgi gösterirler, sevdiklerine onunla birlikte giderler. Ruhları o çiçeklere ne hikmetse daha yatkın, onların sevdası bir başkadır. Solmasını, pörsümesini bir gün hazan vurup sararıp solmasını nasıl isterler ki? Onların kitabında “çiçeği soluncaya kadar seni ölünceye kadar” anlayışı yazmaz, bu düşünceyi çok sığ bulurlar ve kendilerine yakıştıramazlar. Erbabının onlara ilgisi bir başkadır. Belki bu aşırı ilgideki zaafiyet bazılarına marazi bir ruh haleti gibi gelebilir. Bence onların varlığı; tadı kaçan, havası bozulan, ozon tabakası delinmeye doğru giden bu dünya için büyük bir şanstır.
İnsanların çiçeklerden, çiçeklerin insanlardan bir nedenle ayrılıp gitmesi, sılaya düşmesi acı olur. Belli bir dönem ayrılık olsa da o özlemle kavrulur dururlar, asker yolunu gözler gibi heyecanlı bir bekleyişin kurbanı olurlar. Sayılı günler gelip geçince, yeni bir baharla hasret bitince çiçeklerin açışı bir başka olur. Yanaklarında tebessüm goncası açar, yeniden dirilişi kendine has diliyle hatırlatırlar. Toprağın bağrından zarif edasıyla başını çıkarır, etrafı merakla süzer, tanımaya çalışırlar bu yeni alemi. Kendilerine hoyratça basıp geçen değil, öpüp koklayan, bağrına basan “sevgi kahramanlarını” iştiyakla beklerler. Onları esas üzen ilgisizlik, sevgisizlik ve umursamazlıktır.
Benim derdim çiçekler içinde bir çiçekten yana. Tüm çiçekler yazın baharda açarken kardelen kışın karda açar. İsmi de zaten ondan gelir. Siz, hiç karın buzun kalktığı yerlerde bin bir zorlukla mücadele ederek varlığını cihana duyurmaya çalışan kardelenlere rastladınız mı? Dünyanın çok farklı iklim ve coğrafyasında yetişen kardelenleri, onların bahçıvanlarını duydunuz mu? Onları içtenlikle alkışlayıp merhaba dediniz mi? Yoksa onların sadece tablolardaki resimlerini mi gördünüz? Bir kardeleni büyütmenin, yetiştirmenin hiç çilesini çektiniz mi? Ya da onların boy atıp büyümesinden zevk aldınız, hoşlandınız mı?
“Kışı görmeyen baharın kıymetini ne bilir” diyen söz sultanı ne kadar haklı değil mi? Kardelenlerin dili olsa da konuşsa kim bilir bizlere hangi yanık türkülerden ağıtlar yakar, ya da içli bir şiirden nağmeler mırıldanır. Kardelenlerin çileli hayatı bir destandır. Dünyada fazla güngörmezler. Onlar benim gözümde ideal insanları çağrıştırırlar. Yaşamak için değil, yaşatmak için bir hayat sürerler. Ölümleri diriliş kapısını aralar. Önemli olan bu gökkube altında “hoş bir sada” bırakabilmektir derler kendilerince…
Nail Küçük