EBRÛ SANATI'NIN BAZI MANEVÎ HUSUSİYETLERİNE DAİR ...
* Doğrudan bir kendini ifade sanatı değildir.
Sanatkâr kendini ya da kendisi ile ilgili bir şeyleri ifade etmek, yansıtmak kaygısında değildir. (Eğer böyle bir intiba hasıl oluyorsa , bu aslında sanatkarın üslûbunun ve renklerinin tabii aksinden ibarettir.) Hatta eserde tercih edilen motifler bile herhangi bir fikir ya da kavrama atıfta bulunuyorsa, sanatkarın ifade etme kaygısından değil, o desen ya da motifin ait olduğu kültür içerisinde kazanmış olduğu objektif değer ve sembolik mananın çağrışımlarından kaynaklanmaktadır.
Aslında ebrû ( geleneksel usuldeki ebrû ) bir içe yönelme, kendine yönelme, zahirde var olanı ve katman katman örtüleri sıyırarak zihni aslî benliğe doğru farkında olmadan bir seyahate alıştırma sanatıdır;tabii ki bu maksada uygun çalışanlar için. Ancak ebrû bu maksada ulaşmada esas yol değil, zihni ister istemez varlığı işgal eden fikir ve kaygılardan sıyırmaya, soyutlamaya bir vesile olma cihetiyle bir alıştırma ve yönlendirme, belki bir konsantrasyon vasıtasıdır.
Yani sanatkarın kendisi yada kendisine ait farz ettiği ne varsa onları ifade etmek değil, bilakis onlardan soyutlanarak kendisine bir yol aralaması söz konusudur. Diğer İslamî sanatların da ruhunda bu olmakla beraber, onlarda aynı zamanda Sanî-i Hakiki veya onun sanatlarına dair bir kısım objektif düsturları aksettirme, ifade etme gayreti hakimdir. Ebrû Sanatı'nın tabiatında ise sanatkarın iradesi özel olarak böyle bir amaca yönelmedikçe bu husus yoktur. Doğrudan soyutluk hakimdir.
* Mesaj verme kaygısı yoktur. Entelektüel bir çaba mecburiyeti yoktur.
Aslen bir ifade sanatı olmama hüviyetiyle doğrudan alakalı olarak ve içeriden dışarı değil dışarıdan içe yönelme özelliğinin tabii bir neticesi olarak bir fikrin, duygunun, izlenimin ya da inancın aktarılması ebrûnun tabiatında yoktur. Bunu sağlamak için iradî olarak özel bir çaba gereklidir. Ya da çeşitli motiflerin zaten ait oldukları medeniyet ve kültür ikliminde kazanmış oldukları objektif anlamlar sanatkârın iradesi ve çabasının dışında izleyene kendiliğinden mesajını nakleder. Aslında tabii haliyle ve soyutluğu sebebiyle ebrû eseri her müşahede edenin zihninde, ona has sübjektif bir anlam ya da mesaj niteliği kazanır ve bu herkes için farklı olabilir.
* Bireysel bir sanattır. Hatta malzemesinden, yapımına kadar kişiye özeldir.
Tâlim ve seyir aşamasında birden fazla kişiyi gerektirse de, tatbikat aşaması son derece ferdîdir. Hatta geleneksel usulde Ebrû Sanatı'nda, mecburiyet olmamakla beraber, kullandığı tüm malzemeyi sanatkâr kendisi temin eder ve hazırlar. Buna ne kadar riayet edilirse, tüm aşamalarıyla ve malzemeleriyle o kadar sanatkâra ait bir süreç yakalanmış olur. Sadece ortaya çıkan desen değil, kullandığı malzeme, boya ve diğer malzemelerini hazırlamadaki mahareti ve renkleri de sanatkarın ve eserin kıymetini veren hususiyetlerdendir. Başından sonuna bir eserin vücuda getirilmesi sürecinde gereken tüm unsurların mümkün mertebe bizzat sanatkârın kendi elinden çıkmış olması ebrûdaki ferdiyet unsurunu güçlendirir ve bunun sanatkârın sanattan aldığı haz ve faydaya tesiri büyüktür.
* Bu yönleriyle bir zihni rahatlama, dışarıdan yavaşça soyutlanma ve içe yönelme sağlar. Dolayısıyla bir konsantrasyon ve rehabilitasyon aracıdır.
Yukarıda sayılan özellikleri dolayısıyla ve o doğrultuda tâlim edilirse, Ebrû Sanatı çok tesirli bir konsantrasyon vasıtasıdır. Zihni yormaması, soyutlanarak iç dünyaya yönelinmesi, gevşetici bir hususiyetinin olması dolayısıyla tam bir rehabilitasyon aracıdır. Bilhassa psikolojik sıkıntılara, strese düçar olanların istifade etmesi gerekir. Bu denenmiş ve müsbet neticeler alındığı söylenmiştir.
* Cüz'î İrade Küllî İrade ayrımının en bariz tezahürü.
Varlığın her alanında basiret sahipleri İrade-i Küllî ile İrade-i Cüz'î'nin tecellilerini ve yerini müşahede etmekle beraber, ünsiyet ile veya sebepler planında şartlanarak gözü kamaşmış aklın bu ikisinin zuhurunu müşahade etmesi her zaman kolay olmuyor. Ebrû Sanatı cüz'î iradenin Küllî irade karşısındaki yerini ya da bu ikisinin tefrikini en bariz gösteren bir sanattır. Rastlantının esasen yeri olmamakla beraber, sanatkârın sebeplere riayet ederek yerine getirdiği fiillerin neticesinde ne yaparsa yapsın zihninde tasarladığı sureti aynen gerçekleştirmek gibi bir gücü bulunmuyor. Kimi zaman tasavvur edilenin çok fevkinde bir netice almak ta mümkün. Sanatkârın zihninde eser esasen bir siluet olarak bulunmakta, tekneye düşen boya damlacıklarının teknede şekillenmesiyle sanatkâr yönlenmekte ve neticede vücuda getirmeye kesb ettiği zihnindeki bu siluetin nasıl ortaya çıkacağını son tahlilde sanatkâr net ve yüzde yüz olarak belirlememiş olmaktadır. Ebrû ıstılahında bu durum 'son sözü tekne söyler' diye de ifade edilmektedir.
* Dıştan İçe, Kesretten Vahdete doğru yönelme.
Ebrû Sanatı'nın insanı içe döndüren ve dış varlıklardan zihnen uzaklaşmasını sağlayarak Kesret'ten Vahdet'e doğru yönlendirmesi. Dış dünyanın gittikçe insanı sarmalayan tahakkümünden içe ve kendine yönelmekle bir kaçış.
* Varlığın su üstündeki dalgalar ve şekilller gibi geçici olması ile Ebrû Sanatı arasındaki paralellik.
Ebrûcu su üstüne resmettiği bu son derece geçici suretleri başka bir satha naklederek onları kalıcı kılan kişidir. Fanî varlıklara başka bir düzlem ve boyutta bâkî kalabilme ve onlara hüküm ifade etme şansı verir. Geçici dünya misali su yüzeyinde oluşan şekillerin, ahiret misali daha kalıcı olan kağıt yüzeyine nakledilmesi bu hakikate işaret eder.
Varlığın fenaya ve bekaya bakan iki yüzü vardır. Şekiller her ne kadar kendileri oluşmadılarsa da, onları su üzerinde var eden bir iradeye bağlıdırlar. Ayrıca geçici bu varlıkların bâkî kalabilmesi için yine onları var eden irade ve kudret tarafından varlıklarını kalıcı kılacak bir düzleme aktarılmaları gerekmektedir. Ne su, ne kağıt ne de oluşan sûretler bunu yapabilmeye muktedir değildir. Buna onlardan daha öte, aşkın bir irade ve kudret, Sanî-i Hakikiyi temsil eden sanatkârın irade ve kudreti vesile olur. Bu zaviyeden bakıldığında ebrû teknesi kâinatı, kitreli su alem-i şuhudu, fırça ve boyalar sebepler dairesini, sanatkâr ise bu irade ve kudreti temsil etmektedir.
* Temel Estetik ve Sanat anlayışı
'Allah güzeldir, güzeli sever' hadis-i şerifi İslam Sanatı'nda estetik anlayışının temel düsturlarındandır. Her şey , tüm mükevvenat onun sıfatlarının tecelligâhıdır. Varlığın mevcudiyeti, zatı O'ndandır. Dolayısıyla varlıktan zuhur eden sıfatlar da O'nundur. Zatı kendinden olmayanın, sıfatı da kendisinden değildir. Varlığa atfettiğimiz diğer sıfatlar gibi, hüsn, güzellik dahi onun hüsnünün, cemalinin tecellisidir. O güzeldir, güzel de ondandır, O'nundur, O'dur. Ebrû sanatkârı da güzelliği, ahengi arama ve yansıtma çabasının temeline bu anlayışı yerleştirmek bu düşünceyi hale dönüştürmek zorundadır. Aksi takdirde kendisi de , sanatı da satıhta kalır, bir noktaya ulaşsa bile bu sadece zahirde bir hüküm ifade eder. Bu idrâk ile icra edilmeyen sanat, herhangi bir desen elde etme vasıtasından farklı olmaz. Boş şişe gibidir: gözle görülür, elle tutulur, lâkin susuzluğa şifa değildir.
BİROL BİÇER
Ebrû Sanatkârı
29.05.2003