“Ebû Hanîfe, ümmetimin ışığı olacaktır”

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Asilzade

  • Asilzade
  • *****
  • Join Date: Tem 2008
  • Yer: Kahramanmaraş
  • 1247
  • +108/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Asalet Ahlakın Temelidir
“Ebû Hanîfe, ümmetimin ışığı olacaktır” 


Fıkıh ilmini kuran, sistemleştiren Ehli sünnetin reisi İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretleridir. Bunun için bu mübaret zat hakkında biraz bilgi vermek yerinde olacak.

İmâm-ı a'zam hazretleridir. Ticâret ederek helâl kazanırdı. Başka yerlere mal gönderir, kazancı ile talebesinin ihtiyaçlarını alırdı. Kendi evine bol harc eder, evine harc ettiği kadar da, fakirlere sadaka verirdi. Her Cuma günü, anasının, babasının ruhu için, fakirlere ayrıca yirmi altın dağıtırdı. Hocası Hammâdın evi tarafına ayağını uzatmazdı. Hâlbuki, aralarında yedi sokak uzaklık vardı. Ortaklarından birinin, çok miktârda bir malı, dine uygun olmıyarak sattığını anlayınca, bu maldan kazanılan doksanbin akçanın hepsini fakirlere dağıtıp, hiç kabûl etmedi.

Kûfe şehrinin köylerini haydûdlar basıp, koyunları kaçırmışlardı. Bu çalınan koyunlar şehirde kesilip, halka satılabilir düşüncesi ile, o günden beri, yedi sene, Kûfede koyun eti alıp yimedi. Çünkü, bir koyunun, en çok yedi yıl yaşayacağını öğrenmişti. Haramdan bu derece korkar, her hareketinde dini gözetirdi.

İmâm-ı a'zam, kırk sene, yatsı namazının abdesti ile sabah namazı kıldı, yâni yatsıdan sonra uyumadı. Ellibeş defa hac yaptı. Son haccında, Kâbe-i muazzama içine girip, burada iki rekât namaz kıldı. Namazda, bütün Kur'an-ı kerimi okudu. Sonra, ağlayarak “Yâ Rabbî! Sana lâyık ibâdet yapamadım. Fakat, senin akıl ile anlaşılamıyacağını iyi anladım. Hizmetimdeki kusurumu, bu anlayışıma bağışla!” diyerek duâ etti. O ânda bir ses işitildi ki, “Ey Ebû Hanîfe! Sen beni iyi tanıdın ve bana güzel hizmet ettin. Seni ve kıyâmete kadar, senin mezhebinde olup, yolunda gidenleri af ve magfiret ettim” buyuruldu.

Hergün sabah namazını câmide kılıp, öğleye kadar tâliblere cevap verirdi. Öğleden önce, oturduğu yerde (Kaylûle) yapardı. Öğle namazından sonra, yatsıya kadar, talebeye ilim öğretirdi. Yatsıdan sonra evine gelip, biraz dinlenir, sonra câmiye gider, sabah namazına kadar ibâdet ederdi.

Resûlullah,  İmâm-ı a'zamın geleceğini haber verdi. Hadis-i şerifte, “Âdem ve bütün Peygamberler, benimle öğündüğü gibi, ben de, ümmetim içinde, soy adı Ebû Hanîfe, ismi Nu'mân olan bir kimse ile öğünürüm ki, ümmetimin ışığı olacaktır. Onları, yoldan çıkmaktan, cehâlet karanlığına düşmekten koruyacaktır” buyurdu.
 
                 
O dininin büyük bir direğidir 


İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, Ehl-i sünnetin dört büyük imamının birincisidir. Muhammed aleyhisselâmın parlak olan dininin büyük bir direğidir. Acemistânın ileri gelenlerinden birinin soyundandır. Hicri seksen yılında, Kûfe şehrinde doğdu. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik ve Abdüllah bin Ebî Evfâ ve Sehl bin Sa'd-i Sâ'idî ve Ebüttüfeyl Âmir bin Vâsile zamanlarına yetişmiştir. Fıkh ilmini, Hammâd bin Ebî Süleymândan öğrendi.

Tâbiînden birçok büyük zatlarla ve imam-ı Câfer Sâdıkla sohbet etti. Çok hadis-i şerif ezberledi. Mezhep imamı olmasaydı, büyük bir hakîm, fikir adamı olacak şekilde yetişti. Üstün bir akıl ve herkesi şaşırtan zekâsı vardı. Fıkh ilminde, az zamanda, eşi, benzeri olmıyan bir dereceye yükseldi.

Talebesi pekçok olup, içlerinden büyük müctehidler yetişmiştir. Hicri 150 yılında, yetmiş yaşında vefât etti. Hadis-i şerifte, “Yüzelli senesinde dünyanın zîneti gider” buyuruldu. Selçûkî pâdişâhlarından sultan Melikşâhın vezîrlerinden Ebû Sa'd-i Hârezmî, Ebû Hanîfe hazretlerinin mezarı üzerine mükemmel bir türbe yaptı. Sonra, Osmanlı pâdişâhları, bu türbeyi çok defa tâmîr ve tezyîn eyledi.

Hanefî mezhebi, Osmanlı devleti zamanında her yere yayıldı. Devletin resmî mezhebi gibi oldu. Bugün, dünya yüzünde bulunan Ehl-i islâmın yarıdan fazlası ve Ehl-i sünnetin pekçoğu, Hanefî mezhebine göre ibâdet etmektedir.

İmâm-ı a'zamın babası Sâbit, Kûfede, imam-ı Ali ile buluşup, İmâm hazretleri, buna ve evladına duâ buyurmuştu. Hadis-i şerifte, “Ümmetimden, Ebû Hanîfe adında biri gelecektir. Bu, kıyâmet günü, ümmetimin ışığı olacaktır” buyuruldu.

“Nu'mân bin Sâbit adında ve Ebû Hanîfe denilen biri gelecek, Allahü teâlânın dînini ve benim sünnetimi canlandıracaktır” buyuruldu. “Ebû Hanîfe adında biri gelir. O, bu ümmetin en hayrlısıdır”, “Ümmetimden biri, dinimi canlandırır. Bid'atleri öldürür. Adı, Nu'mân bin Sâbittir”, “Her asırda , ümmetimden, yükselenler olacaktır. Ebû Hanîfe, zamanının en yükseğidir”, “Ümmetimden, Ebû Hanîfe adında biri gelecektir. İki küreği arasında ben vardır. Allahü teâlâ, dînini, onun eli ile canlandırır” hadis-i şerifleri meşhûrdur.
 

 
“O’nun kıymetini bilmeyenler helâk olacaktır” 


İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe’nin, fıkıhdaki çok geniş bilgisini ve hele kıyâstaki hârik-ul'âde kuvvetini ve zühd ve takvâdaki ve hilm ve salâhdaki, akıllara hayret veren üstünlüğünü bildiren kitaplar, sayılamıyacak kadar çoktur.

Âlimlerden biri, rü'yâda, Resûlullaha,  “Ebû Hanîfenin ilmi için ne buyurursunuz?” dedi. Cevabında, “Onun ilmi herkese lâzımdır” buyurdu. Başka bir âlim, rü'yâsında, “Yâ ResûlAllah! Kûfe şehrindeki Nu'mân bin Sâbitin bilgileri için ne buyurursunuz?” dedi. “Ondan öğren ve onun öğrettiği ile amel et. O, çok iyi kimsedir” buyurdu.

Hazret-i Ali, “Size, bu Kûfe şehrinde bulunan, Ebû Hanîfe adında birini haber vereyim. Onun kalbi, ilim ile, hikmet ile dolu olacaktır. Âhır zamanda, birçok kimse, onun kıymetini bilmiyerek helâk olacaktır. Ebû Bekir ve Ömer’in kıymetini bilmeyenler de helâk olacaklardır” dedi.

İmâm-ı Muhammed Bâkır, Ebû Hanîfeye bakıp “Ceddimin dinimi bozanlar çoğaldığı zaman, sen onu canlandıracaksın. Sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın! Sapıkları doğru yola çevireceksin! Allahü teâlâ yardımcın olacak!” buyurdu.Hadis-i şerifte, “Peygamberler benimle öğündükleri gibi, ben de Ebû Hanîfe ile öğünüyorum. Onu seven, beni sevmiş olur. Onu sevmiyen, beni sevmemiş olur” buyuruldu.

Hadis-i şerifte, “Îman süreyyâ yıldızına çıksa, Fâris oğullarından biri, elbette alıp getirir” buyuruldu. Fâris demek, Îrânın Fers denilen memleketindeki insanlar demektir. İmâm-ı a'zamın dedesi buradandır. Bu hadis-i şerifin, İmâm-ı a'zamı gösterdiği açıktır. Bunda hiç şüphe yoktur.

Hadis-i şerifte, “İnsanların en hayrlısı, benim asrımda bulunan müslümanlardır. Yâni Eshâb-ı kirâmdır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. Yâni Tâbiîndir. Onlardan sonra da en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra gelenlerde, yalan yayılır. Bunların sözlerine ve işlerine inanmayınız!” buyuruldu.

Eshâb-ı kirâmın hepsi, onlardan sonraki asırlarda gelenlerin ise çoğu, hadis-i şerifte bildirildiği gibidirler. İmâm-ı a'zam, bu hadis-i şerifte müjdelenen Tâbiînden biridir. Hattâ, Tâbiînin en üstünlerinden olduğunu, bütün müslümanlar, hattâ dinli dinsiz her ilim adamı bilmektedir. İmâm-ı a'zam, bu hadisle müjdelenenlerin en üstünlerinden biri olduğundan, onun şânını, yüksekliğini anlatmak için, başka hadis-i şerif aramaya lüzûm yoktur.