Ebu Basir'i îmanından dolayı zincirlere vurdular, mahzenlerde hapsettiler:
bütün bunlar Allah'a ve Onun Resûlüne olan bağlılığını arttırmaktan başka bir netice vermedi."
HİCRET'İN altıncı senesinde Resûl-i Ekrem Efendimiz Ashab-ı Kiramdan 1600 kişilik bir kafile ile Kabe-i Muazzama'yı ziyaret maksadiyle Mekke'ye müteveccihen (yönelerek) yola çıkmışlardı.
Bunu duyan Mekke müşrikleri meşhur Hudeybiye'de Resül-i Ekrem Hazretlerini karşılayarak bu sene ziyarete müsaade etmeyeceklerini, aksi takdirde büyük bir kıtal (savaş) için müşriklerin hazırlandıklarını bildirdiler...
Uzun müzakerelerden sonra Müslümanlarla müşrikler arasında bir Barış anlaşması hazırlandı. Anlaşmanın ilk görünüşte müminler aleyhine olan bir maddesi şöyleydi :
"- Müslümanlardan biri müşriklere iltihak ederse iade edilmeyecek, fakat müşriklerden biri Müslü-
manlara iltica ederse Müslümanlar bunu müşriklere hemen teslim edeceklerdi.."
Müşrikler bu maddede çok ısrar ettikleri için kabul etmek mecburiyetinde kalan Resul-i Ekrem Haz-
retleri, neticenin yine İslamın lehine olacağını beyan buyurmaları üzerine Ashab-ı Kiram bu zahiri (görünüşte) ağır şarta ses çıkarmadılar. Anlaşmanın imzalandığı anda ortaya elleri ayakları zincirle pırangaya vurulmuş bir genç gelerek Müslüman saflarına iltica etti...
Bu genç Mekke müşriklerinin Anlaşmayı imzalaması için temsilci olarak seçtikleri Ebu Süheyl'in
oğlu idi. İslamiyeti kabul ettiği için müşrik olan babası onu zincire vurarak evin mahzenine hapsetmiş,
o da bir kolayını bularak kurtulup Hudeybiye'de olduğunu işittiği İslam ordusuna iltica için zincirleri-
ni sürüye sürüye buraya kadar gelmişti. Artık kurtuldum ümidiyle sevinç gözyaşları döküyordu...
Oğlunun hapsedildiği evin mahzeninden kaçarak Müslümanların safına iltica ettiğini gören Ebu Süheyl:
"- Anlaşmanın icabınca sizden isteyeceğim ilk insan işte oğlum Ebu Cendel'dir." diyerek oğlunun
iadesinde şiddetle ısrar etti. Müslümanlar imzaladıkları anlaşmanın icabına sadık kalarak gözyaşları içinde Ebu Cendeli teslim ettiler. Resul-i Ekrem Hazretleri de Ebu Cendel'e kurtuluş gününün yakın olduğunu, sabrettiği takdirde zafere erişeceğini haber verdiler.
Böylece Beytullah'ı tavaf etmeden geri dönen Ashab-ı Kiram, Hudeybiye anlaşmasının aleyhlerine olduğu zannı içinde Medine'ye avdet ettiler (döndüler).
Peygamber Efendimizin Hudeybiye'den Medine'ye dönüşü üzerinden pek fazla zaman geçmemişti.
Bir gün İslamiyetle yeni müşerref olan, Sakif kabilesinden Ebu Basir adındaki bir zatın Mekke'den
kaçıp Medine'ye geldiği haberi,şayi oldu (yayıldı).Yedi gün ve gece aç, susuz çöllerde kum teperek
nihayet Resül-i Ekrem'in huzuruna çıkmıştı. Ne çare ki,arkasından da iki Mekke müşriki aynı anda huzur-u risalete girdiler ve Ebu Basir'in Anlaşma mucibince (gereğince) yine kendilerine iade edilmesini istediler.
Resul-i Ekrem'in üzüntüsü şiddetli idi...
"..- Ya Eba Basir, biz Müslümanız, ahdimize (sözümüze) sadık kalırız. Kurtuluş günü uzak değildir, yeter ki sen sabırlı ol..." diyerek Ebu Basir i tekrar gözyaşları içinde teslim etti.
Büyük bir şımarıklık ve atılganlık içinde Ebu Basir'le istihza (alay) ederek Mekke'ye doğru yola devam eden iki müşrik, bir ara mola verdikleri hurma ağacının dibinde ellerindeki kılıncın ne kadar Müslüman başı kestiğini, bundan sonra da kimbilir daha ne kadar Müslüman kellesi uçuracağını kabara kabara anlatmaya başladılar.
Ebu Basir :
•- Kılıncınız cidden pek güzelmiş bakabilir miyim? diye uzanması ile kılıncı çekip alması bir oldu.
Bir saniye içinde :
"..- Müslüman başı öyle değil, böyle uçurulur.." diyerek sahibinin başına şimşek gibi indirdi. Bunu gören diğer müşrik selameti kaçmakta buldu. Ebu Basir de bunların devesine binerek katlettiği müşrikin
kellesini kılıncının ucuna takıp yavaş yavaş Medine'ye döndü. Olanları anlattı. Tekrar geri istenilme ihtimaline binaen de Medine'yi terk ile, müşriklerin ehemmiyetli (önemli) bir ticaret yolu olan sahildeki
İys denilen yaylaya yerleşti.
Mekke müşrikleri bu hadiseyi işittikleri zaman hiddetlerinden kudururken, gizli Müslümanların sevinçlerine had (sınır) yoktu doğrusu... Nitekim kısa zamanda Ebu Basir'in yerini duyan diğer Müslümanlardan evvela Ebu Cendel, sonra da diğerleri birer-ikişer Mekke'den firar ederek İys denilen yere toplandılar ve müşrik kervanlarının Şam yolunu kapadılar.
Şimdi Kureyş için beklenmedik bir tehlike baş göstermişti. Kervan yolu böylece kapalı kalmakta devam ederse Mekke müşrikleri açlıktan kırılacaklardı.
Ebu Süfyan'ı göndererek Hudeybiye Anlaşmasının vaktiyle şiddet ve inatla kabul ettirdikleri mezkûr (bahsi geçen) maddesinin iptalini istediler.
Medine'ye bunu temin için gelen Ebu Süfyan Resül-i Ekrem'in evinde bir köşede namaz kılmakta olan kızı Ümmü Habibe'nin yanına girdi ve köşede serili duran minderin üzerine oturmak istedi.
"Ümmü Habibe ise henüz İslama girmemiş olan babasının altındaki
minderi çekerek :
- Ona Resulüllah oturur, sen değil- dedi. Ebu Süfyan kızının bu hareketinden,
kendisine faydası dokunmayacağmı anlayarak başka kimseler vasıtasıyla huzur-u risalete girip Anlaşmanın "Müşriklerden biri Müslümanlara iltica ederse geri iade edilecektir." maddesini iptal etmeleri için istirhamda (ricada) bulundu. Vaktiyle üzerinde şiddetle durdukları bu maddenin, şimdi de aynı ısrarla iptalini istiyorlardı.
Resul-i Ekrem bu isteği kabul buyurarak İys'deki mazlum Ebu Basir ve arkadaşlarına bir mektup gönderip Anlaşmanın iptal edilen maddelerini bildirerek artık Medine'ye, yanına dönebileceklerini ifade buyurdular. Name-i (mektup) Peygamberiyi aldığı sırada Ebu Basir, müşriklerle biraz evvel yaptığı çarpışma sonunda aldığı yaralardan akan kanların verdiği zâfiyetle, konuşacak halde değildi... Mektubu yüzüne
gözüne sürerken dudaklarından şu cümleler dökülüyordu:
"- Ya Resulellah, Allah ve O'nun Resulü uğruna çektiğim bütün ızdıraplar, aldığım yaralar, şu anda ruhumda büyük bir neş'e halinde tecessüm etmiş (ortaya çıkmış) bulunmaktadır. İmanımdan dolayı beni zincirlere vurdular, mahzenlerde hapsettiler; bütün bunlar Allah'a ve O'nun Resülüne olan bağlılığımı ziyadeleştirmekten (arttırmaktan) başka bir netice (sonuç) vermedi. İmanımda asla ye'se (ümitsizliğe) düş-medim.
Şimdi de şehid olma ümidinin verdiğiderin huzur içinde iken mektubunuza muhatap olmak şerefine nail oluyorum. Çok mes'udum."
Bu sözlerinden sonra Ebu Basir, fani aleme gözlerini yumdu. İslam tarihinde ilk fedai teşkilatını kurmuş olan Ebu Basir in cenazesini Ebu Cendel'in imamlığı ile yetmiş fedai arkadaşı orada kıldılar, mücahedesinin (direnişinin) mükafatına kavuşmak üzere hakikat alemine sevkettiler. "