Alemlere rahmet olan beşeriyetinin en hayırlısının Rabbinden alarak bize tebliğ etiği Furkân'da şöyle buyruluyor: "De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım:
O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Anneye, babaya ancak iyilik edin.
Fakirlik endişesiyle çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, sizi de, onları da rızıklandırırız..." [En'âm Sûresi 6/ 151]
Bu âyet-i kerimede sıralanan bu emir ve nehiylere iyi dikkat ediniz. Önce tevhîdî iman vurgulanıyor. Şirk her çeşidiyle reddediliyor. Sonra anne, baba hakkı, onlara hürmet, iyilik, iyi davranış emrediliyor. Sonra da Allah'ın bizlere bahşettiği çocukların yaşama hakkı, dünyalık endişesi ile onların bu haklarının ellerinden alınmaması dile getiriliyor.
Peki, o günlerde dünyalık endişelerle çocukların hayat hakkı ellerinden alınıyor muydu? Bilindiği gibi evet... Özellikle kız çocukları eve kazanç getirmedikleri, harplerde fazla faydalı olamadıkları, korunmaya muhtaçlıkları, bazen zarar verdikleri için istenmiyor, kız çocuklarının dünyaya geldiğini duyanların çehresi kara haber almışçasına değişiyordu.
Kız çocuklarının öldürülmesi çılgınlığı ar endişesindendi
Kız çocuklarının toprağa gömülmesi çılgınlığı ise fakirlik endişesinden ziyade "gün gelip kendilerine ar getirir vehmine" dayalı bir zihniyetin eseriydi. Daha ziyade varlıklı, soylu ailelerde, kabile reisleri ve ileri gelenlerinde yaygındı.
Günümüzde ise bu kaygıların yerini en az onlar kadar çirkin başka kaygıların aldığı bilinen bir gerçektir. Hatta eski cahiliye ehli tarafından dile getirilmeyen nice yeni kaygılar ve bahaneler de türetilmiştir. Aradaki fark, yenilerin modern görünümlere büründüğü, artık kız ve erkek farkının fazla kalmadığıdır...
Yokluk ve geçim endişesi ile çocuk katledildiğini vurgulayan başka ayetler de var: "Geçim endişesiyle, yokluk korkusuyla çocuklarınızın canına kıymayın. Biz onların da, sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir hata, büyük bir suçtur." [İsrâ Sûresi 17/ 31]
"Bilgisizlikleri yüzünden düşüncesizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine bahşettiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar, kesinlikle ziyana, hüsrana uğramışlardır. Onlar, bir daha hidayet yolunu bulamamacasına hak yoldan gerçekten sapmışlardır." [En'âm Sûresi 6/ 140]
Bizim hüküm kaynağımız Kur'an'dır
Bizim hayat düsturumuz, Kur'ân'dır. Kur'ân olmak zorundadır. Yolu bizim yolumuz, yönü bizim yönümüz, ümit ve hayalleri bizim ümit ve hayallerimiz olmayanlar bizleri yönlendiremez, şekillendiremez. Biz, onların ağızlarıyla konuşma, onların arzu ve hedeflerini gerçekleştirme, onlara herhangi bir şekilde alet olma düşüncesizliğine düşemeyiz...
Kendileri için farklı, bizim için farklı düşüncelerinin, dayatma ve tuzaklarının içinde bocalama düşüncesizliği ve basiretsizliği işleyemeyiz...
Nefsimizin arzularını, karşımızdakileri ikna edici kalıplara dökerek ifade etmek, onları kandırırken kendimizi de kandırmaya çalışmak kurnazlığına sığınmamız da doğru değildir. Bunun için kurduğumuz cümleler, uydurduğumuz ve süslediğimiz bahaneler de Allah huzurunda karşılığı hayırlı olmayan, boş ve manasız bahanelerdir. Hatamıza hata eklemekten başka işe yaramayacaktır.
Hayat çocuklarla devam ettiğine göre, gönlümüzde taşıdığımız duygular da, uğruna mücadele ettiğimiz, fedakârlıklar sergilediğimiz değerler de onlarla devam eder. Hak yolda atılan adımların, kurduğumuz hayallerin, yarınlarla ilgili gördüğümüz güzel rüyaların devamı da onlar iledir.
Çocuklara bırakacağımız manevî miraslar, maddî miraslardan daha kıymetlidir
Ancak manevî miras, maddî miraslar gibi hayata göz yummakla yeni nesle bir anda intikal eden bir miras değildir. Hayat boyu damla damla verilmesi ve verildikçe sinmesi gereken bir mirastır.
Verilişi hayat boyu sürerken, kendisine verilen insan tarafından alındığını gösteren emâreler, hayata aksediş şekilleriyle takip edilmeli, gelişmesi teşvik edilmeli, ihtiyaç duydukça her merhalede beslenmeli, yanlışlıkları düzeltilmeli, sivrilikleri törpülenmeli, azim ve şevk sönüklükleri, gevşeklikler yaşandıkça tazelenmeli, canlandırılmalı, bunun için gerekenler yapılmalı, bu yolda mü'min gönüller arasında karşılıklı yardımlaşma sağlanmalıdır.
Haliyle bu yönde sarf edilmesi gereken emeğin çok daha fazla, çok daha sürekli olması gerekir. Ancak şuurunda olan için bu yoldaki emekler ve gayretler çok daha haz verici, ümit besleyici ve şevk artırıcıdır.
"Yarınlar bizimdir!" denilebilmesi için yapılması gereken budur.
Beşeriyetin yarınları için de yapılması gereken budur!