RIZA NUR MESELESİ
Bizim Mustafa Kemal Atatürk adına yapılan sosyal ve psikolojik katliamlarla hesabımız vardır. Toplumdaki sosyal travmanın & psikolojik buhranın sebebinin Şeriat olduğunu iddia edecek kimse yoktur. Öyleyse hangi rejim gırtlağımıza kadar bizi sıkıyor; anayasada yazıldığı gibi , istediği zaman yaşama hakkımızı elimizden alıyor ve bizi birkaç mafya ailesinin hazırladığı Kemalist Terminolojinin muğlak kavramlarında birbirimize kırdırtıyor ise onların beslendiği kaynak olan Atatürkçülüğü eleştirmek da yurttaşlık vazifesidir. Bu noktada Mustafa Kemal, ardında bıraktığı milyonlarca kişinin ahından gözyaşlarından kanından ve canlarından Özel Harp Dairesi somutunda sorumludur. Çünkü işlenen her cinayet yapılan her kavga halkın rejime ayak uyduramamasından kaynaklanmakta ve bizi vatan haini , piç ilan edenlerin ise Atatürkçü bir Militan oldukları görülmekte , bu durumda bize bir cevap hakkı doğmaktadır.
Bu bölümde de Turgut ÖZAKMAN adındaki Atatürkçüye cevap vererek bir nebze olsun nefsi müdafaa etmek istiyoruz.
Derdimiz budur.
Bir rejimin kurucusu eleştirilecekse , eleştiri ortamında o kişinin kurduğu rejim; kanun koymamalıdır. Özgür ve çok serbest bir tartışma ortamı oluşturulmalı ve rejimin kurucusuna ; rejimin terminoloji ve kaynak kitaplarının dışından bakılmalıdır.
Atatürkçülerin yanaşmadıkları budur.
Üstelik bilim ve akıl adına bunu yaparlar!
Bu yüzden Atatürk Türkiyesi’nin Gizli Celse Zabıtları, Harp Tarihi Dairesi yayınları gibi yalaka ve güdük sözde belgeleri belge olarak göremeyiz. Çünkü eninde sonunda Atatürk’ü övme noktasında tarihi tersyüz ederler. Sonradan zabıtlara bir çok yazılı operasyon yapmak Dünya Tarihi’nde yeni bir olgu değildir. Kuran’ı yasaklayıp alfabeyi Latinleştirenler, zabıtları tahrif edemez mi? Devlet paralelinde yayınlanan hiçbir yayını güvenilir bulmuyoruz.
1-Turgut ÖZAKMAN diyor ki: “(Rıza Nur’un hatıratını yayımlayan) Yayınevi, Rıza NUR’un British Museum’a verdiği dört yazmanın tamamını değil, yalnız Atatürk aleyhinde olanları seçip yayınlamıştır (Dr. Rıza Nur Dosyası , Turgut ÖZAKMAN sf.8 )
Defalarca yayınevi tarafından belirtildiği üzere amaç tarihte bilinmeyen bir noktanın olmaması gayesidir. Yayınevi, ‘SON SÖZ’de “Rıza Nur’un elyazısıyle üçyüz sahife kadar tutar ve gayri siyasi mahiyette olan şiir ve nesirler , Birinci ciltte dercedildiği için tekrarlamama maksadıyle Vasiyetnamem, Namık Kemal’in şiirlerinin sadeleştirilmiş şekli olan Rüya adlı ek, Klod Farrer’e yazılmış olup Fransızca aslı dercedilmiş olan yedi sahifelik mektup, önemli görülmediği cihetle hariç bırakılmıştır.” Tarihçi için lazım olan Rıza Nur’un gözlemleridir. Önemli görülmeyen eserler bu yüzden yayınlanmamıştır.
2-Turgut ÖZAKMAN diyor ki : “Rıza NUR’un Abdulhamid ve diğer hanedan mensupları hakkındaki görüş ve düşüncelerini sübjektiflik , nankörlük, şahsilik, hatalı olmak ve hissilikle suçlayan yayınevi, Rıza Nur’un M. Kemal Atatürk ve Milli Mücadele kadrosu hakkındaki kaba ifadelerini ve çirkin iddialarını ise şöyle sunmaktadır ( …)”
Yani demek istiyor ki ; Rıza Nur’un hatıratını basan yayınevi, Atatürk eleştirilince durumu objektif, Abdulhamit eleştirilince subjektif olarak değerlendiriyormuş!!! Kimin subjektif olduğu bellidir. Öze gelirsek; Şimdi Osmanlı yoktur . Şeriat Devleti yoktur. Buna rağmen belgeler Osmanlı Hanedanının lehindedir. Dolayısıyla Rıza Nur’un Osmanlı’yı değerlendirmesinde subjektif olduğu ; gerçektir.
3-Yayınevinin bazı kelimelerini özellikle almayan Turgut ÖZAKMAN’a ve kandırmaya çalıştığı okurlarına biz yazalım: Yayınevi diyor ki : “Doktor Rıza Nur da nihayet insan olmak itibariyle muayyen hatalara düşebileceği gibi gözlemleri kısmen eksik veya yanlış da olabilir. Fakat okuyucular hatıratın bütününü dikkate aldıkları zaman, onu kendi kusurları hakkında DAHİ SAMİMİYET VE HAKİKATE SADAKAT GAYRETİ içinde bulacaklardır. Bu itibarla ümit ediyoruz ki; hatırat sahibinin kendi kusurlarını dahi açıkça ortaya koyabilmek samimiyetini göstermiş olması okuyucular tarafından eksik ve hataların tesamühle karşılanmasını sağlayacaktır.” Rıza Nur ise hatıratının başlangıcında şöyle demektedir: “Bu eserimdeki itiraflarımla bazı fırsat arıyanlar bazı kusurlarımı ele alıp beni kötülemeye çalışacaklardır. ŞİMDİDEN DERİM Kİ benim gibi iyilik ve kötülüklerini böyle yazabilecek kaç babayiğit vardır?! YAZMASAM KİMSE BİLEMEZDİ. Buna rağmen saklamadım.” “Biz bu eserde ne gurur ne de tevazu gösterdik. Hakikatleri hiç bozmaksızın hatta aleyhimize de olsa aynen yazdık. Lehimize olursa da tevazu hasebiyle onu yazmaktan vazgeçmedik. VAK’ALAR ACI TATLI AYNEN TARİHE MAL EDİLMELİDİR. Kendi görmediğimiz veya pekiyi öğrenemediğimiz şeyleri tafsil etmedik. Bir zikir ile geçtik.” “Burada her şeyi, hatta şehvete ait şeyleri de yazdım. Bu çirkindir; telakki böyledir. Nerde değil , bütün cihanda; şimdi değil ; bütün zamanda asırlardan beri hep böyledir. Fakat bu hayattır. Hem de insanların ameli hayatının en mühim kısmı. Şimdiye kadar bunu yazan azdır. Halbuki herkes bunu yapmıştır. Bunlarda tıbbi, sıhhi , içtimai, ahlaki bilgiler, dersler ibretler vardır. Ben bu adetin haricine çıkıp onları da yazdım. Denecek ki ; bu terbiyeyi, ahlakı bozar. Gençlerin gözünü açar. Halbuki şimdiye kadar bu iş hep saklanmıştır. Buna rağmen her genç de bunu behemehal öğrenmiştir. Önüne geçilmez bir şeydir. Demek ki bu fikir boştur. Açıkça yazmak evladır. İnsanların her hali yazılır da her gün ve bol bol yaptıkları bu iş neden yazılmaz. Halbuki beşeri varlığın, işlerin, siyasi, içtimai birçok şeylerin de ekseriya masdarı, sebebi, esası budur. Bir Arap şairi: Kıvamüd dini veddünya bi hazel’uzvi iz kama / Fela haşre vela neşre vela ba’se iza nama Demiştir ki, ne doğrudur. İşte buna kadar her şeyi AÇIKÇA yazıyorum. Dr. Rıza NUR Paris 1929 ”
Yukarıdaki satırları okumadan Rıza Nur’u doğru değerlendiremeyiz. Bu cümleler Hatırat’a bakışımızı kökten değiştirecek bilgilerdir. Ancak Turgut ÖZAKMAN bu cümleleri bilinçli olarak almamış , okurunu bilgilendirmemiştir. Bu affedilmez bir ciddiyetsizlik,terbiyesizliktir.
4-Turgut ÖZAKMAN diyor ki: “(Rıza Nur’un kendi ile ilgili itiraflarını okura sunduktan sonra)M. Kemal Atatürk’e karşı olanların dört elle sarıldıkları, ciddi bir kaynak olarak ileri sürdükleri bu hatıraları Rıza Nur işte bu durumdayken yazmış.”
Evet, bu durumdayken. Yani gerçeğe son derece sadık bir nakledici durumunda!
5-Turgut ÖZAKMAN diyor ki: “Hatıralarının, başlıca tanıkların hayatta olmayacağını tahmin ettiği bir tarihe -1960 yılına kadar- kadar açıklanmaması için de önlem almış.Sadece bu önlem bile yazarın niyet ve amacının, tarihe hizmet olmadığını göstermektedir.”
Halbuki Rıza Nur’un hatıratının yayınlanmasının uzak bir tarihe ertelemesinin sebebi, her kanlı devrimlerin, toplumca zaman geçtikçe daha objektif olarak değerlendirildiği gerçeğidir.
6-Turgut ÖZAKMAN; Rıza NUR’un çoğu kelimesini (derhal not etmek,hatırda kalmak, aynen yazmak vs.) cımbızla çekiyor, sözlükten anlamlar yükleyerek, birkaç alıntıyla karşılaştırıp Rıza NUR’un yalancı olduğunu iddia ediyor… Edebiyat fakiri olmak böyle bir şey…. Oysaki Rıza NUR çoğu kelimeleri kendi sözlük anlamlarıyla değil, edebiyatta akıcılığın ve söz sanatının , günlük konuşmada cümle içinde akıp durduğu yeri bilerek, yan anlamında kullanmaktadır.
7-Turgut ÖZAKMAN; Rıza Nur’un çelişkili ifadeler kullandığı yolunda suçlamalarda bulunuyor. Oysaki sf.134’de Tıbbiyede iken boyunun 1 metre 74 cm olduğunu yazıyor, sf.47’de Hatıratını tamamladığı yaşta ise güçsüzleşen ve bükülen vücudunun gereği olacak ki, boyunun 1 metre 69 cm olduğunu yazıyor. Turgut ÖZAKMAN ise bunun çelişki olduğunu söylüyor. Sf. 134’de Rıza Nur, “Babam sarışın mavi gözlü ve BEYAZ TENLİ İDİ. BEN DE ÖYLEYİM.” Sf. 1528’de Rıza NUR : “BEYAZ DERİLİ, sarı gözlü bir adamım.” Diyor. Bunak Turgut’a göre bu da çelişkiymiş!!!!
8-Turgut ÖZAKMAN yine cımbızını daldırıyor Rıza NUR’un Hatıratı’na ve sf. 523’deki cümleyi alıyor: “Herkes keyfine , fantezisine , kendi maksadına, menfaatine, aldatacağına ve aldatıldığına göre yazar.” Diyor ki Turgut ÖZAKMAN, Rıza NUR sahtekar olduğunu burada bizzat itiraf ediyormuşmuş… Oysaki bir önceki cümleyi okura sunmuyor : “(…) İşler nedir, gazete havadisleri nedir? İşlerin içyüzleri ile dışyüzleri adeta yüzde doksanbeş birbirine uymaz. Sonra işler üzerine ne spekülasyonlar yapılır?... Bu sebeple gazete havadislerine çok defa inanmamalıdır. Herkes keyfine , fantezisine , kendi maksadına, menfaatine, aldatacağına ve aldatıldığına göre yazar.” Yani Turgut yine çakıyor!
9-Turgut devam ediyor: “Kulağı delik ve kimliği belirsiz kimselerden dinlenen dedikodulara dayanarak siyasi hatıra yazılır mı? Böyle bir kitap, tarih için alternatif bir kaynak olarak kabul edilebilir mi?” Rıza NUR’un şu cümleleri önemlidir: (sf. 1398 ) “Artık mebus değilim. Mebusum amma terk edip çekildim. Hatta Vatan’da değilim, gurbetteyim. Bundan böyle yazacağım şeyler gazetelerde gördüğüm ve Paris’e gelen bazı kulağı delik kimselerden işittiğim malumattır. Benim bundan böyle kaydedeceklerimden başka daha kim bilir neler olmuştur? Kulağımıza gelen vak’aların kimbilir daha ne çirkin içyüzleri vardır!.. Hem de Lion’da ve Paris’te bir yıl kadar ne bizim gazeteleri ve ne de Fransız gazetelerini okumadım.” Yayınevinin açıkladığı gibi: (sf.6 ) “Fakat böyle bir hatıratta asıl olan şahsi duygu ve düşünceler değil, gözlemlerdir. Eğer hatırat sahibi gözlemlerinde hakikate sadık kalıyorsa mesele yoktur. Çünkü istikbalin tarihçisine malzeme olacak hususlar, işte bu gözlemlerdir. Şahsi rey ve mütalaalarına katılıp katılmamakta okuyucular hürdürler. İsterlerse bu rey ve mütalaaları mutlak veya nisbi bir surette kabul veya reddedebilirler.”
10-Ve geldik en çok iftiraya hedef olan Rıza NUR’un Parti Programına .. Kemalist Turgut ÖZAKMAN , Rıza NUR’un hatıratından açıklayıcı paragrafları değil, seçtiği özel cümleleri cımbızla çekiyor. Ayrıca , ‘Hem laik hem resmi dini Müslümanlık olmak ; çelişkidir’ şeklinde Rıza Nur’un kurduğu cümleleri çelişkili gösteriyor. Oysaki Rıza NUR, Parti Programının 3. Maddesinde idare sisteminin laik olduğunu ve 6. Maddesinde “Türkiye’nin resmi dini vardır. Bu da Müslümanlıktır.” Demektedir. Dikkat edilirse; “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi dini vardır” dememektedir, “Türkiye’nin resmi dini vardır. Bu da Müslümanlıktır.” Demektedir. Bu ; Anadolu coğrafyasının genel kabul görmüş yaşanan dini Müslümanlıktır demektir. Kullandığı ‘resmi’ kelimesi, Rıza Nur’a has dobra üslubu ile sanatı ve anlatılmak isteneni sözlük anlamına feda etmemek amacıyla ‘ağırlıklı olarak – genellikle yaşanan’ anlamına gelmektedir. Rıza NUR çoğu kelimeleri kendi sözlük anlamlarıyla değil, edebiyatta akıcılığın ve söz sanatının , günlük konuşmada cümle içinde akıp durduğu yeri bilerek, yan anlamında kullanmaktadır. Devam ediyor Rıza Nur: “Bunu Teşkilatı Esasiye Kanununa koyacaktır. Her din ve bu babda vicdan mutlak surette serbesttir.” Yani Müslümanlık Teşkilatı Esasiye’de bir nevi korumaya alınacak, Türkün dininin hatırası , bu suretle güvence altına alındıktan sonradır ki laik anlamda din ve vicdan hürriyeti serbest olacaktır.
11-Ve geldik en çok iftiraya hedef olan Rıza NUR’un Parti Programının diğer bir maddesi sf.1889’daki 31. maddeye .. Rıza Nur diyor ki: “Eski yazıya ricat edilecek ve Latin harfile de yanlışsız bir yazı yapılıp ikisi beraber yürüyecektir.” Atatürkçüler bu maddeyi cımbız ile çekip Rıza NUR’a ruh hastası derler. Halbuki bu maddenin açıklamasını sf.1923 - 1924’de açıklamaktadır.
“Buna göre Latin harflerinden bir elifba yapmalı. Eksiklerini Orhun alfabelerinden almalı. Nokta ve sedillerden içtinab etmeli. Bu yazı öyle olmalı ki, bunun yazı makinesi ile Avrupa dillerini de yazmak mümkün olmalı
z)Buna göre grameri yapmalı
r)Eski yazıyı da biraz ıslah ile kullanmalı. Bu da lüzumsuz harflerin atılması ve imla harflerinin konmasından ibarettir. Mustafa Kemal’in elifbası cahilane ve yanlıştır. Türkçeyi okumaya kafi ve pratik değildir. İki elifba bir yürür. Nitekim almanlar da Latin alfabesi kullanırsa da gotik harflerini de terk etmemişlerdir. Latin harfleri ilmi neşriyatta ve ticaret işlerinde kullanılabilir. Zamanla ve binefsihi kamilen Latin harfi diğerinin yerine geçer.”
***
Resmi tarih belgelerinden anlaşıldığına göre Rıza Nur’un Paris’teki hayatı boyunca Ankara’nın kendisine ilgisi sürmüştür. Rıza Nur'un ruh hastası ya da kafası karışık bir akıl hastası olmadığını Ankara da bilmekteydi. Öyleyse o devirlerin tanığının gözlemlerini sansürsüz okumak, bir çok eksik kalmış boşluğu dolduracaktır.