Acıların çocuğu değildi. Bütün duyguları ağır yaralı da değildi. Ezilmedi ve
sürünmedi ama yine de alanında zirveye çıktı! İşte Avrupa Yakasının senaristi
Gülse Birsel’in başarı öyküsü…
Komediyi kadına yakıştırdı!
Hep sıkıntı ve güçlüklerden çıkmaz ya başarı öyküleri, Gülse Birsel’in hayatı da
kendi tabiriyle bir tür Meg Ryan filmi. ’Komedi’yi çevreleyen aşk sahneleri de
var, başarı da…
Kendisini bildi bileli alışıktı beğenilip onaylanmaya… Evin en küçüğü olarak ne
yapsa en az dört yetişkin tarafından alkışlanıyordu. Annesi, babası, ablası,
abisi… Bütün komik lafları, yazdığı kompozisyonlar, oynadığı oyunlar her
birinden ayrı ayrı tezahürat alırdı…
Biraz başka yerlerde dönüp dolandıktan sonunda hayat onu tam da istediği gibi
izlenip alkışlanabileceği yere getirdi… Hep sıkıntılardan, güçlüklerden çıkmaz
ya başarı hikâyeleri, Gülse Birsel’inki de bir ’Küçük Prenses masalı’…
11 Mart 1971’de Cihangir’de dünyaya gelir Şener ailesinin küçük kızı Gülse.
Kendisinden 15 yaş büyük abisinin ve 13 yaş büyük ablasının ardından. Avukat
Gültekin Bey ile ev kadını Semiha Hanım’ın isimlerinin ilk hecelerinden oluşur
“Gülse” adı. Ve bu temenninin hakkını verir, hep güler gerçekten…
Gayet ’hokkabaz’ bir çocuktur, hele misafir gelince bütün numaralarını sergiler
peş peşe. Taklitler, şarkılar… Florya’daki yazlıklarında akşamüstü mangallar
yakıldı mı Gülse’nin de sahne alma vakti gelir. Annesinin allı pullu şalını
omzuna alıp önce ev ahalisini eğlendirir, ardından konu komşuya turneye çıkar.
Dergide staj dönemi
Ortaokul ve liseyi Beyoğlu Anadolu Lisesi’nde bitirir. Son sınıfın yazında
İsviçre’de ’Leydi Okulu’na devam eder üç ay. Oradan yemek, çiçek aranjmanı gibi
konularda uzmanlaşmış ideal bir eş adayı olarak çıkmaz belki ama bir sürü komik
anı biriktirir…
Lisenin ardından biraz dolduruşa gelerek ve pek de bayılmayarak Boğaziçi
Üniversitesi’nde ekonomi okur. Bir başarı simgesidir Boğaziçi Ekonomi ve buna
erişmiştir işte. İkinci sınıftayken bakar ki öğleden sonraları boş geçiyor, bir
iş bulmaya karar verir.
Tam da o sırada bir arkadaşı Ercan Arıklı’nın Boğaziçi öğrencisi gazeteci
adayları aradığını söyler… Birkaç gün sonra Aktüel dergisinde başlar Gülse
Şener. Derginin ’çömezleri’ Kürşat Başar, Ayşe Arman ve odur. Okul bitene kadar
Aktüel’deki ’stajyerliği’ devam eder, mezun olunca da Columbia Üniversitesi’nin
yolunu tutar. Ailenin gönlü yapılmıştır, sırada kendi istekleri vardır artık.
Aşk zamanı…
Columbia Üniversitesi’nde sinema mastırını bitirip döner, bu kez televizyonda
çalışmayı koymuştur aklına. Ercan Arıklı’nın önayak olmasıyla başlar atv
Haber’de muhabirlik günleri… Ardından sabah haberlerinde editörlük… Bir yılın
sonunda yine Arıklı’dan gelen teklifle koşa koşa Esquire dergisine gider. Her
şey çorap söküğü gibi gelir sonra. Esquire’ın ardından uzun süre Harpers
Bazaar’ı çıkarır, ardından Sabah’ta köşe yazılarına başlar.
Gülse Şener’in Gülse Birsel olmasına ise Zeki Triko’nun düzenlediği bir Cannes
gezisi sebep olur. Ortak arkadaşları Ayşe Arman tanıştırır Murat Birsel ile
Gülse’yi. Kendi tabiriyle ’Meg Ryan filmi’ tadında bir hayata da böyle bir aşk
yakışır nitekim. Bir yıl sonra, 1999 Ağustosu’nda evlenirler.
Kitapları başköşede
“Bir yıldız doğuyor”dur yavaş yavaş. atv’ye g.a.g. adlı bir program hazırlayan
ekip, Sabah’taki komik yazıların sahibiyle tanışmak ister günün birinde. Ama
komik bir kadın yerine mesafeli ve soğuk bir sarışın bulurlar karşılarında. Tam
“Olmaz” derken kameranın ışığı yanar ve bu ’soğuk’ kadın bir konuşmaya başlar,
durdurabilene aşk olsun. Derhal bir smokin bulunur ve ilk çekim yapılır. Türkiye
reklamları Gülse Birsel’in gözünden izlemeye başlarken, Şener ailesinin küçük
kızı hayal ettiğinden de fazla seyirciye kavuşmuştur.
2003’te gazete yazılarını ve bazı g.a.g metinlerini “Gayet Ciddiyim” adlı
kitapta bir araya getirir. Bunu “Hâlâ Ciddiyim” ve “Yolculuk Nereye Hemşerim?”
izler ve üç kitap da çok satanlar listesinde baş köşeye kurulur.
Gerçek dönüm noktası
Derken çocukluktan beri aklında olan oyunculuk girer devreye. Ancak başrol
üstlendiği “Eyvah! Eski Kocam” adlı dizi birinci bölümden sonra kaldırılır.
2004’te başlayan “Avrupa Yakası” senarist olarak ünlenip Aslı rolüyle
oyunculukta da şeytanın bacağını kıracağı gerçek bir dönüm noktası olur Gülse
Birsel’in hayatında… Yalnızca onun mu? Gelip geçen, kalan giden bütün
oyuncularının, hatta hatta seyircilerinin de…
Dört kişilik Sütçüoğlu ailesinin maceralarıyla başlayıp, şahane Hümeyra ve
Gazanfer Özcan’ın ’yeniden doğuşunu’ müjdeleyen dizi yıldan yıla değişir,
gelişir, beğenelim beğenmeyelim güzel Türkçemize yeni yeni sözcükler ve espriler
katar. “Oha falan oldum” mu istersiniz, “Oldu, gözlerim doldu” mu… Gülse Birsel
iyi bildiği bir çevrenin yaşam tarzını anlatırken herkesi kıyısından köşesinden
bir şekilde yakalamayı başarır.
’Volkan’ Ata Demirer gider, ’Şesu’ Bülent Polat gider, ’tiki kız Selin’ Evrim
Akın gider, yerine Burhan’ı, Gaffur’u, Sacit’i, Makbule’yi yaratır Gülse Birsel.
Ve Engin Günaydın, Peker Açıkalın, Tolga Çevik, Hasibe Eren gibi dört iyi
oyuncuyu daha katar bünyeye. Herkesin birbirine Gaffur’un ağzından “Beni
beğenmiyor musun?” dediği bir devir açılmıştır kaçınılmaz olarak…
Gelgelelim, bu yıl da son yılların en büyük TV fenomenlerinden Gaffur çıkıverdi
diziden, buna karşılık Şahika (Binnur Kaya) ve Cesur (Gürgen Öz) geldi. “Giden
gider, kalan sağlar bizimdir” deyip yoluna devam ediyor Gülse Birsel ısrar, inat
ve müthiş bir güvenle. Nitekim tutturuyor da her seferinde. “Komedi kadına
yakışır mı yakışmaz mı?” tartışmalarını delip geçmiş, ülkenin yıllardır en çok
izlenen komedi dizisini yazmış, o güvenmesin de kim güvensin kendine?