Mümin, mümin için rahmettir

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Nadya

  • *****
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Konya
  • 2940
  • +237/-0
  • Cinsiyet: Bayan
Mümin, mümin için rahmettir
« : 18 Mart 2009, 16:54:20 »
Mümin, mümin için rahmettir

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

* Mümin, mümine şifadır. Onun için, hastanın en büyük ihtiyacı bir mümini görmektir. Mümin, mümin için rahmettir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Mahşerde, herkes buram buram güneş altında yanarken, elli bin sene orada terlerken, yedi sınıf Müslüman arşın gölgesinde gölgelenecekler, onlar için azap korkusu yoktur. Bunlardan biri, müminin yüzüne Allah rızası için bakanlardır.)

Müminin simasına, Allah için bakanlar, arşın gölgesinde gölgeleneceklerdir.

Âdem aleyhisselamdan son ferde kadar herkes mahşerde toplanacak. Güneş bir mızrak boyu alçalacak. Elli bin ahiret senesi orada beklenecek. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:
(Bu mahşer, Müslüman için iki rekat namaz kılacak kadar olacak ve onlar gölgede olacaklar, yeter ki peki desinler.)

* Büyükler, (Annesini üzene yapılan dua kabul olmaz. Anne baba duası almayan, bizden dua istemesin) buyurmuşlar.

* Kul hakkı çok mühimdir. Ahirette en zor hesap kul hakkıdır. Kişinin evlendiği hanım, Allah’ın kuludur. Eğer o hanımın, o kadının hakkına riayet edilecekse, o hanım üzülmeyecekse, onunla iyi geçinilecekse evlenilebilir. Eğer o hanım köle zannedilecekse, hizmetçi zannedilecekse, evlenmemelidir. Çünkü kul hakkıdır. Aynı zamanda ahirette koca, hanımından sorumlu olacaktır. Hanım, kocasından değil. Buna çok dikkat edilmeli.

* Bir mümin bir din kardeşini gördüğü zaman, bakışımdan, hareketimden incinmesin diye titremesi lazım. Münafıklar, birbirinin arkasından gıybet yaparlar. Müminler ise, birbirinin arkasından dua ederler. Gıybet kul hakkıdır. Fiilen helalleşmek gerekir. Evladıyla helalleşse, yine olmaz. Bizzat kendisiyle helalleşecek.

* Mümin demek, önce sen, sonra ben demektir.

* Bütün insanlar üç sınıftır:
Birinci kısımdakiler, bunlar hayvan gibidir; (Benimki benim, seninki de benim) der.
İkinci kısımdakiler, (Benimki benim, seninki senin) der.
Üçüncü kısım, ise, (Seninki senin, benimki de senin) diyenlerdir.

* Dünyada en zor şey vermektir. Vermeye alışmalıdır, çünkü bir gün en kıymetli şeyinizi, yani canınızı vereceksiniz. Vermeye alışmayan, canını zor verir. Cömert insan, Rabbine kavuşmayı bekler.

* Dünyada en zor iş, karar vermektir. Yani, peki demek mi, hayır demek mi? Eğer Allah korusun, peki denecek yerde hayır denirse, hayır denmesi gereken yerde de peki denirse küfre girilebilir. Büyük bir zata, (Hep hocanızdan bahsediyorsunuz, hocanız size ne öğretti ki hep ondan bahsediyorsunuz?) diye sormuşlar. O zat da; (Hocam bana, nerde peki denir, nerde hayır denir, kim sevilir, kim sevilmez onu öğretti. Bu da bana yetti) buyurmuş.

* Allah için istişare edince, Allahü teâlâ en iyisini karşınıza çıkarır. İstişare etmek, sormak nefsi kırar. Sormamak nefsi azdırır. Hiç kimse ilminin çokluğuyla iftihar etmemelidir. Çünkü ondan daha çok bilen vardır. Şeytan meleklerin hocasıydı. İlmi onu kurtarmadı. Neden? Çünkü bizim dinimizin üç safhası vardır:
İlim, Amel, İhlâs.

İlim tek olarak, insanı kurtarmaz. Eğer bir insan, bildiği ile amel etmezse, (Bildiğin halde niye yapmadın?) sorusuna cevap veremez. Hiç bilmemek var, bir de bildiğini yapmamak var. İlim tamam, amel de yapılmış, güzel, ama diyecekler ki, bunu niçin yaptın? İnsanlar takdir etsin, aferin desin diye mi? Allah takdir etsin, Allah beğensin diye mi. Allahü teâlâyı unutarak, insanlar beğensin diye iş yapanlar, hem dünyada hem ahirette perişan olurlar.

* Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir. İyi arkadaş seçen kurtulur, kötü arkadaş seçen, iflah olmaz, mahvolur. Her taraf tuzak, bu tuzaklara düşmek çok kolaydır. Bu tuzakları bilen bir rehber olursa, korkmamalı.

* Şeytan ilk önce din kardeşinin aleyhinde konuşturur, kötületir. Eğer böyle bir dedikodu olursa, o ateşi hemen söndürmelidir. Başlangıçta söndürmeli. Dinlemek artarsa, çok felaket olur. Büyükler buyuruyor ki:
(Yanında din kardeşi kötülendiğinde, ona sus diyene, yüz şehid sevabı vardır.)

* Mümin toprak gibidir, mütevazıdır. Ne şikayet eder, ne şikayet edilir.

* Allahü teâlâ kullarının dünyada ve ahirette mesut olması için din gönderdi. İslamiyet, Allah’a giden yoldur, dinin emir ve yasaklarına uyan dünya ve ahirette mesut olur.

* Hiç kimse, Kur’an-ı kerimi kendi aklına göre tefsir edemez. Kur’an-ı kerimin tefsiri Peygamber efendimizin yaşayışı ve anlattıklarıdır. Eshab-ı kiram tefsiri gördü… En iyi eshab-ı kiram anlar… Onlar da talebelerine anlattılar… Buna da mezhep denildi… Mezhepler sonradan çıkma değildir, eshab-ı kiramın hepsi müctehid idi.

* Rast gele çok kitap okumak tehlikelidir, doğru kitabı çok okumak gerekir.

* Peygamber efendimize, (Ya ResulAllah, Müslüman nasıl olur?) diye sordular. Peygamberimiz sallAllahü aleyhi ve sellem buyurdu ki:
(Müslüman güler yüzlü ve tatlı sözlü olur.)

Güler yüz ve tatlı sözün dinimizin yayılmasında önemli yeri vardır. Böyle olmayan insanlar dine fazla faydalı olamazlar. Daima tatlı sözlü ve güler yüzlü olmak Müslüman olmanın birinci alametidir. Bazı insanlar çok hassastır, çok duygusaldır. Ona bir sert bakarsanız kalbi kırılır, üzülür.

* Karınca hacca gitmeye karar vermiş, demişler ki, sen bu halinle hacca gidebilir misin? Niye gitmeyeyim demiş. Nasıl gidersin, ömrün yetmez demişler. Bir güvercine takılırım. Güvercin uçar ben de giderim demiş. Dolayısıyla Allahü teâlâ bizi böyle karınca iken uçan bir kuşa rast getirirse Kâ’beyi bulabiliriz. Yani Rabbimizin rızasının nerede olduğunu öğreniriz. En zor iş budur. (Ya Rabbi bana doğruyu doğru olarak, yanlışı yanlış olarak bildir) diye dua etmelidir. Bu şekilde dua etmek, hadis-i şerifle bildirilmiştir.

İnsan bu ölümlü dünyada kötü bir şeye doğru diye sarılırsa yanar. Eğer doğru bir şeye yanlış diye saldırırsa mahvolur. Onun için dünyada en zor şey; doğru hangisi, eğri hangisi ayırabilmektir. Bu, insanın kendi başına yapacağı bir şey değildir. İnsan aklı buna yetmez. Bunu daha evvel bilen birinin göstermesi lazımdır. Peygamberimiz sallAllahü aleyhi ve sellem buyuruyorlar ki:
(Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecek. Bunlardan bir tanesi doğru olacak. Yetmiş ikisi bozuk olacak.)

Bozuklar itikat bakımından olduğu için, bu yetmiş ikisi Cehenneme girecek. Ümmetim dediği için de, Cehennemden sonra gene çıkacak. Ama (Ümmetim) dediği için. Dolayısıyla, Cehenneme uğramadan, bu azabı çekmeden, Cennete bir fırka girecek. Bu da (Ehl-i Sünnet vel Cemaat) fırkasıdır.

Allahü teâlâ sahipsiz olmaktan korusun. O büyükleri tanımayan, o büyükleri sevmeyen, o büyüklerin yolunda gitmeyen, çok büyük tehlikededir.

* Bizim dinimizin iki esası vardır; biri öğrenmek diğeri öğretmek.
Dinimizin en büyük düşmanı cehalettir. Onun için nerede ilim varsa, din oradadır, nerede din varsa ilim oradadır, ilimsiz din olmaz, onun için ilim öğrenmek çok büyük ibadettir, çok büyük sevaptır.

Eğer bir mümin gece yatmadan önce, biraz kitap okusa, biraz ilim öğrense, sabaha kadar ibadet sevabı verilir. Ondan sonra yatsın, istediği gibi. Ne var ki bir kitap okusa, biraz çocuğuna verse, yavrum oku da dinleyelim dese, o evdekilerin hepsi sabaha kadar ibadet sevabına kavuşuyorlar. Elden ayaktan düştüğümüz zaman yani musalla taşına koyulduğumuz zaman, ne namaz var, ne oruç var, ne ilim var, ne öğrenmek var artık. Kefenle birlikte defterler kapandı ancak sadakayı cariye dediğimiz bizim sebebimizle hayırlı bir iş olursa ne ala, bir şeyler öğretmemizin sebebi o, iyi bir evlat, iyi bir talebe, iyi bir hizmet eğer varsa bu öldükten sonra da sevap yazdırmaya devam eder, asıl mesele bu. Yoksa ben ihtiyarlayınca elden ayaktan düşünce kenarda varlıklarım olsun, yedek akçem olsun, kiralık evlerim olsun diye fâni bir dünya için yatırımı düşünen bir Müslüman nasıl olur da, öldükten sonrası için yatırımı düşünmez buna akıl ermiyor. Ki o yatırdıklarına kavuşacağı da belli değil.

* Bu dünya, aynadaki bir görüntüdür. Görüntünün olabilmesi için bir hakikatin olması lazımdır. Hakikat ahirettir. Mescitlerin, hakiki yeri Cennettir, Cennetin dünyada izdüşümü mescitlerdir. Cennetin yolu mescitlerden geçer. Fotoğrafın olabilmesi için bir gerçeğin olması lazım, ahiret de bir hakikat olmasaydı dünyadaki bu görüntü olmazdı.

* Eğer bir toplulukta, bir cemaatin içinde Allahü teâlânın sevdiği beğendiği razı olduğu kabul ettiği bir tek kişi varsa Allahü teâlâ o bir kişi hürmetine hepsini affeder. Hak kapısında, o cemaatteki ehil ve nâ ehil beraberdir.

* Dünyaya kıymet vermeyip, ahiret için yaşayanlar, hizmet ve ibadetle uğraşanlar, son hallerinde muhtaç olmazlar, unutulmazlar.

* Kim Allah için ise, Allah da onun içindir. Allahü teâlânın rızasını düşünerek hareket eden, (insanlar ne der) diyerek Allahü teâlânın rızasından vazgeçmeyenleri, Allahü teâlâ himayesine alır. İnsanların rızasını gözetip, Rabbimizin rızasına uymayanların işini insanlara bırakır.

* Sürüden ayrılan koyunu kurt kapar. Kurt, çobanı olan sürüye saldıramaz. Sürüden ayrılan yanar. (İnsanın kurdu şeytandır) buyuruyor Cenab-ı Peygamber. Eğer siz bir topluluktan ayrılırsanız, ayrı düşerseniz, sizi de o şeytan kapar. Allahü teâlâ bir topluluğun içine şeytanın girmesini yasaklamıştır. Bir topluluğun içine şeytan giremez. Onları bozamaz, çünkü hepsi aynı şeyi düşünüyor, hepsi aynı şeyleri paylaşıyorlar. Eğer bir tanesi içlerinden farklı düşünürse, farklı konuşursa, şeytan gider ona bulaşır. Nasıl ki sürüden ayrılan koyunu kurt kaparsa, bir topluluktan ayrı olanı da şeytan kapar, o insanlara karşı kötü düşünmeye başlar, tenkit etmeye başlar. Yani başlar muhalefete. Muhalefetle kalsa yine iyi, bu sefer bir müddet sonra o her şeyini borçlu olduğu o kapıya düşman olmaya başlar, öyle düşmanlığı artar ki; en son bu düşmanlık din düşmanlığına dönüşür. Allah muhafaza etsin. Cenab-ı Peygamber buyuruyor ki:
(Toplulukta rahmet vardır, ayrılıkta azabı ilahi vardır.)

İşte birlik ve beraberlik içinde olmanın hem hayat bakımından, hem vefat bakımından, hem dünya bakımından, hem ahiret bakımından çok faydası vardır. Allahü teâlâ, Müslümanların birlik ve beraberliğini bozmasın inşAllah.


Aklın bittiği, imanın başladığı yer

Büyüklerimiz buyuruyorlar ki:
Bir iş, ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur. Peygamber efendimiz, en çok sıkıntıyı ben çektim buyuruyor. O halde, hak olan dini de, kıyamete kadar sürecektir.

Âdem aleyhisselam, kupkuru bir dünyaya geldi, yüzyıllarca sıkıntı çekti. Sonra Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine dua etti. (Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ) duasını devamlı okurdu. Sonra, iki evladından biri, diğerini öldürdü. Bir baba için ne zordur!

Nuh aleyhisselam 950 sene uğraştı, inanmadılar, çok eziyet ettiler. Döverlerdi, her seferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam gelir, yaralarını sarardı, tekrar tebliğe başlardı. Sonra Allahü teâlâ Ona gemi verdi.

İbrahim aleyhisselamı ateşe attılar, oğlunu kesme emri verildi ki, bu Allahü teâlânın halili ve peygamberi idi.

Musa aleyhisselam da çok çekti, doğduğu sene Firavun bütün erkek çocukları öldürdü. Senelerce çobanlık yaptı. Dönerlerken, hanımı hamile, zifiri karanlık, çaresiz... Bir ışık gördü, ışığa gitti. Orada Allahü teâlâ Onunla konuştu. Bu Mirac değildi, Mirac yalnız Peygamber efendimize verildi.

Musa aleyhisselam bir kişi gördü, etleri lime lime dökülmüş. Ya Rabbi, bunun günahı nedir ki, buna böyle cezaya uğramış dedi. Allahü teâlâ, ya Musa ceza değil, o mükâfattır. O öyle yüksek makamlar istedi ki, o makamlara kavuşması için verildi.

Eyyüb aleyhisselamın kurtlanmadık yeri kalmamıştı. Yakup aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti. Yusuf aleyhisselam; kuyuya atıldı. Bunlar kolay mı? Zekeriya aleyhisselam, ağacın içinde ağaçla birlikte testere ile kesildi. İsa aleyhisselam, 30 kadar kişiyi ikna edecek diye neler çekti. Öldürmeye çalıştılar.

Bunların hepsi peygamberdi. Neden bu kadar sıkıntı çektiler? Lâ ilâhe illAllah dedikleri için...

Peygamber efendimiz, (Benim çektiğimi, hiçbir Peygamber çekmedi) buyuruyor.

Hazret-i Ebu Bekir de, neler çekti, kaç kere dövdüler! Hazret-i Ebu Bekir, herkesten önce iman etti, malını ve canını feda etti. Herkesin yaptığı bütün ibadetlerin sevapları, katlanarak Hazret-i Ebu Bekir’e, sonra da bir daha katlanarak, Peygamber efendimize verilmektedir. Hem kâinat, Onun hatırına yaratılmış, hem de, herkesin sevapları da, Ona verilmektedir.

Hazret-i Ömer, namaz kılarken şehit edildi, Hazret-i Osman, Kur’an-ı kerim okurken şehit edildi. Hazret-i Ali’nin çektikleri, hele Hazret-i Hüseyin’in başına gelenler...

Yani, Peygamber efendimizin vârisleri de, çok çektiler. Ne için? La ilahe illAllah, Muhammedün Resulullah dedikleri için.

Dolayısıyla iman, inanmak çok zor, inandırmak daha zordur. İman, Allahü teâlânın, kullarına ihsan ettiği, özel nimetidir. İmanı olanlar, sevinçten oynasa, yeridir.

Allahü teâlâ, dünyayı verdiğine ahireti vermez. Hadis-i kudside, (İki korkuyu bir kalbde cem etmem) buyruluyor. Dünyada Allahü teâlâdan korkanlar ahirette korkmasın, dünyada korkmayanlar ahirette çok korksun.

Peygamber efendimiz, Ümmihani’ye Miracı söyleyince, aman bunu kimseye anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer dedi. Peygamber efendimiz de, (O halde anlatacağım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer, çürük taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın) buyurdu.

Akıl durdu, zaman durdu, her şey durdu, iman başladı. Çok hikmetler var...

Peygamber efendimiz, hiç yalan söylememiştir. Derler ki, Cenneti, Cehennemi gidip gören var mı? Evet, var. Kim var? Hayatında hiç yalan söylememiş olan, Muhammed aleyhisselam var.

Her mübarek gece, kıymetlidir. Fakat Mirac gecesinin ayrı bir hususiyeti vardır. Izdırap ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir.

Peygamber efendimiz, bir ay Taif’te, İslamiyet’i anlattı, hiç kimse inanmadı, alay ettiler, çocuklara taşlattılar.

Üzüntülü bir şekilde dönerken, bir bağ kenarında oturup biraz istirahat etti. Addas adındaki, oradaki bağın bekçisi, üzüm getirdi. Peygamber efendimiz, Bismillahirrahmanirrahim deyince, Addas şaşırdı, bu sözü buralarda hiç duymadım dedi. Peygamber efendimiz, sen nerelisin diye sorunca Nineveliyim dedi. Kardeşim Yunus’un memleketindensin, o da benim gibi peygamberdi buyurdu.

Addas, Yunus’u buralarda kimse bilmez, bu güzel yüzün, bu güzel sözlerin sahibi asla yalancı olamaz dedi ve iman etti, ben de sizinle gelmek istiyorum dedi. Peygamber efendimiz ona, şimdi sen burada kal, yakında ismimi her yerde işitirsin, o zaman bana gel buyurdu. Bir ay kimse inanmadı, yolda dönerken bir kişi iman etti.

Gece, Ebu Talip’in mahallesinde amcasının kızının evine geldi, aç amcan oğlu Muhammed’im buyurunca, Ümmihani, haber verseydiniz yiyecek bir şeyler hazırlardım, yedirecek bir şeyim yok dedi. Peygamber efendimiz, yiyecek içecek gözümde yok, Rabbime ibadet edecek bir yer bana yeter buyurdu.

Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama, Habibim bu halde gene bana yalvarıyor, çok üzüldü, onu ben teselli edeceğim, git Habibimi bana getir buyurdu.

Evvela, Mescid-i Aksa’ya geldiler, bütün peygamberlere imam oldu.

Peygamber efendimiz gitti, Allahü teâlâyı bilinemeyen, anlaşılamayan şekilde gördü, ya Rabbi, ümmetim için de bunu isterim dedi. İşte, beş vakit namaz, bize Mirac olarak verildi.

Miracda ne hikmetler vardır! Namaz kılmayan, Miracdan mahrumdur. 1400 senedir devam eden, başka bir olay yoktur. İşte Mirac, 1400 senedir devam ediyor. Mirac, aklın bittiği, imanın başladığı yerdir. Namaz Miracdır. Allahü teâlâ, namaz gibi bir nimeti insanlara ihsan etti. Namaz, Allah sevgisini arttırır, duanın kabulüne de sebeptir. Namaz varsa, hayat vardır. Namaz yoksa insan bir işe yaramaz. Namazdan mahrum olan, her şeyden mahrumdur.



Çevrimdışı falcon42

  • falcon42
  • ****
  • Join Date: Oca 2009
  • Yer: Konya
  • 693
  • +137/-0
  • Cinsiyet: Bay
Mümin, mümin için rahmettir
« Yanıtla #1 : 18 Mart 2009, 19:44:17 »
e103 Dünyada en zor şey vermektir. Vermeye alışmalıdır; çünkü bir gün, en kıymetli varlığımızı,
 yani canımızı vereceğiz. Vermeye alışmayan, canını zor verir. Cömert insan, Rabbine kavuşmayı bekler.
  aro1