Bahar, çoğumuzun bir beklentisi olan mevsim..
Yüreğimizde gönlümüzde azgın bir denizin dalgalarının boğuşup sonra tanıdık bir dostun, sevgilinin yardımıyla o dalgaların son bulması..
Bahar en güzel ayları kendinde barındıran ve yine Hızır (a.s.) ile İlyas’ı (a.s.) kendisinde buluşturan…
Gönül gözlerimizde ilahi okyanusların kaynaştığı ve küçük adacıkların oluştuğu ay..
Bir yazarımızın dediği gibi, “Sanki baharla buharlaşıyor pek çok şey…
Geriye kalan sadece hüzün-heyecan ve hülya…
Bir de ısınan havada gelişip tomurcuklanan yepyeni, sımsıcacık dostluklar… Paylaşılmış mekânlarda yankılanan duyarlılıklar…”
Diğer adıyla Bahar-ı Rasul… “Kutlu Doğum”, bu mevsimin tam da ortası olan nisan ayında değil mi?
Bugünlerde güneşin güzelliğiyle, sıcaklığın gelişiyle bütün bitkiler patladı. Doğada bir canlanma,
kıpırdama meydana geldi. Bütün ağaçlar çiçeklerini açmaya, güzelliğini göstermeye başladı.
Tarifi mümkün olmayan ilkbaharın güzelliğine, neş’esine, huzuruna kavuştuk.
Bu bahar bir bakıma da Rasul-i Ekremimizin baharıdır. Efendimiz (s.a.v.) ilkbaharın nisan ayının 21’inde kâinatı şereflendiriyor.
Bakınız sıcak yaz günlerin de değil sonbaharda da değil, kışta değil ilkbaharda…
Dünyanın tam güzel olduğu, kâinatın tüm güzelliğini sergilediği zamanda dünyayı teşrif etmişlerdir.
İşte bu gördüğümüz güzellikler, yeşillikler hep bahar-ı Rasulullah’tan kaynaklanıyor.
Bu açan çiçekler O’nun (s.a.v.) baharı, öten bülbüller O’nu terennüm ediyor. O’nu haber veriyor.
Peki Efendimiz neden ilkbahar’da dünyaya gelmiş? Bahar yeryüzünün güzelliğine işaret ediyor,
Efendimizin gelişiyle de dünyada zulüm bitmiş yeryüzü nura gark olmuştu.. Tüm insanların kalplerine bahar gelmişti..
Halk arasında bir terim vardır: ”Senenin bolluğu baharından belli olur”. Çiçeklerin açmasıyla ağaçların ne kadar meyveye duracağını tahmin ederler. Aslında ağaçlarla birlikte mü’minlerin de kalplerinde bir kıpırdama bir hareketlenme olur..
Onların da gönüllerine bahar gelir, etrafa daha bir tefekkürle bakarlar. Doğayı öyle bir tetkik ederler ki,
adeta her bir ayrıntıdan ders çıkarırlar.
İşte etrafı gönül gözleriyle seyredenler, baharın derinliğinde, genişliğinde, gizliliğinde elbette ki pek çok şeyi müşahede ederler.
Ama onların düsturu, gördükleri esrarı fâ etmek değil gizlemektir.
Bahar, gelişiyle coşkuyu-heyecanı muştular. İnsanları türlü hayallere, çeşitli heyecanlara salıverir.
Çoğu zaman bir mü’min kardeşimizden aldığımız enerjiyi baharın sayesinde bir başka dosta aksettiririz..
Işık ışık, çizgi çizgi, nokta nokta baharın gelişiyle hayatı keşfederiz.
Peygamber Efendimiz bu mevsimde doğduğu için daha bir anlamlıdır bahar bizim için. Efendimize remz olan gül de bu mevsimde açmaktadır.
Yine güle âşık olan bülbül bu mevsimde sevdiği gülün dalına konup bayılıncaya kadar Esma-i İlahi’yi terennüm etmektedir.
Hak âşıkları da böyle değiller midir? Bu mevsimde geceleri daha bir şevkle kalkıp seher vaktine kadar zikirle-fikirle meşgul olmaktadırlar.
Aslında bülbülden murad Hak âşıklarıdır.
- Ey bahar, gelişin bize türlü güzellikleri muştuladı..
- Ey bahar, gelişinle gönlümüz, kalbimiz neş’elendi.
- Ey bahar; dağlar, ovalar, çiçekler seninle daha bir anlam kazandı..
- Ey bahar, nice şairlere yazarlara ilham kaynağı olmaktasın..
Rabbim bizleri, baharın inceliğini anlayan, derinliğini kavrayan, etrafına tefekkürle bakabilen,
o kemale eren, gördüğünü hak ile gören işittiğini hak ile işitenlerden eylesin..