Kişinin, doğum tarihi ve saatine göre hazırlanmış yıldız haritası, o kişinin kader çizgisini bir ölçüde anlamamıza vesile olur.
Burada, genetiğimizde mevcut bilgiler eşliğinde kişilik özelliklerimiz, nasıl bir hayat süreceğimiz, yakın uzak ilişkilerimiz, yaşam boyu nelerle karşılaşacağımız; huyumuz, mizacımız, hastalıklarımız, kazalar, rızkımızın ne kadar olduğu, kısaca doğumdan ölüme tüm yaşantımız, alnımızın arkasındaki beynimize, kozmik kalemle yazılmıştır, diyebiliriz..
Bilebildiğimiz kadarı ile, yıldız haritamızdaki veriler alınyazımızdır!.
Bizim fıtratımız itibari ile, takdir olunanların ortaya çıkması da transit adı verilen yıldız hareketleri ile olur.
Kişinin özel Yıldız haritasında, her gezegen belli bir burcun, belli bir derecesine düşer. Aynı zamanda da 12 evden birine isabet edecektir. Bu şekilde sabitleşir ve artık değişmez. Böylece, buna dayalı olarak beyinde belli noktalar açılır ve faaliyete başlar....
Şimdi güneş sisteminin hareketini düşünün. Tüm planetler sürekli bir dönüş ve hareket içindeler. Bunun sonucu, her an, değişik mana yüklü dalgalar uzaya yayılmaktadır.
İşte, bir planet, kendi haritamızda belli bir burçta bulunan ve artık bizim için sabitleşmiş olan bir planetimizin, yani beynimizde açılmış olan sabit bölümlerin üstünden geçerken; veya o nokta ile çeşitli açılar oluşturduğu zaman, biz belli durumlarla, duygularla veya olaylarla karşılaşırız... Daha önce, beyinde o devre açıldığı için, daha sonra, o noktaya denk gelen etkiyi, beynin değerlendirmesi mümkün olur. Sistemin işleyişi bu şekildedir.
Şimdi bir örnek verelim:
Kişinin özel haritasında AY, Boğa burcunun 10 derecesinde bulunsun... Daha sonra bir planet, örneğin MARS, Boğa burcunun 10 derecesinden transit geçerken veya Akrep burcunun 10 derecesine gelip, zıt pozisyonda transit olduğu zaman, kişi sert duygusal etkiler altında kalarak taşkınlıklar, duygusal patlamalar veya kaza gibi durumlarla karşı karşıya gelecektir. Mars, boğa burcunun 10 derecesinden uzaklaşıp, transit etkisi geçtiği zaman, kişi yeniden normal yaşamına dönecektir. Ve bu arada, ters bir şey yaptıysa sonradan pişmanlık duyacaktır.
Ne zaman, nelerle karşılaşacağımız, kendi haritamıza yani, proğramımıza bağlıdır!.
Her ne kadar birbirimizle alakalıyız gibi görünse de, aslında herkes kendi kaderini yaşar!.
Kişiler, başımıza gelecekler için sadece bir vesiledir.
Eğer bize bir sıkıntı takdir edilmişse, bir olay, bir kişi buna figüranlık edecektir.
Daha gerçekçi bir ifade ile; olaylar bize gelmez, biz, kaderimiz gereği, olayları kendimize çekeriz!.
Ve o olayın bize ulaşması için de, birtakım kişiler buna vesile olur!.
Zahirdeki görünüm itibariyle falanca bana kötülük veya iyilik yaptı deriz. Halbuki herkes, kendine takdir olanı yaşamaktadır!.
Durum böyle olunca, kişileri suçlamak mı, yoksa kaderine razı olup; akılcı bir şekilde gereğini yapmak mı...?
Başımıza gelecek olayların, gelmesi kaçınılmazdır!. Çünkü bunu değiştirmek demek, ya doğum anında gelen tesirle, beyinde açılan noktayı kapatmak; ya da, daha sonra gelen yıldız etkisini kesmek demektir, ki; her ikisi de mümkün değildir.
Ancak bunun ötesinde şöyle bir gerçek daha vardır... Hz. Rasûlullah Efendimizin öğretisinde;
“Dua ve sadaka kazayı yok eder.“
buyurulmaktadır.
İşte, halk arasında, atlatılan bir kazanın akabinde, sık kullanılan, “Verilmiş sadakan varmış..” sözü bu noktaya dayanmaktadır.
Dua, kişinin varlığındaki, özündeki, ilahi güçleri ortaya çıkarır!.
Yani, dua, zikir, namaz gibi çalışmalar aynı zamanda, beyinde koruyucu manyetik bir güç de oluşturur!. Gelen sert tesirler, kendi oluşturduğumuz, manyetik kalkanımız sayesinde hafifler. Böylece kişi kendini korumuş olur.
Ne var ki, tedbir de takdirdendir ve “dua dahi kaderdendir”, gerçeği unutulmamalıdır.
Bakın KADER konusunda büyük islâm âlimi Şah Veliyullah Dihlevi, neler diyor "Hüccetullahi Baliga" isimli çok meşhur eserinde :
"Şimdi gelelim kulların ihtiyarı konusuna... Kullar işleyecekleri fiilleri seçebilirler.. Evet ama, kullar için gerçek bir seçim, hiç bir zaman için sözkonusu değildir!. Çünkü bu seçim, kişinin değil de Allah`ın istediği şeyin olması, fayda vermesi hakkında bilgi sahibi olmadığı bir şey hakkında bir saik ve azmin bulunması gibi sebeplerle malüldür. Bu durumda hangi ve nasıl ihtiyardan bahsedilebilir?
Rasûlullah aleyhisselam şu açıklamasında bu hususa işaret eder:
"Şüphesiz kalpler, Allah`ın iki parmağı arasındadır; onları dilediği gibi çevirir!." (cilt:1-sayfa:248)
* * *
Şimdi bir örnek daha verelim.
Diyelim ki; Mars kişinin özel haritasında 2.ci evde ve Koç burcunda sabitleşmiş durumda olsun...
Transit Mars, Koç burcuna 60 ve katları derecelerde açı yapacak mesafelere geldiği zaman, kişiden güçlü ve yaratıcı davranışlar ortaya çıkar. Buna mukabil 45 ve katları olan derecelerde açı yaptığı zaman, ters, güçsüz, sert ve hatalı davranışlar görülür.
Ayrıca, 2.ci ev para evi olduğu için, hiç umulmadık masraflara neden olur. Yani kaderde, bu parayı harcamak var ve sistem gereği bu tesir geldiği anda kişide alma hırsı veya arzusu meydana gelir ve bu harcama yapılır!.
Ya da, sağlık evine sert bir yıldız varsa, güçlü yıldız transitleri etkileri geldiği zaman, bir hastalık ortaya çıkar. Çünkü böyle bir durumda kişinin beyninin sağlıkla ilgili bölümü zayıf durumdadır. Güçlü tesirler karşısında ister istemez yenilecektir. Ama sağlık evinde böyle bir durum yoksa, sağlıklı bir yaşam sürecektir...
* * *
Bu arada çok önemli bir hususu açıklayalım...
Burçlardan gelen veya planetlerin yansıttığı dalgalar, "sen şu fiili işle" gibisinden anlamlar ihtiva etmezler!.
Ya da "sen şu duyguya kapıl" gibi bir duygu oluşturmazlar!.
Gelen dalgalar genel bir anlam taşırlar; ancak herkes bu dalgaları, kendisinin ilk beyin proglamlanışı istikametinde değerlendirir..
Mesela; Mars, Yay burcuna girdiğinde yansıttığı dalgalar tek tip olmasına karşın, herkes bu dalgayı kendi haritasındaki Yay burcunun düştüğü eve göre değerlendirir.. İkinci evi Yay olanla, altıncı, ya da onbirinci veya onikinci evi Yay olanın bu dalgaları değerlendirişi son derece farklıdır..
Tıpta, şöyle bir uygulama vardır...
Bir kediyi masaya yatırırsınız ve beynine, mesela seks merkezine elektrodu değdirir ve onu irrite edersiniz.. Hayvanda seksüel davranış görülür.. Sonra aynı elektrodu farklı bir merkeze yöneltirsiniz, bu defa aynı dalga irritesi hayvanda başka tür bir davranışın mesela açlık duygusunun oluşmasına neden olur...
Dalga aynıdır, fakat farklı bölümde farklı şekilde değerlendirilir.
İşte bir burçtan veya gezegenden gelen astrolojik tesirler de, tek tek aynı olmasına rağmen, farklı açılımları dolayısıyla insanlar ve diğer canlılar tarafından farklı farklı değerlendirilir.
Düşünün ki, ayrıca, pekçok farklı türden, çok farklı dalga türleri her an dünya üzerine gelmekte; ve bizler de beyinlerimizin ilk açılışlarına göre bunları her an farklı bir şekilde değerlendirmekteyiz!..
Bu mekanizma, "Din" açıklamaları içinde "KADER" kelimesiyle tanımlanmıştır..
* * *
Rasûlullah aleyhisselam bir açıklamasında diyor ki:
“Allah bütün mahlukatı karanlıkta zulmet içinde halketti, sonra nurundan saçtı. O nur kime isabet etti ise hidayet buldu. Etmeyen ise karanlıkta kaldı.”
Takdir gereği kime mutluluk getirecek tesirler isabet etti ise, o beyin, kendisine kolaylaştırılan bir biçimde gerekli fiilleri yaparak onun neticesine ulaşır!.
Hiç kimsenin programı dışında birşey yapması mümkün değildir. Ve gene, sistemi anlatan Hz. Peygamber s.a.v. efendimiz diyor ki;
“Hiç kimse kendi ameliyle cennete gidemez.“
Cennete gitmek "amel"e değil, Allah’ın o kişi hakkındaki hüküm ve takdirinin sonucu olarak oluşan "iman" a; ve bunun açığa çıkış şekli olan anne karnında 120.ci günde, meleki kökenli yıldız tesirlerine bağlıdır. Nitekim bunu daha evvel de açıklamıştık zaten....
Yapılan ameller, yani çeşitli çalışmalar ise, gideceğimiz boyuttaki (cennet veya cehennem) mertebelerimiz için çok önemli.... Ancak, bu çalışmaların bize kolaylaştırılması veya zor gelip yapılmaması dahi, takdire bağlı olarak, gene kozmik tesirlerle oluşan istidat, kabiliyet ve genetik programa bağlıdır....
O halde hedef; kendini tanıyıp, mevcut ve gizli özelliklerimizi en iyi şekilde kullanarak, var oluşun hakkını verebilmektir. Bu da ancak, sistemi bilmekle mümkün olur...
Alıntı