Nakşibendi Yolunun Esasları
Nakşibendi tarikatı, Hz. Muhammed (S.A.V)’in ve ashab-ı kiramın âdâbıyla âdâblanmaktan ibarettir. Hz. Muhammed (S.A.V), birincisi âdâb-ı ders, diğeri âdâb-ı nefs olmak üzere Allah-u Zülcelal tarafından iki âdâbla âdâblandırılmıştır.
1-) Adâbı Ders: Zâhirî olarak yapılan bütün ibadetlerde, farzlarda mendup ve müstehaplara kadar hepsinin, Allah-u Zülcelal’in isteği şekilde, bid’at ve ruhsatlardan kaçarak şeriatı tatbik etmektir.
2-) Adâbı Nefs: Nefis ve ruhun temizlenmesidir. Nakşibendi sadat-ı kiramının, Hz. Muhammed (S.A.V) ‘e uyma hususunda iki dairesi vardır.
1. Zâhirî daire: Zikir halkaları.
2. Manevi daire: Kalp, nefis ve ruhun temizlenmesidir.
Nakşibendi tarikatı dört ana unsur üzerine bina edilmiştir;
1-Dinin Hükümleri.
2-İhlas.
3-Muhabbet.
4-Teslimiyet.
1. Dinin Hükümleri:
Bid’at ve ruhsatlardan kaçınarak, farzlardan, mendup ve müstehaplara kadar, hepsinin Allah-u Zülcelal’in rızasına göre yapılmasıdır. Bu konuda Şah-ı Nakşibend Hazretleri şöyle buyurmuştur: “Bizim tarikatımız azimet ve sahih olan kavillerle amel yapmak, bid’at ve ruhsatları terk etmektir.”
2. İhlas:
Mürid, ihlasın en alt mertebesi olarak şunu bilmelidir: Bütün dünya gavslarla, kutuplarla dolu olsa dahi, yine de feyiz kapısı bana, ancak mürşidimin vasıtasıyla açılmaktadır. Bütün amelimden ve taatımdan daha önemli olan, mürşidimin şefkat ve merhametle bana nazar etmesidir.feyiz kapısı bana, ancak mürşidimin vasıtasıyla açılmaktadır. Bütün amelimden ve taatımdan daha önemli olan, mürşidimin şefkat ve merhametle bana nazar etmesidir. İhlasın en üst mertebesi ise mürşidinin bütün hareketlerinin, davranışlarının, konuşmalarının, nasihat ve sohbetlerinin Allah için olduğunu bilmesidir. Mürşidinin asla, dünyevi veya uhrevi, nefsani bir arzu içinde olmadığını anlamalıdır.
İmam-ı Rabbani (K.S), Seyyid Mahmud’a yazmış olduğu mektubunda şöyle buyurmuştur; “Allah-u Zülcelal’in veli kulları, her yaptıkları işi, Allah için yaparlar, nefislerinin hazzı için yapmazlar. Çünkü onların nefisleri, yüce Hakk’ın kurbanı olmuştur. Sonra onların ihlasın husulü için niyetlerini tashihe (düzeltmeye) de ihtiyaçları yoktur. Zira onların niyetleri, fenafillah ve beka billah ile sıhhate kavuşmuştur.”
3. Muhabbet:
Muhabbetin en alt mertebesi, mürşidinin isteklerini, kendi istek ve arzularından üstün görüp mürşidinin isteği yönünde ter-cihte bulunmaktır. Muhabbetin en üst mertebesi ise müridin, mürşidinin muradında kaybolmasıdır. Hatta mürşidi bir şey irade ettiği zaman, müridin irade ve muradı da mürşidiyle aynı olmalıdır. Öyle ki müridin kalbi, mürşidinin suretini gördüğü zaman, manevi olarak ateş olup alev alev yanmalıdır.
Mürid, zahiren mürşidine ne kadar yakın olsa da, kendini yine uzak görmelidir. Ve devamlı olarak daha yakın olup muhabbet içerisinde olmayı talep etmelidir. Çünkü yakınlığın sınırı yoktur. Mevlana Halid-i Bağdadi kuddise sırruh Nakşibendiğilin şartlarını şöyle açıklamıştır.
"Muhabbetin aslı, Allah ile kullar arasında vasıta olan, Allah’ın dinini öğreten mürşid-i kamilin muhabbetidir. Mürşide olan muhabbet kemalatın aslıdır.”
Çünkü mürşid-i kamile olan itaat, muhabbete bağlıdır. Onun muhabbeti ise Allah’ın muhabbetine tabidir. Mürid mürşidini sevdiği zaman, onun emir ve yasaklarına tabi olur. Mürşide itaat, muhakkak surette Allah-u Zülcelal’e itaata götürür.
Muhabbetin varlığı, yokluğu, kuvvetlisi ve zayıfı mutabaata (Mürşide ittiba; tam uyum) göredir. Muhabbet olmazsa, mutabaat mümkün değildir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), nübüvvetin varisliği demek olan mürşidliğe şu hadis-i şerif ile işaret etmiştir: “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın kullarından O’na sevimli olan, o kimselerdir ki, Allah’ı kullarına sevdirip, kullarını da Allah’a sevdirirler.” (Beyhaki, Ş. İman: 1/367)
4. Teslimiyet:
Teslimiyet, hiçbir şekilde ve hiçbir konuda ne dil ile ne de kalp ile müridin mürşidine itiraz etmeme halidir. Tıpkı bir ölünün, yıkayıcısının eline teslim olması gibi mürid de mürşidine teslim olmalıdır.Teslimiyetin en yüksek derecesi, müridin hiçbir konuda, ne dünyevi ne de uhrevi olarak bir niyet taşımamasıdır. Mürşidinden gelecek olan bir emri, derhal yapmaya hazır olmalıdır. Mürşid, müridin durumuna göre, seyr-i süluk yolunda çeşitli emirler verir. Sohbetle, râbıtayla murakabeyle hülasa, bazen iki yolla, bazan üç yolla emreder. Müride de mürşidinden gelecek her emri yerine getirmeye hazır olmak düşer.
İşte bu hale kesin teslimiyet denir. İmam-ı Rabbani (K.S) şöyle buyurmuştur:
“Her hususta tabi olana, tabi olunanın kemalatından büyük bir pay vardır.”