:'(Selma, 6 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu, bana geldiğinde
8yaşındaydı.
Selma'nın onu psikolojik olarak susmaya iten, "seçici konuşmazlık"
dediğimiz sürece getiren olaylar beş yaşındayken başlamıştı.
Selma, beş kardeşi, anne ve babasıyla kendi halinde normal bir
yaşam sürerken , bir gün annesi hastalanıyor.
O dönemlerde beş yaşlarında. Kendisinden büyük iki abla, bir ağabey
vekendisinden küçük iki kardeş daha var..
Küçükkardeşin yeni doğduğu dönemde anne ciddi sağlık sorunlarıyla
karşılaşıyor.
Uzun süre tedavi görüyor.
Yoğun uğraşılara rağmen iyileşmiyor. Hastane ortamından evine gidip son
günlerini evinde huzur içinde yaşasın diye doktorlar tarafından eve
gönderiliyor.
Birkaç ay evde babaanne, hala ve benzeri yakın akrabaların yardımıyla
yaşatılıyor.
Birgün hayata gözlerini kapatıyor.
Anneye en fazla ihtiyaç duyulan dönemde anne, Selma'nın hayatından çıkıp
gidiyor.
Aradan 1,5 yıl geçiyor. Kendi hallerinde bir şekilde yaşamaya alışıyorlar.
Büyük kızlar evde yemek yapıp,e n küçük çocuklara annelik yaparken, Selma
babasıyla birlikte dükkanda çalışıyor.
Dükkanları evin hemen alt katında olduğu için baba
endişe duymadan iş hayatına devam ediyor.
Çocuklarını kimseye muhtac etmeden yük etmeden idare ediyor.
Bir gün ablalar ve ağabey, kardeşlerini alarak yakın akrabalarına
gidiyorlar.
Selma babasının yanından ayrılmıyor.
Çok ısrar ediyorlar ama istemedigi için gitmiyor.
Babası da gitmemesine ses çıkarmıyor.
Öğleden sonra baba kız dükkanı temizlemeye başlıyorlar.
Selma babasının istediği gibi her yeri bi güzel temizleyip süpürüyor. Daha
sonra radyoyu açıyor.Müzik dinlemeye başlıyor.
Ancak dışardan gelen sesler nedeniyle müziği duyamadığı
için, sesini iyice açıyor.
Babası da başının ağrıdığını söyleyerek müziğin sesini kısmasını istiyor.
Selma, babasının söylediğini duymamış gibi yapıyor.
( Hani çocuklar sıklıkla yaparlar ya..)
Bir süre sonra babası,başının çok ağrıdığını söylüyor.
Yüzü asılıyor. Selma, gidip gelip babayı kontrol ediyor baş ağrısı geçti
mi diye.
Babası baş agrısına dayanamayarak eve ilaç almaya çıkıyor.
Sıcaktan bunaldığını,kendini kötü hissettiğini söylüyor.
Dükkana dikkat etmesini hemen bi ağrı
kesici alıp geleceğini de ekliyor. Eve çıkıyor.
Aradan epey zaman geçmesine rağmen baba yok. sssrrBekliyor baba yok.
Merak edip yukarıya babasına bakmaya çıkıyor. Eve giriyor.
Babasına sesleniyor. Cevap yok.
Tam oturma odasına giriyor ki
babası o anda Selmanın gözleri önünde kalp krizi geçirmeye başlıyor. Selma
babasının çırpınmalarına, yerde tırmalamasına...vs. şahit oluyor. Babası
son nefesini verip yerde cansız
yatarken,uyandırmaya çalışıyor.
Babası uyanmıyor...
Camdan aşağı doğru bağırmaya başlıyor:
"İmdat.. Babama bişey oldu...Yardım edin!.."
kısa süre içinde ev mahalle halkıyla doluyor...
Cenaze işlemleri bitince 1,5 yıl önce anneleri ölen
bu altı kardeşin ne olacağı tartışması başlıyor..
kimi "yanımıza alalım", kimi "yuvaya verelim",
kimi de "hepsine birden nasıl bakacağız" diyor.
En sonunda akrabalar aralarında anlaşıyorlar.
"herbirimiz birisini alalım.
Böylece çocuklar yurtlarda perişan olmaz, arada sırada da olsa
birbirlerini görürler." diye düşünüyorlar.
Selma' yı çok sevdiği halası alıyor.
İki yıldır Selma yanlarında ve hiç konuşmuyor.
Duyduklarım beni çok etkilemişti.
Daha önce gidilen uzmanların isimleri beni endişelendirmişti.
Bir yandan da bir şeyler yapabilirim belki diye düşünmeden edemiyordum.
Hikayesinden çok etkilendigim bu kızı merakla bekliyordum.
Halası olan biteni tek tek anlattı.
"Gelinimiz ve ağabeyimin ölümünden sonra ben de onu bir türlü mutlu
edemedim.
İki yıldır yüzü hiç gülmüyor.
Kendiliğinden hiç bir şey yapmıyor.
Sadece konuşmasa neyse ama sanki kurulmuş bir robot gibi.
örneğin sofraya oturup yemek yiyeceğiz " Hadi Selma sofraya otur!" diyoruz
oturuyor.
Hadi Selma artık kalkabilirsin demeden kalkmıyor.
Önceleri aldırmadık.
Baktık olmadı karşımıza aldık uzun uzun konuştuk anlattık.
Ona evimizin bir kızı oldugunu, evdeki herkes kadar her şeye
hakkı oldugunu... hiçbirisi fayda etmedi.
Zamanla öfkelenip inadını kırmak için bazı taktikler uygulamaya başladık.
Sofra hazır olunca gel otur demedik, aç kaldıgı günler oldu.
Ya da artık kalkabilirsin demedik saatlerce sofrada oturdu.
Hadi artık uyu demedik ,sabaha kadar koltukta öyle oturdu.
Vicdanın yoksa söyleme...
"Onunla yaptığım ilk seans dün gibi aklımda.
Hal hareketleri dinlemiyormuş gibi ama tüm alıcılarını bana cevirdiğini
hissettiğim tavırları.
- Biliyor musun ben seni çok sevdim
- .....
- VAllahi çok ciddiyim, çok sevdim.
- .....
- Ne güzel hiç konuşmuyorsun, diğer çocuklar gibi kafamı şişirmiyorsun...
Gözlerimin içine bakıp gülümsemesini saklamak ister gibi
dudaklarını ısırarak başını salladı.
- Biliyor musun bazen çocukların hayatlarında
bazı şeyler yolunda gitmiyor,benim işimse bunları yoluna koymak.
Beni dinlediğini biliyorum
.. hatta benimle konustugunu bile hissediyorum.
Çocuklar benden yardım isterler,
ben de onlara yardım ederim.
Bu hep böyle oldu.
- .......
- Ama şu an işler değişti. Sana yardım etmeyi ben istiyorum.
Eğer bana yardım edersen , izin verirsen seni susturan
şeyin ne oldugunu bulurum.
Gerçekten... inan bana...izin verir misin?
Başını salladı! Evet başını salladı!
- Elimde bazı resimler var, o resimleri
cocuklara gösteriyorum onlar da bana resimlerle ilgili hikayeler
anlatıyorlar.
Onlar bana hikaye anlatınca ben de onların mutlu olmasını sağlıyorum. Yani
bütün sır hikayede.
Biliyorum sen konuşmuyorsun.
Ama hikaye anlatmak istersen, konustugunu kimseye söylemem.
Bu ikimizin sırrı olur. Anlaştık mı?
Bir süre düşündü.
Başını saga sola salladı.
Evetle hayır arasında gidip geliyordu.
Birden evet anlamına gelecek şekilde başını salladı.
Karşımdaydı...
ben ona resimler gösteriyordum o da bana hikayeler anlatıyordu.
İşimiz bittiğinde ona çok teşekkür ettim.
Anlattıklarını analiz etmeye bile gerek yoktu. O kadar saf, o kadar temiz,
o kadar kendi hikayesini anlatmıştı ki...
Selma!nın bilinçaltı karmakarışıktı.
İşte Selma'nın analizden geçmesine bile gerek
bırakmayan,halasını dinlerken gözyaslarına boğan,
beni analiz yaparken hıçkırıklara boğan hikayesi...
"Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir ülke varmış.
Bu ülkede anne babasıyla yaşayan çok mutlu çocuklar varmış.
Çocuklar kardeş kardeş hep oynarlarmış, anne babaları onlara hiç
kızmazlarmış.
Bir gün bu çocukların annesi hastalanmış.
Çocuklar çok üzülmüş.
Ama kimse çocukların üzüldüğünü anlamamış.
Anneyi hep hastaneye götürmüşler.
İlaçlar vermişler. hem de acı acı ilaçlar.
Anne, sırf çocuklarını yalnız bırakmamak için içmiş bütün o acı ilaçları.
Çocuklara hep annelerinin iyileşeceği söylenmiş.
Bir gün anneyi eve getirmişler.
Çocuklar anne geldi diye çok mutlu olmuşlar.
Anne hep yatakta yatmaya başlamış.
artık cocuklarına yemekler yapmıyormuş.
Çocuklar çok üzülmüşler.
Annelerinin yanında oyunlar oynamaya başlamışlar.
Annelerinin yanında niye oynuyorlarmış biliyor musun?
Anneleri eğlensin diye.
Ama babaanneleri hep kızıyormuş onlara.
"Gürültü yapıp durmayın.
Anneniz zaten sizin yüzünüzden hastalandı" diye.
çocuklar çok yaramazlık yaptı diye anne hastalanmış meger.
Çocuklar da anne iyileşsin diye onu eğlendirmek istiyorlarmış ama kimse
anlamıyormuş.
herkes çocuklarını azarlayınca anneleri de cok üzülüyormuş..
Birgün anne ölmüş. Herkes ağlamış.
Çocuklar annenin neden öldüğünü anlamış.Yaramazlık yaptılar diye.
Çocuklar evde babalarıyla yaşamaya başlamışlar.
Bir gün anneanne gelip yemek yaparken, çocuklar gürültü yapmışlar.
Anneanne onlara kızmış "kızım sizin yüzünüzden hasta oldu.
Hiç annenizin sözünü dinlemediniz hasta ettiniz kızımı.
Sizin yüzünüzden de öldü.
Sözümü dinlemeyip gürültü yapar, çok konuşursanız
beni de öldürüp ortada kalacaksınız.
Kim bakacak size?" demiş.
Bir gün Selma , babasıyla dükkanda oturuyormuş.
Ablaları kardeşleri amcalarına gitmişler.
selma babasının yanından ayrılmak istememiş.
Hiç gürültü yapmadan hep babasına yardım ediyormuş.
Anneleri çocuklar evde yokken hastalanmış ya.
Babası yalnız kalır hastalanır diye yalnız bırakmak istemiyormus.
Babaları çocuklarına hiç kızmıyormuş zaten.
Gürültü yaptıklarında bile..
Selma dükkanda babasına yardım etmiş, her yeri mis gibi yapmış.
Elleri de acımış biraz. Radyoyu açmış.
Babasının başı ağrımış.
"Kızım kapat şunun sesini" demiş.
Selma duymuş ama duymamazlıktan gelmiş.
En sevdiği müzikler varmış.
Babası biraz sonra eve gitmiş. İlaç alıp gelecekmiş.
Gitmiş gelmemiş. Selmanın aklına hemen
anneannesiyle babaannesinin söyledikleri gelmiş.
Annesi zaten cocukların yaramazlıgı yüzünden ölmüştü ya.
Selma çok korkmuş eve çıkmış.Babasını aramış.
Odaya girince bi bakmış,babası bişeyler yapıyor.
Selma çok korkmuş. Babası Selmaya "git" der gibi işaretler yapmış. Selma
gitmemiş.
Babası yerde uyumaya başlayınca uyandırmaya çalışmış.
Uyandıramayınca ağlamaya başlayıp komşuları çağırmış.
Sonra ev kalabalık olmuş.
Selma kimseye söyleyememiş ama çok üzülmüş..
babası " git " dediği halde gitmemiş.
Yine babasının sözünü dinlememiş.
Eger gitseydi, müziğin sesini açıp babasının başını ağrıtmasaydı
babası ölmeyecekti.
Selma'nın yüzünden öldü.
Akrabalar çocukları paylaşmışlar.
Selma ablalarından ayrılmak istememiş.
Küçük kardeşini de çok seviyormuş.
Halası yanına gelip "kızım sen artık benim
kızımsın bizimle yaşayacaksın" demiş
Selma çok mutlu olmuş.
Öyle mutlu olmuş ki, halasını çok seviyormuş,
istediği zaman kardeşlerime götürürler, diye düşünmüş..
Halasının evine gidince
"artık bunlar benim yeni anne babam" demiş kendi kendine.
Ama birden korkmaya başlamış.
"Annemle babamı ben öldürdüm. Yaramazlık yaptım
sözlerini dinlemedim.
Yeni annemi babamı çok seviyorum. Ya onlara da bişey olursa ben ne
yaparım.?"
Sonra aklına bişey gelmiş.
Gece yatmadan önce yatağının başucuna oturup dua etmeye başlamış.
"Allahım .. ben çok yaramaz bir kızım.
Annem babam benim yüzümden öldü.
Halamlar çok iyi insanlar.
Ne olur benim yüzümden onları da yanına alma.
Eğer onları da alırsan ben kimin yanında kalırım?
Ne olur Allahım bana yardım et.
Hiç konuşmamam için bana yardım et.
Ne zaman gürültü yapıp söz dinlemesem annem babam ölüyor.
Hep susmam için bana yardım et Allahım.
Ne söylerlerse yapacağım, onlar söylemeden hiç bişey yapmayacağım... ne
olur onları benden alma!.."
O günden sonra Selma hiç konuşmamış. Gülmemiş.
"Eğer gülersem evde gürültü olur, başları ağrıyıp ölürler" diye korkmuş.
Hep susmuş..Hikayesi bitince Selma gözlerimin
içine baktı ve ekledi;
"Biliyor musun? Hala her gece dua ediyorum.
Allahım nolur konusmayayım, konusmamam için bana yardım et! Diye.
Bazen çok mutlu oluyorum.
O zaman çok korkuyorum sevinçten çığlık atarım da gürültü olur, annem ölür
diye"
O küçük bedeniyle ne kadar büyük bir görev üstlenmişti.
Kaçımız en konuşkan, en geveze çağımızda kendimizi susturmayı
başarabiliriz ki?
Kaçımız bir dondurma alındıgında bile sevinç çığlıkları atabilecekken, bu
yoğun duyguyu bastırıp susmaya devam edebiliriz ki?
Kaçımız? Bu kadar sevilmek... bu kadar değer verilmek...
Psikolog / Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu
"Öpücük kutusu" adlı kitabından
Yapmayın ne olur... Çocuklarınızın küçücük omuzlarına, AĞIR yükler
yüklemeyin.
Onların akılları da BÜYÜK, yürekleri de
KOCAMAN...Ne olur başınız da ağrısa, bir bardak da kırılsa, eşinizle de
kavga etseniz; demeyin...Zaten aslında hiç biri çocuğunuzyüzünden
değildir. Aslında hiç bir şey, hiç bir zaman, bir başkası
yüzünden değildir, kendimizizdir, bir durumu
istemediğimiz bir sonuca doğru yönlendiren. Ama bunu bilmektense, itiraf
etmektense, bir başkasını suçlamak hep daha kolay gelir.
Senin yüzünden!" demeyin çocuklarınıza...
Hele hiç bir zaman "Senin sayende" demiyorsanız, "senin yüzünden" de
demeyin hiç bir zaman!.....
--------------------------------------------------------------------------------